Gündem

CHP'li Oran: TBMM'de Balyoz komisyonu kurulmalı, Gül ve Erdoğan tanıklık yapmalı

Balyoz davası hakkında araştırma komisyonu kurulması talebini Meclis Başkalığı'na ileten CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, 'eylem planı'nda imzası olanların Meclis'e bilgi vermesini istedi

29 Kasım 2013 16:33

Hülya Karabağlı / Ankara

Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) 2004'te imzalanan 'Fethullah Gülen cemaatine karşı eylem planı'nın altında imzası olan üç askerin 'irticayı önleme planı' nedeniyle suçlandığını hatırlatan CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, TBMM’de acilen komisyon kurulmasını, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül  ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın tanıklık yapması gerektiğini savundu. Oran, “MGK kararındaki 10 imzacı seve seve gelip Parlamento’yu bilgilendireceklerdir” ifadesini kullandı.

Umut Oran, hafta başında CHP grubunda sunduğu Balyoz davası hakkında araştırma komisyonu kurulması önerisini, Meclis Başkanlığı'na iletti. 'Fethullah Gülen cemaatine karşı eylem planı'nın basına yansımasından sonra Balyoz davası hakkında da yeni tartışma bir başladı. Oran'ın Balyoz dava dosyasında yeterli soruşturmanın yapılmadığı düşüncesiyle talep ettiği araştırma komisyonu talebi de bu gündemin üzerine geldi. Yaptığı yazılı açıklamada "Ortada böyle bir MGK kararı varsa yine sahte delille yargılanan Dursun Çiçek ve Balyoz sanıklarına açılan davanın temeli nedir peki" diye soran Oran, "MGK askere bu görevi vermiş, gerçek belge ortada, seçilmiş iktidar imzayı atmış" ifadesini kullandı. 

Oran'ın araştırma önerisi ve 'eylem planı' ile ilgili yazılı açıklamasının tam metni şöyle:

 

Dışarıdaki 9 kişi imzasını yalanlamadı

 

MGK’nın 25 Ağustos 2004 tarihinde aldığı 481 sayılı karar dün Taraf gazetesi aracılığıyla kamuya maloldu. Kararın altında imzası olanlardan biri Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde, diğeri Başbakanlık Konutu'nda, 3'ü ise o emri uyguladıkları iddiasıyla Silivri Cezaevi'nde. Bu kararda imzası olan 12 kişiden 3’ü cezaevinde olduğuna göre geriye kalan 9 kişiden de herhangi bir yalanlama gelmedi. Bu durumda doğru olduğunu kabul ettiğimiz bu kararda imzası olan ve açıklama yapan TBMM Başkanı Cemil Çiçek de imzasını reddedememektedir.

 

İktidar imzayı atmış

 

Kuvvet Komutanlarından Özden Örnek, İbrahim Fırtına ve Şener Eruygur bu gerekçeyle sahte delillerle hapse atıldı. Pişmiş ete soğan doğramamakla övünen Hilmi Özkök ise imzası olmasına rağmen yargılama dışında. Bu çelişkiyi kim açıklayacak? Ortada böyle bir MGK kararı varsa yine sahte delille yargılanan Dursun Çiçek ve Balyoz sanıklarına açılan davanın temeli nedir peki? MGK askere bu görevi vermiş, gerçek belge ortada, seçilmiş iktidar imzayı atmış. Sahte delille insanlar hapiste. Burada hukuk devletinin iflası var.

 

Araştırma komisyonu kurulması istenmişti

 

Bu saçma durumu yargılama sırasında da görmüş ve TBMM Başkanlığı’na başvurarak Balyoz davasının da darbeleri araştırdığını öne süren komisyonun gündemine getirilmesini talep etmiştim, ancak bu istemimiz ısrarla reddedilmişti. Bu durumda söz konusu 481 sayılı MGK kararının basına yansımasından önce, hafta başında CHP Grubuna sunduğumuz ve bugün TBMM Başkanlığı’na sevk edilen Balyoz davasına konu olan iddiaların araştırılmasına dair önergemiz büyük önem kazanmıştır.

 

MGK kararını imzalayanlar tanık olarak çağrılmalı

 

Komisyon acilen kurulmalıdır ve ilk yapacağı iş de başta Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere MGK’nın 25 Ağustos 2004 tarihli ve 481 sayılı kararının altında imzası olan 10 kişiyi tanıklıklarına başvurmak üzere komisyona davet etmek olmalıdır. Anayasa gereği “sorumsuz” olan dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile yaşamını tek başına idame ettiremez hale gelmiş olan ağır hasta Şener Eruygur dışında kalan siyasi ve askerlerin bu memleket ve demokrasi sorunu karşısında duyarsız kalmayarak TBMM’ye gelerek yüce Parlamentoyu seve seve bilgilendireceklerini düşünüyorum.

 

Araştırma önergesi neyi içeriyor?

 

TBMM Başkanlığı’na bugün sunulan Umut Oran’ın araştırma önergesi ise şöyle:

“Ulusal yayın yapan bir gazetede yayınlanan bir takım iddialar nedeniyle 19 Haziran 2010 tarihinde kamuoyunda “Balyoz davası” olarak bilinen dava başlamış, davaya bakan birinci derece mahkemesi 21 Eylül 2012 tarihinde yargılanan 365 sanıktan 325’ini “Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini, cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek” suçundan cezalandırmış, daha sonra temyizen davaya bakan Yargıtay Dairesi tarafından da 237 sanık hakkında verilen karar düzeltilerek” onanmış, 63 sanık hakkında ise “suç için anlaşma suçu kapsamında kaldığı ve ceza verilmesine yer olmadığı” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

 

Komisyon Balyoz’u araştırmamıştı

 

Dava kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin hükümeti anayasa ve yasalara aykırı olarak, bir darbe ile görevini yapamaz hale getirmek istediği iddia edilmekte, bu yönüyle de yakın tarihimiz açısından ayrı bir öneme sahip olduğu görülmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi daha önce de “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Tüm Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla” bir araştırma komisyonu kurmuş olup, komisyon 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 tarihli müdahaleleri araştırmıştır. Balyoz davasının araştırılmasına yönelik taleplerimiz ise “dava süreci devam ettiği” gerekçesiyle kabul edilmemiş, araştırma dışında bırakılmış yani bu olay bütün yönleriyle bu tarihe kadar TBMM tarafından araştırılmamıştır.

 

Sahte deliller değerlendirilmedi

 

İlgili dava sırasında, ulusal ve uluslararası 30’a yakın adli tıp kuruluşu davayla ilgili delillerin sahte olduğunu ifade etmiş, Milli Savunma Bakanlığı bir yazılı soru önergesine verdiği cevapta o tarihte Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde darbe planı olduğu iddia edilen dijital belgeleri 2007 formatıyla oluşturacak bir program bulunmadığını ifade etmiş, Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu (UNGWAD), dava sürecinde “Mahkeme öncesi uzun tutukluluk süreleri, masumiyet karinesinin eksikliği, lehte ve aleyhteki delillerin savunma tarafına verilmemesi, savunmaya tanık çağırma olanağı tanınmaması, mahkemenin dijital delillerin geçerliliğini değerlendirmek üzere bilirkişi atanmasını reddetmesi ve sanık-avukat mahremiyetinin eksikliği” nedeniyle temel insan haklarının ihlal edildiğini hükümete bildirmiştir.

 

Bütün gerçekler açığa çıkarılmalı

 

Bu nedenlerle, içtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca, var olduğu iddia edilen bu müdahale ile ilgili bütün gerçeklerin açığa çıkartılması, bu olaylar sebebiyle zarar görenlerin sorunlarının tespiti ile çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla bir meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımla arz ederim.”