Mehmet Altan*
İki yıldır ‘mazot kokusu içinde parçalanmış çocukların acısını’ yaşayan Gülyazı ile Ortasu (Roboski) köylerindeki anma töreninde konuşan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş şu çarpıcı açıklamayı yaptı:
“Recep Tayyip Erdoğan ‘vur’ emrini veriyor. İşte bu başbakanın emriyle savaş uçakları kalkıp buradaki 34 çocuğumuzu bizden alıyor.
Daha sonra anlıyorlar ki tamamı Roboskili köylüler.
Ve o gün bugündür ki bu dosyayı kapatmaya çalışıyorlar.
Düşünün, üç tane bakanın oğlunu gözaltına aldılar. Trilyonlarla birlikte götürüp içeri attılar.
Şu ana kadar 800 kişi bizzat Başbakan’ın emriyle görevden alındı.
Bu anaların 34 kuzusunu bu tepelerde parçaladılar, tek bir onbaşı bile görevden alınmadı.”
Ve devam ediyor:
“Roboski’de çocukların faillerine burada adalet uygulamıyorlar.
Onların çocukları ayakkabı kutularında paraları sayarken, bizim çocuklarımız ayakkabı almak için, 50 TL almak için bu karda kışta kardeşlerimiz ile aramıza örülen yapay sınırları geçiyor.
Bu acı bireysel bir acı değil toplumsal bir acıdır.”
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait savaş uçaklarının bombardımanında hayatını kaybeden 34 kişiden biri de 13 yaşındaki Erkan Encü.
Erkan Encü’nün annesi Felek Encü, Uludere dramının ikinci yıldönümünde ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu’na’ değinerek şöyle feryat etti:
“Bizim çocuklarımız öyle büyük paralar kaçırmadı, sadece ekmek paralarını kazanmaya çalışıyordu.
Biz bu ülkenin vatandaşıydık.
Kürt çocukları sözde kaçakçılık yapıyor diye üzerine bomba yağdırın, bakan çocukları yolsuzluk yapmasına rağmen onlar için adalet çağrısı yapıp, bunun hükümeti devirme planı olduğunu söyleyin.
Biz de adalet istedik. Çocuklarımız günahsızdı.
Günlerdir açıklamalar yapan Başbakan Erdoğan, o gün çocuklarımız bombalandığında neden onların haklarını savunmadı?
Bugün yaşananların hepsi bizim ahımızdır.”
xxxxxxxxxxxxxxxxx
İktidar, ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu’nun üstünü örtmek için Adli Kolluk Yönetmenliği’nde akıl almaz değişiklikler yaparak yargıyı yürütmeye bağlamaktan çekinmiyor, başsavcıya baskı yaparak savcının elinden dosyaları aldırıyor, HSYK’ya savaş açıyor, sokak sokak umacı masalları anlatarak dolaşıp görülmemiş bir siyasi pişkinlikle olayın üzerini kapatmaya çabalıyor.
Yapılan yönetmelik değişikliği için yürütmeyi durdurma kararı alan Danıştay’a gözdağı vermeye, ayakkabı kutusunda milyonlarca dolar saklayan sanığa arka çıkmaya, o sanığın paralarla ilgili ifadelerini olayın tanıklarının yalanlamasına aldırmadan bağırıp çağırmaya devam ediyor.
Ama basit bir soruya cevap vermiyor:
‘Rüşvet aldınız mı, yolsuzluk yaptınız mı?’
xxxxxxxxxxxxxxx
Başbakanın böyle sorulardan da, demokratik bir denetimden de ödü patlıyor.
Sayıştay’ı işlemez hale getirmesi bundan…
Kendi iktidarı sırasında denetim dışı kamu kurumunun sayısını altıdan altmışa çıkarması bundan…
Her yüz ihaleden doksan altısının denetim dışına çıkarılması bundan…
AB standartlarına uygun olarak 2004 yılında çıkarılan Kamu İhale mevzuatında, doğrudan yirmi altı, özel yasalarla yirmi altı, kararnamelerle seksen iki defa olmak üzere toplam 164 kez değişiklik yapması da bundan.
Tüm bu ‘örtme’ girişimlerine rağmen suçüstü yakalandığında ‘uluslararası komplodan darbe girişimine’ kadar her türlü ahlak ve izan dışı demagojiyi ülkenin üstüne boca ediyor. Bunu tekrarlamaya hazır tetikçiler müfrezesi de her akşam iktidarın ekranlarında boy gösteriyor.
Ama soru hep açıkta, ‘rüşvet aldınız mı, yolsuzluk yaptınız mı?’
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Başbakan, siyasal iktidarına ve yakın çevresine yönelik rüşvet ve yolsuzluk iddialarının üzerine giden savcı ve yargı istemiyor.
Deniz Feneri’nde görüldüğü üzere kendini hedefleyen her adli süreci bastırmaya uğraşıyor.
O nedenle, yargıyı yürütmeye bağlamaya yönelik ürpertici ve kendi siyasal sonunu hızlandıran denemelere girişiyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
AKP iktidarı, Ergenekon ve Balyoz davalarında ‘milli ordumuza’ rüşvet ve yolsuzluk davalarını gündeme getiren ‘çete’ tarafından kumpas kurulduğu iddialarını boş yere ileri sürmüyor.
Başbakan ve şürekâsının, düne kadar açıkça destek verdikleri süreçlerden, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının ortaya çıkmasıyla birlikte çark edip Ergenekoncuların geçmişte söylediklerini şimdi dile getirmeleri boşuna değil.
Açıkça görülüyor ki diktatoryal bir yapı için darbecilerle anlaşmayı ve kendi yolsuzluklarını bu koalisyonla kapatmayı düşünüyor.
Kendi liderliğinde askeri vesayet yönetimini yeniden hortlatmanın planlarını yapıp, o yolun taşlarını döşüyor.
xxxxxxxxxxxxxxxx
Darbecilerle kol kola girmeyi planlayarak burayı demokrasiden tamamıyla arındırılmış bir tek adam ülkesi haline getirmeye uğraşmak beyhude bir çabadır.
Türkiye’yi kan revan içinde bırakabilecek olan bu tehlikeli sevda, sonuna yaklaşıldığı anlaşılan mevcut durumda hiçbir sonuç sağlamaz.
Sadece gidişi hızlandırır.
13 yaşındaki oğlu öldürülen Felek Encü’nün, “Kürt çocukları sözde kaçakçılık yapıyor diye üzerine bomba yağdırın, bakan çocukları yolsuzluk yapmasına rağmen onlar için adalet çağrısı yapıp bunun hükümeti devirme planı olduğunu söyleyin. Biz de adalet istedik. Çocuklarımız günahsızdı” diye haykıran sesi sadece bu ülkenin değil bütün dünyanın vicdanında çınlar.
Bu haklı çığlıklar her türlü zorbalığı boğar.
xxxxxxxxxxxxxxxx
Ayyuka çıkan rüşvet ve yolsuzluk iddialarına rağmen iktidarda kalayım, hukuku yok edeyim, tek adam olayım çıldırması sonunda darbecilerle kolkola girmeyi getirdi iktidarın gündemine.
Hukuk içinde bir kurtuluşları kalmadığını, demokrasinin geçerli olduğu bir hukuk devletinde kendilerini yargılanmaktan kurtaramayacaklarını gördüklerinden ‘son sığınaklarına’ girmeye, darbenin ve darbecilerin kucağına sığınmaya çalışıyorlar.
‘Milli irade’ diye bağırarak darbecilerin kollarına koşuyorlar.
Hukuktan kaçabilmek için darbecilik de dâhil her şeye razı oldukları anlaşılıyor.
Ergenekoncular da aynı amaçla Ergenekoncu olmuş, hukuksuz bir rejimin oluşması için her türlü tertibi kurmuşlardı.
Üniformalı ya da üniformasız her katil, her yağmacı, her hırsız, her zorba sonunda hukuka düşman olur, hukuku yok etmeye çabalar.
Bu çabalar, üniformalıları kurtarmadı, üniformasızları da kurtarmayacak.
Halkına ihanet edenler, çocukları öldürtenler, yolsuzluk yapanlar, halkın kendisine verdiği iktidarı kötüye kullananlar eninde sonunda hukuka hesap verecek.
Tanrının ve hukukun, uymadığın takdirde mutlaka çarpıldığın emirleri aynı çünkü:
‘Öldürmeyeceksin… Çalmayacaksın.’