"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla beşi tutuklu yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın üçüncü duruşması bugün (25 Eylül 2017) Çağlayan Adliyesi'nde görülecek. 'FETÖ' davası sanığı savcının başlattığı soruşturma kapsamında açılan davada tutuklu Cumhuriyetçiler'e yaptıkları haberler ve gazetenin yayın çizgisi hakkında sorular sorulmuştu.
Cumhuriyet'ten Canan Coşkun'un haberi aynen şöyle:
Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay, Yayın Danışmanı ve yazarımız Kadri Gürsel, muhabirimiz Ahmet Şık ve muhasebe çalışanımız Emre İper’in asılsız ve akıl dışı iddialarla hâlâ cezaevinde tutulduğu davaya bugün Çağlayan’daki İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek.
31 Ekim 2016’da FETÖ davası sanığı savcı Murat İnam’ın başlattığı soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, gazetemizde çıkan köşe yazıları, haberler ve manşetler gerekçe gösterilerek örgüte yardım etme suçlaması yöneltildi. 18 Cumhuriyet mensubunun sanık yapıldığı davada bugüne dek örgüte yardım suçlamasını somutlaştıracak hiçbir bir delil gösterilemedi. Aksine 24 Temmuz’da başlayan ve 11 Eylül’de devam eden duruşmalarda İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin sorduğu sorular, yargılananın aslında “gazetecilik” ve gazetemizin “yayın çizgisi” olduğunu ortaya çıkardı.
Mahkeme, pek çok sorusunda iddianamenin yaklaşımını izledi ve Cumhuriyet Vakfı’nın kuruluş senedinde yazılı ilkeleri yorumlayarak gazetemizin yayın çizgisini sorguladı. Böylece yayımlandığı zaman basın savcılarının suç unsuru görmediği haber ve yazılar, dava açma süresi geçtikten yıllar sonra “yayın çizgisi” başlığı altında suçlama konusu haline geldi. Mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ soru sormaya başlamadan önce yaptığı yorumda da bunu doğruladı. Dağ, “Murat beyi (Sabuncu) ilk olarak sorguya almak isterken madem gazete genel yayın politikası değişimi konusunda bir ana argümanın muhatabı oluyor belki o bize bunu daha net açıklayabilirdi” ifadesini kullandı. Mahkeme heyetinin duruşma salonunu dolduran gazetecilerin tepki göstermesine neden olan sorulardan bazıları ve bunlara verilen yanıtlar şöyleydi:
Şiddet ve terör kitabımda yazmaz
Başkan Dağ, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’a, “Cumhuriyet gazetesi öyle veya böyle kemikleşmiş bir okuyucu kitlesi olan bir gazete. Önemli bir araç, bir manşet, bir haber öne çıkaracağı zaman onun vakıf senedine uygun olup olmadığı konusunda (Vakıf) çekince ileri sürme hakkına sahip midir” sorusunu sordu.
Akın Atalay’ın cevabı ise şöyleydi: “Böyle bir şey yoktur efendim. Vakıf yönetim kurulu üyeleri gazeteyi sizin gibi okurlar. Vakıf yönetim kurulu üyeleri genel yayın yönetmenini atama yetkisine sahiptirler. Belli periyotlar ile yayın kurulu diye de bir örgüt vardır, başkaca araçlarla da genel yayın yönetmeninin gazetedeki belli süre sonra performansını değerlendirir. Bunun içine yayın politikası da dahildir, verdiği haberler de dahildir, tiraj da dahildir. Gazetenin başarısı anlamında yayın politikasını değerlendirir vakıf yönetim kurulu; memnun değilse görevden alır. Bundan ibarettir ilişkisi.”
Atalay’a üye yargıç “Editoryal bağımsızlık da nereye kadar” diye sordu. Atalay da editoryal bağımsızlığın Cumhuriyet’te mutlak bir ilke olduğunu belirterek, “Abdi İpekçi gazeteciliğinde de eski gazetelerde vardı. Bunun dünyada da örnekleri var. Başarısız bulursanız yayın yönetmenini görevden alırsınız. Haberin veriliş şekline karışmayız” demişti. Aynı hâkim Atalay’a “PKK, FETÖ ve DHKP-C’yi terör örgütü olarak görüyor musunuz” diye sordu. İzleyicilerin de tepki verdiği soruya Atalay, “Cevap vermeyi düşüklük sayarım. Provokatif bir soru ve kamuoyuna başka türlü yansıtılacak bir soru olarak görüyorum. Ama şu cevapla yetinsinler: “Bütün hayatım boyunca siyasal amaçlı bile olsa şiddet eylemlerine karşı çıkmış bir insanım. Şiddet ve terör benim kitabımda yazmaz. Şiddet ve terörü uygulayan her örgüte karşıyımdır” dedi.
Mesleki ve vicdani
Başkan Dağ, Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu’ya da Vakıf senedi ile ilgili şu soruyu yöneltti: “Sizin gerek Can Dündar’ın olmadığı ama sorumluluğunu üstlendiğiniz döneme ilişkin olarak, gerek 1 Eylül 2016 tarihinden sonra gözaltına alındığınız döneme ait olarak taşıdığınız sıfat gözetildiğinde terör ya da terör örgütleriyle araya sınır konulması için belirteciniz nedir? Kriterler nedir? Yani her haber alınıp konulabilir mi, yoksa süzgeçten geçerken ‘Cumhuriyet’e nasıl geçsin bu’ diye değerlendirilir mi? Vakıf senedi özellikle belirteç midir?” Sabuncu da şöyle yanıt verdi:
“Sayın başkan bir gazeteci olarak da, bir birey olarak da Cumhuriyet vakfının ve Cumhuriyet gazetesinin aslında çok temel noktaları vardır. Bu terör ve terör örgütleri ile ilgili kısmı yine bizim gazetenin geleneğinden, vakfından gelen bir nokta ile net şekilde ortaya koymak istiyorum. Vakıf yönetim kurulunun belirlediği ana çerçeve ve temel ilke kapsamında Cumhuriyet gazetesinde ayrımsız olarak bütün siyasal şiddet eylemlerine terör denir. İster PKK, ister DHKP-C, ister FETÖ, ister IŞİD, isterse başka bir örgüt olsun bunların kendi siyasi anlayış ve amaçları için yaptıkları her türlü cebir şiddet eylemleri bu gazetede terör eylemi olarak tanımlanır ve kınanır sayın başkan. Terör eylemini gerçekleştiren her örgüt terör örgütüdür. Cumhuriyet gazetesinin bütün haberleri bu çerçeve içindedir. Bazen ilk anda bir eylemin neden, kim tarafından gerçekleştirildiği konusunda eğer bir şüphe ya da bilinmezlik varsa o an için eylem ya da saldırgan denilmiş olabilir. Ama genel ve ilkesel yaklaşım yukarıdaki gibidir.”
Sabuncu’ya “Eylemci ve saldırgan sözlerine ilişkin gazete içinde tartışma oldu mu” sorusu da soruldu. Sabuncu da, “Cumhuriyet gazetesinin bütün haberlerinde mesleki, insani, vicdani kriterler yer alır. Cumhuriyet gazetesi her zaman bu kriterlere göre haber yapar. Benim olduğum hiçbir ortamda bu konu tartışılmadı. Gazetecilik değerleri çerçevesinde gazetecilik yaptık” yanıtını verdi.
Hakikati anlatan her şey haberdir
Başkan Abdurrahman Orkun Dağ, muhabirimiz Ahmet Şık’a “Gazetecilik sınırsız özgürlük içerir mi? Gazeteciliğin sınırları var mıdır” diye sordu. Şık ile Dağ arasındaki diyalog şöyleydi:
Şık: Gazeteciliğin sınırını belirleyen şey; hakikatle kurduğu bağ, kamusal çıkardır. Hakikati anlatan her şey haberdir. Gazeteciliği belirleyen evrensel kuralları var elbette. Hakikatle kurduğu bağda bir sıkıntı var mı yok mu ve kamusal bir çıkar gözetir mi gözetmez mi, buna bakılır. Bir gazeteci savaş çığırtkanlığı yapmaz, seksizm yapmaz. Güç odakları ile arasına sınır koyar. Savaşın değil barışın dilini savunur. Demokrasiyi boğmak isteyenlere inat demokrasinin yanında olur. Barışı ve yaşamı kutsamak gerekir.
Dağ: ‘Barışı ve yaşamı kutsamak önemli’ dediniz. İddianamede bazı yazılarınız var. Bunlar bu koşulları kapsıyor mu?
Şık: 27 yıldır gazeteciyim ben. Türkiye yargısına basın özgürlüğü nedir diye anlatmaktan yoruldum.
Dağ: ‘MİT Reyhanlı katliamını biliyordu’ haberini neden teyit etmediniz?
Şık: Nasıl edeyim, MİT’i mi arayayım mesela? MİT ‘yaptım’ der mi?
Dağ: MİT TIR’ları haberi ile ilgili ne diyorsunuz?
Şık: Gurur duyuyorum.
Dağ: Savcı Kiraz’ı öldürenlerle konuşmanız barışı ve yaşamı savunmaya uyuyor mu?
Şık: İsterseniz sorularımı okuyun birlikte karar verelim. Benim bayrağın arkasına gizleyecek bir suçum, dinin arkasına gizleyecek bir günahım yok.
Dağ: Bu haberin punto seçiminde, resmin basılmasında sizin etkiniz var mı? Bu kimin işidir?
Şık: Gazetede herkesin görevi belli. O yazıları oluşturan kişi müdahale istemez. Bir suçlama yöneltecekseniz o haberdeki her şeyden sorumluyum. Birtakım suçlamaların nereye varacağını biliyorum. Yayımlanmamış bir kitaptan suç çıkaran bir yargı bu. Bugünkü yargının cemaat yargısından farkı yok.
Vakıf karışmaz
Başkan Dağ, 9 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan yazarımız Hakan Kara’ya ilk duruşmada “Vakıfta yayın politikası konusunda bir usulsüzlük olup olmadığı konuşulur mu” diye bir soru yöneltti. Kara, “Vakfın yaklaşımı böyle değildir. Vakıf, yayın politikasına Vakıf Senedi çerçevesinde bakar. Bir vakıf üyesi gelip ‘bu haberi niye yaptınız, detayında ne var’ diye sormaz. Sorarsa istifa etmem gerek. Cumhuriyetin geleneklerine uymaz” diye yanıt verdi.
Manşet soruları
9 aylık tutukluluğun ardından serbest bırakılan okur temsilcimiz Güray Öz’e de mahkeme heyetinin üye hâkimi, savcılığın da suçlama konusu ettiği 3 haber ve röportaja tepki gelip gelmediğini sordu. Öz de, bu haberlerle ilgili herhangi bir tepki almadığını, köşe yazarlarına veya röportajı yapanların görüşlerine müdahale edilmediğini vurguladı.
‘Terörle ilgisi yok
11 Eylül’de Silivri’de yapılan duruşmada savcılığın seçtiği kişilerden bazıları da tanık olarak salonda yer almıştı. Bu isimlerden biri olan Cumhuriyet Vakfı’nın eski yönetim kurulu üyesi İnan Kıraç, duruşmada, Cumhuriyet okumadığını belirterek, “Katiyetle değişik terör örgütleriyle temas edilmesi veya örgütle ilgisi olan bir şey değildir. Kastım Cumhuriyet’in Nadir Nadi, İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu’nun yolundan kademe kademe ayrılmaları nedeniyle okumuyorum. O nedenle onu söyledim” dedi. Kıraç, savcılığın tanıklarından biri olsa da bu ifadesiyle yazar ve yöneticilerimize yöneltilen örgüte yardım suçlamasını çürüttü ancak mahkeme soyut gerekçelerle tutukluluğa devam kararı verdi.
Şüphe nerede?
Mahkeme, 11 Eylül’deki tutukluluğa devam kararında 28 Temmuz’daki ilk ara kararını kopyaladığı için yine ‘kuvvetli suç şüphesi var’ demişti. Bu şüphenin ne olduğuna dair herhangi bir gerekçenin bulunmadığı kararda, serbest bırakılmayan 5 yazar ve yöneticimizin dinlenmeyen tanıklar üzerinde baskı kurabileceği ileri sürüldü. Ancak, gazetemizin mevcut çalışanları olan tanıklar 11 Eylül’deki celsede beyanlarda bulunmuş, üstelik savcının kendi ifadelerini cımbızladığını belirtmişlerdi. 28 Temmuz’da tahliye edilen 7 yazar ve yöneticimizin de gazetede faal görevlerinin bulunması, tanıkların üzerinde baskı kurma ihtimalini boşa düşürmüştü.
Mahkemeye gelmedi
Mahkeme, ilk celse ara kararıyla Aydınlık yazarı Alev Coşkun’un tanık olarak duruşmada dinlenmesine karar vermişti. Gazetemize yönelik 31 Ekim 2016’da başlayan operasyonun ertesi günü 1 Kasım’da emniyete giderek, gazetenin yayın politikasını suçlamıştı. Ancak Coşkun, 11 Eylül’deki duruşmaya mazeret bildirerek gelmedi. Mahkemenin hakkında zorla getirme kararı verdiği Coşkun’un bugün yapılacak duruşmaya gelmemesi halinde hakkında yakalama kararı çıkarılabilir.