Türkiye'nin gelmiş geçmiş en renkli ve tartışmalı siması, 1960'lardan 2000'lere kadar ülkenin kaderinde önemli rol oynayan, muhafazakâr siyaset adamı, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Gündoğdu Demirel hayatını kaybetti. Çocukluk yıllarında çobanlık yaptığı için "Çoban Sülü", 1950'li yıllarda Devlet Su İşleri'ndeki çalışmaları için "Barajlar Kralı", 1960'ların başlarında çalıştığı Amerikan Morrison Knudsen adlı mühendislik firması nedeniyle "Morrison Süleyman" ve 1980 darbesinden sonraki siyasi yasaklı döneminde "Bir Bilen", en son olarak da "Baba" lakaplarıyla anılmıştı. 27 Mayıs 2013'te de 65 yıl birlikte olduğu eşi Nazmiye Demirel'i kaybeden Süleyman Demirel 91 yaşındaydı.
"Yollar yürümekle aşınmaz", "Dün dündür bugün bugün", "Demokrasilerde çare tükenmez", "70 sente muhtacız", "Bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz" "Altı kere gittiysem yedi kere geldim", "Türbanlılar Arabistan'da okusun" gibi sözleri ile adeta özdeşleşmiştir.
Süleyman Demirel 1 Kasım 1924'te Isparta'nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy'de Hacı Yahya Demirel ile Hacı Ümmühan Demirel'in oğlu olarak dünyaya geldi. İlköğrenimini doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afkonkarahisar'da tamamladı. 1949 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nin inşaat yüksek mühendisliği bölümünden mezun oldu.
Menderes'in dikkatini çekti
1950 yılında Elektrik İşleri Etüd İdaresi'nde çalışmaya başladı. Sulama ve elektrik konusunda araştırma yapmak üzere ABD'ye gönderildi. Seyhan barajı inşaatı sırasında dönemin Başbakanı Adnan Menderes'in dikkatini çekti ve 1954 yılında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nde Barajlar Dairesi Başkanlığı'na atandı. Daha sonra Eisenhower Vakfı tarafından bursiyer olarak ikinci kez ABD'ye gitti. Türkiye'ye döndükten sonra Boğaziçi Köprüsü'nün ilk projesini 1954 yılında hazırlayan Amerikan firması Morrison'un Türkiye temsilciliğini üstlendi.
1960 yılında Başbakan Adnan Menderes ve iki bakan arkadaşının idam edilmesi ile sonuçlanan askerî ihtilal ertesinde, Menderes'in lideri olduğu Demokrat Parti'nin devamı olarak algılanan Adalet Partisi'ne (AP) 1962 yılında girdi. Partide kademe kademe yükseldi. 1964'te parti genel başkanlığına seçildi. 1965 genel seçimlerinde Demirel'in AP'si tek başına iktadar oldu. 1. Demirel hükümetinde Türkiye 68 kuşağı öğrenci olayları ile sarsıldı. 2. Demirel hükümeti döneminde sağ-sol olayları engellenemedi.
'Yollar yürümekle aşınmaz'
68'li yıllarda Türkiye'de de özellikle gençlik arasında kıpırdanmalar başlamıştır. 8 Kasım 1968'de Adalet Partisi Ankara il kongresinde, sık sık düzenlenen gösteri yürüyüşlerinden şikâyetçi olan bir delegenin bunlara mani olunmasını istemesi üzerine "yollar yürümekle aşınmaz" cümlesini kullanmış, o dönemdeki bu sözleri Demirel'in demokratik yöntemlerle ifade edilen toplumsal taleplere karşı kayıtsızlığının bir ifadesi olarak değerlendirilmiştir.
Ekonomik durumun giderek bozulması, Türk Lirası'nın değer kaybetmesi, 68 kuşağı öğrenci olayları ve genel grevler karşısında Demirel, askerî ihtilal sonunda yapılan 1961 Anayasası'nı suçlamış ve bu anayasa ile ülkenin yönetilemeyeceğini söylemiştir. Demirel'in ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krize ilişkin olarak "70 cente muhtacız" şeklindeki sözleri, devletin başındaki bir yetkilinin ağzından yapılan bu itiraf karşısında kamuoyu şaşkınlık yaşamıştır.
'Dün dündür bugün bugündür'
12 Mart askerî muhtırası ile askerî darbe yapılmış, Demirel istifa etmiştir. Demirel, dönemin Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar ile görüştüğünü inkar etmiş, ertesi gün ise itiraf etmiştir. Bir gazetecinin "ama dün görüşmedik dediniz" hatırlatması üzerine, "dün dündür bugün bugündür" demiştir. Kimileri bu söylemi sürekli olarak dengelere göre oynamak, ortama göre siyaset yapmak olarak nitelendirmiş ve bu tür "sıradışı siyaset anlayışı"nın Demirel'de özdeşleştiğine dikkat çekmiştir.
1972 yılında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam kararları mecliste onaylanırken AP lideri Demirel'in karara ilk onay verenlerden olduğu kaydediliyor. Uzun yıllar sonra Demirel "içinin sızladığını ve siyasî sorumluluğu olmadığını" söylemiş, ancak dönemin gazeteci/yazar/aydın tanıkları, Demirel ve Adalet Partisi'nin "mecliste idamlara direnmedikleri, tam tersine idamların gerçekleşmesi için iştahla çalıştıkları" tezini savundular.
Milliyetçi Cephe hükümetleri
Süleyman Demirel 1975 yılında kurulan 1. Milliyetçi Cephe hükümetinde yeniden başbakan oldu. Koalisyon hükümetini yürütebilmek için Necmettin Erbakan liderliğindeki Milliyetçi Selamet Partisi (MSP) ve Alparslan Türkeş liderliğindeki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yandaşlarının militan bir biçimde kadrolaşmalarına göz yumduğu iddia edilir. 1979'da MHP ve MSP'nin dışarıdan desteklediği bir azınlık hükümeti kuran Demirel, özellikle sağ-sol çatışmalarının doruğa çıktığı ve General Kenan Evren liderliğindeki askerî cuntanın yönetime el koyduğu 12 Eylül 1980 tarihine kadar başbakanlığını sürdürdü. Bu dönemdeki, "Bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz" sözleri Demirel'in o dönemde katı siyasî tutumuna iyi bir örnektir.
12 Eylül ve Demirel
Demirel'in 12 Eylül askerî cuntasının yönetime el koymasında dolaylı rol oynadığı iddiaları da yaygındır. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanlarının 1980 yılının Ocak ayında "muhtıra" vermiş olmalarına ve askerî darbenin beklenir duruma gelmiş rağmen, ana muhalefet partisi başkanı Ecevit ile tırmanan teröre karşı ortak bir çözüm üzerinde anlaşmaktan kaçındı. Ayrıca, aynı dönemde Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün süresini doldurarak görevinden ayrılmasından sonra ortaya çıkan cumhurbaşkanı seçiminde de Demirel ile Ecevit'in uzlaşamamasının mevcut siyasî krizi derinleştirmişti. Demirel Ecevit'e daha o dönemde güven duymaz; bu güvensizliğin daha sonra devam ettiği, Ecevit için söylediği "Buna dört kaz emanet etsen, akşama üçünü kaybeder gelir" şeklindeki hicviyle kendini iyice belli eder.
Yasaklı günleri
12 Eylül 1980'deki askeri müdahaleyle Süleyman Demirel'in başbakanlığı sona erdi ve Gelibolu'ya bağlı Hamzakoy'da 13 Eylül-11 Ekim 1980 tarihleri arasında gözetim altında tutuldu. Partisi 16 Ekim 1980'de kapatılıncaya kadar başkanlıktan ayrılmadı. 1982'de düzenlenen halkoylamasında kabul edilen 1982 Anayasası'nın ilgili maddesi gereği 10 yıl siyaset yasaklıları kapsamına alındı. Adalet Partisi'nin devamı olarak kurulan Büyük Türkiye Partisi (BTP) kapatılınca, siyaset yasağını çiğnediği gerekçesiyle bazı CHP ve AP'lilerle birlikte bir süre Çanakkale/ Zincirbozan'da dört ay zorunlu ikamete tabi tutuldu.
Türkiye'nin 9'uncu cumhurbaşkanı
Doğru Yol Partisi (DYP) kurulunca, bu partiyi destekledi. 1987'de siyaset yasağı kalkan Demirel, DYP'nin o tarihteki genel başkanı Hüsamettin Cindoruk'un görevinden istifa ederek kendisine başkanlık yolunu açmasıyla Doğru Yol Partisi'nin genel başkanlığa seçildi. 1991 genel seçimlerinde DYP oyların yüzde 27'sini alarak TBMM'de birinci parti durumuna gelince Demirel hükümeti kurmakla görevlendirildi. Demirel, 1991'de Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ile koalisyon hükümeti kurdu.
Bir gazetecinin "Sizi o bulunduğunuz yerden altı defa indirdiler, hala orada oturabiliyor musunuz" şeklindeki bir sorusuna da büyük bir pişkinlikle, "Ben altı kere gittiysem, yedi kere de geldim" diye yanıt verir.
1993 tarihinde 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın görev süresini tamamlayamadan vefatından sonra Türkiye'nin 9. cumhurbaşkanlığına seçildi. Görev süresinin bitimine doğru cumhurbaşkanlığı süresinin 3 yıl daha uzatılmasını öngören ilgili yasa maddesi TBMM'de reddedildi. Demirel, 2000 yılında görevini Ahmet Necdet Sezer'e devretti.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı
60'lı ve 70'li yollarda uyguladığı politikalar, toplumsal muhalefete, gençlik hareketlerine tavizsiz, hoşgörüsüz, katı yaklaşımları özellikle demokrat/sol kesimler tarafından sıkça eleştirilmiştir. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edilmesinin meşru olduğunu, yasalar çerçevesinde olduğunu söylemiş ve daha sonraları -kendi deyimiyle- "vicdanları kanatan bu idam kararlarına" partisiyle birlikte onay vermiş olması da geniş kesimlerde yoğun eleştiri toplamıştır. Ancak son cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye çok farklı bir Demirel yaşamıştır. Konuşan, düşünen ve düşündüklerini açıkça söyleyebilen, modern, lâik bir Türkiye hedefi doğrultusunda açıklamalarda bulunmuştur. Türkiye'de başörtülü gençlerin üniversitelere başörtüsü ile girmeleri konusundaki tartışma gündemin ilk sıralarındayken, "Başörtüsüyle okumak isteyenler Suudi Arabistan'a gitsin" sözleriyle yine büyük yankı uyandırmıştır.
Nasıl 'baba' oldu?
Muhtıralar ve askerî darbelerle iktidardan birkaç kez zorla indirilmesine rağmen, hiçbir zaman ülkenin askerî güçlerinden topyekün şikâyetçi olmamış, ama demokrasinin, seçimle iş başına gelmenin erdemlerini sürekli savunarak, askerî darbelerin demokrasilerde yeri olmadığının altını sürekli çizmiştir. Son döneminde Demirel, Atatürkçü, demokrat, lâik, çağdaş Türkiye hedefinden sapılmaması gerektiğini hep vurgulamıştır. Bu nedenle de halk onu "Baba" diye anmaya başlamıştır.
Süleyman Demirel'e, Almanya ile diğer birçok ülkenin dostluk ve liyakat nişanı ve madalyası verilmişti..