Gündem

Cübbeli Ahmet Hoca'yla Hayrettin Hoca'dan 'tövbe' düellosu

Cübbeli Ahmet Hoca ile Hayrettin Karaman, 'Polemik Değil Diyalog' adlı kitap üzerinden başlayan tartışmada birbirlerini tövbeye davet etti

08 Ocak 2015 18:55

Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP çevrelerinde görüşleri dikkatle dinlenen ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman'ın kendisini "tövbeye ve helallik dilemeye davet etmesine" cevap verdi. Ünlü, "Asıl ben onları tövbeye davet ediyorum. Allah tövbe nasip eylesin" karşılığını verdi.

Karaman, 1 Ocak 2015'te Yeni Şafak'ta "İthamlar ve gerçekler" yayımlanan ve diğer günlerde de devam eden yazı dizisinde Cübbeli Ahmet Hoca tarafından kendisine ait olduğu iddia edilen “Polemik Değil Diyalog” isimli kitabın daha sonradan toplatıldığının öne sürülmesine ilişkin olarak, "Bu kitap benim kalemimden çıkmış bir kitap değildir. Buna rağmen o kitabı benim, piyasadan toplattığımı iddia eden yalancı, daha başka yalan ve iftiralarıyla da günah işlemiş ve fasık olmuştur. Onu tövbeye ve benden helallik dilemeye davet ediyorum" çağrısında bulunmuştu. Cübbeli Ahmet Hoca ise bu çağrıya bugün (8 Ocak 2015) Vahdet gazetesindeki köşesinden cevap vererek "Niye helallik alacağım senden. 'Polemik Değil Diyalog' kitabında yazan lafları sahiplenmiyorsan niye dava açıp tekzip etmiyorsun. Asıl ben onları tövbeye davet ediyorum. Allah tövbe nasip eylesin. Ben dua ediyorum, beddua etmiyorum" dedi.

Karaman'ın Cübbeli Ahmet Hoca'ya cevaben Yeni Şafak'ta "İthamlar ve gerçekler" başlığıyla kaleme aldığı (1 Ocak 2015) yazı şöyle:

 

"İthamlar ve gerçekler"

 

Yıllardır yazılarımı okuyan, konuşmalarımı dinleyen insanlar, hakkımda yapılan dedikodular, iftiralar ve ithamlar yüzünden sıkıntıya düşüyor, işin gerçeğini bilmek istiyorlar. Sırf onların hatırı için bir dizi yazıda ithamları sıralayacak ve işin doğrusunu yazacağım. Yakın zamanda bir okuyucum üşenmemiş, ithamları kaynaklarından derlemiş ve bana göndermişti. Yazılarda okuyucumun mektubundan hareket edeceğim.
Bir mektup:
Saygıdeğer hocam, ne yazık ki, bu işi kendine meslek edinmiş bazı zavallılar sizin adınıza bir kısım ifadeleri toplayarak ve bazılarını da çarpıtarak ve saptırarak internette yayınlıyorlar. Bu yazıları da olabildiğince yaymaya ve hakkınızda olumsuz düşüncelerin oluşmasına çalışıyorlar. 
İlgili yazıyı aşağıya aynen alıyorum. Bu yazıdaki konulara kısaca temas ederek cevap verebilirsen memnun olurum. 
Hakkınızı helal edin, sizi bu tür konularla rahatsız etmek istemezdim. Ancak def-i şer de bir hizmettir diye düşündüm.
Selam ve hürmetlerimle..
Cevaplar:
Önce şunu bildirmem gerekiyor: Aşağıdaki ithamların çoğu  “Polemik Değil Diyalog” isimli bir kitaptan alınmış. Bu kitap benim kalemimden çıkmış bir kitap değildir. O kitapta birçok kişinin yazıları var. Bana ait olan kısım ise bir konuşmamın başkası tarafından çözülerek yazıya aktarılmasından oluşmuştur ve tabii eksikler, yanlış anlamaya müsait tertipler (sıralamalar) vardır. Buna rağmen o kitabı benim, piyasadan toplattığımı iddia eden yalancı, daha başka yalan ve iftiralarıyla da günah işlemiş ve fasık olmuştur. Onu tevbeye ve benden helallik dilemeye davet ediyorum.
İtham konusu meselelere gelince bu konuda geniş bilgi ve gerekli gördüğüm tekzipler ve düzeltmeler için “Diyalog ve Kurtuluş Tartışmaları” isimli kitabıma bakmak gerekir. Bu kitap benim kalemimden çıkmıştır ve ben ona sahip çıkıyorum, ama kötü niyetli müfteriler bunu değil, sahip çıkmadığım bir kitabı kaynak olarak kullanmakta ısrar ediyorlar. Bu kitabın yeni baskısı yakın bir tarihte İZ Yayıncılık'tan çıkacaktır.
İtham:
Hayrettin Karaman, 19 Ekim 2007’de kaleme aldığı yazısında bir vatandaşın, “Yaşam söz konusuysa ilaç çalınabilir mi?” sorusuna, maddi durumun yeterli olmaması durumunda hırsızlığın, hukuki ve ahlaki bir sorun oluşturmayacağı cevabını vermişti. Karaman, bir başka soru üzerine zaruret halinde kitap çalınabileceğine dair de fetva veriyor. Karaman’ın fetvalarını sorduğumuz Diyanet İşleri Başkanlığı ise, mazereti ne olursa olsun hırsızlığın caiz olmadığını açıklamıştı.
Cevap:
Kitap çalmanın zaruret olma ihtimali yok denecek kadar nadirdir.
İlaç ve gıda çalmaya gelince; eğer bunlar çalınmadığında hayatı korumak mümkün olmuyorsa (ölüm veya sakat kalma tehlikesi varsa) zorunlu ihtiyaç giderilecek kadar ilaç ve gıda gasp edilebilir ve çalınabilir. Gasp eden veya çalan, imkanı varsa bedelini öder.
İtham:
“... “Ben Muaviye’yi sevmem, ama ona sövmem”. “Bir gönülde Ehl-i Beyt sevgisi ile Muaviye ve Yezid sevgisi bir araya gelemez”. (Hayrettin Karaman, Yeni Şafak gazetesi, 20/ 01/ 2011 tarihli yazı.)
Cevap:
Evet ben böyle dedim ve diyorum.
Bu sözümün arkasındayım ve bunda bir hata görmüyorum.
İtham:
“Kur’an peygambere iman edin demiyor”(Hayrettin Karaman polemik değil diyalog sayfa 37) “Müslümanlığı Peygamberimiz'e tahsis edemeyiz” (Hayrettin Karaman polemik değil diyalog sayfa 40)
“Bütün insanların Müslüman olması Kur’anın, dinin hedefi değildir” (Hayrettin Karaman polemik değil diyalog sayfa 41)
Cevap:
Yukarıda yazdığım gibi adı anılan kitap benim kalemimden çıkmış değildir. O kitapta birçok kişinin yazıları var. Kitapta tabii eksikler, yanlış anlamaya müsait tertipler (sıralamalar) var.
İtham konusu meseleye gelince bu konuda geniş bilgi için “Diyalog ve Kurtuluş Tartışmaları” isimli kitabıma bakmak gerekir. 
Yukarıdaki cümleler benim görüşüm olmayıp, Bakara suresinin 62. Ayeti ile ilgili ve başkalarına ait bir yorumun naklidir. 
Bana göre:
a) Bütün peygamberlere ve son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.)'ya iman etmeyen mümin ve Müslüman olmaz.
b) İslam ismi hem bütün peygamberlerin ve özellikle İbrahim- (a.s.)'in dininin adıdır (Ali İmran: 3/67), hem de Son Peygamber'in dininin adıdır.
c) Evet, İslam bütün insanlar için gönderilmiştir ama hedefi fiilen bütün insanların Müslüman olması değildir; Allah bunu bilmekte ve Kitabında da söylemektedir. Bu sebeple davete rağmen Müslüman olmayan insanlara hayat hakkı tanınmış ve onlarla ilgili hükümler konmuştur.
(Devam edeceğim)

 

Cübbeli Ahmet'in Vahdet gazetesesinde Karaman'ın "tevbe" çağrısına cevaben "Asıl ben tövbeye davet ediyorum" başlığıyla kaleme aldığı (8 Ocak 2015) yazısı şöyle

 

Asıl ben tövbeye davet ediyorum

 

 

Hayrettin Karaman gazetedeki yazısında bana fasık demiş. Tövbe etmemi, kendisinden helallik almamı istemiş. Niye helallik alacağım senden. “Polemik Değil Diyalog” kitabında yazan lafları sahiplenmiyorsan niye dava açıp tekzip etmiyorsun.

Hayrettin Karaman beyefendi Yeni Şafak gazetesinde bana fasık demiş. Beni tövbeye davet etmiş.

Ben tövbe ediyorum zaten senin davetine lüzum yok. 

“Benden helallik alsın.” demiş. Niye helallik alacağım senden? “Ben onu demedim, bunu demedim.” diyor. “Polemik Değil Diyalog” kitabında yazıyor ama.  “Ben o kitabı sahiplenmedim. O kitap da kollektif. Abant Toplantıları, Ali Bulaç vardı, o vardı bu vardı. Ortaya bulamaç yaptılar. Yanlış anlaşılmaya müsait laflar olduğunu kabul ediyorum. 

İleri geriler ve tertip hataları var.” diyor. Bak şimdi! Halbuki oradaki laflarda “Yahudi olduğu halde kafir olmayanlar var.” diye bir cümle bulunuyor. “Kuran’ın gayesi herkesin Müslüman olması değil.” diyor. 

Lafa bak. Bu lafları sahiplenmiyorsan, bu kitabı yazana, çıkarana niye dava açıp tekzip etmiyorsun.

Gelmişsin kaç yaşına!

Bu kadar büyük lafları bir yayınevi benden nakletse ben ona dava açmaz mıyım, tekzip yazmaz mıyım? Dünyayı ayağa kaldırmaz mıyım? “Ben böyle bir şey demedim, bu ne biçim iş?” demez miyim?! Sen niye sustun kaç senedir?! Abant Toplantıları devam ederken iyiydi. Yollar ayrılınca mı böyle oldu? 

Şimdi de “Yakında benim dinler arası diyalog ile ilgili görüşlerim hakkında kitabım çıkacak. O kitabı sahipleniyorum. Onu okuyun.” diyor. Yani nedir bu? İşleri düzeltiyor, kırıkları, çıkıkları telafi ediyor. 

Yeni bir şeyle milletin önüne çıkacak “Ben bunu sahipleniyorum.” diyecek.   

Gelmişsin 70 bilmem kaç yaşına! Bugüne kadarkilerin hepsini at. Milleti saptır. Ondan sonra gel bugün “Yeni kitap çıkarıyorum.” de. O zaman öbürünü tekzip yap ilk başta. “Onu ben sahiplenmiyorum.” demekle olmaz.

Gel bakalım buraya

“Yahudi, Hristiyan cennete gidecek. Allah’a ve ahirete inansa yeter. Bizim peygambere inanmasa olur. İslam’a girmese olur. Bu benim görüşüm değildi” diyor. Kimin görüşüydü? Mason Abduhların, bilmem kimlerin… Tamam Abduhların görüşü ise sen bunun altına “Böyle görüşler var ama ben bunları kabul etmiyorum.” şeklinde not yaz. Tefsir yazmışsın, orada da reddetmemişsin. “Naklettim” diyor. Böyle nakil olur mu?! Naklettikten sonra reddetmezsen bu millet ne zanneder? Ondan sonra “Cübbeli bana iftira atıyor. Ben bunları demedim. Ben Muaviye’yi sevmem” dedim. “Yine söylüyorum Muaviye’yi sevmem.” diyor. Ee şimdi sen gel bakalım buraya…

Resulüllah'a (SAV) iftira atıyorsun

Bu da öbürlerinden aşağı kalmaz. Rasûlüllâh (Sal­lâllâhu Aleyhi ve Sellem) “Sahabemi sevin.” buyuruyor. Rasûlüllâh (Sal­lâllâhu Aleyhi ve Sellem) “Muaviye’ye hesabı öğret, onu azaptan muhafaza et.” buyuruyor. Hadi bakalım şimdi. “Ya rabbi sen onu hidayete erdir. İnsanları da onunla hidayete erdir.” diye Tirmizi’de, Ahmed ibn Hanbel’de hadis var. Rasûlüllâh (Sal­lâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dualarına mazhar olmuş sahabeden bir zat için, İslam’da bu kadar fetihler yapmış bir zat için bu söylenir mi?! Biz peygamber demiyoruz. Haşa! Masum demiyoruz. Amma ve lakin sen kalkıp da sahabeden böyle bir zatı “Sevmem. Ehl-i Beyt sevgisiyle onun sevgisi bir kalpte buluşmaz.” nasıl dersin? 

10 binden fazla sahabe vardı

Bu ne biçim laf?! Rasûlüllâh (Sal­lâllâhu Aleyhi ve Sellem) Ehl-i Beyt’ini de sahabesini de seviyordu. Sen “Ehl-i Beyt sevgisiyle bu sevgi örtüşmez.” diyorsun. Hazreti Muaviye’nin yanında Aişe annemiz, Talha ve Zübeyir vardı. 10 binden fazla sahabe oradaydı. Rasûlüllâh (Sal­lâllâhu Aleyhi ve Sellem) bunları sevmiyor muydu? Seviyordu. Sen “Bunların sevgisi bir kalpte birleşmez.” diyerek Rasûlüllâh (Sal­lâllâhu Aleyhi ve Sellem)e iftira atıyorsun.  

Bunları dinleyenler var

Rasûlüllâh (Sal­lâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sünnetini bozan, Ehli Sünnet itikadını tahrif eden adamlar gazetelerde yazıyor ve bu yayın organlarında kitapları basılıyor. Bunlar millete konuşmalar, hitabetler yapıyor. Hala bunların peşinden gidenler, dinleyenler ve benimseyenler bulunuyor. Bu ümmet peygamberini nasıl canından çok seviyor?! Canından çok seven buna tahammül edemez. Reddiye, tekzip yapar. İnsanları uyarır. Allah şerlerinden muhafaza eylesin. Ben onları tövbeye davet ediyorum. Allah tövbe nasip eylesin. Ben dua ediyorum, beddua etmiyorum.   

Salevâtın fazileti

Celîl -Celle ve Alâ- ‘Ben (ve rızâ-i şerîfim) sana salevât okuyana âidim’ buyurarak Rasûlüllâh 
(Sallâllâhu Aleyhi ve Sel­lem) in şeref ve itibarını artırmıştır.

Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sel­lem)den nakledildiğine göre: “Rasûlüllâh (Sal­lâllâhu Aleyhi ve Sellem) mirac gecesi Rabbinin huzuruna götürüldüğünde Celîl -Celle ve Alâ- ona: ‘Yâ Muhammed! Yer kime âit?’ diye sorunca, kendisi ona: ‘Sana âit yâ Rabbi!’ diye cevap vermiş. 

Yine Rabbi ona: ‘Gökler kime âit yâ Muhammed?’ diye sorunca, kendisi ona: ‘Sana âit yâ Rabbi!’ diye cevap vermiş. Tekrar Rabbi ona: ‘Hucub (Mevlâ ile kulları arasında bulunan ve her birinin mesafesi 500 sene olan 70.000 hicab/perde) kime âit yâ Muhammed?’ diye sorunca, kendisi ona:

‘Sana âit yâ Rabbi!’ diye cevap vermiş. 

Peki ben kime aidim?

Yine Rabbi ona: ‘Kürsî kime âit yâ Muhammed?’ diye sorunca, kendisi ona: ‘Sana âit yâ Rabbi!’ diye cevap vermiş. 

Yine Rabbi ona: ‘Sen kime âitsin yâ Muhammed?’ diye sorunca, kendisi ona: ‘Sana âidim yâ Rabbi!’ diye cevap vermiş. 

En sonunda Rabbi ona: ‘Peki Ben kime âidim yâ Muhammed?’ diye sorunca Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sel­lem) hayâsından bir şey söyleyememiş ve secdeye varmış, o zaman Celîl -Celle ve Alâ- ona:

‘Ben (ve rızâ-i şerîfim) de sana salevât okuyana âidim’ buyurmuş ve böylece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sel­lem)in şeref ve itibarını artırmıştır.’

(Hizbü Beşâiri’l-hayrât, Fazîlet Bölümü:4-5, Nâşir:Muhammed Hilmî Efendi, Matba‘a-i Hilmiyye, İskenderiyye, Hicrî:1304, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmut Efendi Kısmı, Kayıt no:4134)