Söyleşi

CHP'li Sencer Ayata: AKP devleti iflas noktasına getirdi, tüketti

"CHP hiçbir zaman burjuvazinin partisi olmadı"

18 Ekim 2016 11:28

CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Sencer Ayata, AKP'nin rantiye sömürücü, baskı ve tüketime dayalı bir elitist parti olduğunu belirterek "AKP devleti iflas noktasına getirdi, tüketti" dedi.

AKP'yi zenginlerin ve güçlülerin partisi olarak adlandıran Sencer, CHP'nin hiçbir zaman burjuva ve elitlerin partisi olmadığını söyleyerek "CHP bürokraside yok, zengin bir sınıfı yok, hiçbir zaman CHP burjuvazinin partisi olmadı" ifadesini kullandı.

CHP'nin büyük oy kesiminin orta alt gelir grubu ile orta üst gelir grubundan olduğunu söyleyen Prof. Sencer, "Öğretmenler, büro elemanları, sekreterler, satış elemanları gibi orta alt gelir grubu ile orta üst gelir grubunda olan mimarlar, üniversite elemanları, doktorlar, tasarımcılar, sanatçılar var. Ben bunların partisi olmaktan iftihar ediyorum. Keşke daha çok o kesimden oy alabilsek. Bunlar şimdi bilgi toplumunun temel meseleleri. Ama sorunumuz, esas derdi geçim olan büyük çoğunluktan oy alamamamız" diye konuştu.

Cumhuriyet'ten Kemal Göktaş'a söyleşi veren Sencer Ayata'nın yanıtları şöyle:

AKP en zenginlerin, en güçlülerin partisi oldu. AKP elitist bir partidir. Rantiye, sömürücü, baskıcı, gösterişçi, tüketime dayalı, israfçı bir elitist parti.

Genel olarak AKP’nin en güçlü dönemlerinden birini yaşadığımız düşünülüyor. Oysa siz bunun yanıltıcı olduğunu söylüyorsunuz. Bu biraz iyimser bir değerlendirme değil mi?

Konfüçyüs, yönetimde düzen sağlanması için üç unsur lazım diyor. Birincisi, ahalinin karnının doyması. Türkiye’de ahalinin karnı tam doymuyor, halk devamlı olarak bir geçim sıkıntısını homurdanıyor. İkincisi, sağlam meşruiyet zemini olacak. Toplumun bir yarısının gözünde meşru iken diğer yarının gözünde gayrimeşru görülüyor. Böyle olunca giderek Konfüçyüs’ün değindiği üçüncü yola, ‘sopaya’ başvuruyor.

Devlet ve para baskısı ile tüm toplumu sindirmeye çalışıyor. Türkiye’nin temel sorunlarının başında bu gizlenmeye çalışılan derin ‘meşruiyet krizi’ ve otoriterleşme vardır. Onun yarattığı kronik istikrarsızlık vardır. Bu krizi ancak yeni bir yönetim aşabilir. Bir toplumda çağdaş, modern, etkin devlet olmazsa, demokrasi de insan hakları da meşruiyet de olmaz.

AKP devleti iflas noktasına getirdi, neredeyse tüketti. Onun için baskı görüntüsü bence biraz yüzeysel bir görüntüdür. Daha iyi bir kanıtı olamaz: Yönetimde, idarede bir katı temizliyorsunuz, ‘bunlar FETÖ’cü’ diyorsunuz. Onların arkasından gelen katın da FETÖ’cü olduğu anlaşılıyor, Saray’a kadar. Demek ki siz devleti tahrip etmişsiniz. Devleti liyakat temelinde oluşturulan bir devlet olmaktan çıkarmışsınız. Onun için güç algınız yanıltıcıdır. Bu yapıyla etkin bir güce sahip olamazsınız.

Ekşi Sözlük’te sizin için sıklıkla ‘elit’ deniliyor... Elit misiniz?

Elitizm, ‘toplumu kütle değil, elitler, yani en üst niteliklere sahip olanlar yönetir’ görüşünü savunmaksa, kişisel cevap vermem lazım mı bilmiyorum ama hayatım boyunca bunun tersini savunmuş bir insanım. O açıdan tutmuyor yani.

Sağdaki elitizme yönelik aşağılamanın siyasi ve ekonomik elitleri dışarda bırakan ve entelektüalizme ve giderek aydınlanmaya yönelik bir sldaırı olduğu aşikâr. AKP tabanında da etkili olmasını nasıl değerlendirirsiniz?

AKP Türkiye’ye çok tehlikeli bir şeyi, uzmanlığa önem vermemeyi getirdi. Motivasyonu yüksek ama ehliyet bakımından çok donanımlı olmayan bir yönetici kitleyi AKP çok önplana sunuyor. Diyor ki ‘bu halkçılıktır.’ Öncelik elbet yoksulu, ötekileştireni, mağduru savunmak. Ama günümüzün çok önemli bir gerçeğini de gözardı etmemeliyiz. Bir ülkenin uluslararası rekabet gücü vasıflı emekle ölçülüyor. Aksi ucuz emek sömürüsüne dayalı bir ekonomi ve emeği baskı altında tutan bir siyasete mahkûm olmak. AKP eğitim sistemini altüst ettiği için vasıflı işgücü yetiştiremiyor. Önceki birikimi aşağılıyor, kaçırıyor, yok etmeye çalışıyor. Bu Türkiye’nin büyük dramı. Bu kesimi savunanlara elitist diyorlar. AKP ne derse desin bu kesimi savunmaya devam etmeliyiz.

AKP en zenginlerin, en güçlülerin partisi oldu. AKP elitist bir partidir. Rantiye, sömürücü, baskıcı, gösterişçi, tüketime dayalı, israfçı bir elitist parti. Ama bakın kültür bakımından çok da başarılı değil. Bir kültür sermayesini oluşturmakta zorlanıyor. CHP bürokraside yok, zengin bir sınıfı yok, hiçbir zaman CHP burjuvazinin partisi olmadı... CHP’ye yakın olan elitler kim? Sanat çevreleri ve akademisyenler. Özgürlüğe, demokrasiye önem veren, yayın, araştırma, inovasyon yapan, patent bulan ‘elitlerle’ CHP arasında bir kesişme var. Ama ben bunda hayıflanacak bir taraf görmüyorum.

Asıl sorun da belki CHP’nin bahsettiğiniz elitleri ile yoksulları, emekçileri buluşturmak değil mi?

CHP’nin daha çok ücretle çalışan, ama kol emeğinden farklı olarak ‘yeni orta sınıf’ denilen bir tabanı var. Bunun aslında bir bölümü Türkiye’de en çok sendikalaşan kesim. Öğretmenler, büro elemanları, sekreterler, satış elemanları gibi orta alt gelir grubu ile orta üst gelir grubunda olan mimarlar, üniversite elemanları, doktorlar, tasarımcılar, sanatçılar var. Ben bunların partisi olmaktan iftihar ediyorum. Keşke daha çok o kesimden oy alabilsek. Bunlar şimdi bilgi toplumunun temel meseleleri. Ama sorunumuz, esas derdi geçim olan büyük çoğunluktan oy alamamamız.

Siyaset kimliklere kilitlenmiş durumda iken ve AKP, çoğunluğu oluşturan Türk Sünni kimliğine dayanarak iktidar oluyorken CHP’nin orta sınıf politikasını aşamadığı söylenebilir mi?

Ben kendi adıma hep 2010’dan beri “CHP, emekten yana bir parti olacağını daha çok gösterecektir” dedim. Bunun mücadelesini verdim. Dar kimlik mücadeleleri yerine daha sınıfsal nitelikli emek mücadeleleri... Bu konuyu yanlış anladıkları için toplumun ve dünyanın en hızlı büyüyen kesimini, beyaz yakalıları hâlâ daha bir anlamama durumu var. Ben onları özellikle savundum, geleceğin toplumunda çoğunluğu bunlar oluşturacaktır dedim. Sosyolojik olarak da her zeminde savunurum.

CHP’nin laikliğe yeterince sahip çıkmadığı, bunu dillendirmediği yönünde eleştiriler var. Baykal dönemindeki CHP biraz militarist eğilim de olsa laikliği daha çok dillendiriyordu. Oysa laikliğin gerçekten tehlikeye girdiği son dönemde, buna uygun karşı çıkış gözlemlenmiyor. CHP laikliğe niye yeterince sahip çıkmıyor?

Ben bir önceki dönemdeki laiklik vurgusunun başat vurgu olduğuna kesinlikle katılırım ama ‘militarist’ ifadesi ağır kaçıyor. Ama ana teşhis doğru. İki şey yapmaya çalıştık biz. CHP üzerinde çok yoğun ‘neden iktidar olamıyorsunuz?’ baskısı var. Bir önceki dönemde de başat söylem laiklik.

Gözden kaçan bir nokta var. CHP bu kitleyle iletişim kurmak için başka bir yönteme çok ağırlık verdi. (Elindeki kitabı göstererek) Bu kitap da bunun bir kanıtıdır. Biz esas olarak dedik ki, ‘biz sosyal demokrasinin sosyal adalet, eşitlikçilik sosyal politika boyutuna ağırlık verelim.’ Geçim, işsizlik, sosyal devlet, vatandaşın güvencesi... Bu öne çıktığı için laiklik kısmen ikinci gündeme düştü ama bu laikliğe önem vermemekten kaynaklanmadı. Tabanımızı laiklik konusunda kimse başka yere sürükleyemez.

Laiklik yeterince dile getirilmediğinde önemsizleşen, örneğin AKP’li seçmen için de laikliğin önemini kavramaktan uzaklaştıran bir atmosfere mahkûm olmuyor muyuz?

Bakın, CHP’den çok, o dönem AKP’yi demokrasinin lokomotifi olarak görenler, CHP’ye ‘laikçi’ diye saldırdılar. Hatta AKP’den daha çok saldırdılar. Türkiye’de yüzde 1 laikliğe önem veriyor demeye kadar gitti. AKP’nin yalnız Türkiye’de değil, ABD’de, AB’de, itinayla korunması gereken bir bebek gibi algılandığı bir dönemi vardı. O dönemde aslında laiklik konusu ‘CHP klasik devleti savunur, AKP demokrasiyi savunur’ söylemine hapsoldu.

Türkiye’nin en büyük gerçeği şurada: Türkiye çekiştirilen bir ülke. Bir tarafta tarım toplumunun değerleriyle, insan ilişkileriyle, zihniyetiyle Türkiye’yi 21. yüzyıla taşımaya çalışan bir anlayış, siyaset tarzı var. Bir de bunun karşısında kökleri Cumhuriyet’le başlayan, özünde de laiklik olan ikinci bir yaklaşım da, Türkiye’nin ki bence bunu her dönemde CHP en üst düzeyde temsil etmiştir, bir modernleştirici gücü, yani bir sanayileşen Türkiye, hatta bir bilgi toplumuna giden bir Türkiye’yi hedefliyor. Türkiye bu iki uçtan çekiştiriliyor. Bu yüzde 30 Türkiye’nin vasıflı işgücünü de oluşturuyor. Vatandaşın yüzde 70’i ise haklı olarak o gün “ben temel ihtiyaçlarımı nasıl karşılarım?” diye soruyor. Biz bu ikinci vatandaş kütlesine, bu sosyal politika söylemiyle yönelmeye çalıştık.

Yeni bir çözüm süreci çok zor görünüyor ama CHP tabanının yeni bir çözüm süreci başlatılmasına AKP tabanından daha pozitif baktığını düşünür müsünüz?

CHP tabanı bu otoriterleşme sürecinde demokrasiyi en çok içine sindiren taraf oldu. Ben bu sözü başka hiçbir parti için kullanmam. Ama bu süreç öğretti CHP’ye. CHP’de bir zamanlar laiklik, cumhuriyet en sihirli kelime ise yavaş yavaş da olsa şimdi özgürlük ve demokrasi sihirli kelime. Artık düşünülerek yürütülen bir özgürlük ve demokrasi sorunu var. Ben şunu sık sık duyuyorum: “Elbette hocam, halkın seçtiği yönetecek bizi. Kesinlikle darbeye karşıyız.

Ama seçimle gelip de alikıran baş kesen, kendi bildiğini okuyan iktidara kim dur diyecek?” CHP’ye şu bilinç geldi: Demokrasi iktidarın tasarruflarının demokrasi çerçevesinde sınırlandırmaktır. Keyfi rejime gidilmemesidir. İnsan haklarının korunmasıdır. Emin olun bu paket CHP’lilerin kafasına yerleşti büyük ölçüde. O bağlamda baktıklarında CHP’liler mağdurları daha çok görüyor. Bu, çizgi haline geldi. Bu CHP’den öyle mutluyum ki.. Vekillerimiz şudur budur demeden bütün mağdurları savunuyorlar.

Bunun Kürt sorununa bakışta farklılık yarattığını düşünüyorsunuz yani..

Türkiye, Kürt sorunu konusunda üçe bölünmüş durumda: Verelim kurtulalım diyenler, ezelim diyenler ve çözüm süreci olsun diyenler. AKP ve MHP ‘kayıtsız-şartsız kimsenin gözünün yaşına bakmadan yürütülecek’ deyince daha büyük kütle bunu söylemeye başlıyor. Çünkü bizde seçmenler partisini izliyor. Ben o nüansı anlatmaya çalıştım. CHP’de vatandaşlar mağdur sorununa çok önem veriyorlar, çünkü artık kendilerini de mağdur olarak görüyorlar.

O zaman barışa da eskisinden daha çok önem veren bir kitleden söz ediyoruz...

Kesinlikle... Demokrasi, insan hakları ve çoğulculuğu daha çok tanıma anlamında. Ama dediğimiz gibi kan iki taraflı çalışıyor. Bir yanda hukuksuzluğa son vermek, bir yandan da her türlü silaha son vermek lazım...

Şu eleştiriye katılır mısınız? Kılıçdaroğlu lider olduktan sonra da işçi, emekçi, yoksul halk vurgusu da laiklik söylemi de çok zayıf kaldı. CHP genellikle iktidarın belirlediği gündemin arkasından gitti. Örgütsel olarak da kimlik siyasetini parçalayacak politikalar üretmekte başarısız oldu.

Şöyle katılırım. Eksiklerimiz olmuştur ama önce haliyle o konuda yeni fikirler, söylemler geliştirmeniz lazım. Benim çok uğraştık dediğim ve genel başkanın söylemsel düzeyde dile getirmeye çalıştığı odur. Bir siyasi partide en önemli meselelerden biri, gündem önceliğidir. Bugün ‘CHP daha çok laiklik demeli’ diyenlerin bir bölümü de dün ‘CHP laikçi’ diyenlerdi . Bizde laiklik yeterince iyi anlaşılmadı. 12 Eylül’de ‘gardırop Atatürkçülüğü’ denirdi, belki de kraldan çok kralcılığın etkisi oldu. Cumhuriyetin kurucuları şunu gördüler: Saltanat, hilafet ve Osmanlı hanedanı son 150 yüzyıldır birbirinden ayrılmıyor, içi içe geçmiş.

Kurtuluş Savaşı’nda hanedan işgal güçlerine tamamen teslim olmuş. Onun yanında siz ‘milli irade’ diyorsunuz ve bir halk örgütlenmesi yaratmaya çalışıyorsunuz. O nedenle bu mesele başından itibaren bir siyasi iktidar yapılanması, bir sosyal sınıf meselesi. Osmanlı’da da bir çıkar oligarşisi, çıkar çemberi var. Bunun zirvesini saltanat, hilafet ve hanedan oluşturuyordu. Ona bağlı saraydaki belli kesimler. Onun kadar da önemli olan din eğitimi, hatta hukuk alanlarında ağırlıklı olan imtiyazlı zümre haline gelmiş olan ulema vardı. Atatürk modernleşme için bu zümrenin bir engel teşkil ettiğini düşündü.

Cumhuriyet, “din ilerlemeye engel değildir, dinin siyasete alet edilmesi engeldir” diyor. Laiklik ve İslamcılık çatışması var bugün Türkiye’de. ‘Din bütün siyasi kurumlara yön vermeli’ diyenlerle, ‘din bir iman meselesidir, siyasetin dışında tutulmalıdır’ diyenler arasında. Türkiye’nin dramı da budur.

Bu konuda da AKP’yi iktidarının ilk yıllarında destekleyen aydınları eleştiriyorsunuz

Biz laikliği dar çerçevede yorumluyoruz. Laiklik olmadan liyakat, düşünce özgürlüğü olmaz. Ben belirli bir grup aydını bunun için eleştiriyorum. Uzun süre bir grup aydın, Türkiye’de yeter ki askeri vesayete karşı çıkılsın dediler. Fakat Milli Görüş’ün her türlü düşünceyi engellemesi, yasaklaması, sınırlamasını sorun olarak görmediler. Parantez içine aldılar.

Ama AKP kendisini milli, muhalefeti gayri milli ilan edebiliyor...

AKP iktidarı her söylediğini ve yaptığını ‘milli olan budur’ diye savunmayı ana söylem haline getiriyor. Oysa titiz bir inceleme bu sözlerin ve icraatın arkasında genellikle bir iktidar oligarşisinin hesaplarının yattığını açıkça gösteriyor. Gerçek milli tarafı en az olan aslında bu iktidar oligarşisidir.