CHP İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, seçim boykotu tartışmasını başlatmak ve adil-güvenli olmayan seçimleri reddetmek gerektiğini söyledi. Parlamentonun aktif boykotundan yana olduğunu aktaran Cihaner, "Muhalefeti meydanlara, Gezi’de örneğini gördüğümüz park forumlarına, meclislere taşımalıyız" ifadesini kullanıyor.
Parti yönetiminin politikalarını da eleştiren Cihaner, “CHP şu an sahip çıktığı devletin, kurduğu devlet olduğunu zannediyor” diye konuştu.
Cihaner'in Duvar'dan İrfan Aktan'a yaptığı açıklamaların bir kısmı şöyle:
TBMM’de şu an herhangi bir muhalefet partisi milletvekili neler yapabiliyor?
Bu tahrik edici bir soru. AKP milletvekillerininki, muhtemelen Saray’da veya danışmanlar tarafından Meclis dışında hazırlanmış metinlerin yasa haline dönüşmesi için Anayasa’nın aradığı sayısal çoğunluğu doldurmak üzere yoklamalar arasında Genel Kurul’a veya komisyonlara sayısal katılımda bulunmaktan ibaret. Eğer muhalefet milletvekiliyseniz de aynı şeyi, karşıt olarak yapıyorsunuz. Gelen metnin olumsuz olduğu konusunda AKP-MHP milletvekilleri muhalefetle aynı fikirde olsa dahi, bu, metnin yasa haline dönüşmesine engel değil. Çünkü özellikle darbe girişimi sonrası AKP’nin elitleri, kendi gruplarının tutumlarını belirlemede çok daha net bir güce kavuştu. AKP elitlerinin elinde artık Fethullahçılık suçlaması sopası var. Bunu kendi mensuplarını yönetmenin aracı haline getirmiş durumdalar.
Yani gelen yasa tasarılarına itiraz eden AKP’liler de Fethullahçılıkla suçlanma korkusu mu yaşıyor?
Anayasa referandumu sürecinde göstere göstere oy kullanan AKP’lilerin geçmişine baktığınızda böyle bir kaygıları olduğunu hissediyorsunuz. Özetle, iktidar mensubu milletvekiliyseniz gelen yasayı onaylayacak birer sayıdan ibaretsiniz, muhalefet mensubu milletvekiliyseniz de o yasayı engellemek üzere oy kullanan birer sayıdan ibaretsiniz. Yani milletvekilleri fonksiyonsuz, birer sayıdan ibaret. O yüzden ben başından itibaren parlamentonun aktif boykotundan yanayım. Parlamentonun üç temel fonksiyonunun üçü de sıfırlanmış durumda.
CHP şu an sahip çıktığı devletin, kurduğu devlet olduğıunu zannediyor
Nedir o üç temel fonksiyon?
Bütçe yapma hakkı, denetim yetkisi ve yasa yapma hakkı. Bunların tamamı ortadan kaldırıldı. İktidar partisi açısından baktığımızda da kanun yapma yetkisi aslında Saray’a devredilmiş durumda. Saray’ın iradesi dışında bir yasa çıkmasının, bir düzenleme yapılmasının mümkün olmadığı defalarca test edildi. Aslında bir çok sorunun kökeninde parlamento varmış gibi davranmamız yatıyor. Dolayısıyla bu oyunu bir şekilde bozmak veya bunun bir parçası olmamak lazım.
Peki CHP neden parlamentoda kalarak, parlamento varmış gibi davranarak bu oyunun parçası olmayı tercih ediyor?
Kolay değil; CHP kurucu parti. CHP şu an sahip çıktığı devletin, kurduğu devlet olduğunu zannediyor. Hiçbir zaman iktidar olmadığı halde, kurucu parti vasfı nedeniyle genetiğine işlemiş böyle bir yaklaşımı var. Onun haricinde, geleneksel siyasetin formlarına alışmış, sıkışmış bir tarz var.
CHP tabanı da, partinin kendine atfettiği bu misyon ve rolü benimsiyor mu sizce?
Bu sadece CHP’ye özgü değil, AKP ve MHP dâhil, siyasi örgütlenmelerin tamamında bir kriz var. Partilerin ortaya çıkardıkları siyasi sonuçlarla, aldıkları kararlarla taban arasında bir uçurum var ve bu uçurum büyüyor. CHP’nin tabanı, parlamentonun işlevsizleştiğinin farkında. Ama bu teşhis tutarlı, bütünlüklü bir politikanın parçası değilse, “peki boykot sonrasında ne olacak” sorusuna yanıt veremezsiniz.
"Meclis'te kendi kendimize konuşuyoruz"
Siz epeydir parlamentonun boykot edilmesi fikrini dillendiriyorsunuz. Parti yönetiminin bu fikrinize bir yanıtı var mı?
Geçtiğimiz kurultaya kadar üç dönem üst üste Parti Meclisi üyeliği yaptım ve hemen her PM toplantısında bu fikrimi bir şekilde ifade ettim. Ama anlaşılan az önce bahsettiğim kaygılar daha fazla galebe çaldığı için yönetim ve genel başkanlık düzeyinde yankı bulmadı.
Peki sizin “parlamentoyu boykot ettikten sonra ne yapılacak” sorusuna yanıtınız nedir?
Bir kere hiç açmadığımız meşruiyet tartışmasını bir şekilde başlatmamız lazım. Eğer parlamento ayıplı bir şekilde oluşmuş ve ayıplı bir şekilde yol alıyorsa, böyle olmuyormuş gibi davranamazsınız. Buna dair bir refleks geliştirmeniz lazım. “Gelecek İçin Biz” manifestosunda biz bunu şöyle tarif ettik: Madem Türkiye’de bir olağanüstü durumun varlığı tespitini yapıyoruz, muhalefeti de aynı olağanüstülükte örgütlemek gerekir. Bu tavra yaklaşılan anlardan biri Adalet Yürüyüşü’ydü. Mevcut sınırların dışına çıkıldığında insanların nasıl umutlandığını; doğru zaman, doğru liderlik ve doğru politik hatla gidildiğinde nasıl kitleselleşildiğini, kitlelerin nasıl mobilize olduğunu gördük. Eğer meşruiyet tartışmasını başlatırsak, iktidarı elinde tutan unsurlar, meydanın o kadar da boş olmadığını, toplumun her yaptıklarına rıza göstermeyeceğini görürler. Bu şekilde farklı toplumsal kesimlere de açılmış oluruz. Fakat bir yandan o imkânlar iyice daraltılırken, biz hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz.
Muhalefeti meydanlara, meclislere, forumlara taşımalıyız
Aynı soruya geri dönelim; Meclis’i boykot edip nereye gideceksiniz?
Pasif bir boykottan bahsetmiyoruz. Muhalefeti meydanlara, Gezi’de örneğini gördüğümüz park forumlarına, meclislere taşımalıyız. Zaten boykota karar verdikten sonra süreç kendi yaratıcılığıyla yolunu bulur. Ona varmadan, öncelikle meşruiyet tartışmasını başlatmamız lazım. Bakın, iki gün önce parlamentodan bir yasa geçti. 20 saat çalışıldı; neyin, niçin oylandığı belli değil. AKP’liler kendi önerdikleri yasalar üzerinde konuşmuyorlar bile. Biz de orada kürsüye çıkıp anlatmaya çalışıyoruz. Peki kime anlatıyoruz? Televizyon yayını yok zaten. Bu tartışmaları detaylarıyla veren bir yaygın medya da yok. Meclis’te kendi kendimize konuşuyoruz.
Söyleşinin tamamı için tıklayın