Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de çatışmalar şiddetlenmeden Beşar Esad’la yapılan görüşmeleri anlatarak, “Esad’ın problemi annesinin yaşıyor olması. Bizimle konuşuyor, sonra gidip annesiyle konuşuyordu. O da babasının Hama’da izlediği yöntemi hatırlatıyor” dedi.
Bir grup gazeteciyle sohbet eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye konusunda çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş’ın aktardığına göre; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın annesinin etkisinde kaldığını söyledi.
Bakan Davutoğlu, özetle şu ifadeleri kullandı:
"Sanki ortada bir şey yok, biz muhalifleri silahlandırdık, oraya soktuk, şimdi çözüm bekliyoruz gibi anlatılıyor. Bu, karşılığı olmayan bir itham. Biz baştan itibaren askeri müdahale demedik. Siyasal çözümü ilk deneyen biziz. Daha hiçbir dışişleri bakanı gitmeden ben Şam’a niye sürekli gidip geldim? En son görüşmemizde yüzüne bakamıyordum bile çünkü Humus ve Hama sokaklarında benim ve başbakan aleyhine sloganlar atılıyordu. O şartlarda Şam’a gittik ve yine eleştirildik.
Suriye meselesinde soru, ahlaken ve vicdanen nerede durduğunuzdur. Ben bu ülkenin sicilinde zalimlerle, diktatörlerle, yüz binleri katletmiş biriyle yan yana bir görüntü olmamasını ahlaki sorumluluk olarak görüyorum. Biz Esad daha kalabilir diye orada dursaydık, sizlerin eleştirileri kim bilir ne olurdu? Ve yüzde yüz katılırdım.
Değerler sistemi içinde yanlış yerde durduğumuzu söylüyorsanız, o eleştiriyi dinlerim. Bakın, İran’da 2009 seçimleri sonrası Cumhurbaşkanı’nın tebrik mesajı yollaması bile eleştirildi. Ve ben de doğru yaptık mı diye sorgulamıştım. Ama çok daha küçük ölçekte şeyler için tepki gösteren kamuoyu, bu sefer ‘Türkiye yanlış ata oynadı’ diyor. Bu bana çok ağır geliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, Brüksel koridorlarında bile dolaşamıyor. Swobo’yla bile ortak olma zeminini kaybetti. Kılıçdaroğlu’na Kahire sokaklarında, Halep’te, Filistin’de selam verirler mi? Esad’ın yanında dursa, biz de dolaşamazdık oralarda; biz de kapılardan dönerdik. Rusya’da bile itibar gösterilmezdi.
Beşar Esad’ın problemi, annesinin yaşıyor olması. Bizimki konuşuyor, sonra gidip annesiyle konuşuyordu. O da hep babasını ve Hama’da izlediği yöntemi hatırlatıyor. Rejiminin birinci halkası, Esad ve (anne tarafı olan) Mahluf aileleri; ikinci halka, istihbarat, ordu ve hava kuvvetleri komutanlarının olduğu Nusayri halka; üçüncü halka ise Baas Partisi. Biz hep o dış halkayla işbirliği yapıp içeriyi dengelemesini söyledik. Ama yapamadı.
Beklentilerimizin çıkmadığı durumlar tabii ki oldu. Açıkçası, ben Esad’ın bu kadar barbarlaşabileceğini düşünmüyordum. İnsan olarak tanıdığımız için durdurabiliriz kanaati taşıdım hep. Kimyasal silahtan SCUD’a kadar bu kadar katliam yapabileceğini kimse düşünemezdi.
En büyük yanılgı, Türk kamuoyunda doğu kaynaklı manipülasyonun bu kadar etkili olabileceğini düşünemezdim. Üç günde Kuzey Suriye’de Kürt devleti doğuyor diye korku yayıldı. Reyhanlı’nın mülteciler tarafından yapıldığı iddia edildi. En son, Jandarma belgeleri diye bir şeyde, bir anda Twitter üzerinden manipülasyon yapıldı. Reyhanlı faili meçhul değil ki; yapanlar yakalandı.
‘Türkiye devre dışı’ gibi ifadeler çok garip. Bizde mi hata var? Olanları anlatmıyor muyuz, anlatıyoruz. Peki, hâlâ neden bunlar söylemiyor? Neden belli kişiler hedef seçiliyor? Ben doğru yaptığımızı defalarca savunurum. Ama bir grup çok bilinçli provokasyon yapıyor. Bir grup da etkileniyor.
Washington’da Türkiye ve ABD arasında tam bir uyum sağlandı. Eksikliği vardı. Cenevre toplantısına giderken aynı perspektife sahibiz. Beşar Esad’sız bir geçiş hükümeti iki tarafın da ifade ettiği şey. Cenevre sonrası paralel atılacak adımları da konuştuk. Önümüzdeki hafta, AB’nin muhalefete silah ambargosu yüzde 90 kaldırılacak. Bu, eskalasyona devam edersen bir karşı tedbir alma hakkını kendimizde görüyoruz demek. Siyasi süreçler denenecek ama olmazsa muhalefete olan desteğin mahiyeti değişecek. Bu bir savaş ilan değil; Savaş zaten devam ediyor. Beşar Esad’ı tanıyorum. Alan açtığınızda istismar ediyor, daralttığınızda taviz veriyor."