T24 Haber Merkezi
Cumartesi Anneleri 1034. hafta açıklamalarında, 17 Ocak 1996’da gözaltında işkence ile öldürülen Abdullah Canan’ın faillerinin yargılanmasını istedi.
Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanmasını talep etmek için Galatasaray Meydanı’nda 1995 yılından beri oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri/İnsanları bu hafta da meydandaydı. Cumartesi Anneleri, 1034. haftada, 17 Ocak 1996’da gözaltında işkence ile öldürülen Abdullah Canan’ın faillerinin yargılanmasını istedi.
Cumartesi Anneleri’nin eylemine CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile CHP eski il başkanı Canan Kaftancıoğlu da destek verdi.
Galatasaray Meydanı'nda bir araya gelen kayıp yakınlarının bu haftaki açıklamasını Gülseren Yoleri okudu.
"Toplumsal iyileşmeyi imkansızlaştırmaktadır"
Yoleri'nin okuduğu açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"İnsan hakları hukukuna göre, hakikati bilme hakkı yalnızca kayıp yakınlarının sahip olduğu bir hak değil, aynı zamanda kollektif bir hak olarak da kabul edilir. Buna göre; herkesin, geçmişte işlenen ağır insan hakları ihlallerine yol açan koşullar ve nedenlere ilişkin hakikati bilmeye hakkı vardır. Ancak Türkiye’de bu hak, maddi gerçeği açığa çıkarmakla yükümlü olan yargı makamları tarafından engellenmektedir. Tanıklara ve suça iştirak edenlerin itiraflarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına rağmen, gözaltında kaybetme davalarının beraatle sonuçlanması, hesap verebilirlik ve toplumsal iyileşmeyi imkansızlaştırmaktadır."
"Hukuksuzluğun ve adaletsizliğin gölgesinde demokratik açılımdan bahsedilebilir mi?"
"Daha dün, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararı sonrası Eskişehir 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Nezir Tekçi davasında, sanıklar hakkında yeniden beraat kararı verildi" sözlerinin hatırlatıldığı açıklamada "Oysa asker tanıklar, Tekçi’nin nasıl infaz edildiğini mahkemede anlattılar. 14 tanık, suçun işlendiğine dair beyanlarda bulundu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu davada Türkiye’yi mahkum etti ve Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdi. İşte tam da bu nedenle soruyoruz: hakikat ve adalet talep edenlere bu taleplerinin asla karşılanmayacağı duygusu yaşatılırken, barışın koşullarından söz edilebilir mi? İnkarın, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin gölgesinde demokratik açılımdan bahsedilebilir mi?" denildi.
Ailesini de hedef alan ağır hak ihlalleri nedeniyle savcılığa başvurmuştu
Açıklamaya şu sözler ile devam edildi:
"1034.haftamızda, hukukun hiçe sayıldığı Abdullah Canan dosyasını bir kez daha kamuoyu ile paylaşıyoruz. 43 yaşındaki Abdullah Canan, Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede yaygın bir biçimde işlenen ve ailesini de hedef alan ağır hak ihlalleri nedeniyle savcılığa başvurdu. Yedi akrabası ile birlikte yaptıkları başvuruda, Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine, Yurdakul, Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırarak, kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan, şikayetinden vazgeçmeyeceğini söylediğinde, Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi.
Bu olaydan birkaç gün sonra, Abdullah Canan, 17 Ocak 1996 sabahı Hakkari’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre, Yüksekova - Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü. Ailesi, yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan’ın bulunmasını istedi, ancak onun gözaltına alındığı inkâr edildi. 21 Şubat 1996 günü, Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova- Esendere Karayolu’ndaki bir menfeze bırakılmıştı."
"İtirafçı, Canan'ın silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı"
Açıklamada, "Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhinde suç duyurusunda bulundu. Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç, savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı" bilgileri paylaşıldı.
Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandılar
"Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak, gözaltına alındığı inkar edilen Abdullah Canan’ı Şubat ayında tabur karargâhındaki revirde, başı sarılı vaziyette gördüğünü söyledi. Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı. Ancak 12 Kasım 1999 tarihinde, Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı" bilgilerinin verildiği açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:
"Canan Ailesi’nin 1997 yılında başvurduğu AİHM, 26 Haziran 2007 tarihinde dava sonucunu açıkladı. AİHM 3. Dairesi, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan, öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür" tespitinde bulunarak, Türkiye'nin iç hukukundaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirdi ve oy birliği ile yaşam hakkının esas ve usul yönünden ihlal edildiğine karar verdi."
"Bu dava bizim için kapanmayacak!"
Yoleri'nin okuduğu açıklama "vazgeçmeyeceğiz" mesajı verilerek sonlandırıldı:
"Gözaltında kaybedilişinin 29. yılında bir kez daha hatırlatıyoruz: Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında Abdullah Canan’ı gözaltına alanların, işkence ile katledip bedenini kaybedenlerin isimleri yazılıdır. Abdullah Canan’ın faillerinin üzerindeki koruma kalkanı kaldırılana ve yeniden yargılanıp cezalandırılana kadar bu dava bizim için kapanmayacak. Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten; devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz."