T24- Oya Baydar, Sabah gazetesine verdiği demeçte referandumda 'evet' oyu kullanacağını açıkladı.
12 Eylül 1980'den sonra 12 yılını yurtdışında mülteci olarak geçiren Baydar referandumda neden 'evet' oyu kullanacağını anlattı.
Sabah gazatesinde yer alan 'Darbecilerin zırhını deleceği için, evet' başlıklı 2 Ağustos 2010 tarihli yazı şöyle:
Darbe olunca, 11 aylık oğlunu bırakarak yurtdışına kaçmak zorunda kalan ünlü yazar Oya Baydar: Darbe hayatımın 12 yılını koparıp aldı. Soldan gelen tanışlarımın önemli kısmının aksine “evet” oyu kullanacağım.
Yazar ve sosyolog Oya Baydar uzun zaman sosyalist siyasetin içinde yer aldı. 12 Eylül 1980’den sonra yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Sürgün yıllarını, “Bu bir sürgündü. Hayatımın 12 yılı koparılıp alındı” diyerek anlatan Oya Baydar, o karanlık günleri insanın içine işleyen şu cümlelere sığdırıyor: “Mülteciliğin en yıpratıcı yanı, bir bitki gibi toprağınızdan, köklerinizden kopmuş olma, tutunamama duygusudur.
Bazı sabahlar uyandığımda göğsümün tam ortasında bir sızı duyardım; tuhaf, soğuk bir boşluk. Hayatımdan bir zaman parçası boşuna akıp gidiyor ve buna engel olamıyorum duygusu. Hep bavullarınızın üstünde, akşamcı kahvesinde veya bir tren istasyonundaymışsınız gibi yaşıyorsunuz. Sevdikleriniz ölüm döşeğinde, cenazelerine bile gidemiyorsunuz. Yine de 12 Eylül’de daha vahimi hayatları darağaçlarında ya da işkencelerde, ya da köşe başlarında vurularak ellerinden alınanları düşününce, mültecilik yıllarımı anlatmak saygısızlık gibi geliyor.”
12 MART’TA DA MAHKÛM OLDU
Oya Baydar, 12 Mart 1971 darbesi sonrasında 18 Mayıs’ta sol kesime karşı gerçekleştirilen tutuklamalar sonrasında 7.5 yıl hapse mahkûm olduğunu da anlattıktan sonra, 12 Eylül 1980 darbesinde “Beni ele geçiremediler, tüymüştüm!” diyor. Baydar, 7 Eylül’de darbeden birkaç gün önce Doğu Berlin’de bir toplantıya gitmiş ve darbeye orada yakalanmış. 11 aylık oğlunu geride bıraktığını ve yurda dönemediğini anlatan Baydar, şöyle devam ediyor: “O kadar idam, o kadar ölüm, kan, bir tek Diyarbakır hapishanesi ve orada Kürtlerle komünistlere reva görülen işkenceler. İşlerinden atılan veya ayrılmak zorunda bırakılan onca kişi, onca bilim insanı, dağılan yuvalar, aileler, işkence edilen çocuklar.
(...)Sürgünde sefalet edebiyatı yapmayacağım, ama tabii ki, hele başlangıçta, hele bir küçük çocukla süt parasını bile bulmakta zorlandığımız günler oldu. Sonra biraz yerleşince, sendikalarda falan çalışan arkadaşların teyp bantlarına okudukları metinleri tape ettik, eşim matbaa işçiliğinden taksi şoförlüğüne her işi yaptı. Ben de kısa bir süre temizlikte çalıştım, iyi örgü örerim, el örgüsü siparişleri aldım, sonra zar zor, biraz da kayırmayla Türklere danışmanlık işi buldum da rahatladık.”
EVET DEMESİNİN SEBEPLERİ...
12 Eylül 2010 tarihinde referandum günü ne yapacağı sorulunca ise Oya Baydar şöyle yanıt veriyor: “Bu yıl 12 Eylül günü referandum için sandık başına gideceğim. Arkadaşlarımın, dostlarımın, soldan gelen tanışlarımın önemli bir bölümünün aksine ‘Evet’ oyu kullanacağım. Referandumları sevmem, insanı siyahla beyaz tercihleri karşısında bırakır. Aslında ben, yukarda konuştuklarımızı, darbeleri, darağaçlarını, işkenceleri, hapisleri bu halka bir daha yaşatmayacak; yaşanmamasının güvencesi olabilecek bir anayasa isterdim. 12 Eylül Anayasası’nı kenarından köşesinden rötuşlayan değişiklikler yerine; yeni, sivil, demokratik, eşitlikçi bir anayasa isterdim.
Yine de 12 Eylül Anayasası’nı tartışmaya açtığı, kıyısından köşesinden deldiği için, demokrasinin tek değil ama olmazsa olmaz şartı milli iradeye, yani parlamentoya, kastlaşmış yüksek yargı karşısında biraz daha ağırlık tanıdığı için ve geçici 15. maddenin kaldırılmasıyla sembolik de olsa darbecilerin etrafına örülmüş güvenlik zırhını deldiği için ‘evet’ diyeceğim...”
TÜM DARBE KURUMLARIYLA HESAPLAŞILMALI
Sosyolog-yazar Oya Baydar, “Anayasa değişikliği, 12 Eylül’ü tümüyle aşmak için yeterli olmayabilir. Ama kıyısından köşesinden de olsa darbe anayasasını deldiği için referandumda ‘evet’ oyu vereceğim” diye konuşuyor.