Dünya

DAVUTOĞLU: TÜRKİYE'NİN BELLİ İLKELERİ VAR  ŞANGHAY (A.A)

30 Ekim 2010 23:10
-DAVUTOĞLU: TÜRKİYE'NİN BELLİ İLKELERİ VAR  ŞANGHAY (A.A) - 30.10.2010 - Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, füze savunma sistemi konusundaki teknik müzakerelerde Türkiye'nin belli ilkeleri bulunduğunu söyledi. Davutoğlu, Çin turu çerçevesinde Şian'dan Şanghay'a geçerken uçakta basın mensuplarının sorularını yanıtladı NATO'nun füze savunma sistemine ilişkin tartışmaların hatırlatılması üzerine Davutoğlu, bu konunun terminolojisinin doğru kurulması gerektiğini söyleyerek, Türkiye'nin bu konudaki ilkelerini anlattı. "Füze kalkanı ve füze savaşları" ifadelerinin teknik ve politik olarak doğru bir terminoloji olmadığını belirten Davutoğlu, iki hafta önceki NATO toplantısında, düşünülenin aksine bu konuda değil AB-NATO ilişkileri konusunda daha fazla tartışma yaşandığını bildirdi. Davutoğlu, füze savunma sistemi konusundaki teknik müzakerelerde Türkiye'nin belli ilkeleri bulunduğunu belirterek, bu ilkeleri o günkü NATO toplantısında izah ettiğini ve bu ilkeler etrafında ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Savunma Bakanı Robert Gates ile Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile dörtlü toplantı yaptıklarını kaydetti. Türkiye'nin artık bütün dünyada kabul gören ve büyük ölçüde de takdir gören yerleşik değerleri bulunduğunu, tarafların artık kendilerini anladığını belirten Davutoğlu, eskiden geçici bir uygulama gibi görünen şeylerin kalıcı bir stratejiye dönüştüğünü herkesin farkettiğini bildirdi. Davutoğlu, şunları söyledi: "Söz konusu olan şey NATO savunma sistemi, yani NATO füze savunma sistemi. Bu tür sistemler caydırıcı esaslı, savaşları önlemeye dönük yapılır, yoksa savaşa yolaçıcı değil. Yani bir şekilde taraflarda füzelerin bulunmasını anlamsızlaştıran süreç olarak görülmesi icap eder. Daha fazla füze yapılması anlamında birşey değil." -TÜRKİYE'NİN ÜÇ İLKESİ- Bakan Davutoğlu, Türkiye'nin bu konudaki üç ilkesini de şöyle anlattı: "Birinci olarak, Türkiye NATO'nun dışında, NATO tarafından ikna edilen, tek başına bir ülke değil. NATO'nun merkezinde yeralan bir ülke. Merkezinde yeralma özelliği o kadar barizdir ki, mesela diyorlar ki NATO Türkiye'yi kayıp mı ediyor? Uluslararası bir forumda böyle bir tartışma yapıldı. Ben orada da söyledim. (Biz Türkiye'yi kaybediyor muyuz) diye soruyorsanız, bu Türkiye’ye hakarettir. Biz dediğiniz zaman Türkiye'yi dışarıda bir nesne gibi görüyorsunuz demektir. NATO'da her konu hep beraber tartışılır. Burada Türkiye’nin pozisyonu da dikkate alınmak durumundadır. NATO bir bütün olarak savunma konseptini belli aralıklarla gözden geçirir, güvenlik örgütü olarak da gerekli tedbirleri alır. Türkiye’nin de bu tedbirlere muhalefet etmesi diye bir şey söz konusu olmaz. Çünkü bu bir güvenlik örgütü ve gelebilecek güvenlik risklerinin planlaması yapılır, bundan daha doğal bir şey yok. Balistik füzeler de dünyada bir tehdittir, nükleer tehdit de vardır, terör tehdidi de vardır. Bu konuda NATO içerisinde tartışmalar da yapılır, teknik hazırlıklar da yapılır. Türkiye bunun bir parçasıdır ve bu tartışmalarda aktif olarak yer alır." Türkiye'nin gerek cografyasının gerekse geliştirdiği ilişkilerin Türkiye'yi son derece önemli bir aktör yaptığını, bundan kaçılamayacağını belirten Davutoğlu, "Dolayısıyla birinci ilkemiz NATO’nun içinde güvenlik risklerini gözönüne alarak savunma sistemleri geliştirebilir, hatta güvenlik örgütü olarak bunu yapması NATO'nun işinin bir parçasıdır" dedi. Bakan Davutoğlu, ikinci ilkeyi de şu sözlerle açıkladı: "Böyle bir güvenlik yapılanması olduğunda, NATO'nun güvenliğin bölünmezliği ilkesi etrafında, hiçbir ülkenin güvenliğinin gözardı edilmemesi gerekir, bütün ülkelerin güvenliğinin gözönüne alınması gerekir ve sadece NATO ülkelerinin güvenliğinin gözönüne alınması gerekir. Yani kastettiğimiz şey şu: yani Türkiyenin belli bölgelerinin dışarıda kalmasına bağlı bir savunma anlayışı kabul edilemez. Türkiye'nin bütünüyle içine alınması gerekir. NATO üyesi ülkelerin bütününü kapsaması gerekir. NATO dışındaki faktörlerin bir kısmını da gözönüne alabilir ama NATO dışındaki faktörleri bir güvenlik riski olarak gözönüne alabilir, ama odağının esası sadece üye ülkelerin güvenliğidir." Davutoğlu, Türkiye'nin savunduğu üçüncü ilkeyi de şöyle anlattı: "Üçüncü olarak ise bizim açımızdan biz çevremizde bize dönük bir tehdit algılamasına sahip değiliz. Yani komşu ülkelerden herhangi birinden, bu İran, Rusya, Suriye ya da başkaları olabilir, kim olursa olsun. Türkiye Soğuk Savaş'ta olduğu gibi bir cephe ya da kanat ülkesi olmayacaktır, bunu çok net olarak söylüyorum. Türkiye bir cephe ülkesi olma konumunda değildir." -SOĞUK SAVAŞ'IN MALİYETİ- Türkiye'nin bu konuda hassas olduğunu söyleyen Davutoğlu, Soğuk Savaş'ın Türkiye'ye kazandırdığı çok şey olduğunu ama yüksek de maliyeti olduğunu söyleyerek, "Biz çevremizde tekrar bir Soğuk Savaş kuşağı, psikolojisi istemiyoruz" dedi. Bakan Davutoğlu, Soğuk Savaş'ın Türkiye'yi veya Norveç'i, iki sınır ülke olarak etkileyiş biçiminin Sovyetlere sınırı olmayan ülkelere göre çok daha fazla olduğunu belirterek, "Biz çevremizde istikrar refah ve barış istiyoruz. Bunları da kalıcı şekilde istiyoruz. Dolayısıyla bizim olaya bakışımız bu çerçevededir. Türkiye, komşu ülkelere herhangi bir şekilde atıfta bulunulmasını doğru bulmamaktadır. Biz bunun bir Türkiye'nin coğrafi karşıtlık noktası haline dönüşmesini istemiyoruz" diye konuştu. Bu konuda ABD ile uzlaşı olmaması durumunda Lizbon zirvesinde Türkiye'nin yalnız kalıp kalmayacağının sorulmasına karşılık Davutoğlu şunları kaydetti: "Biz doğru bir şeyi savunuyorsak yalnız kalmaktan hiçbir zaman korkmayız. Bu konularda 3 prensip de bizim için doğru prensiplerdir. NATO'nun savunma sistemi geliştirmesi doğaldır ve Türkiye bunun içerisinde yeralır. NATO'nun bu savunma sistemi bütün ülkeleri kuşatmalıdır ve sadece üye ülkelerin ihtiyaçlarına göre planlanmalıdır. Üçüncüsü Türkiye komşu ülkelerden tehdit algılaması içerisinde değildir, komşu ülkelere dönük olarak şimdiye kadar takip ettiği politikaların doğruluğuna inanmaktadır. NATO'nun planlamalarının da bu şekilde olması gerektiğini düşünmektedir. Bu şekilde baktığınızda kimsenin bunlara karşı çıkabilmesi mümkün değil. Türkiye’nin şu anda çevre bölgelerde, Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Doğu'da Orta Asya'da barış, istikrar ve refah bölgesi oluşturma çabası, aslında füze tehdidi de dahil bütün riskleri ortadan kaldıracak bir vizyondur. Biz bunu önceliyoruz ve buna ağırlık veriyoruz." -NATO-AB İLİŞKİLERİ- Davutoğlu, Lizbon'da NATO-AB Bakanlar Konseyi'nin toplanıp toplanmayacağının sorulmasına karşılık da, NATO-AB ilişkileri konusundaki tutumlarının da gayet ilkesel olduğunu söyleyerek, iki örgütün işbirliğini geliştirmesine olumlu baktıklarını, ancak AB içerisinde mutabakat nasıl önemliyse, NATO içerisinde de mutabakatın o ölçüde önemli olduğunu düşündüklerini kaydetti. Davutoğlu şunları söyledi: "AB'nin katıldığı güvenlik çalışmalarına, Türkiye'nin de karar verici mekanizmalarda bulunmak suretiyle katılması gerekir. Şunu görmek lazım, daha AB Türkiye ile güvenlik anlaşması aktetmemiştir. Türkiye'nin Avrupa Savunma Ajansına girişi onaylanmamıştır. Avrupa güvenlik ve savunma politikalarında Türkiye karar mekanizmalarında aktif olarak yeralmamaktadır ve AB üyesi olmayan NATO üyesi olan ülkeler arasında da bu konuda tektir. Bu şekilde bir anomali sözkonusu iken, Türkiye’nin NATO-AB ortak toplantıları suretiyle NATO operasyonlarına hiçbir olumlu katkısı olmayan Güney Kıbrıs’ın karar mekanizmaları içerisinde yeralmasını (kabul etmesini) beklemek doğru değil." -RESEPSİYONA KATILACAKTIM- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün verdiği 29 Ekim resepsiyonuna ana muhalefet partisi CHP'nin liderinin ve TSK mensuplarının katılmadığının hatırlatılması ve Ankara'da olması durumunda kendisinin katılıp katılmayacağının sorulması üzerine Davutoğlu, şunları söyledi: "Cumhuriyet bayramını nerede kutlarsanız kutlayın güzeldir. Dışişleri Bakanı olarak bazen yurtdışında kutluyoruz bazen yurt içinde. Ama başka bir anlam taşıyor yurtdışında kutladığınızda da. Türkiye içinde olmuş olsaydık ben resepsiyona katılacaktım tabii ki, daha doğal birşey olamaz. Geçen sene de eşimle birlikte katılmıştım. Bu yıl da katılırdım." Davutoğlu, ister milli ister dini olsun bayramların toplumları kaynaştırma özelliği bulunduğunu söyleyerek, şunları kaydetti: "Artık Türkiye’de ortak sembollerin tartışma üstü görülmesi lazım. İnsanların özel hayatlarında yaptıkları tercihlere de saygı göstermek lazım. Bunların bir tehdit gibi algılanması, bir dışlama, bir keyfilik gibi görülmesi zaten doğru değildi. Bu sene Sayın Cumhurbaşkanının tercihi bu anlamda doğru olmuştur. Nasıl cumhur tekse, cumhurun bayramı da tek olmalıdır, alternatif kutlamalar şekline dönüşmemelidir. Biz cumhura güvenmeliyiz ki cumhuriyetimiz hem milli, hem evrensel, hem çağdaş olabilsin. Ben bu gelişmeyi sağlık işareti olarak görüyorum. İnşallah zamanla çok daha yerleşik geleneklere sahip olacağız."