Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın "Davos'ta bizimle salonda olanlar, şimdi yeni parti kurdular. 'One minute' dediğimizde, 'İşte şimdi yandık' diyorlardı" sözlerine yanıt veren Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, "O gece Davos’ta ve Türkiye’de birileri 'yandık bittik' diye yakınırken başdanışman olarak Şimon Peres’in özür dilemesi için arka kapı diplomasisini bizzat yürüttüğümü ve bu özrün benim şahsi telefonumdan gerçekleştiğini kendisi de biliyor" yanıtını verdi.
"Eğer Davos’ta yandık bittik demiş olsaydık, herhalde kendisi bizi bu olaydan takriben iki ay sonra Dışişleri Bakanı yapmazdı Bizim de bugünkü dış politika adımları ile ilgili soru sorma hakkımız vardır" ifadelerini kullanan Davutoğlu, "Daha üç gün önce Bartın’da görüştüğümüz İdlib şehidinin yakınlarının haklı sorularına hala cevap verilememiştir. Bu yiğit Mehmetçikler hava savunması olmadan oraya niye gönderildi? Bölgedeki hava koridorundan sorumlu olan Rusya’nın bu saldırılardaki tutumu açıkken sizi Moskova’ya götüren hangi kaygıydı?" diye sordu.
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, partisinin Konya Kongresi'nde konuştu.
Davutoğlu'dan Albayrak'a: Dünyada Kuzey Kore dahil, bir tane tam bağımsız ekonomi gösterebilir misiniz?
Davutoğlu, dolar ve Euro'daki tarihi yükselişin ardından Türkiye'nin 'milli bağımsızlık mücadelesi verdiğini' öne süren Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'a tepki gösterdi. "Biz bu sloganları en son 1970’lerden hatırlıyoruz, iktidarın komplocu akıl hocalarının cümleleri bunlar, Bunlar bağımsız, onurlu ve itibarlı bir ülke ile tam bağımsız ekonomiyi birbirlerine karıştırıyorlar. Tabi ekonomiyi yönetmek yerine sosyal medya kampanyalarıyla algı operasyonlarına mesai harcarsanız, böyle traji-komik durumların ortaya çıkması kaçınılmazdır" değerlendirmesini yapan Davutoğlu, "Dünyada Kuzey Kore dahil, bir tane tam bağımsız ekonomi gösterebilir misiniz?" diye sordu
Davutoğlu Bahçeli'ye yüklendi: Kriz konusunda tecrübeli Bahçeli ve ortakları ekonomiyi kurtarmak için Washington’dan iktisatçı ithal etmişlerdi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ekonomiye ilişkin söylemlerini eleştiren Davutoğlu, "Bir de bu koalisyon hükümetinin emperyalist tutsaklıktan bahseden küçük ortağı var. Türkiye kendisini çok iyi tanıyor. Ne zaman bir erken seçim krizi olsa orada. Ne zaman siyasi bir kriz olsa orada. Ne zaman büyük ve yıkıcı bir ekonomik kriz olsa orada. Seçim krizlerinin, siyasi krizlerin ve ekonomik krizlerin baş kahramanı. Sayın Bahçeli şimdi de iktidar ortağı" ifadelerini kullandı.
2001 krizine işaret eden Davutoğlu, "Enflasyon yüzde 70’i aşmış, faizler yüzde 7500 fırlamış, yüzde 60 devalüasyon yaşanmış, ödemeler sistemi neredeyse bir hafta çalışamamış, bankacılık sistemi iptal olmuş, Milyonlarca insan işini - aşını kaybetmiş, on binlerce esnaf, şirket, işletme kapısına kilit vurmuş, ülkemiz dünyanın dört bir yanında itibarsız bir şekilde para arar hale gelmiş, Türk Lirası pul olmuştu. Sonunda Bahçeli ve ortaklarının krize sürüklediği ekonomiyi kurtarmak için Washington’dan iktisatçı ithal etmişlerdi. Bunların son “Bağımsız ekonomi ve emperyalizmle savaş” denemesi milletin sırtına milyarlarca lira maliyet yüklenmesiyle son bulmuştu" dedi.
Davutoğlu'nun konuşması şu şekilde:
"Hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Allah’ın rahmeti, bereketi ve mağfireti aziz Konyamızın ve ülkemizin üzerine olsun. Her zaman söylediğim gibi Konya bizim hem çıkış noktamız hem de zor zamanlardaki sığınağımızdır. Bu zor zamanda ilk günden itibaren bizleri bağrınıza bastığınız, hakkın, adaletin ve ahlakın yanında durduğunuz için gönülden teşekkür ediyorum.
Bundan tam 51 yıl önce anti-demokratik bir şekilde durdurulmaya çalışılan Erbakan hocamıza bağrını açan Konya bugün de adalet, demokrasi ve insan haysiyeti diyerek Türkiye’nin GELECEĞİNE bağrını açmıştır. Yarım asır önce büyük bir mücadelenin ve haklı bir davanın rahmi olan Konyamız bugün de GELECEĞİMİZE damga vurmak üzere kararlı bir duruş sergiliyor.
Erbakan hocamızın Konya’da hak ve adalet davasının ateşini yakmasının üstünden 50 yıl geçti. 51 yıl önce Erbakan hocamıza ‘sadece Konya’da var olarak’ bir şey yapamayacağını söyleyenler vardı. Kendisine “Tek çiçekle yaz gelmez” demişlerdi.
Hoca buna cevaben Konya’da: “Tek çiçekle yaz gelmez diyorlarmış ama unutmayın ki her yaz tek çiçekle başlar ve ardından milyonlarca çiçek açar” demişti. Biz de buradan sesleniyoruz: bugün çiçeklerimiz Konya’da açmıştır ve gelecekte de milyonlarca çiçek açacaktır.
"Eski sözleri tekrar etmek için değil, ‘yeni şeyler söylemek’ için buradayız"
Değerli Kardeşlerim, Sevgili Gelecek Partili arkadaşlarım, dostlarım,
Yeni bir ufka, yeni bir geleceğe yürüme iradesi gösteren değerli kardeşlerim...
Bugün çok önemli ve çok özel bir etkinlik için, KONYA il kongremizi gerçekleştirmek için bir aradayız. Gelecek hareketinin bir siyasi partiye dönüşme süreci içinde aktif ve öncü bir rol üstlenen bütün yol arkadaşlarıma, başta il başkanımız Hasan Ekici bey olmak üzere bütün teşkilat mensuplarımıza teşekkür ediyorum. Konya 1. Olağan il kongremiz hayırlara vesile olsun.
Geçmişe ağıt yakmak için değil, ortak bir GELECEK inşa etmek için buradayız. Zamanı geçmiş eski sözleri tekrar etmek için değil, ‘yeni şeyler söylemek’ için buradayız. Susmaya değil konuşmaya, şikayet etmeye değil çözüm üretmeye, bağırmaya değil sakince ve muhabbetle hitap etmeye, surat asmaya değil tebessüm etmeye geliyoruz.
Değerli kardeşlerim, bundan üç hafta önce Meram ve Karatay ilçelerimizin kongresinde üzerimizde uygulanan ambargolara karşı “Bu zor zamanda Anadolu’ya çıkar ve selam ile Anadolu’yu ayağa kaldırırız” dediğimizde bunun gerçekleşmesi zor bir temenni olduğunu zannedenler çıkmıştı.
O günden bugüne doğudan batıya, güneyden kuzeye Anadolu’yu harmanlamaya başladık. Batman, Ardahan, Kars, Antalya, Diyarbakır, Bartın ve Zonguldak illerimizin yanında Susuz, Alanya, Amasra, Çaycuma ve Devrek ilçelerimizde kongreler ve açılışlar yaptık, halkımızla kucaklaştık. Akdeniz’den Karadeniz’e, Göksu’dan Dicle’ye, Çıldır’dan Bartın çayına selam taşıdık.
Gördüğümüz yakın ilgi ve coşku bir taraftan halkımızın yaşanan ortamın kasvetinden kurtulma iradesini, diğer taraftan Gelecek Partisi olarak bize duydukları güveni yansıtıyordu.
Bundan sonra da aynı tempoyla yurdumuzun dört bir yanında milletimizle buluşacak, dertlerini dinleyecek, tavsiyelerini ve hayır dualarını alıp daha güçlü bir şekilde yolumuza devam edeceğiz.
"Bizi yok taktikleri ile durduracaklarını zannedenler çabanız boşunadır"
Bizi medya ambargoları ve yok sayma taktikleri ile durduracaklarını zannedenlere bir kez daha Konya’dan sesleniyorum: Çabanız boşunadır, adım adım vatan sathını dolaşarak milletimiz ile buluşarak bu ambargoları kıracak ve milletimize sesimizi ulaştıracağız. Siyasette esas olan medyada görünmek değil, milletin kalbine girebilmektir.
Gelecek Partisi resmen kurulalı henüz yedi ay oldu. Ancak; programıyla, ilkeleriyle, değerleriyle, kadrolarıyla ve bu zor zamanda gösterdiği performansla ülkemizin en güçlü, en köklü partilerinden birisi olacağını ispatlamıştır.
Bu kısa süre içinde, pandemi şartlarına rağmen 67 ilde ve 343 ilçede örgütlendik; Konya ile birlikte 8 il ve 163 ilçe kongremizi tamamladık. Bu tempomuzu hızlandırarak sürdüreceğiz. Yarın da İstanbul il kongremizi gerçekleştireceğiz inşallah. Önceliğimiz, hedefimiz insan onurunun korunmasıdır.
Gelecek Partisi’nin en önemli derdi ayrım gözetmeksizin 83 milyon insanımızın tamamının hakkının ve hukukunun korunmasıdır.
"Bu dava bir iktidar veya güç davası değildir"
Bizi diğerlerinden ayıran en önemli vasfımız insan onurunu zedeleyen ve baskılayan hiçbir gücü kabul etmememizdir, Rabbimizin insana bahşettiği haklarını sonuna kadar kullanmasına inancımızdır.
İnsan onurunun korunması kutsaldır. Bizlerin tek bir davası ve siyasi gayesi vardır. Bu dava partilerin, kurumların, kişilerin üstündedir. Bu dava bir iktidar veya güç davası değildir. Bu dava kişisel bir dava asla değildir. Bu dava insan onuru davasıdır.
Kıymetli Kardeşlerim,
Ülkemizin son dört yılında yaşanan gelişmeleri hepiniz görüyorsunuz, hissediyorsunuz. Mayıs 2016’da AK Parti içerisinde başlatılan anti-demokratik süreçten bu yana ülkemizde vatandaşımızın yaşam kalitesi düşmüştür. İşi aşı ciddi şekilde azalmıştır, paramız pul olmuştur. Hukuk devletini mumla arar hale geldik, adalet yerlerde sürünmektedir. Asgari liyakat ve ciddiyet artık bu hükümetin tamamen gündeminden çıkmıştır.
"Bürokrasinin çöktüğü, devletin tıkandığı, demokrasinin işlemediği bir haldeyiz"
Bugün ne yaptığını bilmeyen, her gün başka bir yanlış karara imza atan, bürokrasinin çöktüğü, devletin tıkandığı, demokrasinin işlemediği bir haldeyiz. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte meclis işlevsizleşmiş, kurumlar anlamsızlaşmış, tutarlı, makul bir karar alınamaz hale gelmiştir.
Cumhurbaşkanı kendi çıkardığı kararnameleri daha sonra yine kendisi iptal etmek zorunda kalmaktadır. Bakın daha da ileri gittiler, geçen sene görevden aldıkları bir birimin başkanını tekrar görevden aldıklarını yayınladılar resmi gazetede, Geçenlerde de kararnamede yanlışlıkla bir üniversite kurdular, Şimdi de eğitimde sürekli yap boz kararlar alıp duruyorlar.
"Hükümetin okulların açılmasına ilişkin somut bir stratejisi yoktur"
Kıymetli kardeşlerim, hükümetin açıklamalarıyla, okulların 31 Ağustos 2020’de açılıp açılmayacağına ilişkin belirsizlik ortadan kalkmadı, sadece ötelenmiş oldu. 21 Eylül’e yaklaşıldıkça yeniden acaba okullar açılacak mı açılmayacak mı tartışması yaşanacak. Bunun temel sebebi, okulların açılmasına ilişkin hükümet tarafından hiçbir objektif kriterin ortaya konamamış olmasıdır. Hükümetin okulların açılmasına ilişkin somut bir stratejisi yoktur.
Okulların açılmasına ilişkin temel strateji şu olmalıdır: Salgının kontrol altında olduğu her yerde en azından belirli sınıf ve yaş düzeylerinde okullar açılmalıdır. Salgının kontrol altında olduğu yerlerde veyahut hiçbir vaka olmayan bir yöremizde eğitim-öğretime ara vermenin makul bir gerekçesi yoktur. Vaka sayısı veya yoğunluğuna göre somut bir kriter ortaya konmalı ve o kritere göre okulların açılıp açılmayacağına karar verilmelidir.
"Çalışan anne ve babaların ihtiyaçları göz önüne alınmalı"
Özellikle dezavantajlı çocukların pandemi dolayısıyla oluşan kayıplarının telafi edilmesi ve okul ihtiyacının karşılanması için ek tedbirler alınmalıdır. Yoksul aile çocuklarının uzaktan eğitimlerinin aksamaması için ücretsiz tablet veya bilgisayar verilmelidir. Çalışan anne ve babaların ihtiyaçları göz önüne alınarak esnek politikalar benimsenmelidir.
Yeni okula başlayacak çocuklara ilişkin özel politikalar geliştirilmelidir. Okula başlayacak ve yeni bir öğretmenle tanışacak olan birinci sınıf çocuklarının psikolojileri dikkate alınarak uygun çözümler üretilmelidir. Özellikle ilkokula ve ortaokula yeni başlayacak çocuklar için yüz yüze eğitim imkanları artırılmalıdır.
Bu kapsamda okulların temizlik ve hijyen malzemesi ihtiyaçları sağlanmalı ve temizlik personeli artırılmalıdır. YÖK, tüm üniversitelerin akademik takvimlerini 1 Ekim’den sonra başlatmalarını istedi. YÖK, ülkenin dört bir yanındaki üniversiteleri aynı kafayla yönetmekten vazgeçmelidir. Üniversiteler altyapı ve imkanlarına göre nasıl bir eğitim verecekleri konusunda serbest bırakılmalıdır.
Bu zor dönemde fırsatçılık yapıp tüm üniversiteler üzerinde vesayet kurmaya çalışmak yerine, üniversiteler esnek çözümler geliştirmeleri için teşvik edilmelidir; öğrencilerin ve öğretim üyelerinin farklı ihtiyaçları gözetilmelidir.
"Bu sisteme geçildiğinden beri milletimizin ekmeği küçüldü, işsizlik tavan yaptı"
Kıymetli Kardeşlerim, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi devam ettiği sürece Türkiye’de kaliteli, şeffaf ve denetlenebilir bir yönetim mümkün olmayacak. Bu sisteme geçildiğinden beri; milletimizin ekmeği küçüldü, işsizlik tavan yaptı, enflasyon rekorlar kırdı, paramız resmen ayağa düşürüldü.
Karar alma süreçleri hızlanacak dediler, kendi çıkardıkları kararnameleri iptal etmekten iş yapamaz hale geldiler. Kişi başına gelir 25 bin dolar olacak dediler biz görevi bıraktığımızda 11 bin dolar olan kişi başına düşen milli gelir 8 bin dolara geriledi. Vesayet bitecek dediler, altı ayda bir darbe olacak kampanyası yapıyorlar. Güçlü başkanlık sistemi dediler, küçük ortakları olmadan adım atamaz duruma geldiler. İstikrarlı Türkiye dediler, İstiklal Savaşı’nda bile telaffuz edilmediği kadar bekadan bahsediyorlar. Şimdi de tam bağımsız ekonomi ezberini tekrarlıyorlar.
"Dünyada Kuzey Kore dahil, bir tane tam bağımsız ekonomi gösterebilir misiniz?"
Bakınız kardeşlerim, Biz bu sloganları en son 1970’lerden hatırlıyoruz, İktidarın komplocu akıl hocalarının cümleleri bunlar, Bunlar bağımsız, onurlu ve itibarlı bir ülke ile tam bağımsız ekonomiyi birbirlerine karıştırıyorlar. Tabi ekonomiyi yönetmek yerine sosyal medya kampanyalarıyla algı operasyonlarına mesai harcarsanız, böyle traji-komik durumların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Dünyada Kuzey Kore dahil, bir tane tam bağımsız ekonomi gösterebilir misiniz?
Biz ihracatımız artsın, küresel ticarette ve üretimdeki payımız artsın, küresel ve bölgesel ekonomik faaliyetlerin güçlü bir aktörü olalım derken bunlar bu ergen sloganlarla ülkenin ekonomisini felakete sürüklüyorlar…
"Konu kriz olunca Bahçeli’den daha tecrübeli ortak bulamazdı bu iktidar"
Kıymetli Kardeşlerim, Son üç-dört yıldır 1970, 1980, 1990’larda tüketilmiş bu çocuksu, demode, sloganlar havada uçuşuyor. Her gün iktidardan yeni bir slogan duyuyoruz. Bir de bu koalisyon hükümetinin emperyalist tutsaklıktan bahseden küçük ortağı var. Türkiye kendisini çok iyi tanıyor. Ne zaman bir erken seçim krizi olsa orada. Ne zaman siyasi bir kriz olsa orada. Ne zaman büyük ve yıkıcı bir ekonomik kriz olsa orada. Seçim krizlerinin, siyasi krizlerin ve ekonomik krizlerin baş kahramanı. Sayın Bahçeli şimdi de iktidar ortağı. Nasıl ortak oldular, nerede anlaştılar, ne üstüne anlaştılar, kimse bilmiyor. Bildiğimiz ülkemizde demokrasinin, adaletin, hukuk devletinin ve insan haklarının yok sayılması konusunda yüzde yüz anlaştıkları.
Düne kadar birbirlerine ağza alınmayacak hakaretler etmiş olanlar bugün bir arada. Konu kriz olunca Bahçeli’den daha tecrübeli ortak bulamazdı bu iktidar. 21 Şubat “Kara Çarşamba”yı 20 yıl önce bu ülkeye yaşatan iktidarın içindeydi. Şimdi de tecrübelerini bu iktidarla paylaşmaya devam ediyor. Nasıl etmesin? Bir haftada ülkeyi yangın yerine çevirmişlerdi. İlk seçimde de hepsi milletin eliyle iktidardan uzaklaştırılmışlardı.
"Ekonomiyi kurtarmak için Washington’dan iktisatçı ithal etmişlerdi"
Enflasyon yüzde 70’i aşmış, faizler yüzde 7500 fırlamış, yüzde 60 devalüasyon yaşanmış, ödemeler sistemi neredeyse bir hafta çalışamamış, bankacılık sistemi iptal olmuş, Milyonlarca insan işini - aşını kaybetmiş, on binlerce esnaf, şirket, işletme kapısına kilit vurmuş, ülkemiz dünyanın dört bir yanında itibarsız bir şekilde para arar hale gelmiş, Türk Lirası pul olmuştu. Sonunda Bahçeli ve ortaklarının krize sürüklediği ekonomiyi kurtarmak için Washington’dan iktisatçı ithal etmişlerdi. Bunların son “bağımsız ekonomi ve emperyalizmle savaş” denemesi milletin sırtına milyarlarca lira maliyet yüklenmesiyle son bulmuştu. Bunlar 20. Yüzyıl Soğuk Savaş dünyasında yaşarlar. Sıkışınca bir gün Washington bir gün Moskova…
Evet, bugün emperyalist tutsaklıktan, devrimden ve tam bağımsız ekonomiden bahsedenlerin iktidar karnesi budur. Türkiye geçmişte de çok mandacı gördü ama kendi ekonomisini yönetmek için bir tane memleket evladı bulamayıp Washington’dan iktisatçı ithal edeni ilk kez görmüştü. İşte bunların yerliliği de milliliği de bu kadardır. Bunlar yerlilikten millilikten bahseder bin yıldır beraberce yaşadığı kendi vatandaşının diliyle, geleneğiyle, kültürüyle kavga eder.
Türkiye’nin hiçbir meselesine bugüne kadar bir tek çözüm önerisi getirdiği görülmemiştir. Getiremezler de çünkü vatandaşına saygı duymaz bunlar. Ama ilk kez bir işe yarayabilirler. Türkiye bir ekonomik krizin içerisinde. Bu akıl dışı yönetim maalesef ülkemizi çok daha büyük krizlere sokmaya devam ediyor. İşte burada Sayın Bahçeli Sayın Erdoğan’a katkı verebilir. Kendisinden rica ediyoruz. Lütfen 2001 kriziyle ülkemizin yaşadığı felaketi Erdoğan’a ve ekonomi yönetimine anlatsın ve uyarsın. Bu işin artık bu ciddiyetsizliği kaldırmayacağını, daha önce kuralsızlığın, hukuksuzluğun ve yolsuzluğun ülkeyi nasıl bir felakete sürüklediği birinci ağızdan anlatsın. “Biz batırdık, siz batırmayın” desin.
2001 krizinde iktidarda olan Bahçeli’den daha fazla kriz tecrübesi olan kimse yok aramızda… Bu kriz tecrübesini aktararak bir kez olsun bir katkı sunsun. 2001 krizinin ülkemize yüklediği, belimizi büken ağır faturanın sorumluluğundan kurtulamaz belki ama yapacağı şey her durumda hayra vesile olabilir. Biz de kendisine teşekkür edelim.
"Sezai Temelli ve Devlet Bahçeli aynı anda tepki verdiler"
Diyarbakır’da vatandaşlarımıza ya KCK ya da kayyum düzenini reva görenleri, Kürtlerin varlığını sorun görüp Kürt Meselesini kangrene dönüştürenleri eleştirince aynı anda iki yerden ses geldi. HDP eski eş başkanı Sezai Temelli ve Devlet Bahçeli aynı anda tepki verdiler. Rahatsız olmuşlar. Ne diye rahatsız oldunuz? Siz KCK ve Kayyım düzeninin sahipleri misiniz? Sözcüsü müsünüz?
Kürtlerin seçme ve seçilme hakkının bir gün KCK ile diğer gün Kayyımla ellerinden alınmasından niçin bu kadar memnunsunuz? Niye rahatsız oldular size söyleyeyim.
Bunlar vatan coğrafyasını bölge bölge tekellerine almak istiyorlar. Bunlardan biri doğu ve güneydoğuyu siyasi anlamda kendi tapulu alanı olarak görüyor; diğeri de buna tepki duyan başta İç Anadolu olmak üzere diğer bölgelerdeki seçmeni konsolide etmeye çalışıyor.
Değerli kardeşlerim, işte ülkemizde en büyük bölünme tehlikesi bu anlayışta yatmaktadır. Seçmenlerin bölgelere veya etnik-mezhebi aidiyetlere göre bölünmesi Irak ve Lübnan benzeri sonuçlar doğurur.
"Coşkuyla karşılandığımız için bu bölgeyi tekelinde gören parti rahatsız oluyor"
Gelecek Partisi bu kıskacı kırdığı için onları rahatsız ediyor. Ben ve arkadaşlarım Diyarbakır’da Konya’daki gibi yüzlerce araçtan oluşan bir konvoyla ve coşkuyla karşılandığımız için bu bölgeyi tekelinde gören parti rahatsız oluyor.
Bakın Diyarbakır’da kongre salonundaki en anlamlı pankartlardan biri şuydu: “Konya biziz, biz Konyayız”. Bizim bölücü zihniyetli bir soruya cevaben TBMM’nde Dışişleri Bakanı olarak “ Diyarbakır biziz, biz Diyarbakırız” dememize cevap niteliği taşıyan bu pankart Türkiye’nin birliğinin bütünlüğün adresinin Gelecek Partisi olduğunu göstermiştir.
Diyarbakırlıların “Konya biziz”, Konyalıların “Diyarbakır biziz” dediği bir ortamda bu ülkeyi kimse bölemez.
Bakın kardeşlerim bizim hem Diyarbakır’da hem de Konya’da aynı coşkuyla karşılanmamızdan rahatsız olanların ortak yönü sorunlardan beslenmeleridir.
Bunların ortak yönü çatışmadan beslenmeleridir. Bunların ortak yönü terörden beslenmeleridir. Bunların ortak yönü ayrıştırmadan, ötekileştirmeden, bölücülükten beslenmeleridir. Ama hepsinden önemlisi bunların tamamı, tıpkı bu iktidar gibi, 20. Yüzyıla aitler. Onun için 20. Yüzyılda ülkemizi tüketip bitiren ne kadar kavga, ilkel gerilim, anlamsız toplumsal çatışma ve giydirilmiş deli gömleği varsa aynen korunsun istiyorlar.
"Biz ülkemizin 20. Yüzyılın korku ve tabularıyla esir alınmasına hayır diyoruz"
Biz ülkemizin 20. Yüzyıl tartışmaları geride kalsın, artık 21. Yüzyılda aydınlık bir geleceğe yürüyelim istiyoruz. Biz ülkemizin 20. Yüzyılın korku ve tabularıyla esir alınmasına hayır diyoruz. Biz milletimizin 20. Yüzyılın köhne yaklaşımlarına mecbur edilmesine karşı çıkıyoruz. Onun için bunlar rahatsız oluyorlar. Milletimizin tamamını hiçbir tabuya ve korkuya aldırmadan kucakladığımız için rahatsız oluyorlar.
Milletimizin bir tek ferdinin bu vatana, bu toprağa, bu ülkeye aidiyet sorunu kalmasın dediğimiz için rahatsız oluyorlar. Bunlar başka başkentler adına 20. Yüzyıl nöbetini tutacak, biz milletimiz adına 21. Yüzyıl insanlık onuru mücadelesi vereceğiz. Bunlar demokrasi düşmanlığı, insan hakları düşmanlığı yapacak biz milletimiz için haysiyet mücadelesi vereceğiz.
Bunlar 20. Yüzyılın Soğuk Savaş atmosferinde Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları düşmanı odakların icat ettiği sağ-sol, Türk-Kürt, Sünni-Alevi makasında ülkemizin sıkışıp kalmasını istiyorlar.
Gelecek Partisi olarak sizin bütün bu dar kalıplarınızı, milletimizi aşağılayan yaklaşımlarınızı, kardeşliğimizi zedeleyen ezberlerinizi ortadan kaldırmak için yola çıktık. Eğer emperyalizmin tutsaklığını arıyorsanız açık bir şekilde söyleyeyim: Türkiye’yi 20. Yüzyılın korku ve tabularına mecbur kılmaya çalışan akıl, siyaset ve yaklaşımlar tam da emperyalizmin tutsağıdır.
Siz önce kendi köhne zindanlarınızdan, kafeslerinizden dışarı çıkın. Siz de rahatlayın ve normalleşin, ülkemiz de. Gelecek Partisi bu kalıpların tamamını kıracak inşallah. Biz sadece milletimizin vicdanında şekillenen kalıbı, gömleği giyeriz. Daha önce de söyledim;
Sağ-Sol, etnik, mezhebi, bölgesel ve sınıfsal hiçbir kalıba ne gençliğimizde girdik ne de şimdi gireceğiz. Milletimizin gömleği bize 20. Yüzyılın sahte sağ-sol gömlekleri onlara…
Geçenlerde bir mülakatta yetmişli yıllarda gençliğin Soğuk Savaş dönemine has sağ-sol mücadeleleri ile kaybedildiğini ifade ettiğimde sözlerimi bağlamından çıkararak sağcılığı reddettiğimi solculuğa meylettiğimi bir propaganda malzemesi olarak kullanmaya kalkışanlar oldu.
Uzun bir konuşmadan çıkarılan bir başlığı saptırarak bizi eleştirenler bilsinler ki bizim nihai aidiyetimiz Anadolu irfanına, hikmetine, ahlakına ve medeniyetine aittir. Bütün bu aidiyet unsurlarının merkez şehri de Konyadır.
"Bizim neslin gençliği üç unsur ile heba edilmeye çalışıldı"
Ancak şunu da anlamayanlar anlasın diye tekrar ifade ediyorum. Bizim neslin gençliği üç unsur ile heba edilmeye çalışıldı: Yetmişli yıllardaki sağ-sol çatışmaları, seksenli yıllardan başlayarak Kürt gençlerini ölüme sürükleyen PKK ve dini hassasiyetleri istismar eden FETÖ.
Zaman gösterdi ki, sağ-sol çatışmaları altında gençliğin heba edilmesi 12 Eylül otoriter rejimine zemin hazırladı; 12 Eylül rejiminin Diyarbakır hapishanesinden başlayarak yürüttüğü politikalar PKK’nın doğu ve güneydoğudaki gençlerimizi terör kıskacına almasına yol açtı. 28 Şubat uygulamaları ise FETÖ’nün hareket alanını genişleten sonuçlara sebep oldu.
Başta Necmettin Erbakan hocamız olmak üzere basiret sahibi siyasetçiler gençliği Soğuk Savaş dönemine ait bu gerilimlerin dışında tutma çabası yürüttü.
Bütün bu süreçleri yaşayan bir ilim adamı ve siyasetçi olarak ben de tekraren söylüyorum: Ülkeyi ve toplumu bölen ve özellikle de hedef alan her türlü kutuplaşmanın geçmişte karşısında oldum; bugün karşısındayım; yarın da karşısında olacağım.
Sayın Bahçeli aynı mülakatta ortaokul çağlarında Marksist literatürü okuduğumu söylememi de istismar ediyor. Ama her şeyi yarım okudukları için konuşmamın devamında aynı yıllarda başta Farabi olmak üzere kendi klasiklerimiz de okuduğumu zikretmiyor.
İşte aramızdaki zihniyet farkımız da tam buradadır. Biz medeniyet kimliğimizi kendi klasiklerimizi okuyarak evrensel alana açılmaktan alırız; karşı çıktığımız ideolojilere de okuyarak bir bilinç geliştiririz. Yetmişli yılların gençlerini okumadan sloganlar üzerinden çatıştıran yaklaşıma o zaman bir genç olarak karşıydım, bugün de karşıyım.
Bugün de gençlerimize sesleniyorum: Sizi sloganlar üzerinden hasım kılan ve kutuplaştırmaya çalışanlara karşı çıkın! Bilmediklerinize düşman olmayın ve bildiklerinizle yetinmeyin! Hangi gerekçeyle olursa olsun birileri sizin okumadan bir ideolojiye sadık kalmanızı veya ona düşman olmanızı isterse onlara gençlik dinamizmi ile isyan edin!
Medeniyetlerin harman olduğu bir coğrafyanın çocukları olarak kendi klasiklerimize dayanın ama evrensel düşünceden hiç kopmayın!
"Erdoğan bu konuşmasında maalesef gerçeği söylemiyor"
Kıymetli Kardeşlerim, Sayın Erdoğan perşembe günü bir konuşma yaptı. Konuşmasında öncelikle yine her zamanki gibi isim verme nezaketi gösteremiyor. Asgari nezaket, asgari ahlak, kimden bahsediyorsanız öncelikle saygı çerçevesinde bizlerin de kendisine hitaplarımızda yaptığımız gibi isimlerini anmaktır. Anonim bir suçlamada bulunduğu için bu konuşmada kimi kast ettiğini yine mahfuz tutuyor.
Ancak bu konuşmanın şahsen beni hedef aldığı şeklinde yapılan yorumlar bu konuda bir açıklama yapmamı gerekli kılmaktadır. Sayın Erdoğan bu konuşmasında maalesef gerçeği söylemiyor. Yazık, Davos’ta neler yaşadığımızı ikimiz de yakinen biliyoruz. Bizim geçmişimiz, mücadelemiz, fikirlerimiz ayan beyan ortadadır. Sayın Erdoğan bizi hangi konuda eleştirmek istiyorsa eleştirsin.
Bunda hiçbir mesele yok. İşte arşiv orada. Davutoğlu ve İsrail diye arayınca neler çıktığını herkes görebilir. Amerika’nın Irak işgaline ortak olmamız ve askerlerini topraklarımızdan geçirmesi için hazırlanan tezkereye karşı 2003’te verdiğimiz mücadele sonrasında yazılanlar, çizilenler ortada. 2006 Hamas’ın seçimleri kazanması ardından Ankara ziyaretinde şahsımla ilgili yazılanlar ortada.
Mavi Marmara’da şahsımla ilgili yazılanlar ortada. Gazze katliamlarına verdiğimiz tepki ve mücadele sonrası şahsımla ilgili yazılanlar ortada. Yazık ediyor. Ayıp ediyor. O tarihlerde yandık bittik diyenlerle en büyük kavgayı biz verdik biz.
"Peres'in özrünün benim şahsi telefonumdan gerçekleştiğini kendisi de biliyor"
O gece Davos’ta ve Türkiye’de birileri “yandık bittik” diye yakınırken başdanışman olarak Şimon Peres’in özür dilemesi için arka kapı diplomasisini bizzat yürüttüğümü ve bu özrün benim şahsi telefonumdan gerçekleştiğini kendisi de biliyor.
Nitekim o özür beyanından sonra Davos’taki ve ülkemizdeki atmosfer tümüyle değişti.
Davos’tan istanbul’a dönerken arkadaşlarımızla birlikte Sayın Erdoğanın halka hitab ettiği konuşmayı yazarken mealen şu ifadeleri kaleme alan da bendim: “Bundan sonra biz şu veya bu ülke ne düşünüyor diyerek hareket etmeyeceğiz; diğer taraflar Türkiye ne düşünür diye düşünmek zorunda kalacaklar”
Sayın Cumhurbaşkanı o gecenin şahitlerinden bahsediyor. Allah da millet de bizim hiçbir zorluk karşısında “yandık bittik” demediğimizi bilir.
2010’da Mavi Marmara olayı sonrası BMGK’nde İsraili terör devleti olarak ilan ederken de, 2012’de İsrail Gazze’yi bombalarken İsrail’in bombalamakta olduğu hastaneye eşimle birlikte giderken de, bugün Libya politikamıza zemin teşkil eden 2011 yılındaki Bingazi ziyaretinde çatışmaların yaşandığı meydanda halka hitap ederken de, 2009 yılında Çin’in baskısı altındaki Urumçi ve Kaşgar’a giderken de, bir gün önce silahlı saldırıların ve bombalamaların olduğu Kerkük’e girerken de ve milletimizi onurla temsil ettiğimiz daha nice süreçlerde hiçbir zaman tereddüt ve kaygı duymadığımıza Allah da millet de şahittir.
"Davos’ta yandık bittik demiş olsaydık iki ay sonra Dışişleri Bakanı yapmazdı"
Eğer Davos’ta yandık bittik demiş olsaydık, herhalde kendisi bizi bu olaydan takriben iki ay sonra Dışişleri Bakanı yapmazdı. Hayat boyu neler söylediğimizin ve neler yaptığımızın hepsi arşivlerde. Madem ki böyle bir ithamla karşı karşıyayız. Bizim de bugünkü dış politika adımları ile ilgili soru sorma hakkımız vardır:
Siz bırakın bunları da; Trump’ın Cumhurbaşkanının şahsında Türkiye’ye hakaret ettiği o mektubu nasıl kabul ettiniz, bu millete bu zilleti nasıl yaşattınız önce onu açıklayın. Etrafınızda kim size “aman yanarız, biteriz, Trump’ın hakaretine cevap vermeyelim, ahmak demesini görmezden gelelim” dedi. Önce bunu bir açıklayın.
Şubat sonunda Suriye’de onlarca askerimiz şehit olduktan sonra kim size “aman yanarız, biteriz Putin’i hemen biz arayalım, sonra da ayağına gidelim, Ankara’da bir haftadır reddettiğimiz ne kadar madde varsa Moskova’da kabul edelim” dedi. Buna bir cevap verin.
Daha üç gün önce Bartın’da görüştüğümüz İdlib şehidinin yakınlarının haklı sorularına hala cevap verilememiştir. Bu yiğit Mehmetçikler hava savunması olmadan oraya niye gönderildi? Bölgedeki hava koridorundan sorumlu olan Rusya’nın bu saldırılardaki tutumu açıkken sizi Moskova’ya götüren hangi kaygıydı?
Doğu Türkistan’da Çin zulmü, toplama kampları, 21. Yüzyıl Nazi işkenceleri altında inim inim inleyen Türk kardeşlerimiz için kim size “aman yanarız, biteriz Çin’e bir tek cümle söylemeyelim, hatta dış işleri bakanınızın ifadesiyle ‘Çin aleyhine yayınlara müsaade etmeyelim’ dedi. Bunu bir açıklayın.
Kıymetli Kardeşlerim, Bizim karnemiz ortadadır, sicilimiz ortadadır. Bize saldıracaksanız bari asgari ahlakı koruyarak saldırın. Siz bizi bırakın da One Minute’e “şov”, Davos’a “sahte kahramanlık”, “One minute balonu” diyen ortağınız Bahçeli’ye meseleyi anlatın.