Gündem

Deniz Türkali: Tacizci ve saldırgan erkekler kendileri itiraf etsin

Oyuncu Deniz Türkali, özgür bir kadın olma mücadelesi verdi küçük yaşlarından itibaren. Yine de cinsiyet ayrımcılığına karşı tüm mücadeleyi kadınların vermemesi gerektiğini düşünüyor. BBC Türkçe'den Berza Şimşek, Türkali ile #SenDeAnlat dosyası kapsamında

29 Nisan 2018 20:30

Deniz Türkali hayatı boyunca tiyatro, sinema camiasında, sol siyasi hareket ve feminist hareket içinde yer aldı. Oyunculuk, şarkıcılık, gazetecilik yaptı.

Özgür bir kadın olma mücadelesi verdi küçük yaşlarından itibaren.

Yine de Vedat Türkali'nin kızı, Atıf Yılmaz'ın eşi olarak da tanındı.

1977'de, tam da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde ismini vermediği, dönemin bir bakanının cinsel tacizine uğradı. Babasından fiziksel ve psikolojik şiddet gördü.

Bütün bunları yakın zamanda yayımlanan, Murat Çelikkan'ın röportajlarından oluşan 'Daha Dans Edicem' kitabında anlattı.

'#SenDeAnlat' dosyası kapsamında BBC Türkçe'ye konuşan Türkali, kadınların yaşadıkları taciz ve şiddeti anlatmalarındansa, erkeklerin kendilerini ifşa etmesinin daha anlamlı olacağını söylüyor.

'Ben tacize uğradım' demenin neden kadınlara düştüğünü anlamış değilim. Aslına bakarsan açılması gereken kampanya şu: Her tacizci erkeğin, geçmişte kendisini tacizci olarak görmeyen, normal karşılayan her erkeğin kendi yaptığı tacizleri anlatmasıyla bir açılım olabilir ancak. Yoksa herhangi bir yaptırımı olmadıkça kadınların tutup da "Ahmet beni taciz etti", "Mehmet bana şunu yaptı" demesini çok anlamlı bulmuyorum.

Valla buna zorlamak lazım. Kadın hareketini destekleyen erkeklerin geçmişlerinde çoğunun, gayet iyi biliyorum ki taciz de var, şiddet de var. Önce onlar bir başlasın dökülmeye…

Kadın oyuncunun, erkek oyuncunun kendisini taciz ettiğini açıkladığı noktada, nasıl bir savaş açtı karşıdaki erkek oyuncu yaşadık, gördük. Kadınların bunu ifade etmesi kendi aleyhlerine oluyor. Siz "Sette bana şu insan şöyle tacizde bulundu" dediğiniz anda, sizin önünüz kesiliyor, onun önü kesilmiyor.

Bir yaptırımı olmadığı zaman kadının açıklamasının bir anlamı yok. Bir magazin haberi oluyor sadece, o kadar.

Bütün dünya sinemasında olduğu gibi, her zaman hikayeler daha çok erkekler üzerinden anlatılıyor. Hâlâ. 80'den sonra yapılan bir takım kadın filmleri var, değişimler zaman zaman oluyor. Hollywood'daki kadınlar da aynı şeyden şikayetçi. Bir kere alınan paralar farklı. Aynı sorunlar Türkiye'de de var. Tiyatro daha farklı tabii. Tiyatroda kadın hikayeleri hep var.

Erkek yönetmenlerin ve erkek yönetmen gibi davranan kadınların sette terör estirmesi beni çok rahatsız ediyor, ama bu dünyanın her yerinde var. 'Amanın hoca gelince sus. O çok sinirlidir." Sinema, tiyatro, sanat... Bunlar çok neşeli ve eğlenceli işler. Mutluluk vermek için ve mutlu olmak için yapılan işler. Burada terör estirmek hangi aptallığa girer?

Bütün mesele iktidar anlıyor musun? İktidar olduğunu hissettiğinde o zavallılık. O 'erk'in elinde olması. Kadın ya da erkek. O iktidarı ele geçirdiğin zamanki, o kendini bir halt zannetme hali. Bana çok zavallı geliyor.

Oyuncular sendikası diye bir sendikamız var. Üst üste iki başkanı da kadındı. Daha önce Meltem Cumbul'du, şimdi Demet Akbağ. Bu önemli. Sendikada kadınların varlığı çok önemli. Gayet tabii çok konuşuluyor, çok tartışılıyor, bu konu hep gündemde olan bir konu.

Valla ben görmedim desem yeridir. Sinemada hep (Atıf) Yılmaz'la çalıştım. Çalışmadığım zaman da hem Vedat Türkali'nin kızı olmak hem Atıf Yılmaz'ın karısı olmak gibi bir korunağım vardı.

Tanıdığım bir sürü erkeğin içinde tacizci oldu. Ben babamdan şiddet gördüm. 'Daha Dans Edicem'de anlattım bunları ben. Evet şiddet gördüm. Babam çok değerli bir insandı bir yandan. Türkiye'nin en önemli hem edebiyaçı, hem entelektüel, hem solcu... Yıllarca hapiste yatmış. Ben de çok özlüyorum, sevdim. Ama bunları da söylemek zorundayım. Evet, gördüm.

İki tokat meselesi değil. Ki ben çok dayak yedim, ama mesele daha çok sözle aşağılamak, ağır konuşmak ki bunlara çok fazla maruz kaldım.

Devlet insanları konuşmaya başladığı zaman çok ağrıma gidiyor. "Üç çocuk doğursun kadınlar" dediğin noktada sen bana psikolojik şiddet uyguluyorsun. Ve bunun farkında bile değilsin. Bir kadına "Üç çocuk doğur" demek nasıl bir akıldır? Nasıl bir sınırsızlıktır? Nasıl bir had bilmezliktir? Bu korkunç bir şey.

Herkesin kendi mücadele tarzı var. Bir birey olarak ve hep birlikte... Açıklayarak, sokağa çıkarak, çeşitli yöntemler var.

Şu an en canlı hareket kadın hareketi. Kadınlar sokağa çıkıyorlar, itiraz ediyorlar, örgütleniyorlar. Hem mücadele ediyorlar, hem var olma savaşı veriyorlar. Sıkıştırılmış hissetmemenin imkanı yok, kadın ya da erkek böyle bir sistemde. Ama mücadelenin temel gücü kadınlarda.

Tam da bunu söylüyorum, çok haklısın. Batı'da daha az muhtemelen ama bizim coğrafyamızda hep kadına düşüyor: Kapan, görüşme, sokağa çıkma. "Gece saat 01:00'de gezersen elbette tacize uğrarsın." Ne demek bu ya? Ne demek? Sokaklar erkeklere ait değil, sokaklar insanlara ait. Sen bana "Gece saat 01:00'de gezme" diyeceğine sokakları aydınlat önce. Ben niye çıkarım sokağa? Yürüyüşe çıkarım, koşmaya çıkarım, canım keyfim öyle istiyordur, o yüzden çıkarım. Bunu bana nasıl engellersiniz?

Yani sonuç beklemek çok zor. 'Yaptık, yaptık olmuyor' diye düşünmek çok yanlış. Yapacağız, olmayacak. Yine yapacağız, daha çok yapacağız, yine olmayacak. Farklı şeyler yapacağız ve hayat böyle bir şey. Feminizmin başarısı şu olabilir: Erkekleri hakikaten kendi erkekliklerinden uzaklaştıkça insan olmaya yaklaştıklarını görmelerini sağlamaya çalışmak. O örgütle (kadın hareketi) falan çok değil. Yazarak, çizerek, kendi içimizde tartışarak, onlarla tartışarak.

Lütfen şunu öğrensinler. 'Erkeklik'lerinden ne kadar çok vazgeçerlerse, o kadar insan olacaklar. Bunu bir düşünsünler bence.

#SenDeAnlat