T24 Ankara
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve Princeton Üniversitesi’nden siyaset bilimci Richard Falk’ın girişimi ile 40 ülkeden 115 kişinin imzacı olduğu deklarasyonda, “İsrail'in kalıcı ateşkesi reddetmeye devam etmesi endişelerimizi artırıyor. İsrail'in 7 Ekim saldırısına verdiği son derece orantısız tepkinin neden olduğu haftalardır süren acımasız yıkım, İsrail'in intikamcı öfkesini sergilemeye devam ediyor. Bu öfke, ‘Hamas'ın İsrail'deki sivillere karşı uyguladığı korkunç şiddet’ veya işgal altındaki halka karşı uygulanması mümkün olmayan ‘meşru müdafaa’ iddialarıyla hiçbir şekilde mazur görülemez” denildi.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 40 ülkeden 115 katılımcının imzasıyla Gazze’deki savaşın durdurulması için ortak bir uluslararası deklarasyon yayınlandığını açıkladı.
Davutoğlu, konuya ilişkin olarak Meclis’te düzenlediği basın toplantısında Gazze'de 75 gündür insanlığın gözü önünde tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birinin işlendiğini belirtti.
“Gazze'de yürümekte olan süreç bir soykırımdır ve soykırım muamelesi görmelidir” diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle konuştu:
“Yoğun bir tempoyla çalıştık ve Gazze'deki soykırımı durdurmak için uluslararası 115 imzacının katıldığı Küresel Vicdan Bildirgesi'ni yayınladık. Şu anda tüm dünyada yaklaşık 40 ülkeden 115 imzacı, medya organlarını kullanarak başta Birleşmiş Milletler (BM) ve üye ülkeler olmak üzere her kanaldan insanlığa bu çağrıyı iletiyorlar. 115 imzacı şu konuda müttefik oldu: Gazze'de yürütülmekte olan saldırılar sıradan çatışma değil bir soykırımdır. 115 imzacının bu gerçeği haykırması başlı başına çok önemlidir. Hepimizin ittifak ettiği husus, Gazze'de yürümekte olan süreç bir soykırımdır ve soykırım muamelesi görmelidir.”
Toplantıda Saadet Partisi Grup Başkanı Selçuk Özdağ ile milletvekilleri de yer aldı.
“Küresel Aydınların Gazze Soykırımına İlişkin Vicdan Bildirisi” adlı deklarasyon metni şu şekilde:
“İsrail Hükümeti, çok gecikmiş ve kısa süren bir ‘insani duraklamanın’ ardından Gazze'deki Filistinlilere uyguladığı soykırım saldırısına 30 Kasım’da yeniden başladı. İsrail böylece insanlık vicdanını temsil eden kitlelerin dünya çapındaki protestolarını ve dünyanın dört bir yanındaki ahlaki, dini ve siyasi kanaat önderlerinin rehine/tutsak takası duraklamasının kalıcı bir ateşkese dönüştürülmesi yönündeki ısrarlı çağrılarını görmezden geldi.
“İsrail'in kalıcı ateşkesi reddetmeye devam etmesi endişelerimizi artırıyor”
Bu çağrıların öncelikli amacı Gazze halkının çektiği çilenin daha da kötüleşmesini önlemekti. Ayrıca, İsrail'e sadece insani nedenlerle değil, aynı zamanda hem Filistin hem de İsrail halkı için karşılıklı saygıya dayalı gerçek güvenlik ve kalıcı barış yolunu seçmesi yönünde güçlü mesajlar verildi. Ancak bu mesajlar karşılıksız kaldı. Gazze’de her geçen gün sokaklarda ölü bedenler yığılıyor, tıbbi sistem yaralılara tedavi sunamıyor ve yaygın açlık ve hastalık tehditleri yoğunlaşıyor. Bu koşullar altında, bu Bildirimiz İsrail'in soykırım saldırısının kınanmasının ötesinde, aynı zamanda bu soykırımın kalıcı olarak önlenmesi için etkili adımlar atılması için çağrıda bulunmaktadır. Dünyanın her bir köşesinden Küresel aydınlar ve kanaat önderleri olarak, her gün daha da kötüleşen şartların aciliyetine istinaden Filistin halkının devam etmekte olan korkunç çilesine karşı çıkmak ve en önemlisi, bunu yapma gücüne ve dolayısıyla sorumluluğuna sahip olanları harekete geçmeye davet etmek üzere bir araya geldik. İsrail'in kalıcı ateşkesi reddetmeye devam etmesi endişelerimizi artırıyor. İsrail'in 7 Ekim saldırısına verdiği son derece orantısız tepkinin neden olduğu haftalardır süren acımasız yıkım, İsrail'in intikamcı öfkesini sergilemeye devam ediyor. Bu öfke, ‘Hamas'ın İsrail'deki sivillere karşı uyguladığı korkunç şiddet’ veya işgal altındaki halka karşı uygulanması mümkün olmayan ‘meşru müdafaa’ iddialarıyla hiçbir şekilde mazur görülemez.
“Ateşkes ‘insani ara’ olarak değil, soykırıma duraklama olarak yorumlanabilir”
Aslında, ‘çatışmaya ara verme’ bile İsrail hükümeti tarafından esas olarak rehinelerin serbest bırakılmasını güvence altına almak için İsrail vatandaşlarından gelen baskıların bir sonucu olarak kabullenmek zorunda kalınmıştır. Öte yandan, kendini dünyaya insani kaygılara tamamen duyarsız olmadığını göstermek zorunda hisseden Amerika Birleşik Devletler hükümeti, bu baskıya destek vermiştir. Bu jest bile, Başbakan Netanyahu'nun daha ara başlamadan önce aranın hemen ardından savaşa devam edeceği yönündeki meydan okuyan ifadeleriyle baltalanmıştır. Bu yedi günlük ateşkesi, ‘insani ara’ olarak değil, İsrail'in Gazze'deki soykırım operasyonlarında bir duraklama olarak yorumlamak daha doğrudur. Eğer bu geçici ateşkes gerçekten ‘insani ara’ olsaydı, soykırıma son verme ve İsrailliler ile Filistinliler arasında kalıcı ve adil bir barışın koşullarını müzakere etme çabalarını yeniden başlatma umutları yok olmazdı.
“Askeri harekatın yeniden başlaması insani vicdanın reddedilmesi anlamına gelmekte”
İsrail'in Gazze'nin sivil halkına karşı yürüttüğü bu askeri harekatın yeniden başlatılması, BM’in otoritesinin, genel hukuki ve ahlaki ilkelerin ve en basit şekliyle insani vicdanın reddedilmesi anlamına gelmektedir. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere, Küresel Batı'nın önde gelen liberal demokrasilerinin İsrail'in bu eylemini elbirliğiyle onaylaması, duyduğumuz acıyı ve tiksintiyi daha da arttırmaktadır. Hukukun üstünlüğüne bağlılıkları ile gurur duyan bu hükümetler şimdiye kadar barış sağlama çabalarını İsrail'e fahiş eylemlerini daha ihtiyatlı bir şekilde yürütmesi yönünde telkinde bulunan halkla ilişkiler çabalarıyla sınırladılar. Bu tür hamleler, İsrail'in Gazze'deki soykırımcı davranışının keskin kenarlarını yumuşatmaktan başka bir işe yaramıyor. Aynı zamanda, İsrail'in, 1967 Savaşı'nın ardından BM tarafından da tescil edilen Savaşçı İşgal göz önünde bulundurulduğunda kullanılması mümkün olmayan ‘sahte meşru müdafaa’ gerekçesini desteklemeye devam etmek, İsrail’i küstahça işlediği bu suçların yol açabileceği yasal ve siyasal kınamalardan ve müeyyidelerden korumaktadır. Bu hükümetlerin, Tel Aviv'in inkâr etme zahmetine bile girmediği ağır savaş suçlarına yol açan İsrail'in savaş hedeflerini sürdürme niyetine genel destek vermeye devam ettiği gerçeğinden üzüntü duyuyoruz. Bu suçlar arasında yoğun bombardıman ve saldırıların yeniden başlaması, zorla tahliye gibi zalimce taktiklere başvurulmaya devam edilmesi, hastanelerin tahrip edilmesi, sivillerin barındığı mülteci kampları ve BM binaları ile pek çok yerleşim biriminin bombalanması ve Batı Şeria'da yerleşimcilerin başını çektiği şiddetin desteklenmesi ve etnik temizlik çabalarının tırmandırılması yer almaktadır. Bu gelişmeler ışığında ulusal hükümetleri, özellikle de Doğu Akdeniz'de donanmaları bulunan ABD ve İngiltere'yi İsrail'e yönelik tüm silah sevkiyatını durdurmaya ve ambargo uygulamaya, BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu'nu da gecikmeksizin bu yönde karar almaya çağırıyoruz. Ayrıca, bu toprakların asli ve yerli halkı olarak Filistinlilerin, temel kurtuluş mücadeleleri için önerilen herhangi bir çözüme onay verme ya da vermeme yönündeki koşulsuz haklarını da destekliyoruz.
“UNESCO, dini ve kültürel mekanlara yönelik tehditlere karşı açık tavır almalı”
Kötüleşen şartlar, BM sistemini benzeri görülmemiş bir aciliyetle müdahale etmeye zorlayan acil bir insani durum teşkil etmektedir. Bu nedenle, özellikle UNICEF'i yaralı çocuklara ve ebeveynleri öldürülen ya da ağır yaralanan çocuklara yardım etmeye, DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü)'nü yaralı Filistinlilere, özellikle de hamile kadınlara ve çocuklara yardım etmek için elinden geleni yapmaya ve İsrail saldırıları nedeniyle tahrip olan hastanelerin derhal yeniden açılması için mümkün olduğunca etkili bir şekilde ısrar etmeye ve UNRWA'yı savaş nedeniyle yerlerinden edilen Gazze'deki mültecileri barındırmaya ve diğer yardımları sağlamaya devam etmeye çağırıyoruz. Bunun ötesinde UNESCO, dini ve kültürel mekanlara yönelik tehditlere karşı açık tavır almalı, başta Mescid-i Aksa olmak üzere bu mekanların her türlü ihlale karşı korunmalarına en yüksek önceliği vermeli ve İsrail Hükümetine bu mekanların korunmasına ilişkin koşulsuz yasal sorumluluğunu hatırlatmalıdır. Ayrıca BM İnsan Hakları Konseyi'nin, Hamas saldırısı ve İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'deki askeri operasyonlarından kaynaklanan gerçekleri ve hukuku tespit etmekle görevli yüksek profilli bir uzman soruşturma komisyonu kurmak üzere hemen harekete geçmesini öneriyoruz. Komisyon, raporunda savaş suçu ve soykırım teşkil eden insan hakları normlarının ihlaline ilişkin sorumluluk ve hesap verebilirlikle ilgili tavsiyelerde bulunmalıdır.
“Derhal ateşkes ilan edilmesi çağrısında bulunuyoruz”
Ayrıca, durumun vahametinin hükümetleri, uluslararası kurumları ve sivil toplumu konuşmanın yanı sıra harekete geçme ve Gazze'deki şiddeti derhal sona erdirmek için azami diplomatik ve ekonomik baskı uygulama sorumluluğuyla karşı karşıya bıraktığını düşünüyoruz! Bu amaçla, bu Bildiriyi imzalayan bizler, İsrail'in Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'e yönelik suç teşkil eden işgalinin bir an önce sona erdirilmesi amacıyla derhal ateşkes ilan edilmesi ve saygın ve tarafsız bir himaye altında diplomatik müzakerelerin başlatılması çağrısında bulunuyoruz. Bu süreç, BM kararlarına uygun olarak Filistinlilerin devredilemez kendi kaderini tayin etme haklarını garanti altına almalıdır.”