Hürriyet, Kanal D ve CNN Türk'ü de bünyesinde bulunduran Doğan Medya Grubu'nun Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen işadamı Erdoğan Demirören'e satılmasını değerlendiren Cumhuriyet yazarı Ahmet Tan, "Külliye" de denen Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na göndermede bulunarak "Elbette bu satışta, her yere, her kuruma el attığı için, 'Külli' irade parmağı aramak doğal bir toplumsal reflekstir... Bu nedenle yeni Hürriyet’e şimdiden 'Külliyet' ismini uygun görenler çoğunluktadır" dedi.
Ahmet Tan'ın Cumhuriyet'te yayımlanan bugünkü (25 Mart 2018) yazısı şöyle:
Artık, “Yayın politikası değiştirmek” diye bir suç ihdas edildiğine göre, sayın savcıların Hürriyet’i de takibe almaları şarttır.
Cumhuriyet, gücünü tarihinden ve kuruluş felsefesinden alıyor. Hürriyet de toplumsal etkisi, tirajı ve ağırlığı ile en güçlü yayın organıdır. Evlere en çok giren gazetedir.
Neden tam da bu dönemde el değiştirdi?
Satışın arkasında kimler var?
Aydın Doğan “artık yaşlıyım!” diyor.
Başkaları da diyor ki, “80 yaşına basacağını on yıl öncesinden biliyordu!”.
Yetişmiş ve eğitimli, birikimli, deneyimli dört kızı ve dört damadı olan bir babanın gazetesini, televizyonlarını ortada bırakıp gitmesi neyin nesi?
Ve bu satış neden, Ortadoğu ile fiilen-fiziken bu kadar hemhal olduğumuz bu dönemde?
Elbette bu tür soruların muhatabı Aydın Bey olamaz. Ama bir de ülkenin, bölgenin ve dünyanın gerçekleri var.
Hürriyet, devlet aygıtı ile en içli dışlı ve dış dünya ile “iltisakı” en güçlü olan tek gazetedir. İlk çıktığı günden beri bu böyledir:
1 Mayıs 1948’de yayın hayatına “Ürdün ve Irak orduları Filistin’e girdi!” manşetiyle başlamıştır.
Türkiye’yi ABD ile ipleri kopartma raddesine getiren, dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün ABD Başkanı Johnson’a yazdığı “Dünya yeniden kurulur, Türkiye de orada yeni yerini alır!” diye yayımlayan gazetedir.
Kıbrıs’ta, Rum çetecilerin Türk halkını öldürerek Noel’i kutladıkları ve bir Türk subayının eşi ve üç küçük çocuğunun banyo küvetinde katledildiğinin fotoğraflı haberini basan, Barış Harekâtı’na giden yolu açan gazetedir Hürriyet. Bu gazeteyi belki de dış âlem nezdinde “dikkate değer” kılan, logosundaki Türk Bayrağı ile “Türkiye Türklerindir” yazısıdır.
***
Elbette bu satışta, her yere, her kuruma el attığı için, “Külli” irade parmağı aramak doğal bir toplumsal reflekstir...
Bu nedenle yeni Hürriyet’e şimdiden “Külliyet” ismini uygun görenler çoğunluktadır.
Belki de Cumhuriyet’in aksine “sahipli” olduğu için satışa maruz kalmıştır. Ancak kitlesel derinliği ve etkisi olan konularda hiçbir şey göründüğü ya da gösterilmeye çalışıldığı gibi değildir.
Hürriyet’in satışı bir başka ölçekte yeni bir 15 Temmuz’dur. Belki de etkileri uzun dönemde ortaya çıkacak biçimde kurgulanmıştır.
Milliyet nasıl ki Demirören’lerin elinde etkisiz hale getirilmiş ise, benzer bir hesapla bu kez de Hürriyet, aynı amaçla aynı kişiye teslim edilmektedir.
Yine de her taşın altında Tayyip Bey’in olması gerekmiyor. Zira Milliyet ve Vatan’ın içinin boşaltılması kendisine pek bir fayda sağlamadı.
Zaten, Hürriyet’i yazarları, haberciliği veya içine yerleştirdiği kendi yazarlarıyla zapturapt altına almıştı.
***
15 Temmuz nasıl ki, salya sümük emekli bir vaizi çok aşan ve doğrudan “devletin bekasına yönelik bir organizasyon” ise Hürriyet’in satışı da benzer bir operasyon olabilir. Bunu bugünden kanıtlamak elbette mümkün değil.
Türkiye’nin güney sınırlarını düzenlemenin ön hazırlığı için “süper irade - üst akıl” nasıl ki 15 Temmuz’u uygulamaya koydu ise daha dar ölçekli ama daha derin etkili bazı toplumsal operasyonlar için de Hürriyet “etkisiz hale getirilmiş”olabilir.
15 Temmuz’un ertesinde, bu sütunlardaki ilk yazının başlığı “Hayrı Görülesi Bir Darbe” idi. Darbenin hayrını kimlerin görmek istediğini ve gördüğünü iki buçuk yıldır görüyoruz. Stratejik müttefikimizin ne kadar startejik olduğuna tanık olduk, oluyoruz. TürkSilahlı Kuvvetleri’nden adliyeye,üniversitelerden bürokrasiye kadar15 Temmuz’un hayrını da görenimilletçe görüyoruz.
Özet mi?
Bazı operasyonlar “hayrı dahasonra görülmesi” için gerçekleştirilir.Tıpkı 12 Mart, tıpkı 12 Eylüldarbeleri gibi... Bu iki darbe degençleri ve kitle örgütlerini siyasettenuzaklaştırdı. Demokrasi veözgürlükler alanında kapanmayacakyaralar açtı. Örneğin, 12 Eylülrejiminin getirdiği “yüzde 10 temsilbarajı” otuz küsur yıldır hâlâ aşılamıyor.
Çin Devrimi’nin önderlerinden Çu En Lay’a sormuşlar: “1789 Fransız İhtilali hakkında ne düşünüyorsun?”“
Sonuçlarını görmek için acele etmemek lazım!”