Hatice Kamer
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaklaşık 1 yılın ardından yeniden ziyaret edeceği Diyarbakır'daki halkın gündeminde OHAL döneminde artan baskılar, huzur ve barış isteği, KHK'larla işsiz kalma korkusu, Afrin operasyonuna karşı açıklama yapma konusundaki güvenlik endişesi, ekonominin kötüye gitmesiyle alım gücünün düşmesi var.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP Diyarbakır İl Kongresi'ne katılmak üzere Diyarbakır'a geliyor. Şehrin birçok yerine asılan pankartlarda "Millete hizmet yolunda kutlu yürüyüşe devam" sloganları dikkati çekiyor.
AKP il kongresine partili cumhurbaşkanı sıfatıyla katılacak olan Erdoğan, Diyarbakır'ı son olarak 1 Nisan 2017 tarihinde, anayasa referandumu öncesinde ziyaret etmişti. O gün "Elinde silah olanla barış olur mu?" diye konuşmuş, barışın ve özgürlüğün teminatı olduklarını ifade etmişti. Bu gelişinde ise Türkiye Suriye topraklarında Afrin'de yaklaşık üçüncü ayına girmek üzere olan sınır ötesi bir askeri harekat içinde.
Aynı saatlerde, TTB Genel Merkez üyeleri de ödül alacak
Cumhurbaşkanının konuşmasını yapacağı sıralarda Diyarbakır'da bir başka önemli etkinlik daha gerçekleşecek. TTB (Türk Tabipleri Birliği) Diyarbakır Şubesi'nin düzenlediği "Barış, demokrasi, dostluk" ödülü bu yıl Afrin Operasyonu'na karşı yaptıkları açıklamadan dolayı gözaltına alınan TTB Genel Merkez üyelerine verilecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Diyarbakır'a gelişini, insanların beklentileri, kentin atmosferini Diyarbakır sakinlerine ve siyasetçilere sorduk. Yorumlarda OHAL döneminde artan baskılar, huzur ve barış isteği, KHK'larla işsiz kalma korkusu, Afrin operasyonuna karşı açıklama yapma konusundaki güvenlik endişesi, ekonominin kötüye gitmesiyle alım gücünün düşmesi öne çıkan başlıklar oldu.
Afrin'e düzenlenen operasyon ile ilgili sorduğumuz sorulara tedirgin cevaplar verildi bazıları ise hiç yorum yapmak istemedi. Uzun zamandır devam eden güvenlik endişesi, insanların demeç vermesi önündeki en büyük engellerden. Görüştüğüm birçok kişi ne isimlerini kullanmamızı istiyor ne de fotoğraflarının çekilmesini. Ses kaydı ve kamera çekimi ise artık neredeyse imkansız gibi. Medya ve gazetecilere karşı güven oldukça azalmış durumda.
"Siz gazetecilere güvenmiyoruz artık, söylediklerimiz çarpıtılıyor, yalan haberler yapılıyor" diye tepki gösteren birçok kişiyle de karşılaştım.
"Artık neredeyse paketle sigara almak lüks sayılacak..."
Ofiste Sanat Sokağı'nda bir büfeye giriyorum. Büfenin sahibine Erdoğan'ın Diyarbakır'a gelişini, insanların beklentileri soruyorum, "Hangisi hayırlıysa öyle olsun' diye cevap veriyor. Afrin'de devam eden operasyon ile ilgili siyasi yorum yapmak istemediğini ekliyor: "Sadece huzur ve barış istiyoruz" diyerek konuyu esnafın yaşadığı ekonomik sıkıntılara getiriyor.
Diyarbakır'da birçok esnafın iflas etmek üzere olduğunu, birçok komşu esnafın dükkanı kapattığını anlatıyor. "Sigara ve kuruyemiş satıyorum, artık neredeyse paketle sigara almak lüks sayılacak, birçok kişi artık sigarayı taneyle alıyor" diyor.
"Abla sen benim başımı mı yakmak istiyorsun?"
O sırada içeriye giren genç bir üniversite öğrencisi söylediğini doğrular şekilde üç tane sigara istiyor. Bu sefer, aynı soruları bu gence yöneltiyorum, Afrin sorusuna tedirgin oluyor. "Abla sen benim başımı mı yakmak istiyorsun, baksana milletvekilleri bile bu yüzden tutuklanıyor, insanlar Afrin ile ilgili değil yorum yapmak, paylaşım yapmaktan bile korkar hale geldi" diyor. Arkadaşı da Afrin'i pas geçiyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Diyarbakır'da Kürtlerin hayrına bir şey söylemeyeceğini iddia ediyor.
Gevran Caddesi üzerinde bir kuruyemişçiye giriyorum, onlar da sorulara "Şehrimize kim gelirse hoş gelsin, huzur gelsin, siyasi yorumlar bize ters" cevabını veriyorlar.
"Biz de bu Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı değil miyiz?"
Sanat sokağında elinde poşetleriyle alışverişten dönen Menfiye adındaki orta yaşlı ev hanımına ise şunları söylüyor: "Gelsin anam, bacım, faydası bize de dokunsun, biz de bu Türkiye cumhuriyeti vatandaşı değil miyiz? Ne konuşur bilmem, ama huzur istiyorum, eşitlik istiyorum. Diyarbakır'daki vatandaş İstanbul, Ankara'dakiyle eşit olsun istiyorum" diyor.
Afrin operasyonunu takip etmiyormuş; ama geçen hafta Ankara'ya bir tedavi için askeri hastaneye gittiğini ve orada çok sayıda gaziyi gördüğünü anlatıyor: "Afrin beni ilgilendirmiyor, benim memleketim değil, Allah askerleri korusun, o gençler 'Ben gideyim, kurban olsam da ailem kurtulur' diye düşünüyor, ben o adaleti ne yapayım! Olan gençlere oluyor. Ankara'da Gaziler hastanesine gittim geçenlerde, kiminin kolu yoktu, kiminin bacağı. Tam gidip, eksik dönüyor bu gençler, yazık değil mi? Cumhurbaşkanı huzur ve barış getirsin, artık gençler ölmesin, sakat kalmasın, başka bir şey istemiyoruz."
Konukevi önünde kürsülerde oturup çay içen bir grubun yanına gidiyorum bu sefer. Onlar da konuşmaya pek hevesli görünmüyor. Hasan adındaki emekli işçi, Selahattin Demirtaş'ın tutuklandığı günden beri Kürtlerin içine kapandığını, siyasete mesafeli durmaya başladığını savunuyor.
OHAL ile birlikte birçok hak ihlalinin arttığını bu yüzden insanlarda büyük bir güvensizlik oluştuğunu ifade ediyor. "Bir arkadaşım ihraç edildi diye, çocuğu güvenlik soruşturmasından geçemedi, ataması olmadı. İnsanlar fişleniyor adeta. En kötüsü de insanların açlıkla terbiye edilmesi" yorumunu yapıyor. O da Cumhurbaşkanı'nın Diyarbakır'da Kürtlere çözüme dair bir mesajının olmayacağını inanıyor.
"Afrin operasyonu ekonomiyi daha da kötüleştirdi"
Ofis Yeraltı Çarşısı'na inip ordaki esnafla görüşüyorum. Birçoğu, Sur olaylarından beri satışlarının yüzde kırk oranında düştüğünü, ekonominin giderek kötüleştiğini anlatıyor. Afrin operasyonunun ekonomiyi daha da kötüleştirdiğini, döviz ve altındaki artışın hayra alamet olmadığını kaydediyorlar. Onlar da insanların yorum yapmaya karşı isteksizliğini OHAL döneminde artan baskıya ve insanların KHK'lar ile işsiz kalma korkusuna bağlıyorlar.
Erkek giysileri satan bir mağazanın sahibi, bu suskunluğun ancak OHAL'in kalkmasıyla sona ereceğine inanıyor: "Herkes ev araba almış, borçlanmış, insanlar telaşlı, esnaf başıma bir şey gelirse ödemelerim kalır diye susuyor. Memur adam her gece yeni bir KHK var mı diye korkuyla bekliyor. Burada sanayi yok, bir şey yok, herkes çok huzursuz, insanlar içine kapandı. Ama bu suskunluk da iyi değil."
"Sadece Diyarbakır değil, tüm ülke komada gibiyiz"
Ercan adındaki ayakkabıcı da Kürtlerin beklentisinin çok olduğunu ama o beklentiyi gerçekleştirecek siyasi bir iktidar olmadığını ileri sürüyor. Mevcut ruh halini de "Sadece Diyarbakır değil, tüm ülke komada gibiyiz" sözleriyle özetlemeye çalışıyor.
Diclekent'te market işleten Fesih adındaki esnaf da medyada Afrin ile ilgili doğru haber alamadığından şikayetçi. "Televizyonlardan her gün üç bin, beş bin terörist öldürdük diyorlar, hepsi aynı şeyi söylüyor. Kimse korkudan doğruyu söyleyemiyor. Biz de internetten doğru haberlere ulaşmaya çalışıyoruz. Bizim tek istediğimiz barış ve huzur. Kaç yıldır şiddet, savaş ve ölüm görmekten bıktık artık, cumhurbaşkanı gelsin ve savaş bitti artık barış zamanı desin istiyoruz ama böyle söylemeyeceğini çok iyi biliyoruz" diyor.
Cep telefonu aksesuarları satılan dükkanda ise oldukça kısa ve net cevaplar alıyorum: "Huzur, barış, iş, aş ve adalet istiyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürtler için önemli günlere denk düşen bir tarihte Diyarbakır'da geliyor. Ziyaretinden bir gün öncesi, 16 Mart 1988'de gerçekleşen Halepçe Katliamı'nın yıl dönümüydü. Çarşama günü de Newroz Bayramı kutlanacak.
"Buradaki Kürtlere sınırın öte tarafındaki kardeşlerini nasıl öldürdüklerini anlatacak"
Partisinin il binasında düzenledikleri Halepçe Katliamı Anma programından sonra BBC Türkçe'ye konuşan Sosyalist Kürdistan Partisi (PSK) Başkanı Mesut Tek, Erdoğan'ın bu gelişinde Kürtlere vereceği hiçbir müjdesinin olmayacağını söylüyor:
"Büyük ihtimalle Afrin'de kendi söylemleriyle kaç terörist Kürt öldürdüklerini, buradaki Kürtlere sınırın öte tarafındaki kardeşlerini öldürdüklerini, oradaki köyleri bombalarla nasıl yerle bir ettiklerini anlatacak. Bu büyük bir trajedi."
Mesut Tek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yatırım ve teşvikleri de anlatacağını ekliyor: "Teşviklere değinecek ama Diyarbakır halkının, Kürt halkının bundan daha ciddi sorunları var bu da Kürtlerin Kürt olmaktan kaynaklı haklarının gasp edilmesi sorunudur."
PSK Genel Başkanı Mesut Tek, TTB'nin Afrin operasyonuna karşı yaptığı açıklamayı hatırlatarak Türkiye'de savaşa karşı çıkıp barışı savunmamın suç olarak görüldüğünü savunuyor. İnsanların savaşa karşı tepki gösterememesini de buna bağlıyor.
"Kürtlerin meydanlarda tepkisini ortaya koyma şansı yok"
Siyasetçi Bayram Bozyel de Türkiye'nin bir süredir iç ve dış politikada Kürt karşıtı bir çizgiye savrulduğunu iddia ediyor. Bu iddiasını da Türkiye'nin Kürdistan bağımsızlık referandumuna karşı tavrını ve Afrin'de devam eden operasyonu kanıt gösteriyor. Kürtlerde ve siyasi partilerde bir barış ve çözüm beklentisinin olmadığını söyleyen Bayram Bozyel şöyle devam ediyor:
"Afrin'deki operasyon her Kürdün yüreğini sızlatan haksız, gayrımeşru, ululararası hukuka ters ve bölgedeki barışı tehdit eden bir gelişme. İnsanlar farklı kanallardan tepkisini dile getiriyor ama Kürtlerin meydanlarda tepkisini ortaya koyma şansı yok, ama bunu Afrin'e karşı bir umursamazlık olarak tanımlamak büyük haksızlık olur.
"Kürtlerde Afrin'e yönelik büyük bir hassasiyet var. AKP de bunun farkında, bu yüzden Erdoğan, Afrin operasyonun Kürtere karşı değil PKK'ye karşı olduğunu söyleyerek bu tepkileri yumuşatmak isteyebilir."