CHP Sözcüsü Faik Öztrak, "Bu zihniyetin memleketin derdine derman olma kaygısı yok. Memleketin derdiyle tek rabıtaları cukkaları. Sevdikleri tek yeşil de doların yeşili. Ormana bakınca; rant gören, yedi yıldızlı otel gören, maden gören bir zihniyet ülkenin başında ve bu yönetimin iman tahtasının altında, millet için atan bir yürek yok" dedi.
Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi'nde basın toplantısı düzenledi. Faik Öztrak'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Millet, bu beceriksizlerden ümidini kesti"
"Ülkemiz, tarihinin en büyük doğa felaketlerinden birini yaşıyor. Yüzbinlerce dekarlık ormanımız, yandı, kül oldu. İnsanlarımız canını kaybetti. Ormanların tüm sakinleri, kurdumuz, kuşumuz, böceğimiz, çiçeğimiz yandı bitti kül oldu. Zeytinliklerimiz, arılarımız, besiliklerimiz alevlerde kavruldu. Evlerimiz, köylerimiz, bin yıllık ata-dede yurtlarımız, ateşlere teslim oldu. Yangınların başlamasının üzerinden tam dokuz gün geçti. Onuncu günündeyiz. Orman işçilerimizin, itfaiyecilerimizin, gönüllü olarak çalışan yurttaşlarımızın, olağanüstü gayretlerine ve fedakarlıklarına şahit olduk. Hepsine bir kez daha sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Yangınlar hala kontrol altına alınabilmiş değil. Sebebi ise çok açık. Aklını ve şuurunu kaybetmiş, beceriksiz, liyakatsiz bir hükümet elinde, tarihimizin en büyük yönetim krizini yaşıyoruz. Yönetim krizi, Türkiye'yi her gün bir felaketten başka bir felakete savuruyor. ‘Türkiye'yi uçuracak' dedikleri tek adam vesayet rejimi; yangında uçak uçuramadı. Ormanlarımız cayır cayır yanarken, milletimizin ciğeri dağlanırken, Erdoğan, sözde gazetecileri karşısına aldı, ekranlarda kendine övgüler dizdirdi. Atama bakanların hepsi birbirinden kifayetsiz. 10 gün geçti. Yangınla mücadeleyi yönetecek, koordine edecek, doğru dürüst bir kriz masası kuramadılar. Millet, bu beceriksizlerden ümidini kesti. Kendi kaderine, kendi ormanlarına sahip çıkmaya çalıştı.
"Yangın için yardım istemek, ne zamandan beri suç oldu?"
Millet yanan ateşe bir avuç toprak, bir damla su atabilmek için yangın yerlerinde, gece gündüz ter döküyor. Türk Hava Kurumu'nun Ateş Kuşları ise ‘beş damacana eksik su atıyor' diye, Orman Bakanlığı'nın yangın söndürme uçağı ihalesine alınmıyor. Uçaklar Etimesgut'ta, öylece çürümeye terk edilmiş vaziyette. Bu uçakların İspanya'dan, Hırvatistan'dan gelen kardeşleriyse, Türkiye'deki alevleri söndürüyor. Ülke yangın yeri, ormanlarımız yok oluyor. Halkımız infial içinde. Erdoğan Şahsım Hükümeti sözde itibarının peşinde. ‘Türkiye'ye yardım edin' diyen herkesi, suçlu ilan ediyorlar. Trolleriyle insanlarımızı ve muhalefeti hedef gösteriyorlar. Edep, aklın suretidir. Yangında yardım çığlığı atana soruşturma açacak kadar; edepten, akıldan, vicdandan yoksunlar. Yangın için yardım istemek, ne zamandan beri suç oldu? Yangınla mücadele etmesi gerekenler; belediyelerimizle, muhalefetle, basınla, vatandaşla mücadele ediyorlar. Belediye başkanlarımıza, doğru dürüst bilgi vermiyorlar. Güya koordinasyon toplantısı yapıyorlar, ama başkanlarımızı çağırmıyorlar. Erdoğan ise her zaman yaptığını yapıyor. Belediyeleri, Türk Hava Kurumu'nu suçluyor, sorumluluğundan sıyrılmaya çalışıyor. Önce bakanları ardından da Erdoğan, yangınlar sanki şehirlerde başlamış da ormanlara oradan sıçramış gibi bir algı yaratmak için kıvrım, kıvrım kıvranıyorlar. Beyler geçin bunları, yangın şehirlerde değil, ormanlarda başladı. Orman Kanunu'na göre de söndürme görevi saraya bağlı Orman Genel Müdürlüğü'nde. Yani sorumluluk, Tarım ve Orman Bakanı'nda. Elbette, bu kifayetsiz bakanı oraya atan Erdoğan'da. İş ne zaman sorumluluk üstlenmeye gelse, beyefendi ‘Erdoğan kaçar' diyor, ortadan yok oluyor.
"Felaketin sorumlusu Erdoğan'dır"
Koltuk ile liyakat arasındaki bağ, tamamen koptu. Liyakat yerine saraya sadakat, tek geçer akçe oldu. Tarım ve Orman Bakanlığı'nda, ormandan anlayan tek bir bakan yardımcısı yok. Hepsi, ‘reise de bağlıyım, ne iş olsa yaparım' tayfasından. Maaşlar kallavi, hem de maşallah bir de değil, ikişer tane, en az ikişer tane. Bu ucube sistemde yönetenleri eleştirmek ihanetle eş değer. Hatayı kabul etmek zayıflık, öyle alenen yardım istemek de suç. Ama kapalı kapılar ardında yardım pazarlıkları yapmakta hiç sorun yok. Lafı eğip, bükmeye gerek yok. Yaşadığımız felaketlerin ana kaynağı, bu ucube rejimdir, sistemdir. Bunun sorumlusu da Erdoğan'dır. Ne yazık ki karşımızda kendi şatafatından, debdebesinden ve olmayan itibarından başka bir şey düşünmeyen, gözünü hırs bürümüş bir kibir abidesi vardır. Ne güzel demiş Hacı Bayram-ı Veli; ‘kibir, bele bağlanmış taş gibidir, onunla ne yüzülür ne de uçulur.' Bu kibir abideleri daha iki ay öncesine kadar, uzaya gidiyorlardı, uçan araba yapıyorlardı ama gördük ki bunların elinde yangında uçuracak doğru dürüst uçak bile yokmuş. Önce, ‘envanterde uçak yok' dediler. İki gün sonra çıktılar ‘bir uçak var' dediler. En son Sarayın kibirlisi çıktı, el oğlunun uçaklarını millete pazarlamaya kalktı. İnsan da biraz sıkılma olur. Yine gördük ki bunların elinde; iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan riskleri yönetebilecek, yangınla mücadele için uzun vadeli bir strateji, uçak, helikopter, modern teçhizat tedarik programı, insan gücü planlaması dahi yok. Sen görevini yapma. Ülkeyi eloğlunun himmetine muhtaç et. Sonra da çık, ‘yandık Allah' diye bağırana sopa göstermeye kalkacaksın. Millet sizi gördü, notunuzu verdi. Siz esas sandıkta milletten yiyeceğiniz sopaya hazırlanın.
"Sen neyle övünüyorsun?"
Erdoğan ne diyor? ‘Rusya yanarken, Putin'le görüştüm, o haldeyken üç tane uçak, dört tane de helikopter gönderdi.' Demek ki Rusya'yı yönetenler işini doğru yapmış. Tedbirini almış. Sen neyle övünüyorsun? Sen yapmamışsın. Bilim insanları iklim değişikliği nedeniyle orman yangınlarının sayısı ve sıklığının artacağını söylüyor. Akdeniz çanağında, en fazla orman yangını yaşanan ülkelerden biriyiz. Buna uygun tedbirleri 19 yıldır neden almadınız? Başka ülkeler orman yangınlarıyla mücadele için kendi ulusal uçak filolarını kurarken, siz neden yapmadınız? Ülke yangın uçağı sıkıntısı yaşarken, siz kendinize 13 uçaktan oluşan bir şatafat filosunu nasıl kurabildiniz? Hiç mi utanmadınız? Diğer ülkeler yangınla havadan mücadele görevini, sivil ve askeri idare altında örgütlerken, siz güzel vatanımızın ormanlarını, yandaşa verilecek ihalelere, taşeronlara ve ticari ilişkilere nasıl emanet ettiniz? İşte en son ihale ortada… Tarım ve Orman Bakanı 5 uçak için ihaleye çıkmış. Nedense 3 uçak kiralamış. Bu ihaleyi 3 uçakla bağlarken ne düşünüyordunuz? 3 uçak yetiyorsa, neden 5 uçak için ihaleye çıktı? Yetmiyorsa, ki yetmediğini gördük, eksik uçakları tamamlayacak tedbirleri neden almadı?
"Sevdikleri tek yeşil doların yeşili"
Artık apaçık ortaya çıkmıştır. Bu zihniyetin memleketin derdine derman olma kaygısı yok. Memleketin derdiyle tek rabıtaları cukkaları. Sevdikleri tek yeşil de doların yeşili. Ormana bakınca; rant gören, yedi yıldızlı oteller gören, maden gören bir zihniyet ülkenin başında. Bu yönetimin iman tahtasının altında, millet için atan bir yürek yok. 19 yılda 2,5 trilyon dolar para toplayıp, harcadılar. Türk Hava Kurumu'nun uçakları için 4 milyon dolar bulamadılar. Somali'ye 30 milyon dolar, Tunus'a 5 milyon dolar, Suriyelilere en az 40 milyar dolar hibe ettiler. Ama evi yanan köylülerimizle, ‘300 bin benden, 200 bin senden, hem de faiziyle ödeyeceksin' diyerek, bezirgân pazarlığı yaptılar. ‘Evi yanmayanlar, keşke evim yansaydı diyecekler' gibi saçma sapan laflar ettiler. Pişkinlikte arşıâlâya çıktılar. Demiri nem, insanı gam, ülkeyi de liyakatsiz yöneticiler çürütür.
"Orman Bakanı ya görevinden istifa etmeli ya da görevinden alınmalıdır"
Her şeyden önce kifayetsiz Tarım ve Orman Bakanı ya görevinden istifa etmeli ya da görevinden alınmalıdır. İkinci olarak, yangından etkilenen tüm vatandaşlarımızın kayıpları eksiksiz telafi edilmelidir. Öyle pazarlık, mazarlık olmaz. Özellikle Yörük kardeşlerimizi köylerinde, topraklarında tutacak tedbirler ciddiyetle alınmalıdır. Muğla'nın ve tüm Torosların demografik yapısının değişmesi, mutlaka engellenmelidir. Muğla'daki dağ köylerimiz ve Toroslar, Yörük Türkmenlerin bin yıllık ata yurdudur. Bu ata yurdumuzun önemi, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, şu sözlerinde saklıdır: Arkadaşlar; gidip, Toros Dağları'na bakınız. Eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki; bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet, asla bizi yenemez.
"ABD Türkiye'yi bir elek gibi kullanma niyetinde"
Türkiye bir yanda yangınlarla boğuşurken, bir yanda da organize bir işgalle karşı karşıya. Genç, erkek, yüzbinlerce Afgan akın akın elini kolunu sallayarak Türkiye'ye geliyor. Bunlar öyle yürüyerek gelmiyor. İran'dan araçlarla Türkiye sınırına getiriliyor. Oradan da kalabalıklar halinde sınırlarımızdan içeri akın ediyorlar. ABD'nin Afganları planlı bir şekilde, Türkiye'ye yönlendirdiği anlaşılıyor. ABD, bu gelenlerin içinden istediklerini seçip alacak. Beğenmedikleri ise Türkiye'de kalacak. ABD'de Türkiye'yi bir elek gibi kullanma niyetinde. ABD bu işi bizden habersiz yaptıysa, bu çok büyük bir cüret ama bunun Türkiye'den izinsiz, habersiz yapılması pek de mümkün değil. Anlaşılıyor ki, Erdoğan, iki konuda Biden yönetimi ile el sıkışmış. İlki, Afganistan'ın Kabil Havalimanı'nın Mehmetçik tarafından korunması. İkincisiyse, Afganistan'dan gelenlere Türkiye kapılarının açılması… Sayın Genel Başkanımız, geçtiğimiz gün, milletimize bu tarihi uyarıyı yapınca, Erdoğan Şahsım Hükümeti de suçüstü yakalanmış oldu ve suçluların telaşıyla, ardı ardına açıklama yapmaya başladı. Hayırdır, 36 saat sustunuz. Genel Başkanımız konuşunca mı diliniz çözüldü, cesaretiniz yerine geldi? Bunların hali, gece kurtla bir olup koyunlara saldıran, sabah çobanla beraber yas tutanlarla aynı. Erdoğan içine sindirebilir ama biz egemen güçlerin uşaklığını kabul etmeyiz. Erdoğan'ın ABD ile yaptığı gizli bir anlaşma varsa, bu derhal kamuoyuna açıklanmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi derhal toplanmalıdır. Uluslararası anlaşmalar Meclis'ten gizli saklı yapılamaz.
"Siz kim için, kimin ülkesini güvenli hale getiriyorsunuz?"
Genel Başkanımızın çok net şekilde açıkladığı gibi, Erdoğan'la yapılan anlaşmalar ancak Erdoğan'ı bağlar, Türkiye'yi bağlamaz. Sınır bir devletin namusudur ama bakın artık İstanbul'da, askeri üniformalı Afganlar görülmeye başlandı. Bu nasıl olabilir? Türkiye'de gayrı resmi rakamlarla 5 milyon Suriyeli var. Bir de bunun üstüne binecek Afgan göçmen yükünü, bu millet kaldıramaz. Egemen güçler, bunu görmezden geliyor. Merkel'den, Avusturya Başbakanı'ndan sonra, Belçika Göç Bakanın söyledikleri, ortada bir plan, bir organizasyon olduğunu gösteriyor. Belçikalı Bakan; ‘Türkiye'yi Afganlar için, güvenli bir üçüncü ülke haline getirelim' dedi. Siz kim için, kimin ülkesini güvenli hale getiriyorsunuz? Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun ama Erdoğan ve şürekâsı, Merkel ve Avusturya Başbakanı'na olduğu gibi, buna da hiç ses çıkarmadı. Anlaşılan Avrupa Erdoğan'a üç beş milyar avro daha verirse, Erdoğan için bu iş çözülecek. Milletimiz ne yazık ki, Erdoğan Şahsım Hükümeti tarafından, sırtından hançerlenmiştir. Bu ihanetin üstü örtülemez. Bu konuda herkes ama herkes, en başta da Meclis, artık sesini yükseltmelidir.
"Son çare ayak takımına yol vermek kaldı"
Dün gece Halk TV canlı yayını basıldı. Bu eşkıyalığı şiddetle kınıyoruz. İşler bu noktaya gelirken Önce, RTÜK eliyle medyaya gözdağı verdiler. Sonra gazetecileri tehdit ettiler. Yetmedi, bazı televizyon kanallarına akreditasyon engeli getirdiler. Anlaşılan son çare ayak takımına yol vermek kaldı. İnsan bunlara bakınca, Mehmet Akif'in şu dizeleri akla geliyor: Hayâ sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde, ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde…
"Atanmış bakanın iradesi yok hükmünde"
Dün geceki ikinci gelişme, Milli Eğitim Bakanı'nın görevden affıydı. Biliyorsunuz mevcut sistemde bakanlar istifa edemiyor. Çünkü istifa, tek taraflı bir irade beyanı ama bu ucube sistemde atanmış bakanın iradesi yok hükmünde. Tek irade onu oraya atayan Erdoğan'da… O da lütfederse ancak affediyor. Şimdi tam da okullar açılacakken, AK Parti iktidarlarının 8. Milli Eğitim Bakanı atandı. Veliler için yeni belirsizlikler yaratıldı. Her gelen bakan, eğitim sistemimizi daha da perişan etti. Eğitimin milli niteliği tamamen kayboldu. Çocuklarımıza ideolojik format atmak için, Erdoğan olmayacak işlere imza attı. Bu nedenle özellikle son 10 yılda, eğitim sisteminden duyulan memnuniyet de yere çakıldı. Giden Bakan başarılı değildi. Olması da imkânsızdı. Söylemiştik; ‘Bu ucube sistem adam öğütmek üzerine kurulu…' Bu sistemde ‘Kurt Kanunu' geçerli. Zayıflayan bakanı, altındaki yardımcıları hemen yiyor. Şimdi yeni atanan Bakan da bu sistemde bir şey yapamayacak. Çünkü Erdoğan Şahsım Hükümeti, çocuklarımıza ideolojik prangalardan kurtulmuş, çağdaş bir eğitim veremez. Ataması yapılmayan öğretmen sorununu çözemez. Bilgisayarı, tableti olmayan öğrencilerin ihtiyacını karşılayamaz. Köy okullarını açamaz. Bunların hiçbirini yapamaz. Tüm bu sorunlar, bizim iktidarımızda çözülecektir.
"Her şey ortada, neyi ispat edecek"
Öztrak, basın toplantısında gelen sorulara da yanıt verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ormanlarda yapılaşma yetkisinin Turizm Bakanlığı'na verilmesine ilişkin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na "Dürüstse bunu ispat etmesi lazım" demesine Öztrak, "Çıkan kanun son derece açık. Daha önce üç bakana verilmiş yetki, tek bakana veriliyor. Turizm Bakanı'na orman alanları imara açma yetkisi veriliyor. Bunun ne ilgisi var? Neyi ispat edecek? Her şey ayan beyan ortada" dedi.
"Halleri felaket"
Yangınlara mücadelede, belediye başkanlarının koordinasyon toplantılarına alınmaması ve AKP Antalya Milletvekili İbrahim Aydın'ın, Orman Genel Müdürlüğü (OGM) helikopteriyle, "Yangını sevk ve idare ediyoruz" paylaşımı yapması için Öztrak, şunları söyledi:
"Bu beyefendi hangi yetkisine müsteniden, yangını sevk ve idare ediyormuş? Bu tam bir rezalet. Bakanlığın su atacak helikopteri yok, ormanın helikopteri ile milletvekillerini gezdiriyorlar. Pes. Kibir, liyakatsizlik bunların alameti farikası olmuş. Yangınla mücadele ediyoruz diyorlar ama büyükşehir belediye başkanlarımızı koordinasyon toplantılarına almıyorlar. Çıkıp ortaya ‘şehirlerde başlayana belediye, ormanlardakine OGM müdahale eder' gibi akla hayale gelmeyecek saçma sapan laf ederler. Halleri felaket. Yangınla mücadele ederken dahi partizanlık yapmayı ihmal etmiyorlar. Ayıptır, yazıktır, günahtır."
"Gönüllüleri alana sokmamak neyin üstünü örtmeye yönelik hamledir?"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yangın bölgelerine görevli dışında kişilerin alınmasını yasaklandığını söylemesine Öztrak, "Gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Yangınla mücadelede büyük destek veren gönüllüleri alana sokmamak neyin üstünü örtmeye yönelik hamledir? Yangınlar tamamen söndü mü ki bu alanlara gönüllüler sokulmuyor" karşılığını verdi.
"Bu mu finansı iyi yönetmek"
Erdoğan'ın Suriyeliler için "Türkiye güçlü olduğu için bu insanları koruması altına alıyor", Afganlılar için de "Bu tür adımları atacağız, çekincemiz yok" demesi karşısında Öztrak, şöyle konuştu:
"Dilinin altındaki baklayı söylemiş. Demek ki Amerikalıların dediğini yapacaklar. Bir de gerekçe uydurmuş. ‘Finansı iyi yönettikleri için.' Görüyoruz nasıl yönettiklerini. Sabah kalkıyoruz akşam yatıyoruz TL'nin değeri düşüyor. TL, bugün en fazla değer kaybeden para. Türkiye, en yüksek 7. faizi ödüyor. Sevsinler finansı iyi yönetmelerini. Bu mu finansı iyi yönetmek."