Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Parlamenter demokrasi artık bizim için mazi oldu. Koalisyon hükümetleri dönemine dönmeyi milletimiz istemiyor" derken, Cumhurbaşkanlığı sisteminde etkin ve hızlı karar alma yeteneği kazanıldığını söyledi. Erdoğan, '128 milyar dolar' tartışmalarına ilişkin de "Merkez Bankası parasının nereye gittiği sorulur mu? Bu süreçte bir Van depremini, Bingöl depremini geçirdik değil mi? Hiç nereden bu harcamaları yaptınız diye soran oldu mu?" ifadesini kullandı. Merkez Bankası Başkanı ile görüştüğünü ve faizlerin düşmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan, "Maliyet enflasyonunu tetikleyen faiz olduğu için orada da bir rahatlama dönemine girmiş olacağız" açıklamasında bulundu.
TRT ortak yanında canlı yayında gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. Anayasa çalışmaları konusunda bilgi veren Erdoğan "Şahsım ve heyetimle birlikte Sayın Bahçeli ile görüşeceğiz. 128 madde üzerinde bu çalışmamızı yapacağız, çıkarılması, ilave edilmesi gerekenleri konuşacağız, 'tamam' dediğimiz anda Devlet Bey'e takdim edeceğiz" dedi.
"Adeta bir Anayasa Bilim Kurulu oluşturmanın gayreti içinde olduk. Bu kurulla çalışmamızı yürütelim ve en geniş anlamda uzlaşı sağlayalım istiyorum" ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı "Parlamenter demokrasi artık bizim için mazi oldu. Koalisyon hükümetleri dönemine dönmeyi milletimiz istemiyor Yeni sistemle etkin ve hızlı kararlar alma yeteneği kazandık" şeklinde konuştu.
"1,5 metreyi korursak maskeyi çıkartabiliyoruz"
Koronavirüs salgınıyla mücadelede maske kullanımına değinen Erdoğan şöyle devam etti:
"Bakanımız kısa süre sonra bununla ilgili açıklamayı yapacak. Bunu dünde kendisi açıklamasını yaptı. Bizde toplantılarda arkadaşlarımızla onu konuşuyoruz. 1,5 metre mesafeyi koruduğumuz takdirde, maskeyi çıkarabiliyoruz. Ama buna dikkat etmeliyiz. Gerçekten yaş itibariyle yaşlı insanlarımız var. Onlar da bundan ciddi manada sıkılıyorlar. Onlara hak vermemek mümkün değil. Yarın bende bundan dolayı eleştiri alabilirim.
"3 başlığa dikkat edeceğiz. Sosyal mesafeye dikkat edersek maskesiz devam edebiliriz. Ciddi manada aşılarımız geliyor. Ciddi manada aşımız geliyor. 50-55 yaş grubu aşılanacak."
"Merkez Bankası parasının nereye gittiği sorulur mu?"
Erdoğan, muhalefetin "128 milyar dolar nerede?" sorusuna ilişkin de altyapı yatırımlarından ve yaşanan felaketlere ayrılan kaynaktan örnek vererek "Merkez Bankası parasının nereye gittiği sorulur mu?" ifadesini kullandı. Erdoğan, konuya ilişkin şunları söyledi:
"Bunlar diyorlar ya 128 milyar dolar nereye gitti. Merkez Bankası parasının nereye gittiği sorulur mu? Bu süreçte bir Van depremini, Bingöl depremini geçirdik değil mi? Hiç nereden bu harcamaları yaptınız diye soran oldu mu? Hiç soruyorlar mı ya? Maalesef sorma hakkını kendilerinde bulabiliyorlar ama bizim bütün, şunu unutmayın altyapısı olmayan bir ülkenin üst yapısı her zaman tehdit altındadır. Türkiye altyapısı çürük olan bir ülke konumunda. Altyapıya çok önem veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz ki özgüvenle hayatımızı sürdürebilelim."
"Biden ile görüşme trafiğimiz Trump kadar rahat olmadı"
ABD Başkanı Joe Biden'ın göreve gelmesinin ardından ABD-Türkiye ilişkilerindeki gerilime de değinen Erdoğan, "Nedeni sözde Ermeni Soykırımı" dedi. Erdoğan, Brüksel'deki NATO Zirvesi'nden Biden'la görüşeceğini hatırlatarak, "Türkiye Amerika ilişkileri niçin böyle bir gerilim safhasında, bunu tabii soracağız" şeklinde konuştu. Erdoğan, şunları söyledi:
"Biz sizden önce yine Demokratlarla çalıştık ama böyle bir görünüm bizde olmadı. Biz Bush'la da çalıştık, Obama'yla da çalıştık, bunlar da Demokrattı, bunlarla böyle bir gerilimi ben yaşamadım. Ardından Cumhuriyetçi olarak Sayın Trump'la çalıştık, hiçbir gerilimi onunla da yaşamadık. Tam aksine telefon diplomasimizde çok huzurluyduk, rahattık, ne yaparız ne ederiz... Sayın Biden'la maalesef bu görüşme, buluşma trafiğimiz o kadar rahat olmadı."
"Şimdi Brüksel, NATO Zirvesi dendi, bir araya geleceğiz. Orada bunları konuşacağız. Bu gerilimin sebebi ne? Sözde Ermeni Soykırımı. Artık bıktık ya. Her 24 Nisan gelir, Amerika Ermenilerle ilgili ne diyecek... Bütün işin bitti de, Ermenilerin avukatlığına sen mi soyunuyorsun, bırakalım bu işi tarihçiler yapsın, hukukçular çalışsın.
"Merkez Bankası başkanımla görüştüm; faizleri düşürmemiz şart"
Erdoğan, bugün Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile görüştüğünü ve faizlerin düşürülmesi gerektiğini söylerken, şu ifadeleri kullandı:
"Bugün Merkez Bankası başkanımla görüştüm. Faizleri düşürmemiz şart. Faiz yükünü biz yatırımların üzerinden kaldırırsak, maliyetlerin üzerinden kaldırırsak, ondan sonra maliyet enflasyonunu tetikleyen faiz olduğu için orada da bir rahatlama dönemine girmiş olacağız. Bütün mesele maliyet enflasyonundan faiz yükünü kaldırmaktır."
TRT ortak yayınında konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Maske-mesafe-hijyen bu üç başlık söz konusu. Bu üç başlıkta da sosyal mesafe ve maske önem arz ediyor. Sosyal mesafe gündemimizde yerini koruduğu zaman maskeden de kaçabilmek, kurtulmak mümkün olur.
"Bu da tabi 1,5 metre idi, buna dikkat edildiği zaman maskeden de kurtulmak mümkün. Bakanımız kısa bir süre sonra bununla ilgili açıklamayı yapacak.
"3 aşımı oldum ama bir de o 3 aşıdan sonra bir de antikor yükseldi mi yükselmedi mi bununla ilgili adımı da attım. Hamdolsun 2 bin 160'ı yakaladım.
"Ben detaya girersem Cumhur İttifakı'ndaki ortağımıza yanlış yapmış olurum. Şu an anayasa çalışması yapan heyetimizle oturup değerlendirme yapacağız 128 madde üzerinde. Bu çalışmayı yaptıktan sonra çıkarılması gereken, ilave edilmesi gereken ne gibi maddeler vardır bunu bir konuşacağız. Tamam dediğimiz zaman ben Devlet Bey'e şahsım ve heyetim olarak takdim edeceğiz. Devlet Bey'in bana gönderdiği çalışmalarla da ayrıca meczedeceğiz. Bu çalışma Cumhur İttifakı'nın ortak bir çalışması olacak.
"Adeta anayasa bilim kurulu oluşturmanın gayreti içerisinde olduk. Bu konuyla ilgili olarak da en geniş anlamda bir uzlaşı sağlayalım ve bunun neticesinde meydana gelen hazırlığımızı kalkıp tarafa, yani Cumhur İttifakı'na ulaştıralım. Biz ne geniş anlamda uzlaşıyı sağlayamazsak Cumhur İttifakı olarak kendi hazırlıklarımızı milletimize ulaştırmakta zaafa düşeriz.
"Millet İttifakı neyi neyle yapacak, kimi kimle bir araya getirecek, hazırlayacakları anayasa metni nasıl ortaya çıkacak bunlar düşündürücüdür. Bunların anayasa metninde millilik, yerlilik olmayacak. Çok açık net söylemem lazım, dağdaki PKK'lıyla mı milli bir anayasa mı yapacaksanız? Onların uzantılarıyla mı kalkıp bir anayasa metni hazırlayacaksınız? Bu milletin anayasası dediğiniz zaman bunun milli ve yerli bir boyutunun olması şart. Bunu da zaten çalışmalar esnasında çok açık net görmek mümkün olacak.
"Çözüm süreci çalışmalarını yaptığımız zaman bunların bazı uzantılarıyla bir arada olduk ve bunları gördük. Milletin derdiyle dertlenmek gibi bir adımları var ya da yok bunları gördük. Bunlardan farklı bir şey beklemek mümkün değil. Yapacakları çalışmadan rahatsız değiliz, varsın yapsınlar. Parlamenter demokrasi dendiği zaman, artık bizim için mazi oldu, bu millet için de mazi oldu. Hiçbir istikrarı olmayan, sürekli koalisyonlarla iç içe, bundan dolayı da sürekli zararda olan dönemleri yaşadık biz. Bunların neticesinde AK Parti'yi tek başına iktidara getiren milletimiz oldu. Şu anki sistem yoktu ama halkımız bizi önce yüzde 34 küsürle parlamentoya gönderdi ve biz tek başımıza iktidar olduk. Kim vardı karşımızda? Sadece Cumhuriyet Halk Partisi vardı. Parlamentoda birlikte bu çalışmayı yaparken bizler çok daha pozitif kararlar alabilirken, o dönemler içerisinde de bizler huzur içinde rahat bir şekilde süreci işlettik. Ondan sonraki seçime geldik, yine parlamenter demokrasiyle, ama bizim oy oranımız sürekli artıyordu. Şu andaki sistem yoktu, yine açık ara biz öndeydik. Şimdi ise olay çok daha farklı bir sürece gidiyor, dendi ki Türkiye çok partili sistemden huzur bulamıyor. Netice de alamıyor, bunları yaşadık mı yaşadık. Koalisyonlar dönemine dönmeyi milletimiz asla istemiyor, kurtulduk bundan diyor, tekrar bizim başımızı belaya sokmayın.
"Ülkemiz önce AK Parti'yle, ardından da Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte devlet idaresine istikrarı getirdi, uluslararası alanda hızlı ve etkin karar alma kabiliyetini kazanmış oldu. Yeni sistem sayesinde son asrın en büyük sağlık krizi olan salgında biz hızlı kararlar alabildik. İstanbul'daki Atatürk Havalimanı'nın içinde biz 1008 odalı bir hastaneyi kurduk ki, bu hastane ne demekti biliyor musunuz, uçak oraya inecek, 5 dakikada oradan hastaneye gelecek, ameliyathaneleriyle her şeyiyle mükemmel. Bir de Sancaktepe'de, dava önce havalimanı olan yere bir hastane yaptık ve bunlar 45 günde yapıldı. Bunların özelliği 45 günde olması. Benim milletim belki de bunları bilmiyor. Buraların bir özelliği de şu, tomografisinden tutun da MR'ına, en ileri teknolojiyle bunlar orada var. Avrupa yakasında Çam-Sakura. Bunu da Japonya Başbakanı'yla birlikte video konferansla açılış yaptık. Türkiye'nin en mükemmel hastanelerinden birisi. Birileri anlamıyor bunu, diyor ki bütçesi nereden?
"Amerika'da en büyük hastane Cleveland'dır. Bize yakışan nedir? Onu da geçmek. Biz onu da geçtik. Şimdi onlar buraların methini duyuyorlar, gelip gezdikten sonra 'Biz geri kalmışız' diyorlar.
"İlk adımı biz Yozgat'la atmıştık, ilk şehir hastanesini yapmıştık. O şekilde yayılmaya devam ettik. Şu anda da bu şehir hastanelerimizin yapımları hızlı bir şekilde devam ediyor. Çam-Sakura bunların içerisinde çok müstesna bir yere sahip.
"İstanbulumuzda bizim şimdi sadece bu saydıklarım değil, Çam-Sakura'nın karşısında bir de Anadolu yakasında da bir şehir hastanesi de orada yapıyoruz, başlayacağız yakında. Proje hazır. Rabbim tabii ki hastane kapısına falan düşürmesin ama eksikliğini de vermesin. En ideallerini, en güzellerini yapmamız lazım. Çok ciddi manada doktor açığımızı gidermemiz lazım. Evvelsi gün bir doktor kardeşimizi kendi hastası bıçaklayarak ağır yaraladı. Dün akşam kendisiyle telefonda görüştüm. 2 yılı kalmış uzman olmaya, böyle bir noktada ve tedavi ettiği hasta onu geliyor bıçaklıyor. Buna benzer birçok olaylarla karşı karşıyayız. Bu doktor açığımızı yoğun bir şekilde kapamanın gayreti içindeyiz. Tıp fakültelerimize büyük görev düşüyor. Bu açığı da kapayacağız.
"Bunlar diyorlar ya 128 milyar dolar nereye gitti. Merkez Bankası parasının nerye gittiği sorulur mu? Bunların hesabı kitabı yok, bunlar anlamaz bu işlerden. Ne hesaptan ne kitaptan anlarlar. Bu süreçte bir Van depremini, Bingöl depremini geçirdik değil mi? Hiç nereden bu harcamaları yaptınız diye soran oldu mu? Hiç soruyorlar mı ya? Maalesef sorma hakkını kendilerinde bulabiliyorlar ama bizim bütün, şunu unutmayın altyapısı olmayan bir ülkenin üst yapısı her zaman tehdit altındadır. Türkiye altyapısı çürük olan bir ülke konumunda. Altyapıya çok önem veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz ki özgüvenle hayatımızı sürdürebilelim.
"Normaldir, bizim sahada böyle bir tartışma, böyle bir adım yok. Cumhur İttifakı olarak partimizin içinde bu husustaki karar belli. MHP'de de Sayın Bahçeli kararlarını zaten başından itibaren açıkladı. Bu dayanışmamız bizim bu şekilde kararlı bir şekilde yürüyor. Burada böyle bir sıkıntı yok. Sıkıntı diğer tarafta, onlar da ne yaparlarsa yapsınlar, bizi çok fazla ilgilendirmiyor. Şimdi yeni anayasa diyoruz, bu yeni anayasayla ilgili ne gibi çalışmalar ortaya koyacağız. Bunu neticelendirip, aynı şekilde Sayın Bahçeli ve ekibine takdim edeceğiz. Sonra birlikte yapacağımız çalışmayla onu tüm ülkemizdeki diğer siyasi partiler ve STK'larla paylaşacağız. Diğer siyasi partiler kabul eder etmez ayrı mesele. Ondan sonra da milletimizle paylaşacağız, milletimizle paylaşmak suretiyle en ideale ulaşma gayreti içinde olacağız. Tecrübemiz var, yola devam edeceğiz.
"Türkiye Amerika ilişkileri niçin böyle bir gerilim safhasında, bunu tabii soracağız. Biz sizden önce yine Demokratlarla çalıştık ama böyle bir görünüm bizde olmadı. Biz Bush'la da çalıştık, Obama'yla da çalıştık, bunlar da Demokrattı, bunlarla böyle bir gerilimi ben yaşamadım. Ardından Cumhuriyetçi olarak Sayın Trump'la çalıştık, hiçbir gerilimi onunla da yaşamadık. Tam aksine telefon diplomasimizde çok huzurluyduk, rahattık, ne yaparız ne ederiz... Sayın Biden'la maalesef bu görüşme, buluşma trafiğimiz o kadar rahat olmadı. Şimdi Brüksel, NATO Zirvesi dendi, bir araya geleceğiz. Orada bunları konuşacağız. Bu gerilimin sebebi ne? Sözde Ermeni Soykırımı. Artık bıktık ya. Her 24 Nisan gelir, Amerika Ermenilerle ilgili ne diyecek... Bütün işin bitti de, Ermenilerin avukatlığına sen mi soyunuyorsun, bırakalım bu işi tarihçiler yapsın, hukukçular çalışsın. Bütün çalışmalardan sonra önümüze gelen tablo üzerinden üzerimize ne düşüyorsa biz onu yapalım. Ama şu anda ortada hiçbir şey söz konusu değilken kalkıyorsunuz bunu gündeme getiriyorsunuz. Yıllar geçti, Minsk üçlüsü olarak Amerika, Rusya, Fransa, biz Azerbaycan-Ermenistan sorununu çözemediler. En sonunda Azerbaycan kendi göbeğini kendisi kesti. Şimdi burada da kalkıp hiç mi hiç ilgisi, alakası olmayan bir Türkiye'yi sen kalkıp da böyle bir konunun içerisine nasıl atarsın? Eğer söyleyeceğin, yapmak istediğin bir şey varsa NATO müttefikin olarak gel bu işi çalışmaları yaptırtalım, ondan sonra konuşalım. Böyle bir şey yok, ben yaptım oldu. Senden önceki Amerika'yı yönetenler bu işi senin kadar bilmiyor muydu? Onların hiçbiri bu ifadeyi kullanmadı. Cumhuriyetçi de kullanmadı Demokrat da kullanmadı. Biz buna üzülüyoruz.
"Biz bir kasaba devleti değiliz, Türkiye Cumhuriyeti devletiyiz, bu şekilde bizi köşeye sıkıştıranlar önemli bir dostu kaybederler. Biz NATO'nun ilk 5 ülkesinden bir tanesi olacağız, Avrupa'da güçlü görünen devletlerin hiçbiri NATO'da göreve getirmeleri gereken görevleri yerine getirmiyor. Şunu bilmeleri gerekiyor, artık yeni bir Türkiye var. Bölgesinde inisiyatif alan, küresel meselelerde taraf olan, müttefikleriyle eşit ilişki talep eden bir Türkiye. Müttefiklerimiz de buna alışacaklar.
"Bu konuyla ilgili aslında yani 10'u aşkın, belki 20, Amerikalı yazar, düşünür, kesinlikle Amerikayı ve Amerikalıları eleştiriyorlar. Türkiye'nin haklılığını ortaya koyuyorlar. Ama maalesef Amerika kendilerin bu söylendiği halde bunları kesinlikle görmemezlikten geliyor. Defalarca kendilerine yazılarla bildirdiğimiz halde, kim nerede nasıl yazmış bütün bunlara rağmen, Amerika biz ne dediysek odur diyerek yoluna devam ediyor. Bizim şimdi Brüksel'de NATO Zirvesi'nce bu konuyu gündeme getirmek işlerine gelmeyebilir, gündeme getirseler dahi aynı şeyleri söyleriz. Bundan önceki konularda da kalktılar Amerika'da davet ettiler, misafir ettiler. Biz de kendilerin görsel olarak bunların hepsini anlattık. Görsel olarak anlattığımız halde FETÖ'yü, bunlar hala, yok öyle değil böyledir... İki konu var ki, sözde Ermeni Soykırımı'nın yanında bizim için çok önemli. Bir tanesi FETÖ ile mücadeledir, diğeri YPG ile mücadeledir. Amerika YPG'nin PKK ile ilişkisi yok diyor. Biz belgelerle önlerine koyduk, diyorlar ki ilişkisi yoktur. Bu bizim müttefiğimiz ise, bu müttefik bizim yanımızda mı yer alacak, teröristlerin yanında mı yer alacak? Sayın Trump ilk göreve geldiğinde binlerce TIR araç gereç mühimmat Kuzeydoğu Suriye'ye geldi, oradaki terör kamplarına yerleştirdiler, azaldıkça takviye ettiler. Kamışlı'nın dili olsa da konuşsa... Bütün o petrol kuyularının olduğu yerlerde teröristlere o kuyuları kullanma imkanını da verdiler. Sonra ne dediler, kaliteli petrol değil. Artık biz bunlara alıştık. Siz rafine edilmemiş petrolü de satmasını biliyorsunuz, onların da kendine göre müşterileri var. Biden döneminde de bu terör örgütüne destekler devam ediyor. Amerika'dan bir yayın grubu gelmişti, onlarla konuştuk, adamlar haklısınız diyorlar.
"NATO'daki ortaklarımızın, dostlarımızın Türkiye'ye bakışını ister istemez sorgulamamız lazım. Biz bugün ilk 5 ülke hangisi dense, bir tanesi Türkiye'dir. Bu havada, karada, denizde, hepsiyle. Türkiye, bir defa silahlı kuvvetlerimiz olarak güçlüyüz ve bu konuda Türkiye'nin içinde olduğu bir NATO güçlüdür. Türkiye'nin içinde olmadığı bir NATO güçlü değildir. Stoltenberg'in S-400 açıklamasından sonra zaten Amerikalılar da bir şey diyememiştir. Onlar kendi silahlarını satmak... Bırak silah satmayı bizde olanları götürdün. S-400'e ihtiyacımız olduğu için aldık. Ondan sonra gündemden yavaş yavaş düştü, şu anda da gündemde değil. Türkiye'nin kendini koruma hakkı yok mu? İkide bir karşımıza Doğu Akdeniz'i getiriyorsunuz, Kıbrıs'ı getiriyorsunuz. AB ülkelerinden hiçbirisi Kıbrıs'la ilgili ayrışma sürecini bilmez. Hiçbirisi bu ayrışma nasıl oldu, müzakereler nasıl oldu, hiçbirisi onu bilmez, bunu bilen tek lider var o da benim. Kofi Annan işin başındaydı, şu anda tabi yok, bir kişi varki AB'den, o AB adına katılmıştı. Gittiği her yerde doğru olanı söylemiştir. Kimse de kalkıp şimdi ona sormaz. Ben ülkem adına oradaydım. Biz bütün bu çalışmaları orada yaşadık, gördük. Orada ne karar çıktı da ayrıldık? Dendi ki bu toplantıdan sonra Yunanlılar ve Rumlar masadan çekiliyordu, Kofi Annan dedi ki çekilemezsiniz, ben Erdoğan'a söz verdim, buradan işi bitireceğiz öyle ayrılacağız, tekrar geldiler oturdular. O toplantıdan ayrıldıktan sonra referandum vardı. Referandumda da Kıbrıs'ta yapılan referandumda Güney'de alınan karara yüzde 65 ret çıktı, Kuzey'de evet çıktı. Kuzey'de evet çıktı da ne oldu, Kuzey'i dışarda bıraktılar, Güney'i AB'ye aldılar. Bunlar samimi değil, dürüst değil. O zamandan beri mali yaptırımlar vardı, onları uygulamadılar. Kuzey Kıbrıs'a ödemeleri gereken paralar vardı, ödemediler. Utanmadan sıkılmadan Kıbrıs'ın etrafındaki bütün yataklarla ilgili hakkımız var mı yok mu, onda bile kalkıp buraları kalkıp boşaltın diyecekler. Biz bu konularda kararlıyız. Türkiye NATO'nun güçlü bir ortağıdır, NATO güçlü bir şekilde devam etmelidir. Macron ne diyor, NATO'nun beyin ölümünden bahsediyor. Macron şu anda nerede? NATO'nun üyesi olan ülkelerden bir tanesi. Herhalde NATO'nun hesaba çekmesi gerekir. Macron'un Libya ve Suriye'de kimlerle iş tuttuğunu da biz biliyoruz.
"Bayraktar devletin bir kurumu değil. Devletle izin noktasında bazı görüşmeler yaparlar. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devletine hasım veya hısım bunlar kimdir, kim değildir görüşmelerini yaparlar, ondan sonra adımını atarlar. Burada iki etabı bu işin bitti. Birisi İHA'ydı, ikinci etabı SİHA'ydı, üçüncü etabı da Akıncı denen bir segment var ki en güçlü olanı. Belki daha farklı bir adım da atacaklar. Bu üçüncü etap çok güçlü, üzerindeki silahlarıyla çok çok güçlü. Şu anda 10'dan çok İHA ve SİHA'yı pazara sürüyorlar. Polonya bir NATO üyesi olarak bu alımı yapmakla, özellikle Bayraktar NATO piyasasına girmiş oluyor. Kalkıp buna da yani inanın Türkiye'den nasıl siz SİHA alıyorsunuz diyebilirler. Duda bunu çok beğendi. 24 adet SİHA için anlaşma imzalandı. Bu tabi ciddi bir adım.
"Allah nasip ederse cuma günü inşallah. Cuma günü inşallah Zonguldak'ta Uzun Mehmet Camii'nin açılışını yapacağız. Açılışı tam Karadeniz'in kıyısında adeta bir yalı camisi gibi. Tabi bu Koronavirüs sebebiyle gecikti. Orada yapacağız açılışı. Oradan da Kanuni sondaj gemisiyle bağlantımızı kuracağız, o bağlantıyla birlikte bunları açıklamış olmama rağmen oradan tekrar açıklamamızı yapacağız. Filyos Limanı'nın açılışını yapacağız. Aynı gün o açılış platformu içerisinde bir yeni çok modern maske fabrikasının açılışını da yapacağız. Milletin talepleri var, bizim de talepleri boşa çevirmememiz lazım.
"Mısır bizim için dünün ülkesi değil. İstihbarat birimlerimiz, ardından dışişleri bakanlığı mensuplarımız arasında başlayan görüşmeler genişleyerek devam etti, halen devam ediyor. Bakanlarımızın görüşmeleri noktasında herhangi bir sıkıntımız söz konusu değil. TOBB muhataplarıyla görüşmelerini en ideal şekilde yapılmasının gereğini de hep kendilerine söyledik. Aynı durum Körfez ülkelerinin tamamı için geçerlidir. Bize bir adım atana biz koşarak gitmekte sakında görmeyiz. Yunanistan-Türkiye ilişkisiyle, Yunanistan-Mısır ilişkisiyle Türkiye-Mısır ilişkisini aynı şekilde tartmak doğru değildir.
"Dün akşam bütün ilave tedbirlerin bir paketini açıkladık. Salgın sürecinde milletimizin sağlığını, güvenliğini, aşını işini kolay kılmak için devletimiz bütün imkanlarını seferber etti. Yaptığımız harcamalar yıl sonunda 104 milyar lirayı bulacak. Bu rakam herhalde sıradan bir rakam değil. 645 bin emeklimizin maaşını 1500 TL'ye çıkardık. Bayram ikramiyelerini de 1100 TL'ye yükselttik. Orada da aynı şekilde bu süreç devam edecek. Ciro ve kira desteğinden 1 milyon 200 bin esnafımız yararlandı. Vergi indirimleriyle devletin 26 milyar liralık alacağından vazgeçerek iş dünyamızı destekledik. Destek ödemelerinin tutarı da haziran sonunda 61 milyar lirayı buluyor. Bunların hepsi bu dönemin sosyal destek rakamları. 7 milyon haneye çeşitli defalar nakit yardımı gerçekleştirdik. Şu ana kadar saydığım ödemelerin tutarı haziran sonu itibariyle 181 milyar liraya ulaşacaktır.
"Uygun maliyetli kredilerin toplamı 315 milyar lirayı aştı. Tarım Kredi Kooperatiflerinin, esnafların, mükelleflerin vergi ve sigorta primi ödemelerini erteledik, borçlarını yeniden yapılandırdık. Bunları devlet olarak biz yaptık. Ama nankörlüğün boyutu yok.
"Bugün Merkez Bankası başkanımla görüştüm. Faizleri düşürmemiz şart. Temmuz ağustos buraları bulacağız ki faiz düşmeye başlasın. Faiz yükünü biz yatırımların üzerinden kaldırırsak, maliyetlerin üzerinden kaldırırsak, ondan sonra maliyet enflasyonunu tetikleyen faiz olduğu için orada da bir rahatlama dönemine girmiş olacağız. Bütün mesele maliyet enflasyonundan faiz yükünü kaldırmaktır.
"Marmara'ya kıyı belediyelerin burada yapması gereken işler var. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Burada paslaşarak yapacağımız işler olabilir ama olay bakıyorsunuz sadece burası da değil. Bakın Ergene. Göreve ilk geldiğimizden bu yana Ergene'yi temizlemek için çok çalışma yaptırdık, şimdi bir şeylere benziyor. Ama çevresinde CHP'li belediyeler olduğu için fabrikaların atık sularını engellemiyorlar. Müsilaj çok farklı bir şey. Adeta suyun kendi nevişahsından da kaynaklanan, gelen atıkların kıyılara attığı bu tür şeyler de var. Çevre Şehircilik Bakanlığımızın da çalışmaları devam ediyor. Bu İstanbul Belediyesi'nin eline bırakamayız, çözeceğiz. Her yerde var. Büyükşehir belediyeleriyle vesaire irtibatı geliştirerek müşterek neler yapabiliriz onlara da bakacağız. Bir yandan ülkemizin sorunu. Ülkemizin sorununa kalkıp şunun sorunu bunun sorunu diyemeyiz. Eninde sonunda hakkında geleceğiz.
"İstanbul'un deli divanesi olmadan bu işi çözemezsin. Benim ortaokul çağım, Kasımpaşa'dan Fatih'e gidişim, oradan sandala biner, Fener'e geçerdik, orada o zaman 3-4 tane gemi bağlıydı, haczedilmişti, aralarından geçerdik. O zamanlar orası yavaş yavaş kara bağlamaya başlamıştı, artık balçıklar yüzeye vurmaya başlamıştı. Öyle bir zaman oldu ki, Eyüp Sultan'ın karşısında Halıcıoğlu, orası da tamamen karasal hale gelmişti. Bir de tabii Haliç Kongre Merkezi'nin olduğu yerde işkembeciler vardı. Hayvanlar orada kesilir... Orada kokoreç, bağırsak, dönüştürülür, satışları yapılır, öyle bir yer. Temizlik şu bu söz konusu değil. Ben belediye başkanı oldum, ilk yaptığımız iş bu kara parçalarını biz buradan nasıl temizleyeceğiz. İSKİ'nin başına da Veysel Bey'i getirmiştim. O da bir çalışma başlattı, neticesinde buradaki kara parçalarının tek çaresi var... Bizim derdimiz burayı temizleyip, güzelliği korumak, çıkan çamuru da uygun bir yere, adeta petrol borularında olduğu gibi buraya bunları ne yapalım yapalım gönderelim. Hakikaten bir Türk firması bu işe talip oldu, anlaştık. Pompaj sistemiyle biz oradaki balçığı Alibeyköy'de 550 bin metrekarelik bir alana, taş ocağı, oraya gönderdik. Öyle bir metod ki, orada tülbent gibi bir uygulamadan süzülüyor, su geri geliyor, çamur orada kalıyor. Şimdi orada çocuklar için oyun parkı alanı yaptık. Bu bir çevrecilik eseridir. Sayın Başkan'ın orayı görmesi lazım, bunu nasıl yaptılar. O kokan Haliç, şu an kokmuyor artık. Maalesef yeni yönetim geldi, tekrar kokmaya başladı.
"Biz Kanal İstanbul projesine bağımsızlığımızın, egemenliğimizin tesis edileceği stratejik bir yatırım olarak bakıyoruz. Haziran ayı sonunda Kanal İstanbul için ilk köprünün temellerini atıyoruz. 6 köprü yapılacak üzerine. İlk köprünün temelini atacağız ki hızlandıralım işi. Ardından beş köprü daha temeli atılacak. İSKİ'nin deplase edilecek bazı boruları var, çalışmaları yapılacak. Öyle bir şehircilik projesi ki bu proje, bu kanalın her iki tarafına ben diyeyim 250'şer bin konut, siz deyin 300-500, burada şehir içinde şehir oluşacak. Biz bu proje döneminde 200 bilim adamıyla çalışmalar yürüttü arkadaşlarımız. Bu çalışmalar neticesinde biz kültürel değerlerin korunmasına yönelik planlar neler olabilir hazırlanmasını istedik, yapıldı. Kanal İstanbul projesine de kararlı bir şekilde devam ederek yerli yabancı konsorsiyumlar olmak üzere güçlü bir adım atalım dedik.
"Onların hayatı bu. Ya sorsanıza bunlara köşenizde şurada burada, sizin karanlık da olsa bir eseriniz var mı? Bu eserler bir defa bir, icabında bu konutlardan geri dönüşüm olmak üzere bir imkan sağlanabilir mi? Sağlanır. Bu müteahhitlik firmalarına, ihaleye girecek olan firmalar diyecekler ki bu konutlardan elde edeceğimiz gelirlerle buranın yapımını üstleneceğiz. Biz kaynakların çeşitlendirilmesinden yanayız. Biz yaptığımı her işi, YİD, kaynakların çeşitlendirilmesi suretiyle gelir kaynaklarını artıracaksın, onunla da yatırım yapacaksın. Bir şey yapın ya, bir eserinizi görelim. Biz bunu yapınca bunlar çılgına dönecekler. Marmaray'ı yaptık, neyle yaptık, aynı anlayışla yaptık. Avrasya'yı aynı anlayışla yaptık. Belli bir süre işletecekler, sonra Türkiye Cumhuriyeti devletine devrederecekler. Ben ekonomistim. Kaynak üretmek nasıl olur, bunun üzerine çalışacaksın. Saldırmakla, hakaret etmekle falan kaynak üretilmez. Bir şey yap, yol yap, İstanbul'un her yeri delik deşik. Biz geldik, geldiğimizde 23,5 milyar dolar borç vardı biliyorsunuz, 2013'te IMF'e bütün borcu ödedik, ilişkimizi kestik. Özelliğimiz bizim bu."