Gündem

Denktaş: Davasına adanmış bir ömür

Murat Yetkin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurucu ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş için, "onunki davaya adanmış bir ömürdü" dedi.

15 Ocak 2012 02:00

T24 - Murat Yetkin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurucu ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş için, "onunki davaya adanmış bir ömürdü. Bir ömür süresine nasıl birden fazla hayat sığabileceğinin yaşayan örneklerinden biriydi. Önüne çıkan sorunların çözümünde istediği zaman açan, istediği zaman tıkayan olabilecek bilgi, birikim, irade ve duruşa sahipti" dedi.


Radikal Gazetesi yazarı Murat Yetkin'in "Denktaş: Davasına adanmış bir ömür" başlığıyla yayımlanan (15 Ocak 2012) yazısı şöyle:


Denktaş: Davasına adanmış bir ömür

Mart 2003’de Lahey’de Kıbrıs Rum temsilcileriyle yapılacak ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın yeniden birleşme planı ilkelerinin konuşulacağı görüşme öncesi Ankara, Lefkoşa ile ortak ve yeni bir konum belirlemeye çalışıyordu.


Yeni konum, Meclis’in 2000 yılında kabul ettiği Ulusal Program’da ülkenin stratejik hedefinin AB üyeliği olarak saptanmasından kaynaklanıyordu. Kıbrıs’taki statüko değişmedikçe Türkiye AB yolunda ne yaparsa yapsın mesafe alamayacaktı ve bu nedenle o güne kadar statükonun korunması olarak sürüdürülen siyasetin değişmesi gerekiyordu.


İktidarı 2002 Kasım’ında devralan AK Parti hükümeti birden çok baskı altındaydı. Tayyip Erdoğan siyasi yasak nedeniyle milletvekili seçilememiş, Abdullah Gül Başbakanlığı yürütüyordu. Dışarıda Kıbrıs-AB sorunundan da büyük bir ABD-Irak sorunu, içeride ordu, yargı, bürokrasi üçgeninde dipten gelen huzursuzluklar vardı.


Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bu koşullar altında Kıbrıs strateji toplantısı düzenlemişti. Başbakan Gül, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş davetliydi. Saatler süren toplantı sonunda Sezer Denktaş’a döndü, tane tane konuştu. Türk Devleti adına, Rumlarla görüşmelerde ilk hayır diyenin, masadan ilk kalkanın o olmamasını istedi. Gelen bilgilere göre, Rumlar nasıl olsa hayır diyecekti, bu kez oyunu bozanın Türk tarafı olmaması stratejik önem taşıyordu.


Denktaş toplantıdan çıkıp Ankara’ya inerken, danışmanı Profesör Mümtaz Soysal aracılığıyla askerin bir başka kanadından, muhtemelen Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’dan tam tersi yönde bir mesaj geldi. Seçim sonuçlarını kabullenemeyen kesim, Türkiye’nin ABD ve AB’ye yakın durmasının AK Parti iktidarına güç katacağını düşünüyordu. 


Bir Soğuk Savaş savaşçısı, siyaset kurdu olan Denktaş, Ankara’daki iktidar oyununun bir parçası olmayı mı tercih etti, yoksa sadece Almanların ‘zeitgeist’ dedikleri zamanın ruhunun değiştiğini, Ankara’nın artık başka siyasi tercihleri olduğunu mu göremedi? Bunu bilmemiz artık mümkün değil. Ama o görüşmelere giderken ‘Hayır demeye gidiyorum’ dedi ve Ankara adeta ters köşeye yatarak golü yedi. Rumların (2004’de Annan planı referandumunda ‘hayır’ demelerine karşın) AB üyesi olmasının yolunun açılmasında o sözlerin bir payı oldu.


Ankara ile Denktaş’ın yolları o sözlerle ayrıldı. Denktaş, Ankara’dan, başta kim olursa olsun, o noktadan sonra da en üst düzeyde saygı görmeye devam etti yine de. Ne de olsa daha 1950’lerin ortasında Başbakan Adnan Menderes’in kararı ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun koordinasyonuyla başlatılan Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı oluşumuna ilk dahil olanlardan biri de Londra’da hukuk eğitimi almış bu gözüpek genç olmuştu. Teşkilat içindeki kod adı, Akdeniz sahilleri boyunca Kıbrıs’a bakan heybetli dağ sırasından geliyordu: Toros. Ona, yıllar sonra hükümet karşıtı tertiplerde kullanılacak silahların saklandığı iddiasıyla kazılan Ankara yakınlarındaki Zir vadisinde Özel Kuvvetlerce askeri eğitim, o dönem Kızılay’daki Başbakanlık binasına bitişik Dışişleri’nde siyasi ve diplomatik eğitim verilmiş, siyasi yatırım yapılmıştı.
O da sıkı durdu. Öyle gerektiğine inandığında militan, ya da uluslararası müzakerelere katılan bir diplomat olmaktan hiç çekinmedi, ama hep Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını kendi doğru bildiğince savunan bir dava adamı oldu. Onun Ankara ile yolunun ayrılmasına neden olan, davanın artık değiştiğini görmesini engelleyerek onu yanıltanlardı.


Ama onunki davaya adanmış bir ömürdü. Bir ömür süresine nasıl birden fazla hayat sığabileceğinin yaşayan örneklerinden biriydi. Önüne çıkan sorunların çözümünde istediği zaman açan, istediği zaman tıkayan olabilecek bilgi, birikim, irade ve duruşa sahipti.


O duruş nedeniyle seveni de nefret edeni de ona saygı duydu; bugün siyasi rakipleri de onun 13 Ocak gecesi 88 yaşında vefatı ardından yasını tutuyorsa, o duruşu nedeniyledir.