Cumhuriyet yazarı Ayşe Yıldırım, sokağa çıkma yasağının 79 gün sürdüğü Cizre'de bodrum katında hayatını kaybedenlere ilişkin etkin bir olay yeri incelemesi yapılmadığını söyledi. Bodrum katlarında insan uzuvlarının kaldırılmadığını söyleyen Yıldırım, "Çocuklarının cenazesini arayan aileler teker teker giriyorlar o bodruma. Annelerin elleri yanmış kemiklere uzanıyor, belki benim çocuğumundur diyerek alıyorlar" dedi.
Yıldırım'ın Cumhuriyet'te "Ya o kemikler çocuğumunsa..." başlığıyla bugün yayımladığı (10.03.2016) Cizre izlenimleri şöyle:
Çocuklarının cenazesini arayan aileler teker teker giriyorlar o bodruma... Hani fotoğraflarını gördüğünüz tanıklıkları dinleyip okuduğunuz karanlık, yanık et kokan bodruma. 26 cenazenin külünün taşındığı bodruma... Yanmış kemiklere uzanıyor annelerin elleri. Belki benim çocuğumundur diyerek alıyorlar kemikleri...
Delil olup olmamaları umurlarında değil artık. Çünkü onlar da biliyor ki yasalar unutulmuş, hukuk askıya alınmış, katliamlara karşı susmuş toplum.
Oysa normal koşullarda o bodruma kimsenin girememesi gerekir. Olay yeri etrafını çevirir, deliller tek tek işaretlenir. Laboratuvar incelemesi, antropolojik inceleme, kimyasal inceleme, ölçümleme yapılır. DNA elde edilebilir mi diye bakılır ve kimlikleme yapılmaya çalışılır. Yani etkin bir soruşturmanın gerekleri yerine getirilir. Sokağa çıkma yasağının kısmen kaldırılmasının ardından savcı gitmişti Cizre’deki o “vahşet bodrumu”na. Ama güvenli değil diyerek bodruma girmemişti. “Girmek zorunda, işi bu, onun için maaş alıyor. Görevi ihmalden hakkında suç duyurusunda bulunmak gerekiyor” diyor TİHV Başkanı Prof. Şebnem Korur Fincancı.
Savcının yapmadığını belediye yaptı. Binanın etrafına belediye görevlileri koruma bandı çekti. “Ama emniyet o bandı söktü. İnsanların gelip vahşeti görmesini sağladılar” diye anlatıyor HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız. Öyle de oldu. İnsan hakları kuruluşlarından heyetler, gazeteciler, milletvekilleri ve aileler; hepsi girdi o bodruma.
Onlardan biriydi TİHV Başkanı ve adli tıp uzmanı Şebnem Korur Fincancı. Cizre’ye başsağlığına gitmişlerdi heyet olarak. Ama görmeleri için onları da bodruma götürdüler. Adli tıp incelemesi yapabilmek için örnek alması gerekiyordu Fincancı’nın ama hazırlıksız gitmişti. O da fotoğraflarını çekti. En fazla 14 yaşında bir çocuğa ait olabilecek bir altçene kemiği, çok küçük parçalar halindeki kafatası parçaları, bir gözlük...
Devlet eliyle hiçbir şey yapılmadığı için onların ardından başka bir adli tıp uzmanı heyeti inceleme yapmak için gitti Cizre’ye. Aradan iki gün geçmişti ama Fincancı’nın sözünü ettiği hiçbir kemik parçası yerinde değildi. Hatta pervazın üstündeki tank mermisi de... O da gitmişti. Heyet başka kemikler, el parçaları buldu.
İnsanların uzuvları, yakılmış kemikler ortalıkta dolaşırken devletten hiçbir tepki gelmiyor. Kimlikleri tespit edilemeyen 90 cenaze adli tıp kurumlarında beklerken aileler bu kez bodrumlara giriyor. “Birçok aile ya çocuğumsa diye alıp götürüyor” diyor Faysal Sarıyıldız. Sadece birinci bodrum değil ikinci ve üçüncü bodrumun da aynı durumda olduğunu anlatıyor Sarıyıldız. Yerle bir olmuş, yanık ve bozulmuş et kokusu yayılan bu bodrumların yasalara uygun kaldırılması için tüm girişimlerde bulunduklarını ama çabalarının karşılıksız kaldığını söylüyor. Bazı cenazelerin ise kimlik tespiti yapılamadan gömüldüğünden söz ediyor Sarıyıldız:
“Çünkü iyi koşullarda tutulmuyorlar, bazıları kurtlandığı için gömülüyor. Dicle’ye dökülen molozların arasında insan parçaları bulunuyor. Çocuklar çöpün içinde el kol parçaları topluyorlar. Açık bir hukuk ihlali yaşanıyor, insan hakları ve savaş suçu işleniyor. Bizim yaptığımız yardımlar ise engellenmeye çalışılıyor. Çok sayıda hukukçu, mühendis gibi teknik adamlar gözaltına alınıyor. Toplumsal yarılma daha hızlı gerçekleştiriliyor.”
“Kamu düzenini sağlamak” diye yola çıkanların son vardıkları nokta, öldürülen yurttaşın kemiğini bile sormayan devlet olma anlayışına vardı.
Tüm bunlardan sonra hadi gelin Cizre’deki bir anneye adaletten, eşitlikten, özgürlükten, insan haklarından söz edin.