CHP Parti Meclisi üyesi ve İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu, uzun süredir sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan çatışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, derin devletin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti zamanında yeniden örgütlendiğini savundu. “‘Esedullah timleri', eskinin JİTEM'inin karşılığıdır” diyen Tanrıkulu, “Bu hükümet ‘Derin devletle mücadele ettim' görüntüsü verdi ama asıl niyeti ona sahip olmak ve onu kendi iktidarı için kullanmaktı” dedi.
Cihan Haber Ajansı muhabirinin sorularını cevaplayan Tanrıkulu, AKP ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, hiçbir zaman derin devleti tasfiye ettiğine inanmadığını söyledi. Hükümetin, her zaman derin devleti yok etmek değil, ona sahip olmak niyetini taşıdığını savunan Tanrıkulu, “Eski derin devletin yeni sahibi AKP ve Erdoğan'dır. Derin devleti hem bu hükümet içerisinde oluşturdu, Davutoğlu'na teslim etti; hem de kendi derin devletini başka mekanizmalarla Saray'da oluşturdu. Eğer ‘paralel yapı' diyorsa; bence paralel yapı şu anda Saray'da. Orada paralel bir hükümet var. Her bakanlığa denk düşecek bir birim var, başkanlık var. Daha da ötesi istihbarat var. Başka eylem planlarının yapıldığı yerler var. Bize ifade edilen şudur: Doğu ve Güneydoğu'daki şu an gelişen olaylar bakımından valilerin ve kaymakamların bir inisiyatifinin olmadığı; o inisiyatifin doğrudan doğruya Saray kaynaklı mekanizmaların elinde olduğu ve oradan idare edildiği şeklinde yaygın kanaat var” iddiasında bulundu. Güneydoğu'daki son gelişmeleri değerlendiren Tanrıkulu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:
“Esedullah timi, Jitem'in karşılığıdır”
“Ayrıca ne idüğü belirsiz birimler var. ‘Esedullah timleri', eskinin JİTEM'inin karşılığıdır. Derin devletin, hiçbir biçimde bu hükümet tarafından tasfiye edildiği görüşünde olmadım. Erdoğan ve bu hükümet zamanında yeniden örgütlendiler. Şu anda derin devlet zihniyetinin bu kirli yapıları, Erdoğan'ın ve hükümetin elinde kullanılıyorlar. Bu hükümet ‘Derin devletle mücadele ettim' görüntüsü verdi ama asıl niyeti ona sahip olmak ve onu kendi iktidarı için kullanmaktı. Şimdi yaptıkları odur.”
“Elçi suikastı soruşturmasında hiçbir ilerleme yok”
“Bütün görüntüler var ama Tahir Elçi'nin düştüğü 17 saniyelik görüntü yok. Bu kadar büyük bir tesadüf olamaz. Soruşturmada hiçbir ilerleme yok. Olması gereken şudur: Orada iki tane elinde silah olan, kaçan ve polisleri şehit eden militan var. Ayrıca diğer güvenlik güçleri var. Savcının yapacağı tek işlem var; tümünü sanık gösterip dava açmaktır. Soruşturmada hiçbir ilerleme yok. Daha bir tek şüphelinin ifadesi alınmamış. Gösterdikleri istihbarat şubesinden memurlar var. Onların bile doğru dürüst ifadesi alınmamış, dosyaya konmamış.”
“(Kaçan iki militanı taşıyan) o aracı oraya kadar getirenler, aracı durduran polise gerekli bilgiyi vermeyenler, bu olayın oluşmasına onların katkıları vardır. Büyük bir iddia ortaya atıyorum: Kayapınar Mahallesi'nden Balıkçılarbaş'ına kadar o aracı takip edip de durdurmayan, orada durdurup polis memurlarına önlem almaları için gerekli bilgiyi vermeyen, ölümlerine engel olmayan kimlerse eğer; Tahir Elçi'nin ölümünde de onların katkısı vardır.”
“Tahir Elçi öldürülerek Türkiye'nin gözü önünde herkese bir tehdit vasıtası olarak gösterildi. ‘Bakın biz, en sevdiğiniz, bu işlerde en önde olan dostunuzu bile böyle sokağın ortasında öldürtürüz, faili de yakalatmayız. Size ibret olsun.' denilerek mesaj verildi.”
Aynı zamanda Diyarbakır eski Baro Başkanı olan Sezgin Tanrıkulu, Kürt sorununun çözümünün hendekle veya silahla olmayacağını anlattı. Aklıselimi ve sağduyuyu tavsiye etti. Bölge halkının hendek ve barikata karşı olduğunu, ancak tankla, topla ölmeyi ve yıkımı da istemediğinin altını çizdi: “Türkiye'nin Kürt meselesi, şiddetle, terör eylemleriyle çözülmez. Ceylanpınar'da hunharca öldürülen iki polis memurundan sonra hükümete bir zemin sunulmuş oldu. O ölüm olayları bir başlangıç oldu. Daha sonra hendekle, barikatla da hükümetin bugün uyguladığı zulme bir meşrulaştırma aracı oldu. Barikatla, hendekle, silahla Türkiye'nin Kürt meselesi maalesef ama maalesef zorlaşır, işinden çıkılmaz bir hale gelir ve çözülmez. Bunun karşılığında da uygulanan şiddet, tank, top, yıkım, ölüm, sivillerin yaşamını gözetmeyen anlayış, herkesi düşman gören ve düşman ceza hukuku uygulanan anlayış da kabul edilemez. Üçüncü bir seçenek de var: Aklıselim, sağduyu ve bu sağduyu ile Parlamento'yu harekete geçirecek mekanizma. Halk, hendek, barikat, silahlı yöntem istemiyor ama tankla ve topla ölüm de, yıkım da istemiyor.”