Gündem

Demokrasi İçin Birlik'ten 'OHAL'siz Türkiye' kampanyası: Asıl tehlike alışmak!

"OHAL, meclisi, hukuk sistemini ve tüm demokratik mekanizmaları hayatımızdan çıkardı"

21 Aralık 2017 20:50

Demokrasi İçin Birlik (DİB), Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hâl (OHAL) uygulamasına karşı kampanya başlattı. "OHAL'siz Türkiye" adı taşıyan kampanyanın tanıtım metninde, “Tek adam rejiminin sopası OHAL konusunda en büyük tehlikenin, OHAL'in kendisi değil, bu koşullara alışmak” ifadesi yer aldı. 

Kampanya, 21 Aralık 2017 Perşembe günü Beyoğlu Avrupa Pasajı Aynalı Geçit Etkinlik Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısı ile başlatıldı. Düzenlenen toplantıya; eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen, Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek, tarihçi yazar Erdoğan Aydın, yazar Kadir Akın, Hak ve Adalet Platformu, Yurttaş Girişimi, İstanbul Kent Savunması gibi bir çok sivil toplum kuruluşundan temsilciler ve DİB Koordinasyon üyelerinin yanı sıra hak savunucuları, akademisyenler, kamu emekçileri, sanatçılar ve avukatlar gibi farklı kesimlerden isimler katıldı. 

Demokrasi İçin Birlik adına yapılan sunumda, kampanyanın stratejisini eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen aktardı. Konuşmasında, “Demokrasi için ilk adımın OHAL'siz bir Türkiye olduğunu inanıyoruz. Neredeyse bir yaşam biçimini alan ve 6. kez uzatılması planlanan OHAL kaldırılmalıdır. Çünkü OHAL, meclisi, hukuk sistemini ve tüm demokratik mekanizmaları hayatımızdan çıkardı. OHAL sonunda tek adam rejiminin sopası haline getirildi.” dedi.

Demokrasi İçin Birlik Koordinasyon Üyeleri İrem Afşin ve Çelik Özdemir tarafından “DİB OHAL’siz Türkiye Manifestosu” sunuldu. Manifestoda şunlar kaydedildi:

“İktidar güçleri Anayasa Referandumu sonrası, hukukun tamamen ortadan kaldırıldığı, yolsuzlukların hiç bir dönemde olmadığı kadar yaygınlaştırıldığı, Meclis’in fiili olarak işlevsiz hale getirildiği, halk iradesinin tümüyle yok sayıldığı, iktidarı desteklemeyenlerin “milletin parçası” sayılmadığı, yurttaş haklarının keyfi biçimde askıya alındığı fiili tek adam rejimini, OHAL düzeninden yararlanarak yapılacak yeni yasal düzenlemelerle kalıcı hale getirmeye çalışıyor. Öte yandan toplumsal yaşam alanlarına ve muhalefetin siyasi temsilcilerine yönelik onca baskı, yasak ve keyfi uygulamalara karşın toplumsal direnç ezilmedi, tek adamın başkanlık rejimi halka benimsetilemedi. Türkiye’de siyaset artık Meclis dışındaki kamusal alanlara taşınmıştır. Bu kamusal alanlar arasında etkili bir iletişimle meydana getirilecek mücadele ağı zulme, keyfiliğe, totalitarizme karşı etkili bir halk Muhalafeti oluşturacaktır.”

“DİB, adaletsizliğin, hak gaspının ve tek adam rejiminin dayanağı olan OHAL ve KHK’lara karşı durmak için, hayatın her alanında gerçekleştirilecek demokratik halk muhalefetinin, temel eksen olacağı inancındadır. DİB, 2019’da meşrulaştırılması planlanan tek adam rejimine karşı, ümide ve güvene dayalı gerçek bir iktidar alternatifi oluşmasına katkı sunmaya çalışıyor. Yaygın yurttaş birlikleri ve meclisler, DİB’in temel dayanaklarını oluşturuyor. Yerel örgütlenmeler, demokrasi platformları, halk meclisleri, halk forumları, mahalle meclisleri, adalet ve demokrasi yürüyüşleri, toplantılar, internet üzerinden kurulan dayanışma ağları, hepsi bu ağın temel özneleridir. Yerel demokrasi meclisleri birey hukukunu da dikkate alarak etkin ve yaygın çalışma yürütür.” 

“OHAL’siz Türkiye” iletişim kampanyasını sunan DİB Koordinasyon Üyesi Nesteren Davutoğlu, "ülke genelindeki demokrasi güçlerinin bir araya geleceği geniş bir iletişim ağı kurulması ile tüm etkinliklerin bir araya toplanıp tek ve güçlü bir ses çıkarılmasının hedeflendiğini" ifade ederek, "sosyal medya etkinlikleri, gerçek hayat hikayelerinin anlatıldığı 'OHAL Yaraları' filmleri, turne halinde farklı illerde toplantılar, yerel halk meclisleri, yazılı ve görsel basın ilanları ile kampanyanın geniş çevrelere yaygınlaştırılmasını sağlayacaklarını" söyledi.

Basın toplantısı DİB tarafından hazırlanan, “OHAL Yaraları” filmleri ile sona erdi. Filmlerde hayatı OHAL’den doğrudan etkilenen farklı kesimlerden kişiler, kendi hikayelerini, yaşadıkları zulmü ve hislerini aktarıyor. Filmler, önümüzdeki haftalarda sosyal medya üzerinden yayınlanacak.

Kampanyadan notlar

*Neden OHAL’siz Türkiye istiyoruz? Çünkü OHAL, tek adam rejiminin sopasıdır: 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini takiben 20 Temmuz’da ülke genelinde ilan edilen OHAL, bugüne kadar BEŞ kez uzatıldı, altıncısı bekleniyor.

OHAL döneminde; 28 kanun hükmünde kararname ile 279 kanunda değişikilik yapıldı. Bu değişikliklerin sadece 5’i mecliste görüşüldü, böylece Meclis’in yasama yetkisi elinden alındı. 94 belediyede yurttaş oyuyla seçilmiş başkanla görevden alındı. Ülke nüfusunun %44’ü kayyum atanmış belediyeler tarafından yönetiliyor. 113.440 kamu görevlisi bütün haklarını kaybetmiş olarak hukuksuz bir şekilde görevinden ihraç edildi. Türkiye, hukukun üstünlüğü sıralamasında 114 ülke arasında 99.sıraya geriledi.

*Neden OHAL’siz Türkiye istiyoruz? Çünkü OHAL, çalınan minarenin kılıfıdır. OHAL ile, yolsuzluklar için hesap sorulmasının tüm yolları kesildi. OHAL döneminde halkın cebindeki para hızla eridi. Türk Lirası Euro karşısında %44, Dolar karşısında %36 değer kaybetti. Temmuz 2016’da 4.7 olan enflasyon Kasım 2017’de 11.9’a yükseldi. Türkiye %153 oranında artan enflasyon yükü altında yaşamak zorunda bırakıldı. Yüzlerce ihale, şeffaf olmayn süreçlerle yandaş şirketlere verildi. Madem arama izinleri, yıkım kararları, tarım arazilerinin imara açılması gibi uygulamalar KHK’lar sayesinde jet hızıyla devreye sokuldu.

*Neden OHAL’siz Türkiye istiyoruz? Çünkü OHAL, kapatma düğmesidir. OHAL döneminde medya, yakın tarihin en büyük sansür ve kapatma uygulamalarıyla karşılaştı: 6 Haber ajansı, 48 gazete, 20 dergi, 31 radyo, 28 TV kanalı ve 29 yayınevi kapatıldı. OHAL her türlü muhalefeti susturmak üzere kullanıldı. Toplantı ve yürüyüşlere süresiz yasak konuldu. Farklı KHK’lar ile STKlar kapatıldı. Onlarca festival ve kültür-sanat etkinliği OHAL bahanesiyle iptal edildi. İşsiz kalan kamu görevlilerinden, işçilere, LGBTİ eylemlerinden, çevre platformlarına kadar her kesimin eylemleri polis şiddetiyle engellendi. Düşünün, Ankara’da güneş battıktan sonra ateş yakmak, şarkı-türkü söylemek bile yasaklandı.