Eski KKTC Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, “Erbakan Hoca, her görüşmemizde Kıbrıs’ın tamamen alınması gerektiğini söylerdi. Türkiye ayak uydurabilseydi, Erbakan Hoca 41 sene önce Kıbrıs’ın tamamını alacaktı” dedi. Denktaş Rum kesimiyle yapılan görüşmelerden dolayı endişeli olduğunu söyleyen Denktaş, “Kim barış karşıtı diye suçlayacaksa suçlasın. Umurumda değil!” ifadelerini kullandı.
Kıbrıs’ta yapılan federasyon tartışmaları ve barış görüşmelerini Milli Gazete’den Tolga Saçıkaralı’ya değerlendiren Demokrat Parti Ulusal Güçler (DP-UG) Genel Başkanı ve KKTC eski Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, Rum politikalarını tehlikeli bulduğunu söyleyerek “Rumlar eski planlarından vazgeçmiş değiller. Hala Ozmosis politikasıyla hareket ediyorlar.
Ozmosis politikası; Rumların toplum içerisinde Türkleri eritme politikasıdır. Türklerin malını satın alıp yurt dışına gönderme, geri kalanını da sindirme ve elde edilen anlaşmaların ortadan kaldırılması yoluyla adanın tamamen Rumlaştırılma planıdır. Bu Makarios’un 1960’larda seslendirmeden ortaya koyduğu politikaydı. Fakat Rum gazeteleri, şu an bu politikayı sesli olarak dile getiriyorlar” dedi.
Denktaş, “Erbakan Hoca, Kıbrıs’ın kurtuluşunda en çok emeği olan insanların başındadır. Ben Ankara’ya her gidişimde kendisini ziyaret ederdim. Hoca da, her görüşmemizde Kıbrıs’ın tamamen alınması gerektiğini söylerdi. Eğer 1974’te Türk ordusu yürüyüşüne 24 saat daha devam etseydi adanın tamamı alınacaktı” diye konuştu.
‘Kim barış karşıtı diye suçlarsa suçlasın’
Rum kesimiyle yapılan görüşmelerin kendisini endişelendirdiğini söyleyen Denktaş, “Kim barış karşıtı diye suçlayacaksa suçlasın. Umurumda değil! Çözümün iki kanadından biri Rumlaşmış Kıbrıs Cumhuriyeti olacaksa, diğer tarafı da muhakkak Türkleşmiş Kıbrıs Cumhuriyeti olmalıdır. Eğer iki toplum imzalayacaksa bu anlaşmayı, yeniden dışlandığımız ve haklarımızın gasp edildiği 1960’taki gibi Cumhuriyetin içerisine yamalı olarak girmemeliyiz. Bu sefer AB kurallarının geçerli olduğu bir ortamda, kaybetmeye mahkûm oluruz…
‘AB politikası bize havuç gibi sunuluyor’
Kuzey Kıbrıs’ın AB üyeliğinde kendi şartlarıyla müzakere etmesi gerektiğini söyleyen Denktaş, “Bizim Avrupa Birliği’ne herhangi bir anlaşmadan hemen sonra girmemiz demek, hiç müzakere etmeksizin Rumların geçmişte yapmış olduğu müzakereleri kabul ederek girmemiz demektir. Rekabete hazırlanmadan, standartları yükseltmeden bir anda o sistemin içinde kendinizi bulduğunuzda da kayıp başlar. Bu aynı zamanda kendi devletimizi yıkmamız manasına da gelir. Bu politika, bize bir havuç gibi sunuluyor. Aynı şey ‘Annan Planı’nda da yapılmaya çalışılmıştı. Biz Kıbrıslı Türkler, kendi müzakerelerimizi kendimiz yapmazsak ortaya çok kötü sonuçlar çıkabilir. Bu yüzden AB üyeliği konusunda da dikkatli olmalıyız” dedi.
Kıbrıslı Türklerin algı operasyonlarıyla kandırılmak istendiğini söyleyen Denktaş, “Şimdi gündemdeki tartışmalara bakıyorum. Halka ‘Biz, Rumlara haksızlık yaptık. Onların evlerini gasp ettik. Dolayısıyla bu haksızlıklar giderilecek’ diyerek insanımızın kafasına bunu işlemeye çalışıyorlar. Yani ‘suçlu biziz, Rumların haklarını verelim’ diyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde savaşı başlatan taraf tazminat ödemeden kurtulmaz. Kıbrıs’ta savaşı başlatan Yunanistan’dır. Yunanistan’a karşı hiçbir eleştiri yok ama suçlu biziz. Kimse bizden bunu kabul etmemizi beklemesin. Kıbrıs’ta özellikle sol cenah, bu söylemlere destek veriyor. Gençlerimizde o dönemi yaşamadığı için bu fikir akıntısına kolay kapılıyorlar” şeklinde konuştu.
Ya tazminat, ya takas, ya da iade
Mülkiyet haklarının görüşmelerin en önemli kısmını teşkil ettiğini belirten Denktaş, “Görüşmelerin en önemli ve zor kısmı mülkiyet hakları meselesidir. Bu konuda üç seçenek var. Ya tazminat, ya takas, ya da iade… Şu an bu konuda yapılan bir açıklama yok ancak Rum tarafında birçok gazete, ‘işgal edilmiş topraklar alınacak’ diye yazıyor. Mustafa Akıncı’da ‘Mülk sahibi birinci hak sahibidir’ diyor. Ben bu konuyla ilgili kendisine bir ofis açma teklifinde bulundum. Eğer böyle bir durum varsa bir ofis açalım. Evini, arsasını vermek isteyenler varsa veya kirasını vermek isteyenler varsa müracaat etsin. Fakat kimse böyle bir ofise sıcak bakmadı. Çünkü kimse mülkünden vazgeçmez. Onun için adımlarımızı ütopik işlerde atmamalıyız” diye konuştu.
Mülkiyet rejiminin de önemli bir sorun olduğuna dikkat çeken Denktaş, “Önemli bir sorunda mülkiyet sorunudur. Daha önce mülkiyet rejiminin karşıtı olarak ‘global tazminat’ ortaya kondu. Yani iki devlet, Türk ve Rum mallarını değerlendirecekti. Arada oluşan fark ise diğer tarafa ödenecekti. Şimdi ise direkt olarak evlerin tazmin konusu gündemde ve bu çok yanlış bir politika… Bu adım önce kendi içimizde bir çatışma çıkarır hemen ardından da karşılıklı toplumsal bir çatışmaya yol açar. Mesela şimdi “Mal Tazmin Komisyonu” diye bir komisyon çalışıyor.
MTK, 7 senedir çalışan ve AB’nin kabul ettiği bir komisyondur. Bu komisyonun çalışma alanını ve yetkisini çok daha fazla genişletecekler. Eğer böyle bir durum olursa büyük bir kaosla karşılaşabiliriz. Seçenekler arasında takas ve tazminat var. Rum basınında ‘Mülk sahibi birinci söz sahibidir’ diye haberler çıkıyor. Bunu Sayın Akıncı’ya sordum, diyor ki: ‘Evet mülk sahibi birinci söz sahibidir ama kullanıcının da hakkı var…’ Bu yeterli bir açıklama değildir. Kıbrıslı Türklerin daha tatmin edici açıklamalarla aydınlatılması gerekiyor. Üstü kapalı açıklamalar insanımızın içini rahatlatmaz” ifadelerini kullandı.