2002 yılında iflas başvurusunda bulunmuş olan uçak üreticisi Dornier’in Çin’li D’Long işletmesi tarafından devralınması sansasyon yaratmıştı. Çok geçmeden D’Long da iflas başrağını çekti. Çin'in yatırımlarının ilk adımı böylece şanssızlığın kurbanı olmuştu. Çinli yatırımcılar tecrübesizdi, devralınacak Alman firmaları ise -anlaşılır sebeplerle- finansal açıdan çok kötü durumdaydı.
Ayrıca Çin firmaları o dönemlerde makine üreticisi firmaları satın almada ya da bu firmalara ortak olmada rol oynuyordu. KPMG kısa adlı danışmanlık kuruluşunun Çin’deki temsilcisi Wang Wei, Çin’li firmaların Alman firmalarını bu tarzda devralmalarının 2008 yılına kadar devam ettiğini söylüyor.
2009 yılında, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş en büyük ekonomik kriz tüm dünyanın kapısını çaldı. Çin 460 milyar Euro’luk bir konjonktür programı hazırladı. Resesyon Almanya’da birçok firmayı dize getirmiş durumdaydı. Çin’de birçokları hemen harekete geçip firmaları devralmak için tam zamanı diye düşünüyordu.
Ekonomi uzmanı Weng Wei şunları söylüyor: “Çinliler Almanya'ya adeta gelin görmeye geliyordu. Ama Almanlar onlara yüz vermedi. İşletmelerini yok pahasına Çinlilere satmaya niyetleri yoktu.”
'Çin istilası' söz konusu mu?
Derken 2010 yılı geldi ve tıkanıklık giderildi. Alman ekonomisinde yılın ilk üç ayında canlanma görüldü. Çok sayıda Alman işletmesi, güçlü bir partneri olmadan böyle bir krizden bir kez daha çıkmanın zor olacağını kavradı. Böylece, Alman teknolojilerine ve Avrupa piyasasına göz dikmiş olan ve dinamik büyüme trendi içinde bulunan Çin’li işletmeler birleşmeye hazır Alman firmaları bulmaya başladılar. Ve bu defa da Çin firmaları işbirliğine girerken son derece seçici oldu. 2012'de beton pompası üreticisi Putzmeister, Çinli Sany firması tarafından yarım milyar euroya satın alındı. Forklift üreten Kion da bundan birkaç ay sonra rekor bir fiyata, 750 milyar euroya Weichai Power firmasına satıldı.
Çinli yatırımcıların dikkati sadece makine üreticilerine değil, otomobil yedek parça tedarikçilerine, elektro, tüketim ve yüksek teknolojili malları üreten firmalara da yönelmişti. Ancak ekonomik danışmanlık kuruluşundan Weng Wei, Alman piyasasındaki Çinli yatırımcılar diğer yabancı firmalarla kıyaslandığında, bazılarının söylediği gibi Çin istilasından söz edilmesinin mümkün olmadığını vurguluyor.
Buna rağmen Çin'in bir Alman firmasını satın alması bile ülkede tansiyonu yükseltemeye yetiyordu. Hans-Böckler Vakfı’ndan Oliver Emons, “Bu bir yanıyla Çin’deki komünist ağırlıklı sistemden, diğer yandan farklı işletme yönetimi anlayışından kaynaklanıyor” diyor.
Almanlar, Çin’in sunduğu sermaye ile otomatikman Çin’deki çalışma koşullarını da Almanya'ya ihraç edeceğinden çekiniyorlar. Ancak üç işletmeyi mercek altına alan Hans-Böckler Vakfı, Çinlilerin devraldıkları firmaları yönetimde özgür bıraktıklarını, işten çıkartma uygulamalarının gözlemlenmediğini ve toplu iş sözleşmelerine uyulduğunu tespit etmiş.
Çinli yatırımcıların diğerlerine kıyasla bugüne kadar işbirliğinden yana tavır aldıkları da belirtiliyor. Ekonomi uzmanı Weng Wei şunları söylüyor: “Bunun yanısıra büyük Çin şirketleri, Alman ortaklarının Çin pazarına girmesine de yardımcı oluyor. Kısacası iki taraf da bu işten kârlı çıkıyor."
Çin holdingleri 5 ya da 10 yıl içinde teknolojik açıdan Avrupalı firmaları geride bıraktığında ne olacağını ise kimse kestiremiyor.