Ekonomi

Cumhurbaşkanlığı bütçesi geçti | Yılmaz'dan 'Tek adam rejimi' eleştirisi: Türkiye Cumhuriyeti kabile devleti de değil, çadır devleti de değil

AKP'den CHP'ye: Uydurma, gerçek dışı, hayali ne kadar bilgi varsa lütfen buraya getirmeyin. Elinizde ne delil varsa, kim hangi suça karışmışsa bizzat takipçisi olacağım

22 Aralık 2023 23:30
Cumhurbaşkanlığının 2024 yılı bütçesi TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Bütçe görüşmelerinde konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "2024 yılında asgari ücretin belirlenmesine ilişkin çalışma devam etmektedir. Burada bir sosyal diyalog mekanizması işliyor. Kamu tarafı var, özel sektör tarafı var ve çalışan tarafı var. Bu müzakerelerin sonucunu görmeden herhangi bir rakam telaffuz etmemiz doğru olmaz. Bizim anlayışımız ortadadır. Hiçbir zaman çalışanımızı enflasyona ezdirmedik. Her zaman için çalışanımızın refahını öncelikli gördük. Ancak burada bir denge söz konusu. Bir tarafta çalışanlarımızın refah talepleri var diğer taraftan işletmelerimizin rekabet gücü, istihdamı ve kayıt dışına kaymaması meselesi var. Bu ikisi arasında bir denge oluşmak durumunda" diye konuştu.

Cumhurbaşkanlığı sistemine gelen eleştirilere de yanı veren Yılmaz, "Dünyada her yerde yürütmenin başında bir kişi olur, 3 kişinin olduğu bir ülke ben bilmiyorum. Seçimden önce bazı modeller duyduk ama dünyada genel uygulama, tüm demokrasilerde bir cumhurbaşkanı veya bir başbakan olur. Buna 'tek adam rejimi' demek bütün siyaset felsefesini, siyaset literatürünü yok saymak demektir. Kusura bakmayın Türkiye Cumhuriyeti kabile devleti de değil, çadır devleti de değil. Kurumları olan kurulları olan süreçleri olan bir devlettir" dedi.

Anayasa değişikliği çalışmalarına değinen Saadet Partisi Grup Başkanı Selçuk Özdağ, "Anayasa değişikliğini yapamazsınız, yapmanız mümkün değildir. Neden? Siz mevcut Anayasa'ya uymuyorsunuz, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili uymuyorsunuz, çifte standartlısınız siz. Devlet bürokrasisinde kesinlikle çifte standartlı davranmaz, yargı kesinlikle çifte standartlı davranmaz" dedi. 

DEM Parti Sözcüsü, Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan ise, "İletişim Başkanlığı’nın uygun görmediği kişiler, gazeteci sayılmıyor artık bu ülkede… İletişim Başkanlığı’nda kaydı olmayan, turkuaz basın kartı olmayanlar gazeteci değil, örgüt üyesi sayıldı” dedi.

Toplantıda, Cumhurbaşkanlığının yanı sıra Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Diyanet İşleri Başkanlığı, Devlet Arşivleri Başkanlığı, Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı, Strateji ve Bütçe Başkanlığı, İletişim Başkanlığı, Savunma Sanayii Başkanlığı bütçeleri ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin ilk 4 maddesi görüşülüyor. 

CHP'li Cumhur Uzun, "Hâlen halkı yoksulluk sınırının altında, asgari ücretle, asgari ücretin de ortalama ücret hâline geldiği bir ülkenin Cumhurbaşkanının 15 tane uçağı olur mu?" diye sordu. CHP'li Gürsel Erol, "Bu bütçe tamamen, depreme yönelik bir bütçe olmalıydı" dedi. CHP'li Burhanettin Bulut, "Türkiye'deki deprem gerçeğini, yargıdaki yolsuzluğu ve seçimdeki suistimalleri aktaran arkadaşlarımız karşılarında adli güçleri buldu" diyerek bu gazetecilerden bazılarının isimlerini saydı: Tolga Şardan, İsmail Saymaz, Murat Ağırel, Timur Soykan, Barış Pehlivan... 

MHP'li Yaşar Yıldırım, söz alarak "İnsan, Kur'an'ı 5 yaşında öğrenmelidir, 85 yaşında değil" görüşünü savundu. 

TIKLAYIN - Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz sıraladı: Son 11 yılın en düşük işsizlik rakamıyla karşı karşıyayız; çalışanımızı da enflasyona ezdirmedik, refahını öncelikli gördük

TIKLAYIN - 2024 yılı bütçe teklifinin ilk 4 maddesi kabul edildi: Bütçeye 'Saray'dan mı bakacağız, yoksa pazardan mı!


Bütçenin kabul edilmesinin ardından AKP'li vekiller, Yılmaz ve bakanları tebrik etti

Genel Kurul, Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder başkanlığında toplanmıştı. Ancak Önder'in Genel Kurul'da rahatsızlanarak hastaneye kaldırılması üzerine oturuma Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca başkanlık etti.

Cumhurbaşkanlığının 2024 yılı bütçesi TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.

2024 bütçe görüşmelerinde milletvekilleri ve parti sözcülerinin konuşmaları şöyle: 

Dem Parti Sözcüsü Doğan: Turkuaz basın kartı olmayanlar gazeteci değil, örgüt üyesi sayıldı 

"DEM Parti Sözcüsü, Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, TBMM Genel Kurulu’nda; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Doğan, şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın bütçe artışının seçim dönemine denk gelmesini, CHP Karabük Milletvekili sormuş. ‘Neden böyle bir artış oldu’ diye. Kendisine bir yanıt gelmiş, son derece pervasızca. ‘Depremlere’ bağlanmış. Yurttaşların bütçe hakkına saygılı davranalım ve özellikle İletişim Başkanlığı’nın bütçelerinin, kalemlerin; nereye, nasıl harcandığını, kimin için harcandığını açık ve şeffaf bir sicimde kamuoyu ile paylaşalım ki kimsenin aklına başka şeyler gelmesin.

Kurulduğu günden bu yana İletişim Başkanlığı, yalanı hakikat gibi gösterme, inandırma ve yayma başkanlığı gibi davranıyor. Propaganda başkanlığı yapıyor. Yetmiyor; neyi, ne kadar, nerede, ne zaman, nasıl, kimin için söyleyeceğimize karar vermek isteyen bir başkanlık performansı sergiliyor.

Harcamalara bakın. İletişim Başkanlığı deprem sebebi ile olduğunu iddia ettiği o bütçe kalemlerini acaba hangi aylara göre baktığınızda deprem sebebi ile harcamadığını göreceksiniz.

Madem ilk andan itibaren deprem bölgesindeydi, ilk andan itibaren 24 saat hizmet verecek şekilde deprem bölgesine ulaşıldı… O halde ben de buradan soruyorum: Cumhurbaşkanı Erdoğan, bizzat kendisi yaptığı bir basın toplantısı ile Adıyaman’da, depremin 22. gününde neden helallik istedi? Neden, ‘Adıyaman’da ilk birkaç gün arzu ettiğimiz etkinlikte çalışamadık, bu yüzden sizden helallik istiyoruz’ dedi?

Bütçe artışı nedenlerinden biri de kurtarma ekiplerinin ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan mobil iletişim merkezleriymiş. Bunları yazarken hakikaten hiç hicap duymuyor musunuz? Hangi mobil iletişim merkezlerinden bahsediyorsunuz? Üstelik bunu o günleri yaşayan insanların hayatta kalanların yüzüne baka baka söylemeye devam ediyorsunuz. 11 şehir, onlarca mahalle ile birlikte yok oldu. Adeta haritadan silinen yerler var. 10-15 saat sonra, dünyanın çeşitli yerlerinden arama kurtarma ekipleri, gönüllü biçimde Türkiye’ye ulaştılar. Ama devlet yoktu. Yetkililer koordine olamamıştı. Havaalanında plansızlıktan dolayı bekletildiler.

Tüm teçhizatları ile gelen arama kurtarma ekipleri, 40 saatten önce çalışmaya başlayamadığı ama o ekiplere çevirmenlik yapan insanlar anlattı. Nerede anlattı biliyor musunuz? İletişim Başkanlığı’nın bizzat engellemeye çalıştığı medya sayesinde öğrendik ki insanlar ses vere vere öldüler. Ses araya araya bekleyerek öldüler. Bunu engellemeye çalıştığınız medya sayesinde öğrendik. Tanıkları o günlerin, depremzedeler, deprem bölgesine arama kurtarma ekibi olarak giden gönüllüler, madenciler anlattı, ‘Cehennemi gördük’ dediler. Siz mi sardınız depremin yaralarını?

Sorun, okuyun, araştırın; yasaklamaya, kısıtlamaya, engellemeye, hapsetmeye çalıştığınız o gazetecilerin haberlerine, söyleşilerine bir bakın. Hakikati ulaştırmaya çalışan gazetecilerin haberlerini izlediğinizde göreceksiniz, kim sardı yaraları? Hatay’a resmi arama kurtarma ekipleri dördüncü gün gidebildi. Bölgeye ilk ulaşan madenciler; yaşamsal önemi olan saatler, dakikalar hatta günler boyunca enkaz altında bırakılan birçok insanın hipotermi nedeniyle öldüğünü, yine onlar sayesinde öğrendik. Kol kanat gerdiğiniz medya sayesinde öğrenemedik. Siz de hakikati aslında, kol kanat gerdiğiniz medya sayesinde değil; kısıtlamaya çalıştığınız medya sayesinde öğreniyorsunuz. Biliyoruz gizli gizli, içten içe nasıl baktığınızı, nasıl takip ettiğinizi gayet iyi biliyoruz.

Bir de demiş ki İletişim Başkanlığı; ‘Yerli ve yabancı basın mensuplarının işlerini kolaylaştırmak için harcanmış olan…’ Gazeteciler için ne yapıldı? Mesela depremde kaç gazeteci öldü? İletişim Başkanlığı’nın işi ya veri açıklamak. Kaçı yaralı? Kaçı ekipmanını kaybetti? Şu anda yerel gazeteler basılabiliyor mu, deprem bölgesinde? Depremde kaç kişi hayatını kaybetti, hala kayıplarını arayanlar nasıl bulacaklar yakınlarını? Deprem sonrasında kaç kişi engelli hale geldi? Kaç çocuk ebeveynlerini kaybetti? Kaç insan, kaç kiracı evsiz kaldı? 2019 verilerine göre 1,6 milyon kişi yaşadığı bilinen Hatay’da bugün kaç kişinin yaşam mücadelesi verdiği bilinmiyor. Önce bu veriler açıklansın.

Veriler açıklanmaz tabii ki… Kontrolünüzdeki medya; acil yardımdan, insani ihtiyaçların karşılanmasına, temiz suya erişime, sağlık ihtiyaçlarının giderilmesine kadar her şey yolunda propagandası yapar. Ama yetmek, o kadar ki depremi, Mart 2024 yerel seçimleri öncesinde adeta propaganda materyali olarak kullanmak üzere uzun metraj bir film çekimi… Yıkıntılar arasına bir set kuruldu. Bu mu? Cevap olarak, ‘Stratejik iletişim faaliyetlerine harcanmış’ deniyor, artan bütçe. Bu mu stratejik iletişim faaliyeti, yıkıntılar arasına kurulan film setiyle, ‘Biz böyle sardık depremde yaraları’ deyip uluslararası medyaya göstermek istediğiniz bu mudur? Böyle mi kolaylaştırdınız siz işleri?

Ayşegül Doğan 

Üç ay süreyle OHAL ilan ettiniz, twitter’i engellediniz, hayati bir yardımlaşmayı engellediniz. Oluşan grupları, insanları son olarak ‘buradayız, ses veriyoruz’ dedikleri tek araç, sosyal medya araçlarıydı. OHAL ilanı sayesinde bunun da kontrolünü ele geçirdiniz. Bunu da ilk kez görmedik.

İletişim Başkanlığı diyor ki, ‘Deprem bölgesindeki basın mensuplarına sahada destek oldum.’ Fiziki saldıran uğrayan, linçe uğrayan… O kadar uzun ki liste. Dün Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ‘İçeride tutuklu gazeteci yok.’ Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan da sayısız kez dedi. Hatta yılların gazetecileri yok sayıldı, mevcut İletişim Başkanlığı sayesinde. Bütün basın kartlarının kontrolü de İletişim Başkanlığı’nda. Adalet Bakanı, haklı. Kime soruyor, kimin gazeteci olup olmadığını. Mahkemeler aracılığıyla İletişim Başkanlığı’na soruluyor. İletişim Başkanlığı’nın uygun görmediği kişiler, gazeteci sayılmıyor artık bu ülkede. Mahkemeler de İletişim Başkanlığı’ndan gelen bu yazıya göre karar veriyorlar. Bunları bizzat yaşayan gazetecilerden dinledik. Ara karar çıkartıldı, bazı gazeteci arkadaşlarımız için."

"Adalet Bakanı'na göre Tuğrul Eryılmaz, Nadire Mader gazeteci değil"

"İletişim Başkanlığı’nda kaydı olmayan, turkuaz basın kartı olmayanlar gazeteci değil, örgüt üyesi sayıldı. Bunlardan bir tanesi Dicle Müftüoğlu. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin eş başkanı. Uluslararası En Dirençli Gazetecilik Ödülü aldı yakın zamanda. Kendisi hapiste. Adalet Bakanı’na sorarsak değil. Adalet Bakanı’na göre 81 yaşında kaybettiğimiz, kaybettikten sonra basın kartı ile ilgili açtığı davayı kazanan sevgiyi Aydın Engin de gazeteci değildi o zaman. Adalet Bakanı’na göre Nadire Mader de gazeteci değil. Adalet Bakanı’na göre Tuğrul Eryılmaz da gazeteci değil. Çünkü İletişim Başkanlığı diyor ki, milli güvenlik gerekçesi ile Tuğrul Eryılmaz’ın daimi sarı basın kartı iptal edildi. Nasıl bir milli güvenlik gerekçesidir bu. Gökçer Tahincioğlu’na sarı basın kartı davasında, dostane çözüm arayışına gidildi, emsal karar oluşturulmasın diye…

İletişim Başkanlığı’nın 2024 bütçesinin ne kadar olacağını biliyorsunuz değil mi? 4 milyar 126 milyon 595 bin TL olacak. Böylece başkanlığa, 2024 yılı için teklif edilen bütçede, 2019 yılına oranla artış; yüzde 1097 olacak, kuruluşundan bu yana…

Gazeteci olmadığı iddia edilen ve yakın zamanda tutuklanan malum, her seçim öncesi bir yıldırma operasyonu yapılıyor, yedi aylık mahpusluğunun ardından 8 Aralık’ta tahliye edilen Kürt gazeteci Abdurrahman Gök’ün sözleri ile bitirmek istiyorum. ‘Kürt gazetecinin’ altını özellikle çiziyorum. Çünkü en önde, her zaman ilk defa alınanlar… Diyor ki, ‘En fazla korktukları şey hakikat. Bu hakikat sonlarını getirecek.’ Susmayacağız, korkmayacağız, itaat etmeyeceğiz.”

Gürsel Erol 

CHP'li Erol: Bu bütçe tamamen, depreme yönelik bir bütçe olmalıydı

CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, TBMM Genel Kurulu’nda; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Erol, şunları söyledi:

“Türkiye’deki bütün hükümetlerin bir bütçe mantığı, kurgusu ve önceliği vardır. Türkiye’de şu anda bana göre, ben depremi yaşayan bir ilin milletvekili olarak bunu anlatıyorum, en öncelikli sorunumuz, deprem. Bilim adamlarımız sürekli uyarıyorlar. Tunceli-Bingöl hattının hareketliliği ile ilgili deprem uyarıları var. İnanın, Elazığ’da deprem sürecini; kamu kaynaklarının en doğru şekilde kullanıldığı bir süreci yaşadık. Ama bir deprem olmadan önce alacağınız tedbirler, deprem sonrasında yapacağınız yatırımların 10’da biridir.

Deprem bölgelerinin ayağa kaldırılma süreci ile ilgili bütçeden harcanacak paranın yaklaşık 120 milyar dolar olduğu düşünülmekte. Ben bunun da ötesinde olduğunu düşünüyorum, 200 milyar dolara yakın bir bütçeye ihtiyaç var. Yalnızca deprem olduğu anda yarattığı hasarla değerlendirmek doğru değildir. 2020 yılında Elazığ’da bir deprem yaşadık. TOKİ, inanılmaz başarılı işler yaptı. Milletvekili olarak önce eleştirdim, 25 bin konut yapıldı. Ama sonra 6 Şubat depreminden sonra gördük ki, o konutlar yapılmamış olsaydı, Elazığ’da bir enkaz ile karşılaşabilirdik. Ama 2020 yılının deprem sürecinin, artçı depremlerle birlikte mağduriyetlerini yaşıyoruz.

Deprem olduktan sonra Afet Bölgesi ilan edilir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, AFAD yetkililerinin teknik personelleri; ağır, orta ve az hasarlı binaları tespit eder. O anki tespitlere göre; ağır hasarlı binalar yıkılır, TOKİ tarafından AFAD’ın eşgüdümü ile konutlar yapılır. Her artçı depremden sonar orta hasarlı binalar ağır hasarlıya dönüyor; hafif hasarlı binalar da orta hasarlıya dönüyor.

Bu bütçe tamamen, depreme yönelik bir bütçe olmalıydı. 2024 bütçesinin önemli konularından birisi deprem öncesi alınacak tedbirlerle ilgili bütçenin doğru planlanmasıydı. İstanbul’da bir deprem olduğu zaman, bu deprem yalnızca İstanbul’da yaşayanları etkilemeyecek. Sanayi çökecek, ekonomi çökecek, yaşamsal kaygılar olacak. O kenti ayağa kaldırma şansınız yok. Mümkün değil. İstediğiniz kadar binaları yenileyin, kentsel dönüşüm yapın. Bununla depreme yönelik bir tedbir alma şansınız yok. Elazığ’da, mağdur olacak insanların sayısını nüfus yoğunluğu düşürmediğiniz sürece, alacağınız hiçbir tedbir, çözüm odaklı bir tedbir değildir.

Öncelik olarak, İstanbul ve deprem bölgelerinde nüfus yoğunluğunu düşürmediğiniz sürece, insanları büyükşehirden kırsala yönlendirmediğiniz sürece, daha güvenli alanlara göndermediğiniz sürece yerinde dönüşümler de çok sağlıklı olmayacak.

Bir bütçenin büyük olması, yurttaşlık haklarının özgürleşmesi değildir. Büyük kamu binalarının olması, o ülkenin ekonomisinin gelişmesi demek de değildir. Bir ülkenin yurttaşlık haklarının gelişkin olması; devletin sosyal devlet olması ve yurttaşlarının özgürlük alanları ile ilgili Anayasal güvencelerinin olmasıdır. Deprem sonrası insanlarının haklarının, hukuklarının, mülkiyet haklarının korunması da bir anayasal hak olmalıdır.”

Cumhur Uzun

CHP'li Uzun:  Cumhurbaşkanının 15 tane uçağı olur mu? 

CHP Muğla Milletvekili Cumhur Uzun, TBMM Genel Kurulu’nda; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Erol, şunları söyledi:

“2017 Anayasa değişikliğiyle eşi benzeri olmayan ve bu haliyle de demokrasiyi benimsemiş hiçbir ülkede kabulü mümkün bulunmayan, adı AKP tarafından ‘Türk tipi Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ olarak konulan, oysa; denge ve denetleme mekanizmalarından da arındırılmış bir başkanlık sistemine maalesef, geçmiş bulunuyoruz. Bu sistemde bütçeyi Meclise tek bir şekilde ‘Cumhurbaşkanlığı ve bağlı bakanlıklar bütçesi’ olarak getirmeniz daha gerçekçi ve yaşanan tek adam rejimine daha uygun olurdu, yapılan bu bütçeye de tek adama tek bütçe, harcamaları da keyfince demek tam da yerinde bir söz hâline gelirdi.

Üzerinde günlerdir konuştuğumuz bu bütçe üzülerek ifade etmeliyim ki yandaşlar ve tefeciler için yapılmış ve saraydaki atanmışlar tarafından yazılmış bir bütçedir. O nedenle, bu bütçe faiz bütçesi, borç ödeme bütçesi, hatta faizinin de faizinin ödenmesi bütçesi olmuştur. Bu bütçede emekçinin, çiftçinin, esnafın, emeklinin, memurun, kadının, gençlerin, öğrencinin, engellilerin; velhasıl, cefakâr halkımızın yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik tek bir ödenek tahsisi ne yazık ki bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, ‘Ben ekonomistim, ben bilirim hem nas var, size ne oluyor?’ diye yöneten tek akıl bu ülke ekonomisini bugünlere getirmiştir. O akıl ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ diye akıl dışılığı arkadaşları tarafından, çalışma arkadaşları tarafından da kabul edilen bir yöntemle tek adam aklıdır ve bu tek adam aklı bizi bugünkü ekonomik çöküntüye getirmiş bulunmaktadır.

Tek adam iradesiyle yönetilmeyi kabul ettiğinizde, böyle bir sistemi kabul etmişseniz eğer bu kabil ekonomik çöküntülere de ne yazık ki hazır olmak zorundasınız. Ve nitekim, bütçenin tamamına baktığımızda ülkemizin bu çöküntüyü derin olarak yaşadığını hep birlikte görüyoruz. Bütçenin uzun uzun rakamlarına, karmaşık yapı ve ilkelerine girmemize gerek yok, son derece basit arkadaşlar: Gelirleriniz harcamalarınızı karşılamıyorsa o takdirde yapmanız gereken ilk şey harcamalarınızı kısmak yani tasarruf etmektir ama yarattığınız tek adam rejimi bu basit ve zorunlu yapılması gereken tasarruf politikasını âdeta bir kenara itmiş ‘İtibardan tasarruf olmaz’ demek suretiyle har vurup harman savurmuştur.

Cumhurbaşkanlığı sarayının 2024 yıl için öngörülen bir günlük harcaması 33 milyon 600 bin lira, Cumhurbaşkanının korunması için harcanan günlük 10 milyon lira, örtülü ödeneği hiç söylemiyorum bile.

Hâlen halkı yoksulluk sınırının altında, asgari ücretle, asgari ücretin de ortalama ücret hâline geldiği bir ülkenin Cumhurbaşkanının 15 tane uçağı olur mu? Biz Muğla’da yangın söndürmeye uçak bulamazken ve ormanlarımız göz göre göre yanıp kül olurken Cumhurbaşkanlığının 15 uçağının olması bu ülkede kaynakların nasıl hoyratça harcandığının açık kanıtı değil midir?

Bu kürsüde hem sayın bakanlar hem de iktidar partili sayın milletvekilleri konuşmalarının içinde mutlaka ve istisnasız Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla işler yaptıklarından bahsettiler; o talimat vermezse yetkili tek bir kişi iş yapamıyor, hatta oradan bir talimat gelirse istifa dahi edemiyorlar. İşte bu nedenle bu ülkenin yönetim biçimi tek adam yönetim biçimi olmuş durumda ve uygulanmaktadır. Kendi koyduğu tasarruf genelgesine bile uymayan tek adamın harcamaları da elbette keyfi ve keyfince olacaktır. O nedenle bir kez daha söylemek istiyorum: Yaptığınız bütçe tek adama tek bütçe, harcamaları da keyfince olmuştur.”

Burhanettin Bulut 

CHP'li Burhanettin Bulut: RTÜK sanki sadece bu kanalları izleyen bir kurum halinde çalıştı

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, TBMM Genel Kurulu’nda; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Bulut, şunları söyledi:

“İletişim Başkanlığı 5 yıl önce kuruldu. Kurulurken amacı, Türkiye’yi markalaştırmak, imajını güçlendirmek. Ama bu 5 yıl içerisinde gördük ki bu kurum AKP’nin ajansı ya da troll ve kirli propagandaların başkanlığı haline geldi. En çok da iki kelime üzerinde durdu. Bir tanesi ‘dezenformasyon’. Ama baktığınızda dezenformasyonun başlangıcı hep bu başkanlık oldu. İkincisi de ‘hakikat’. Hakikatle mücadele diye ama baktığınızda da hakikatle mücadeleyi tersine çeviren kurumun bizatihi kendisi oldu. Bunu kimlerle yaptı? Devlet kurumlarıyla. RTÜK, TRT, Anadolu Ajansı ve tabii ki havuz medyası ile bu çalışmalarına 5 yıldır devam ediyor. RTÜK’ten bahsedeyim. RTÜK, para cezası, yayın durdurma, lisans iptalleriyle anılan bir kurum halinde. Sadece 5 kuruma verdiği cezanın tutarı 30 milyon TL. 2023 yılına kadar da 35 idari, 9 da para cezası olmak üzere 44 yaptırım uyguladı. Yaptığı yaptırımların hepsi Halk TV, TELE 1, KRT TV, Flash Haber, Habertürk TV ve FOX TV. Bu RTÜK kurumu sanki sadece bu kanalları izleyen bir kurum halinde çalıştı.

"Suistimalleri yazan arkadaşlarımız karşılarında adli güçleri buldu: Tolga Şardan, İsmail Saymaz, Murat Ağırel, Timur Soykan... "

Bir başka hakikat ise basın özgürlüğündeki durumumuz. Türkiye 180 ülke içerisinde 165'inci. İletişim Başkanlığı’ndan ne beklenir? Buradaki itibarı sıra sayısını, sırayı yükseltmek ama aksine elinden geldiğince kendisine kim muhaliflik yapıyorsa onları engellemek, birincisi basın kartını vermeyerek engellemek; ikincisi de hapse atmak. Geçen yıl yine burada konuşulmuştu dezenformasyon yasası. Orada yine AKP yetkilileri ‘Hiçbir gazeteci bu yasadan etkilenmeyecek’ dedi. Yine, bu yasanın içerisine baktığımızda 33 gazeteci bu yasadan dolayı soruşturma geçirdi. Son soruşturma geçiren gazetecilere baktığımızda 3 başlıkta toplanıyor; bir tanesi seçimler, ikincisi yargıda rüşvet, üçüncüsü de deprem. Türkiye'deki deprem gerçeğini, yargıdaki yolsuzluğu ve seçimdeki suistimalleri aktaran arkadaşlarımız karşılarında adli güçleri buldu, örneğin Tolga Şardan. Burada İletişim Başkanlığı devreye girmesi, gazeteciliğin gerçek anlamda yapılmasını sağlaması gerekirken önce polisi ve yargı güçlerini harekete geçirdi. Bu gazeteciler içerisinde İsmail Saymaz’ı sayabiliriz, Murat Ağırel’i, Timur Soykan’ı, Barış Pehlivan’ı sayabiliriz.

Bir de bu işin bütçesi var. 2019 yılında bütçesi 344 milyondu İletişim Başkanlığı’nın. Geçen yıl 1,6 milyara, bu yıl 2024 yılında ise 4 milyar 126 milyona çıkartılmış durumda. Topladığınızda 362 bin asgari ücretlinin maaşına denk geliyor. Peki, bu bütçe 2,5 katına artırıldığında bakıyorsunuz o yıla ne var, seçim ya da geçmiş yılla artış oranlarına baktığınızda seçim olan yıllarda bütçe anormal derecede artmış durumda. Çünkü İletişim Başkanlığı seçimde AKP'nin propaganda bölgesinin yönetimini ele almış durumda ve parayı da çoğunlukla orada kullanıyor. Bu işin başındaki Fahrettin Altun, namıdiğer ‘pergolacı’ sarayın iletişimini yaparken, bu paraları kullanırken tek koltukta da bu işi sürdürmedi. Baktığınızda tam kelimesiyle söyleyeyim, hayır hasenat adına ne kadar yönetim kurulu üyeliği varsa bunların hepsini de aldı bu arkadaşım.

"Fahrettin Altun, PKK militanlarını televizyonlara çıkarttı, sahte videolar yayınladı "

Bu görevi yaparken çok maaşlı bu arkadaşımız Fahrettin Altun, PKK militanlarını televizyona çıkarttı, sahte videolar yayınladı. Terör örgütü üyeleriyle röportaj yaptı ve AKP Grubu’nda birçok videonun yayınlanmasında bu arkadaşımız görevli oldu ve bu arkadaşımıza şu an, 2024 yılında 4 milyar 126 milyon lira teslim edilmiş durumda. Ben buradan Meclis Başkanıma sesleniyorum: Sayıştay raporlarıyla bunu bulamıyoruz ya da herhangi bir denetimle bunları bulmak mümkün değil. Burada Cumhurbaşkanı Yardımcısı var diyecektim ki o da yok. Ben Fahrettin Altun’a buradan bir vergi mükellefi olarak benim vergimden eğer ona düşen bir hak var ise bu rakamlarda, hakaret eden çalışmalarda Fahrettin Altun’un katkısı var ise verdiğim vergiden aldığı nasip haram olsun, zıkkım olsun.”

Yaşar Yıldırım

MHP'li Yıldırım: İnsan, Kur'an'ı 5 yaşında öğrenmelidir, 85 yaşında değil 

MHP Ankara Milletvekili Yaşar Yıldırım, Karabağ konusunda Azerbaycan-Türkiye ittifakının sonucunda Türk Devletleri Teşkilatı'nın kurulduğunu anımsattı.

Yıldırım, 300 milyonluk bir nüfus, 4,5 milyon kilometrekarelik bir coğrafyada Türk Birliği kurulduğunu vurgulayarak, "Bu, ümmetin birliğine atılan bir adımdır; bu, İslam'ın birleşmesi hususunda yapılan en önemli çalışmadır, Allah sonunu hayretsin. Bu, 2040 vizyonuyla birlikte hayata geçecektir, yaşayan görecektir." diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkanlığınca açılan, 4-6 yaş arası çocuklara yönelik, Kur'an-ı Kerim kurslarına değinen Yıldırım, şunları kaydetti:

"Bununla ilgili çok menfi tavırlar koyanlar oldu, infialler oldu. Bunlar devam etsin, devam edecek. En güzel yapılan icraatlardan biri 4-6 yaş arası Kur'an kurslarıdır. İnsan, Kur'an'ı 5 yaşında öğrenmelidir, 85 yaşında değil. Hayata başlarken Allah'ın kelamını, emrini, yasağını ve müsaadesini bilmek lazım. Bu yönden Sayın Diyanet İşleri Başkanımızı ve yetkililerini tebrik ediyorum. Tepki elbette olacaktır. Türkiye'de din düşmanlığı yoktur, İslam düşmanlığı vardır. Her hususta İslam'a dil uzatmadan ilk fırsatta Diyanet'e saldırılır. Biz, dinimizin, Diyanet İşlerimizin, müftümüzün, imamımızın, müezzinimizin yanındayız. Bir adım geri atmayız, esnemeyiz, kim gelirse gelsin biz onların yanındayız; bunu da hiç kimse unutmasın."

Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin sorunlarına ilişkin de Yıldırım, vekil imamlar ile fahri Kur'an kursu öğreticilerinin sorunlarının çözülmesini istedi.

MHP'li Yıldırım, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının önemine de işaret ederek, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, Hacı Bektaş'taki 6 dönüm arazisini cemevi yapmak üzere, Horasan Erenleri Dernekler Federasyonuna hibe ettiğini hatırlattı.

 MHP'li Özdemir: Belirli şartları sağlayan gazeteciler yeşil pasaport alabilme imkanına kavuşmalı"

MHP Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, kurumlar arası ilişkiyle beraber devlet ile toplum ve devletler arası ilişkinin sağlıklı bir zeminde yürüyebilmesi için güçlü ve işlevsel bir iletişim stratejisine ihtiyaç olduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının, kurulduğu günden bu yana önemli sorumlulukları yerine getirdiğini anlatan Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kuruluşundan beri en güzide devlet kurumları arasında yer alan Başkanlığın sadece mevzuatlara hakim bir unsur olması değil, teknik düzeyde en ileri seviyede bilgi toplama, analiz etme, değerlendirme ve politika üretme gibi alanlarda da yetişmiş personel katkısıyla çalışmalarına devam etmesi elzemdir. Bu kapsamda sosyoloji, felsefe, tarih, gazetecilik, ilahiyat gibi geniş bir yetkinlik kadrosunu bünyesinde barındıran İletişim Başkanlığı, her an dinamik olan bir anlayış ve eylem haliyle faaliyetlerine devam etmektedir. Milli güvenliğimizin ve toplumsal huzurumuzun korunmasında önemli vazifeler üstlenmenin yanında Türkiye'nin uluslararası imajının korunması ve geliştirilmesi hususunda da İletişim Başkanlığının başarılı çalışmaları vardır."

Özdemir, son zamanlarda Türkiye aleyhinde dezenformasyon faaliyetlerinin dikkat çekici şekilde arttığına işaret ederek, "Yalan, yanlış, yanıltıcı ve yönlendirici haberlerle Türkiye, uluslararası medya organları, düşünce kuruluşları ve terör örgütleri tarafından karalanmaya çalışılmaktadır. Türkiye'nin attığı adımların dış müdahalelere ve manipülasyonlara açık hale gelmemesi, dünya kamuoyuna Türkiye'nin tezlerinin en doğru ve hızlı şekilde anlatılabilmesi için İletişim Başkanlığının teknolojik, fiziki ve insan gücünün güçlendirilerek ilgili kurumlarla yetki çatışması oluşmayacak bir eş güdüm içerisinde faaliyetlerinin sürdürülmesi sağlanmalıdır." ifadesini kullandı.

Basın yayın kuruluşlarının sorunlarının çözülmesinin, demokrasi açısından önem arz ettiğini dile getiren Özdemir, özellikle yerel medyanın son dönemlerde yaşadığı zorluklar ve diğer sıkıntılar üzerinde hassasiyetle durulması gerektiğini söyledi. Özdemir, şöyle devam etti:

"Yerel medyaya uygun koşullarda kredi desteği verilmesi, desteğin teknolojik gelişimi ve yatırım ihtiyaçları göz önüne alınarak uzun vadeli olması ve sektörde istihdamı desteklemesi önemli olacaktır. Özellikle reklamlar ile resmi ilanlara uygulanan vergilemede, gazete kağıdı, gazete mürekkebi ve kalıp gibi ürünlerin gümrük vergilerinde gazetelere kolaylıklar getirilmesi, özgür basın anlayışına katkı sağlayacaktır. Anadolu medyasının, basın ahlakına sahip, tarafsızlık ilkesine bağlı ve objektif şekilde faaliyetlerini sürdürebilmesi için özel destek programları uygulamaya konulmalı, yerel medyaya kamu reklamlarından daha fazla pay verilmelidir."

İsmail Özdemir, medya mensuplarının, başta FETÖ olmak üzere Türkiye karşıtı faaliyet yürüten çevrelere yönelik medya diplomasisine katkı sağlamada üstlendiği veya üstlenebileceği destekler göz önüne alındığında, belirli şartları sağlayan gazetecilerin yeşil pasaport alma imkanına bir an önce kavuşmaları gerektiğini de belirtti. İnternet gazeteciliğinin yaygınlaştığına dikkati çeken Özdemir, bu alanda gerekli ve yeterli hukuki düzenlemelerin hayata geçirilmesinin önemini vurguladı.

Oğuz Kaan Salıcı 

CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, Savunma Sanayi Başkanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Salıcı, şunları söyledi:

"TEI'de 6 kişi üst düzey görevlerde bulunuyor Gaye Vakfı'ndan"

“Ben, bütçe tarafından değil de Savunma Sanayi Başkanlığı’nda yürütülen bir yapılanma üzerine konuşmak istiyorum. Şimdi size 3 tane vakıf ismi söyleyeceğim: Biri Gaye Vakfı, Savunma Sanayii Başkanımız burada. Biri Erkam Vakfı, biri de Hayra Davet Vakfı. Bu 3 vakfın iki tane ortak noktası var. Birincisi, Nakşibendi tarikatının farklı kollarında hizmet ediyor olmaları. İkincisi, Savunma Sanayi Başkanlığı’nın desteklemiş olduğu TEI, TUSAŞ, ASELSAN gibi şirketlerde önemli mevkilerde kurucularının ya da üyelerinin bulunuyor olması. Birkaç örnek vereyim. Örneğin Gaye Vakfı, TEI’de 6 kişi üst düzey görevlerde bulunuyor Gaye Vakfı’ndan. Genel Müdürü Mahmut Faruk Akşit, Gaye Vakfı lideri Mustafa Cevat Akşit’in oğlu. Mustafa Kemal Baldöktü, TEI’nin İnsan Kaynakları Başkanı, Gaye Vakfı 2’nci Başkanı Mehmet Baldöktü’nün kardeşi. Bekir Evcil, TEI’de Tesisler Bakım Müdürü, vakfın yayınevinden sorumlu. Ender Dur, TEI Tesisler ve Güvenlik Müdürü. Levent Tüfekçi, TEI İnsan Kaynakları Müdürü. Gürsel Boz, Eskişehir’de kurulu Erkam Vakfı üzerinden TEI Programlar Müdürü. Savunma sanayisi şirketlerinde çalışan bu arkadaşların dışında örneğin bir Bekir Batuk var. Bu Bekir Batuk evrakta sahtecilik yapıyor, 16 ay ceza alıyor. Fakat buna rağmen TEI’de altı yıl çalışıyor ve güvenlik danışmanı olarak çalışıyor. Ne ilginçtir ki Savunma Sanayi şirketlerinde çalışan kişilere Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından verilen NATO Güvenlik Belgesi’ne sahip. Bu belge, önüne gelene verilmeyen bir belge. Evrakta sahtecilikten 16 ay ceza almış bir kişiye bu belge nasıl veriliyor?

Soner Şevket Özcan, bu kişi de TEI’de Bilgi İşlem Müdürü. Bu kişi de Turboşaft Motor Geliştirme Programı’ndaki bilgileri dışarı sızdırırken yakalanıyor, aynı yapılanmanın içinde. Şimdi, biz bunları ifade ettiğimiz zaman, dönem dönem bize hep şunlar söylendi: ‘Bunlar milli ve manevi değerlere bağlı insanlar. Bu insanlar suç işlemezler, bu insanlar bir yanlış yapmazlar, bu insanlar alnı secdeye giden insanlar.’ Bizim alnı secdeye giden insanlarla, milli, manevi değerlere sahip arkadaşlarımızla, kardeşlerimizle bir sorunumuz yok ama şunu ifade edeyim. Madem bu kadar milli ve manevi değerlere bağlı olan arkadaşlar… Örneğin bu, Soner Şevket Özcan, Milli Savunma Bakanlığı’nın isteğiyle görevden alınıyor. Özcan, 2017’den bu tarafa yasaklanan bilgileri temin suçundan yargılanıyor.

"Gelecek olan kişi bu vakıf üzerinden mi gelecek?"

Hayra Davet Vakfı. Hayra Davet Vakfı’nın 29 kurucusu var. Bu, 29 kurucusundan 7’si Savunma Sanayi, Milli Savunma Bakanlığı, ASELSAN ve Savunma Sanayi projelerini destekleyen TÜBİTAK’ta ya görev yapmış ya da görev yapıyor. Bu kuruculardan birisi Savunma Sanayi Başkanımız Haluk Görgün. Bir diğeri, önceki Savunma Sanayi Başkanımız İsmail Demir yani bir tür, aynı vakfın iki kurucusu görev değişimi yapmışlar. Ben şunu merak ediyorum. Gelecek olan üçüncü Savunma Sanayi Başkanı şu anda vakfın içinde bir yerde hazırlanıyor da biz mi bundan haberdar değiliz? Gelecek olan kişi bu vakıf üzerinden mi gelecek? Burada el verir gibi bir görev dağılımı olmuş. Devam edeyim Hayra Davet Vakfına. Celal Sami Tüfekçi şu anda Milli Savunma Bakan Yardımcısı, vakfın kurucularından. Abdullah Erol Aydın eski adıyla Savunma Sanayii Müsteşarlığı Daire Başkanı. Eray Yasan ASELSAN’da Kıdemli Müdür. Selman Nas GSATCOM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı TUSAŞ’ın, eski Genel Müdür Yardımcısı. Orkun Hasekioglu TÜBİTAK Başkan Danışmanı eski TÜBİTAK Başkan Yardımcısı.

"Herhangi bir sivil toplum örgütünden üyelerin belli bir yerde öbekleşmesi bile milli güvenliğe tehdittir"

İsmail Demir Beyefendi -önceki Savunma Sanayi Başkanı- bir dönemde Türk Hava Yollarında teknik müdürlük yapıyor. O dönemden kalma bazı arkadaşları da Türk Hava Yolları’nda örgütlenmiştir, onların da isimleri bende, süremiz yeterli olmadığı için onları izah etmeye fırsat bulamayacağım. Savunma Sanayi Başkanlığı gibi güvenlik açısından önemli bir yerden bahsediyoruz. 10 iştiraki olan ya da destek verdiği şirketlerden bahsediyoruz. Bırakın bir dini vakfın orada örgütlenmesi, herhangi bir sivil toplum örgütünden üyelerin belli bir yerde öbekleşmesi bile milli güvenliğe tehdittir. Bırakın sivil toplum örgütünün herhangi bir hemşehri örgütünden o kadar kişi, o kuruluşun içinde olsun, o da tehdittir. Buralar göz bebeği gibi korunması gereken yerlerdir. Burada birkaç sorumuz var, bunlardan birisi şu. Devlet içinde farklı hiyerarşik yapılara niçin müsaade ediyorsunuz? Bu kişilerin talimatı, kurum amirinden mi, yoksa o yapının manevi önderinden mi alacağından, nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Hain darbe girişiminden sonra FETÖ’cülere ‘Kendi aklını kiraya vermiş’ diyordunuz. Siz, başka tarikatlardaki kişilerin hepsinin kendi aklıyla hizmet eden kişiler olduğunu mu zannediyorsunuz?”

"Öyle görünüyor ki ek bütçe gelecek"

CHP Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin, bütçenin, doğmamış çocuğun üzerinde hakkı bulunan bir mekanizma olduğunu, sıkı sıkıya korunup denetlenmesi, sorgulanması gerektiğini ifade etti. Aytekin, şunları kaydetti:

"Bu bütçeye baktığımızda içinde bolca verginin olduğunu görüyoruz. Bütçenin yüzde 25'i bütçe açığından oluşuyor. AKP yönetemediği, har vurup harman savurduğu bütçenin faturasını halka kesiyor. Öyle görünüyor ki eylülü görmeden bir ek bütçe yine Meclis'in gündemine gelecek.

Türkiye Yüzyılı öyle bir makyaj ki makyaj silinince açlığı görüyoruz. O kadar ki Merkez Bankası Başkanı bile İstanbul'da ev bulamıyor ve annesinin yanına yerleşiyor. Başkan, Barınamıyoruz Hareketi'ndeki gençlerle buluşsun, o gençler kendilerine olayın sebebini gayet net anlatır. Eserinizle ne kadar övünseniz az. Bu ülkede derin yoksulluk yok, bu ülkede yoksulluk uçurumu var, bu ülkede bodur çocuk gerçeği var, beslenemediği için ağzında diş olmayan çocuklar var. Türkiye Yüzyılı'nın özeti şudur: Emekliye kuru ekmek, öğrenciye kurtlu yemek, yoksullara taş çorbası, saraydakilere ızgara ciğer, yürek. Bu bütçeye 'hayır' demek bizim vatandaşlık görevimizdir."

AKP'den CHP'ye: Uydurma, gerçek dışı, hayali ne kadar bilgi varsa lütfen buraya getirmeyin

CHP Antalya Milletvekili Cavit Arı, 2024 bütçesinin "bütçe açığı" ile başlandığını öne sürdü.

Bütçenin gelir kısmının hemen hemen tamamının vergiden oluştuğunu söyleyen Arı, "Bu gelir çoğunlukta dolaylı vergi sistemiyle toplanan vergilerden oluşuyor. Yani bizim gariban vatandaşın, emekçinin, çalışanın, işçinin, işsizin yaptığı harcamalarda ödediği vergiler." diye konuştu.

AKP Grup Başkanı Abdullah Güler, CHP milletvekillerinin konuşmasından sonra söz alarak, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu söyledi.

Kimin elinde bilgi, belge, delil varsa savcılıklara gidip şikayet başvurusunda bulunabileceğini belirten Güler, "Uydurma, gerçek dışı, hayali ne kadar bilgi varsa lütfen buraya getirmeyin. Elinizde ne delil varsa, kim hangi suça karışmışsa bizzat takipçisi olacağım." dedi.

Paçacı: Cumhurbaşkanlığı sistemi devletimizin bütün köklü sistemlerini zayıflattı

İYİ Parti İstanbul Milletvekili Cihan Paçacı, TBMM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Paçacı, şunları kaydetti:

"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, demokratik dengeyi zayıflatmış, kuvvetler ayrılığı ilkesini erozyona uğratmış, ekonomiyi krizden krize sürüklemiş, temel hak ve özgürlükleri kısıtlamış, özetle yolsuzlukları, yasakları ve yoksulluğu arttıran bir düzeni ortaya çıkartmıştır. İyi işleyen bir demokratik hükümet sistemine sahip olmak için iki temel prensibin bir arada bulunması gerekiyor. Bunlar etkili denetim yapısı ve denge denetleme araçlarının bulunmasıdır. Bugün ülkemizde uygulanmakta olan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu özellikleri taşımayan otoriterleşmiş bir sistemdir.

Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla halkımızın tamamını kucakladığını ve herkesin Cumhurbaşkanı olduğunu ifade etmek gerçeklikle bağdaşmaz. Zira, bir partinin genel başkanının rakip partilere karşı eleştiride bulunması doğaldır. Bu durum cumhurbaşkanının halkın tamamını kucaklama zorunluluğu ve tarafsızlığıyla çelişmektedir. İşte bu çelişki mevcut sistemin ucube olmasına güzel bir örnek teşkil etmektedir.

Cumhurbaşkanlığı sistemi devletimizin bütün köklü sistemlerini zayıflatmış, devletin sahip olduğu kurumsal hafızayı yok etmiş ve binlerce yıldır süregelen devlet geleneğimizin yarattığı birikimi açıkça tasfiye etmiş ve etmeye de devam etmektedir. Geldiğimiz noktada Türkiye Cumhuriyeti Devleti, maalesef 'şahsım' devletine dönüşmüştür. Bütçe hakkı bulunan ve yürütmeyi denetleme görevi bulunan Meclis'in bu görev ve yetkileri de yeni sistem ile elinden alınmıştır. Bugün bütçe oylamasının da hiçbir işlevi ve önemi kalmamıştır. Bütçe Meclis'te reddedilse bile Cumhurbaşkanı yeniden değerlendirmeyle bütçeyi uygulamaya devam edebilmektedir.

Cihan Paçacı

Bu Anayasa ile partili Cumhurbaşkanı ve bakanlarına sözde anayasal denetim adı altında resmen bir anayasal koruma zırhı sağlanmıştır. Hem de bu zırh ömür boyu devam edecektir. Meclis adına kamu kurum ve kurumlarını denetlemekle görevlendirilen Sayıştay kurumu da neredeyse işlevsiz hâle getirilmiştir. Ayrıca Varlık Fonu gibi birçok kurum ve kuruluş da Sayıştay denetiminin dışına çıkartılmıştır. Özetle gazi Meclisimiz bütçe hakkı ve bütçeyi denetleme yetkileri elinden alınmış, bütçenin veya yasa tekliflerinin virgülünü dahi değiştiremeyen işlevsiz bir konuma itilerek sadece prosedürü yerine getirmekle görevli sembolik bir kurum hâline getirilmiştir.

Bakanlar, Cumhurbaşkanı’nın sekreteryası düzeyine indirgenmiş ve bugün sayın bakanların isimleri dahi kamuoyunda pek bilinmemekte ve merak da edilmemektedir. Zira, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde bakanlar inisiyatif kullanamayan, her konuda Cumhurbaşkanı’nın onayını alma ihtiyacı duyan ve Cumhurbaşkanı'nın talimatına göre icraat yapmaya çalışan bir kurul hâlini almıştır.
Türkiye'nin yangınlarla mücadele ettiği dönemde, dönemin Tarım ve Orman Bakanı bu hususla ilgili verdiği demeçlerden birinde 'Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla orman yangınlarının söndürülmesine başladık' şeklinde söylemi, sistemdeki garabeti gözler önüne sermektedir. Yani maazallah, Cumhurbaşkanı talimat vermezse yangına da müdahale edilmeyecek, öyle mi? Bu sistemde bakanlar yetki kullanan değil, acz içinde talimat bekleyen bir konuma düşürülmüştür.

Yeni hükümet sisteminde yapılan değişikliklerle yargı, maalesef, yürütmenin vesayeti altına girmiş ve böylece, bağımsız ve tarafsız olması gerekirken siyasallaştırılmıştır. Yargı kurumlarına olan güven duygusu bugün en düşük seviyesine inmiştir. İktidara mensup bir il veya ilçe başkanının yanında, devletin hâkimi veya devletin savcısının elleri önünde bağlı, boynu bükük bir tarzda fotoğraf vermesi devletin parti vesayeti altına girmesinin acı bir tablosudur.

Yargı organlarının vermiş olduğu kararlar karşısında halkımızın adalete olan güveni ve inancı da her geçen gün zayıflamaktadır. Sayın Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından verilen hak ihlali kararı, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasında yaşanan hukuki kriz, yargının siyasallaşmasının sonucudur. Bugün gelinen noktada, her kesimin uymasının zorunlu olduğu Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması hukuk devleti olma özelliğimizin yitirildiğinin de göstergesidir. Özellikle, yargı organlarına seçilen üyelerin büyük çoğunluğunun, yürütmenin başı olan Sayın Cumhurbaşkanı tarafından liyakat yerine parti sadakatinin esas alınarak atanması hukukun üstünlüğüne ve yargı bağımsızlığına gölge düşürmektedir. Bunun en bariz örneğini HSK’nin yapısındaki siyasal gücün ağırlığında görmekteyiz. Sonuç itibarıyla, devlet organizasyonunun ana taşıyıcısı olan yargı erki adil ve tarafsız olma kimliğini kaybetmiş, siyasi iktidar adına hareket eden bir yapıya dönüşmüştür.

"Belirli şartları sağlayan gazeteciler yeşil pasaport alabilme imkanına kavuşmalı"

MHP Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, kurumlar arası ilişkiyle beraber devlet ile toplum ve devletler arası ilişkinin sağlıklı bir zeminde yürüyebilmesi için güçlü ve işlevsel bir iletişim stratejisine ihtiyaç olduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının, kurulduğu günden bu yana önemli sorumlulukları yerine getirdiğini anlatan Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kuruluşundan beri en güzide devlet kurumları arasında yer alan Başkanlığın sadece mevzuatlara hakim bir unsur olması değil, teknik düzeyde en ileri seviyede bilgi toplama, analiz etme, değerlendirme ve politika üretme gibi alanlarda da yetişmiş personel katkısıyla çalışmalarına devam etmesi elzemdir. Bu kapsamda sosyoloji, felsefe, tarih, gazetecilik, ilahiyat gibi geniş bir yetkinlik kadrosunu bünyesinde barındıran İletişim Başkanlığı, her an dinamik olan bir anlayış ve eylem haliyle faaliyetlerine devam etmektedir. Milli güvenliğimizin ve toplumsal huzurumuzun korunmasında önemli vazifeler üstlenmenin yanında Türkiye'nin uluslararası imajının korunması ve geliştirilmesi hususunda da İletişim Başkanlığının başarılı çalışmaları vardır."

Özdemir, son zamanlarda Türkiye aleyhinde dezenformasyon faaliyetlerinin dikkat çekici şekilde arttığına işaret ederek, "Yalan, yanlış, yanıltıcı ve yönlendirici haberlerle Türkiye, uluslararası medya organları, düşünce kuruluşları ve terör örgütleri tarafından karalanmaya çalışılmaktadır. Türkiye'nin attığı adımların dış müdahalelere ve manipülasyonlara açık hale gelmemesi, dünya kamuoyuna Türkiye'nin tezlerinin en doğru ve hızlı şekilde anlatılabilmesi için İletişim Başkanlığının teknolojik, fiziki ve insan gücünün güçlendirilerek ilgili kurumlarla yetki çatışması oluşmayacak bir eş güdüm içerisinde faaliyetlerinin sürdürülmesi sağlanmalıdır." ifadesini kullandı.

Basın yayın kuruluşlarının sorunlarının çözülmesinin, demokrasi açısından önem arz ettiğini dile getiren Özdemir, özellikle yerel medyanın son dönemlerde yaşadığı zorluklar ve diğer sıkıntılar üzerinde hassasiyetle durulması gerektiğini söyledi. Özdemir, şöyle devam etti:

"Yerel medyaya uygun koşullarda kredi desteği verilmesi, desteğin teknolojik gelişimi ve yatırım ihtiyaçları göz önüne alınarak uzun vadeli olması ve sektörde istihdamı desteklemesi önemli olacaktır. Özellikle reklamlar ile resmi ilanlara uygulanan vergilemede, gazete kağıdı, gazete mürekkebi ve kalıp gibi ürünlerin gümrük vergilerinde gazetelere kolaylıklar getirilmesi, özgür basın anlayışına katkı sağlayacaktır. Anadolu medyasının, basın ahlakına sahip, tarafsızlık ilkesine bağlı ve objektif şekilde faaliyetlerini sürdürebilmesi için özel destek programları uygulamaya konulmalı, yerel medyaya kamu reklamlarından daha fazla pay verilmelidir."

İsmail Özdemir, medya mensuplarının, başta FETÖ olmak üzere Türkiye karşıtı faaliyet yürüten çevrelere yönelik medya diplomasisine katkı sağlamada üstlendiği veya üstlenebileceği destekler göz önüne alındığında, belirli şartları sağlayan gazetecilerin yeşil pasaport alma imkanına bir an önce kavuşmaları gerektiğini de belirtti.

İnternet gazeteciliğinin yaygınlaştığına dikkati çeken Özdemir, bu alanda gerekli ve yeterli hukuki düzenlemelerin hayata geçirilmesinin önemini vurguladı.

Selçuk Özdağ

Saadet Partisi Grup Başkanı Özdağ: Anayasa değişikliğini yapamazsınız, yapmanız mümkün değildir; siz mevcut Anayasa'ya uymuyorsunuz

Saadet Partisi Grup Başkanı ve Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, anayasa değişikliğine ilişkin, "Anayasa değişikliğini yapamazsınız, yapmanız mümkün değildir. Siz mevcut Anayasa'ya uymuyorsunuz." dedi.

TBMM Genel Kurulunda Saadet Partisi milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığının 2024 yılı bütçesi üzerinde konuştu.

Saadet Partisi Grup Başkanı Özdağ, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sitemine geçtikten sonra verilen vaatlerin yerine getirilmediğini öne sürerek parlamenter sistemde ciddi problemler olduğunu söyledi.

Avrupa Birliği üyeliği kriterlerine ilişkin fasılların açılması, kanunlarda yapılan düzenlemeler ve anayasa değişikliğiyle beraber Türkiye'nin demokratikleşme yolunda büyük mesafeler aldığını belirten Özdağ, "O 'kör', 'şaşı', 'topal', 'çolak' dediğiniz o parlamenter sistemde bence göreceli de olsa birilerine göre zaman zaman başarısız bulunsa bile başarılıydı." ifadesini kullandı.

Özdağ, hükûmetin ekonomi politikalarını eleştirerek "Çalışan emeklilere de 5 bin lira verilmesiyle ilgili önce diyorsunuz ki 'Vermeyeceğiz.' ardından daha sonra gelip 'Vereceğiz.' diyorsunuz. Çiftçi kayıt belgesi olmayanlara da vermiyorsunuz. İşinizi güzel yapmıyorsunuz. Neden yapmıyorsunuz? Bu sistemden dolayı yapmıyorsunuz. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ortak aklı ortaya çıkarmaz." dedi.

Anayasa değişikliği çalışmalarına değinen Özdağ, "Anayasa değişikliğini yapamazsınız, yapmanız mümkün değildir. Neden? Siz mevcut Anayasa'ya uymuyorsunuz, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili uymuyorsunuz, çifte standartlısınız siz. Devlet bürokrasisinde kesinlikle çifte standartlı davranmaz, yargı kesinlikle çifte standartlı davranmaz." ifadesini kullandı.

 

Meclis Başkanvekili Önder, rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı

Saadet Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya da ekonomide alınan yanlış kararlar neticesinde Türkiye'nin yüksek enflasyon ve kur riski ile karşı karşıya kaldığını söyledi.

Kaya, hükûmetin ekonomiye ilişkin sunduğu ekonomi modellerini eleştirerek "Öve öve bitiremediler günün sonunda 700 milyarı aşkın bir maliyet ve bu sistemden vazgeçilme noktasına gelindi. 2018'den bu yana da yürürlükte olan bir hükûmet sistemi ile karşı karşıyayız. Buraya nasıl geldiğimizi hep beraber tespit etmezsek tıpkı kur korumalı mevduattan nasıl çıkmamız gerektiğini kara kara düşündüğümüz gibi bu sistem yürümemesine rağmen nasıl çıkacağımızı konuşamayacak duruma geliriz." dedi.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'ne Türkiye'nin ihtiyacı olduğu için geçilmediği görüşünü savunan Kaya, "Olağanüstü şartlarla bu sisteme geçmek zorunda kalındı. Bu sisteme geçmemizin temel sebebi sayın Erdoğan'ın başkanlık sistemindeki ısrarı hem partisini hem de hükûmeti yönetme arzusundan kaynaklanıyor. Yeni bir seçimden çıkmış 5 yıllık süre ile iktidar olmuş ortaklarını desteği ile de olsa Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran bir iktidar bugün söylediğimiz sözlere kulaklarını tıkıyor olabilir. Nasıl kur korumalı mevduatın bu ülkeye zararlarını kabul ettiyseniz Türk tipi başkanlık sisteminin de zararlarını tartışmamız gerektiğini kabul etmeniz lazım. Siyaseti, ekonomiyi normalleştirmemiz lazım." şeklinde konuştu.

Saadet Partisi grubunun konuşmalarının tamamlanmasının ardından TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder birleşime 40 dakika ara verdi. TBMM Başkanvekili Önder'in tansiyon problemi yaşadığı bu nedenle tedbir amaçla hastaneye gittiği öğrenildi. Önder, hastanede müşahede altına alınırken, aranın ardından oturumu TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca açtı.

TIKLAYIN - Genel Kurul'da rahatsızlanan TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, hastaneye kaldırıldı

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Genel Kurulu'nda; "Gelecek yılın ortalarından itibaren yıllık enflasyonda belirgin bir şekilde düşüşü hep birlikte göreceğiz. 12 aylık enflasyon beklentilerinde aralık ayı itibarıyla ekim ayına kıyasla yaklaşık 4 puanlık bir düşüş olduğunu görüyoruz. Bunun yansımalarını dayanıklı bir takım tüketim mallarında görmeye başladık. Diğer alanlarda da zaman içinde daha net bir şekilde bunun sonuçlarını göreceğiz" dedi.Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri üzerine milletvekillerinin konuşmalarının tamamlanmasının ardından konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, özetle şunları söyledi:

"Kalkınma büyümeden ibaret değil ama büyüme olmadan da sürdürülebilir kalkınma olmaz. Büyüme performansı ülkelerin genel performansını ölçerken en temel göstergelerden bir tanesi. Son 20 yıl Türkiye siyasi istikrar içinde, güven ortamı içinde yüksek büyüme oranı sağlamış bir ülke. Son 20 yılda ortalama 5,4 büyüme sağlamışız. Dünya son 20 yılda ortalama 3,6 büyümüş. Dünyanın 1,8 puan üstünde 20 yıllık bir süreçte yüksek büyüme gerçekleştirmişiz. Küresel finansal kriz sonrası döneme baktığımızda yani 2008 dönemi sonrasına baktığımızda bu büyüme hızımızın yüzde 6'lara çıktığını görüyoruz.

Covic-19 salgının da yine Türkiye ekonomisine nispi olarak dünya ortalamalarına göre daha az etkide bulunduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Son 3 yıl dünya performansıyla, Türkiye performansını mukayese ettiğimiz de 2020-2021-2022 son 3 yılı dikkate aldığımızda dünya ekonomisinin toplam büyümesi yüzde 7 olmuş. Türkiye'nin birikimli büyümesi ise yüzde 20 civarında olmuş. Neredeyse dünyanın 3 katı daha fazla bir büyüme performansı sergilemişiz. Bütün bunlar Türkiye ekonomisinin doğru yolda olduğunu gösteren, dünyadaki konumunu yükselttiğini gösteren göstergelerdir.

Bu yıl itibarıyla nominal dolar bazında ilk defa 1 trilyon doları geçen bir ekonomik büyüklüğümüz olacak. Bundan 20 yıl önce 230 milyar dolar civarındayken 1 trilyon doları geçecek. Bugünden 12 ay geriye gittiğimizde 1 trilyon 70 milyar doları aşmış durumdayız. Yıl sonu itibarıyla 1,1 trilyona yakın bir büyüklükte ekonominin hesap edileceğini tahmin ediyoruz. Türkiye ekonomisi önemli bir eşiği de bu şekilde aşmış durumda. IMF'nin yaptığı tahminlere göre nominal dolar bazında dünyanın 17'nci büyük ekonomisi konumundayız. Bunun birde satın alma gücüyle hesaplanmış hali var orada durumumuz çok daha iyi. Satın alma gücü paritesine göre milli gelirde hacim olarak baktığımızda dünyanın 11'inci büyük ekonomisi konumundayız.

"Yıl sonu itibarıyla da orta vadeli programımız çerçevesinde 4,4 büyümeyi yakalayacağımıza inanıyoruz"

2023'te de büyüme performansımızı devam ettiriyoruz. 3 çeyreklik döneme baktığınız zaman 9 aylık performansımız yüzde 4,7 civarında. Son dönemlerde dünya ekonomisinde de bir yavaşlama var, bir daralma var. Bir taraftan jeopolitik gelişmeler bölgemizi ve dünyanı etkiliyor. Bize özgü yaşanan bir de deprem var. Bütün bu şartlar altında 4,7 bir büyüme ilk 9 ayda oldukça tatminkar bir büyüme. Yıl sonu itibarıyla da orta vadeli programımız çerçevesinde 4,4 büyümeyi yakalayacağımıza inanıyoruz. Enflasyonla mücadelemiz kapsamında tüketim harcamalarında gözlenen ivme kaybı olmakla birlikte büyümemizin kompozisyonunda özellikle yatırım ve ihracat odaklı bir şekilde büyümeyi sürdürme kararlılığı içindeyiz.

2024 yılında hem üretim hem talep yönüyle dengeli bir görünüm içinde büyümemizi devam ettirip yüzde 4 büyümeyi sağlamak istiyoruz. Bunun için hedeflerimizi ortaya koymuş durumdayız. Enflasyonla mücadele ettiğimiz bir ortamda bir miktar geçmiş ortalamalarımızdan daha düşük bir büyüme var. Ancak sürdürülebilir büyüme, istikrar içinde büyüme anlamında da 2024 yılı kazançlı çıkacağımız bir yıl olacak.

"Son 11 yılın en düşük işsizlik rakamıyla karşı karşıyayız"

Büyüme kadar en az önemli olan istihdam, büyüme ve istihdam temel iki gösterge. İstihdamda; 2023 yılı ekim ayında mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,5 puan azalarak 8,5 olarak gerçekleşmiş durumda. En son 2012 yılında bu civarda bir rakam görmüştük. Dolayısıyla son 11 yılın en düşük işsizlik rakamıyla karşı karşıyayız. Bir taraftan enflasyonla mücadele ettiğimiz bir ortamda diğer taraftan işsizlikte bir kazanım elde etmiş olmak gerçekten son derece sevindirici.

İstihdamı artırmaya dönük politikalarımızı devam ettireceğiz. İstihdam dostu bir büyüme politikasıyla yolumuza devam edeceğiz. Aynı büyüme oranıyla farklı istihdam oranları üretmeniz mümkün. Dolayısıyla büyümeyi istihdam dostu bir şekilde organize etme yönünde bir yaklaşımımız söz konusu. Önümüzdeki yıllarda her yıl, yıllık ortalama 900 bin ilave istihdamla, istihdamımızı çok daha yukarılara taşımak istiyoruz. Bugün geldiğimiz noktada 32 milyona ulaşmış bir istihdamımız söz konusu, bu daha da yukarılara taşımayı hedefliyoruz.

Bütçede de gerçekten olumlu bir gidişat olduğunu, yıl sonunu tahminlerimize göre daha olumlu bir şekilde kapatacağımızı rahatlıkla artık ifade edebiliriz. Ocak-kasım dönemi bütçe açığımız 532,4 milyar lira. Orta vadeli programda bu yıl için tahminimiz 1,6 trilyon liralık bir açıktı. Son haftalar bir çok hesabın kapandığı, dolayısıyla harcamaların yükseldiği dönemlerdir. Bu yıl itibarıyla özellikle depremle ilgili yapılan harcamalardaki bir takım hak edişler, ödemelerle bütçe açığımız daha yüksek bir seviyede gerçekleşecek. Ancak orta vadeli programda öngördüğümüz açık oranın altında kalmış olacağız.

"Rezervlerimiz tüm zamanların en yüksek rakamına çıkmış durumda"

15 Aralık tarihi itibarıyla tahsili gecikmiş alacak oranı yüzde 1 buçuk ile tarihi ortalamalarının altında seyretmektedir. Mali sistem içinde Türk lirası mevduatları payının hızla artığını ifade etmek isterim. Bugün geldiğimiz noktada TL mevduatlarının payı yaklaşık yüzde 62 civarındadır. Bütçe açığının kontrol altında olması, rezervlerimizdeki artış, etkili politikalarımız, siyasi güven ikliminin pekişmiş olması, birçok faktörün bir araya gelmesiyle ülke risk primimizde ciddi bir düşüş var. Merkez Bankası rezervlerinde çok güçlü bir artış görüyoruz, tüm zamanların en yüksek rakamına çıkmış durumda rezervlerimiz. 15 Aralık haftasında brüt döviz rezervimiz 95,4 milyar dolara, brüt altın rezervimiz ise 47,1 milyar dolar seviyesine yükseldi. Toplam rezervlerimiz 142,5 milyar dolara yükselmiş durumda.

Halkımızın gündemi ne ise bizim de gündemimiz o, halkımız neyi sorun olarak görüyorsa bizim için de sorun o, halkımız neye öncelik vermemizi istiyorsa biz onu öncelikli görüyoruz. Reel ekonomide, büyümede, ihracatta, istihdamda yüksek performansımız var. İçinde geçtiğimiz dönemde ise bunu özellikle fiyat istikrarıyla tamamlamaya kararlıyız. Bu yönde de planımızı, programımızı yapmış durumdayız. Orta vadeli programımızın en temel önceliği enflasyonu düşürmek. Bunun için para politikaları, maliye politikaları, gelirler politikaları, yapısal reformlar, bütün bunları kuşatan bir çerçeveyi oluşturmuş durumdayız ve yolumuza devam ediyoruz. Orta vadeli programda bu yıl için öngördüğümüz yüzde 65 civarında bir enflasyon oranıydı ve bu oran civarında gerçekleşecek gibi görünüyor.

"Gelecek yılın ortalarından itibaren yıllık enflasyonda belirgin bir şekilde düşüşü hep birlikte göreceğiz"

Aylık bazda politikalarımızın etkilerini görmeye başladık. Özellikle kasım ayı itibarıyla çekirdek enflasyon göstergelerinde ciddi bir yavaşlama var. Bunun yıllığa yansıması zaman alacak. Çünkü yaz aylarındaki o yüksek artışlar hesabımıza girmiş durumda, bunu bir yıl taşımak zorundayız. Gelecek yılın ortaları gibi baz etkisi nedeniyle oluşan bu yükseklik ortadan kalkmış olacak. Gelecek yılın ortalarından itibaren yıllık enflasyonda belirgin bir şekilde düşüşü hep birlikte göreceğiz. 12 aylık enflasyon beklentilerinde Aralık ayı itibarıyla ekim ayına kıyasla yaklaşık 4 puanlık bir düşüş olduğunu görüyoruz. Bunun yansımalarını dayanıklı bir takım tüketim mallarında görmeye başladık. Diğer alanlarda da zaman içinde daha net bir şekilde bunun sonuçlarını göreceğiz.

Deprem orta vadeli programımıza da, bütçemize de damgasını vurmuş durumda. Tarihimizin en büyük afetini yaşadık. 11 ilimizi, 14 milyon nüfusumuzu etkileyen çok derin bir afet hadisesi yaşadık. Dolayısıyla bütçemiz içinde 762 milyar deprem harcamaları için ödenek ayırdık. Gelecek yıl için bu rakamı 1 trilyon 28 milyar liraya çıkardık. Bu yıl ki ödeneğin milli gelire oranı yüzde 3, gelecek yıl ki ödeneğin, gelecek yıl ki milli gelire oranı yüzde 2,5 civarında. Bu yıl ve gelecek yıl ağırlıklı bu harcamalar. 2025 ve 26'da da devam edecek ama azalan bir ivmeyle.

"Türkiye cumhuriyeti kabile devleti de değil, çadır devleti de değil"

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ilişkin bazı değerlendirmeler oldu. Ben doğrusu artık muhalefet bu konudan bahsetmez diye inanıyordum ama hala ısrarla bahsediyor. Bence bu biraz milletle inatlaşmaya gider artık. Halkımız bu sistemi referandumda onayladı, üzerinden iki seçim geçirdik. İki seçimde de muhalefet partileri adeta bir referanduma dönüştürdüler. 'Bizi seçerseniz bu sistemi değiştireceğiz, eski sisteme döneceğiz' dediler. 12 Eylül sonrası oluşan kendine özgü bir sistemimiz vardı. Dünyadaki parlamenter sistemlerin standardına ne kadar uyduğu çok tartışılır bir sistemdi. Milletimize, 'Bizi seçin eski sisteme dönelim' dediler. Millet tercih etmedi, iki seçimde de bunu yapmadı. Aksine Cumhur İttifakı'na, yeni yönetim sistemini savunanlara destek oldu. Bence milletin bu mesajını almanızda fayda var.

Bu sistemin en güzel tarafı hızlı, etkili karar alan uygulayan bir sistem. Hiç de öyle tek adam rejimi değil. Dünyada her yerde yürütmenin başında bir kişi olur, 3 kişinin olduğu bir ülke ben bilmiyorum. Seçimden önce bazı modeller duyduk ama dünyada genel uygulama, tüm demokrasilerde bir cumhurbaşkanı veya bir başbakan olur. Bundan daha doğal bir şey yok. Buna 'tek adam rejimi' demek bütün siyaset felsefesini, siyaset litaratürünü yok saymak demektir. Hiçbir şekilde katılmıyorum. Kusura bakmayın Türkiye Cumhuriyeti kabile devleti de değil, çadır devleti de değil. Kurumları olan kurulları olan süreçleri olan bir devlettir.

Diyanet İşleri Başkanlığımız Cumhuriyet’in başından itibaren kendisine verilen rol neyse, o rolü yerine getiren bir kurumumuz. Bütün diğer kurumlar gibi Diyanet İşleri Başkanlığı'nda da yanlış yapan kişiler olabilir, kurumsal eksikler olabilir. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı'nı topyekün karşınıza alıp, bu kurumu bir rakip gibi eleştirmeniz siyasete konu etmenizi doğrusu yanlış buluyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımız çok önemli roller üstlenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti bugün bir takım aşırılıklar yaşamıyorsa bunda bu tür kurumlarımızın, eğitim mekanizmalarımızın önemli bir rolü vardır. Bu rol, sağlıklı toplumu bilgilendirme rolü devam edecektir."

Yılmaz’dan asgari ücret açıklaması

Görüşmelerin ardından milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, şunları söyledi:

"Hükümetlerimiz döneminde çalışan ve emeklilerimizin aylıklarında ve ücretlerinde enflasyonun oldukça üzerinde reel artışlar ve iyileştirmeler yapılmıştır. Emekli ortalama aylıkları ocak ayında yüzde 30, temmuz ayında yüzde 25 olmak üzere yüzde 62,5 artırılmıştır. 2023 yılında en düşük emekli aylıklarında da iyileştirme yapılmış ve 3 bin 500 TL olan en düşük emek aylığı 2023 yılı ocak ayından geçerli olmak üzere 5 bin 500 TL'ye yükseltilmiştir. Nisan ayında ikinci bir düzenlemeyle ikinci bir artış yapılmış 7 bin 500'e çıkarılmıştır. Böylece birikimli artış en düşük emekli aylığında bu yıl için yüzde 114 olmuştur.

"Elimizdeki tüm imkanlarla hareket edeceğiz"

2024 yılında asgari ücretin belirlenmesine ilişkin çalışma devam etmektedir. Burada bir sosyal diyalog mekanizması işliyor. Kamu tarafı var, özel sektör tarafı var ve çalışan tarafı var. Bu müzakerelerin sonucunu görmeden herhangi bir rakam telaffuz etmemiz doğru olmaz. Bizim anlayışımız ortadadır. Hiçbir zaman çalışanımızı enflasyona ezdirmedik. Her zaman için çalışanımızın refahını öncelikli gördük. Elimizdeki tüm imkanlarla hareket edeceğiz. Ancak burada bir denge söz konusu. Bir tarafta çalışanlarımızın refah talepleri var diğer taraftan işletmelerimizin rekabet gücü, istihdamı ve kayıt dışına kaymaması meselesi var. Bu ikisi arasında bir denge oluşmak durumunda. Bu da sosyal diyalog mekanizmasının sonucunda oluşacak bir denge."