CHP Sözcüsü Faik Öztrak, ““Genel Başkanımız, diğer partilerle nasıl görüşüyorsa, sayın Muharrem İnce ile de görüşecek ve bu diğer gündemi de diğer partilerle yaptığı görüşmeden farklı olmayacak." dedi
"Bu çeteler, bu tetikçiler bu cesareti kimden alıyor? Bunları kimler koruyup, kolluyor?"
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında; gündemi değerlendirdi. Öztrak, konuşmasında şunları söyledi:
“Özgürlüğün bedeli, devamlı ihtiyattır. Demokrasimizin imkân ve araçlarını kullanarak, demokrasimize ve özgürlüklerimize tehdit oluşturanlara karşı ihtiyatı asla elden bırakamayız. Seçimlere 47 gün kaldı ve seçimlere giderken, tehdit ve şiddet yeniden sahnede. İlahiyatçı yazar Cemil Kılıç, evinin önünde sopalı saldırıya uğradı. İnsanların evlerinin, iş yerlerinin önünde pusuya düşürülmesi, bu ucube şahsım rejiminde, vakayı adiyeden oldu. Sandığa sayılı günler kalmışken sahneye sürülen bu hain pusuları, bu hain saldırıları bir kez daha lanetliyoruz. Sayın Cemil Kılıç’a geçmiş olsun diyoruz. Bu çeteler, bu tetikçiler bu cesareti kimden alıyor? Bunları kimler koruyup, kolluyor?
Sinan Ateş cinayetinin üzerinden, 87 gün geçti. Sinan Ateş’in gerçek katilleri, cinayeti azmettiren gerçek failler bulundu mu? Hayır, bulunmadı. Onun yerine, dava dosyasındaki delilleri karartma girişimleri başladı. Tabii bu ülkede tehdit altında olanlar, sadece bu ucube rejimin muhalifleri değil. Koltuk için, makam için, mevki için, mansıp için, siyasi ikbal için AK Parti’nin öz evlatları bile tehdit ediliyor. Saray da buna sessiz kalıyor.
"Özlem Hanım, ‘Kadına şiddeti engellemeyi amaçlayan yasa, ittifak pazarlıklarına malzeme yapılamaz’ dediği için, kendi camiasından saldırıya uğradı"
İşte en son; AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Özlem Zengin bile ‘Tehdit ediliyorum’ diyerek isyan etti. Özlem Hanım neden tehdit ediliyor? ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, kırmızı çizgimizdir’ dediği için. Özlem Hanım, ‘Kadına şiddeti engellemeyi amaçlayan yasa, ittifak pazarlıklarına malzeme yapılamaz’ dediği için, kendi camiasından saldırıya uğradı.
Bu tehditlere, bu saldırılara saray neden sessiz? Çünkü tek adam şahsım rejiminin başı, koltuk telaşına düştü. Onun tek önceliği, ne pahasına olursa olsun, koltuğunu korumak. Koltuk için feda etmeyeceği hiç kimse, feda etmeyeceği hiçbir ilke ve değer yok. Erdoğan koltuktan kalkmamak için partisinin Grup Başkanvekilini feda etmeye, dünden hazır.
"Kadına şiddeti hak görenlere, öncelikle kadınların sandıkta diyeceği olacak"
Özlem Hanım, kendisini yalnız ve yorgun hissetmesin. Bu ülkenin tüm vicdan sahipleri kendisinin yanındadır. Şunun şurasında sandığa 47 gün kaldı. Kadına şiddeti hak görenlere, öncelikle kadınların sandıkta diyeceği olacak. Cumhuriyet Halk Partili kadınlar, DEVA Partili kadınlar, Demokrat Partili kadınlar, Gelecek Partili kadınlar, İYİ Partili kadınlar, Saadet Partili kadınlar ve elbette AK Partili kadınlar, MHP’li kadınlar, ‘Kadına şiddette hayır’ diyecek. Sandıkta mührü Kemal Kılıçdaroğlu hanesine vuracak. Bu ülkede hiçbir kadın merak etmesin, Millet İttifakı’nın iktidarında, 13. Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönetiminde, hiçbir kadın tehdit edilemeyecek. Hiçbir kadın, kendini yorgun ve yalnız hissetmeyecek. Kadına şiddet, kadın cinayetleri bu toprakların kaderi olmaktan çıkacak.
Şu son birkaç günde, ülkemizdeki siyasi manzara daha da netleşmiştir. Saflar belirginleşmiştir. Biz barışmanın, kardeşliğin, helalleşmenin, açık yaraları kapatmanın, makulün, adaletin, hakkın ve hukukun; dünyamızı tahrip etmeden dünya ile rekabetin ittifakını kurduk. Karşımızda ise ‘kadına dayak ittifakı’ var. Kadını domuz bağıyla boğanlara terörist diyemeyenlerin ittifakı var. Kin ve nefret üzerinden, bölüp parçalama üzerinden, amaca ulaşmak için her araç meşrudur anlayışı üzerinden genişlemeyi seçenler var.
"Gaffar Okkan'ın katilleri bellidir"
Ama bunlar ne bu ülkenin gençlerini ne bu ülkenin kadınlarını ne de bu ülkenin asil evlatlarını tanıyorlar. Milletimiz, ne şehit Emniyet Müdürümüz Gaffar Okkan’ın katillerini unutur. Ne feminist yazar Konca Kuriş’in katillerini unutur. Ne domuz bağlarıyla işlenen onca cinayetleri unutur. Ne de üç beş oy için, tüm bu cinayetlerin faillerine, bir kere dahi, terör örgütü diyemeyenlerle, ittifak yapanları unutur. Gaffar Okkan’ın katilleri bellidir. O katillere kimin avukatlık yaptığı bellidir. O katillere avukatlık yapana, bugün avukatlık yapmak da ne acıdır ki sarayın bekçisine düşmüştür. Bu zilleti milletini seven, vatanını seven, hiçbir ülkücü kardeşimiz, elbette unutmayacaktır. Milletimiz 47 gün sonra, sandık önüne geldiğinde, bunların hesabını, sorumlularından teker teker soracaktır.
"21 yıl önce Harun olacağız diyenler, 21 yıl sonra Karun oldular"
Devleti yönetenlerin asli görevi, ülkede huzur ve refahı sağlamaktır. Vatandaşlarına mutlu bir yaşam sunmaktır. İnsan devlet için yaşamaz. Devlet insan için yaşar. Devletlerin çöküşü ise her zaman ve her yerde ahlaki çöküşle başlar. Güce, zenginliğe kapılan yöneticiler yozlaştıkça devlet de yozlaşır. Yozlaşma büyüdükçe, çöküş de kaçınılmaz olur. Bu nedenle Platon, tam 2400 yıl önce şu hakikatin altını çizmiştir; ‘Devleti yönetenler, mal ve mülk edinmemelidir. Aksi takdirde devleti korumak yerine, mal ve mülklerini korumayı öncelik yaparlar.’ Tam 2400 yıl önce söylenen bu sözler, sanki bugünkü Türkiye’yi yönetenler için söylenmiş. Siyasete tek bir yüzükle başlayanlar, bugün 1001 odalı saraylarda yaşıyorlar. 21 yıl önce Harun olacağız diyenler, 21 yıl sonra Karun oldular. 21 yıl önce mücahit olacağız diyenler, 21 yıl sonra havuz müteahhitti oldular. Rant dağıtmak, rant paylaşmak üzerine inşa edilen, yozlaşmış siyaset tarzları, şehirlerimizi talan etti. Yuva dediğimiz evlerimiz, afetlerde canımızı koruyamaz hale getirildi. Bu tarz siyaset, ülkemizde görülmemiş bir ahlaki çöküntüye neden oldu.
"Kızılay ticarethaneye dönüşmüştür"
Dünyalıklar için, ahiretler yakıldı. Parayı, imana tercih ettiler. ‘Parayı bulmak’, ‘parayı ezmek’ yeni düsturları oldu ve bu arsız düzenleri ilelebet sürsün diye, devletimizin tüm taşıyıcı kolonlarını, birer birer kestiler. Köpeksiz köyde değneksiz gezebilmek için köklü kurumlarımızı birer birer yok ettiler. Yasama, yürütme ve yargı tek bir kişinin, iki dudağı arasına sıkıştı kaldı. Devletin adalet direği çökertildi. Müellifi oldukları bu ucubenin adına da ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ dediler. Peki, bu ucube sistemle beraber, son beş yılda neler oldu? Neler yaşadık? Devletin kurumları çöktü. Eğitim çöktü. Dış politika çöktü. Ekonomi çöktü. Sağlık çöktü ve en sonunda depremde binalar, yollar çöktü. Her afet bu ucube sistemle felakete dönüştü. 50 binden fazla yurttaşımız, depremde enkaz altında, bağıra, bağıra soğukta donarak can verdi. Bu ucube sistem elinde; askerimiz 48 saat boyunca, enkazın başına gönderilmedi. Sahra hastaneleri, sahra mutfakları, sahra çadırları hızla kurulmadı. Enkazdan çıkanlara, Mehmetçiğin sıcak yardım eli ulaştırılmadı. Beceriksizlikleri, kifayetsizlikleri, ideolojik önyargıları nedeniyle, on binlerce canımızı kaybettik. Depremde milletimiz her afette yanında gördüğü Kızılay’ı aradı. Kızılay millete çadır kuracağına, millete çadır sattı. Bunların elinde, ülkemizin göz bebeği Kızılay, şaibeli bağışlarla, şaibeli para transferleriyle, vergiden kaçınmaya aracılık eden, paravan bir ticarethaneye dönüştü.
"Hükümetin beyin ölümü gerçekleşmiştir"
21 yılın sonunda, yalan, dolan ve talan, bu yozlaşmış kadroların, alamet-i farikası oldu. İşte en son Hatay’da yaşananlara bir bakın, Erdoğan deprem acılarının üstüne, göstermelik beton döküp, sorumluluğunun üstünü örtmeye çalışıyor. Beton mikserlerini sahaya sürüyor. Döktüğü betonu da sosyete pazarındaki çığırtkanlar gibi, ‘deniz kumu değil ha, mıcırıyla, çimentosuyla, demiriyle, dört dörtlük’ diyerek, bir de pazarlıyor ama pazarladığı betonun altında, ne doğru dürüst bir temel var ne de doğru dürüst bir demir kalıp var. Birkaç metrekare zemin üzerine, yalap, şap döşenen demirler, üzerine dökülmüş beton, Her işleri yalan her işleri dolan…İşte size Recep Tayyip Erdoğan…Temel atacaklarına, temel fıkrasına imza atıyorlar. Ecdat yadigârı Süleyman Şah Türbesi’ni kendi topraklarımızdan kaçırıp seyyar türbeye çevirenler, oradan oraya gezdirenler, şimdi de seyyar temel icat ettiler. Deprem bölgesinde oradan oraya temel gezdirecekler. Algı yöneteceğiz derken, milletin aklına, zekâsına hakaret ediyorlar. Milletin ferasetinden bihaberliğin, bu kadarına da pes… Milleti 48 saat enkazın altında bir başına bıraktılar. Beceriksizlikleri, rant hırsları, rantiyecilikleri nedeniyle, on binlerce insanımız can verdi. Bundan zerre kadar da hicap duymadılar. Nedamet getirmediler. İstifayı akıllarına bile getirmediler. Bunlar utanma duygularını hepten kaybettiler. Utanmadan, sıkılmadan, deprem bölgesinde seçim şovu yapmak için, milletin milyonlarını döküyorlar. Özel uçaklar, lüks araçlar, otobüsler, koruma konvoyları, gösteriş için seferber ediliyor. Bir tarafta, Erdoğan’ın atadığı İçişleri Bakanı, deprem bölgesine, ‘çay gönderin, kahvaltılık malzeme gönderin, terlik gönderin, eşofman gönderin’ diye milletten ricacı oluyor. Erdoğan ise, binlerce insanımızın öldüğü enkazın arasında, lüks otobüsüyle gezip, milletin kafasına oyuncak fırlatıyor. Seçim şovu yapıyor. Hep söylüyoruz. Bu hükümetin beyin ölümü gerçekleşmiştir. Bu hükümet siyaseten ölmüştür ama hala öldüklerinin farkında değiller. Milletimiz sandıkta fişlerini çekince, siyasi mevta olacaklar. Bunların azıcık akılları olsa, azıcık vicdanları olsa, milletimize azıcık sevgileri olsa, bari gitmeden deprem bölgesinde, geçici barınma sorununu, hal yoluna koyalım derlerdi ama nerede bunlarda o akıl, o düşünce, o vicdan… Deprem bölgesinde hala, ‘çadır, konteyner’ diye bağıran, yurttaşlarımız var. Doğru düzgün tuvalet yok, duş yok, çamaşırhane yok, okul yok. Hala hesap kitap yok. Diyarbakır’da Dicle nehrinin kıyısına, çadır kent yapmışlar. Yağmur yağıp sel olunca, dereler, nehirler taşınca, 125 milyon liraya kurulan çadır kent, çöp olmuş…
"Her işleri yalap, şap"
Aynı sorun Adıyaman’da da var. Yağmur suları sel olunca, çadırlar, çamur deryalarının arasında kalmış… Her işleri plansız, her işleri programsız, Her işleri yalap, şap… Bir öncelik listesi yapın. Buna uygun bir yol haritası oluşturun… Plan, program yapın… Deprem bölgesinde ilk öncelik, depremzedeler için, güvenli, sağlıklı geçici barınma alanlarını oluşturmak. Buna uygun konteyner şehirler kurmak. Modüler okullar ve yaşam alanları oluşturmak. Üretimin sürmesi için, insanlarımızı bölgede tutacak, barınma imkânlarını ve teşvikleri vermek ama bu rantiyecilerin tek derdi giderayak, bol bol ihale yapmak, kazanın dibini iyice sıyırmak. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına göre, deprem bölgesinde, acil yıkılacak, ağır hasarlı veya hâlihazırda yıkık her 100 konuttan, 41’i Hatay’da. Hatay açık ara, depremde en ağır darbeyi yiyen ilimiz. Acil yıkılacak, ağır hasarlı veya yıkık konut sayısında, Hatay’ı yüzde 19 ile Kahramanmaraş, yüzde 11 ile Adıyaman, yüzde 6 ile de Gaziantep takip ediyor. TOKİ’nin deprem bölgesinde, 21 Şubat ile 14 Mart tarihleri arasında açtığı, toplam 29 bin 924 konutluk ihalenin, dağılımına bakıldığındaysa, ihalesi yapılan her 100 konuttan; 33’ü Gaziantep’te, 29’u Kahramanmaraş’ta, 19’u Malatya’da, 6’sı ise Hatay’da…Yıkılan evlerin yüzde 41’i Hatay’da ama depremzedelere yapılacak konutlar için açılmış ihalelerin sadece yüzde 6’sı Hatay’da. Bu nasıl bir hesap? Yıkımın büyüğü Hatay’da ama en az konut ihalesi de Hatay’da. Acil yıkılacak, ağır hasarlı konut sahipliğinde, birinci sırada olan Hatay, konut ihalelerinde dördüncü sırada…Depremde yıkılan binalar üzerinden bile siyaset yapmak, hangi vicdana sığar? Erdoğan Hatay’da ne diyordu? ‘Burası CHP’li demedik, bunlar da vatandaşımız dedik.’ Bu sözler bile bilinçaltında hangi kötü düşüncelerin olduğunu gösteriyor. Halep oradaysa, Arşın da burada… Devlet böyle yönetilmez. Devlet, akılla, bilimle, liyakatle, planla, programla yönetilir. İşte bizim Beylikdüzü Belediyemiz, geçici barınma sorunu en öncelikli sorun diyerek, İskenderun’da altyapısı hazırlanmış, güzel bir çadır kent kurdu. Ardından da İskenderun Belediyesine ve İskenderun Kaymakamlığına teslim etti. Devlet işte böyle yönetilir.
"Biz ‘kural’ diyoruz. Onlar ‘kral’ diyor"
13’üncü Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Mayıs sabahı devletin başına geçtiğinde, parti devleti son bulacak. Devlet, yeniden devlet olacak. Siyasi partiler, parti gibi olacak. Her şey yerli yerine oturacak. Biz millet ittifakı olarak, dersimizi iyi çalıştık. Neyi yapacağımızı, nasıl yapacağımızı, ne zaman yapacağımızı, ‘Ortak Politikalar Mutabakat Metniyle’ programladık. Hukuk, adalet ve yargıdan, kamu yönetimine, yolsuzlukla mücadeleden, ekonomi, finans ve istihdama, afet yönetimine, 9 ana başlıkta, 2 bin 300’den fazla somut hedef, politika ve proje belirledik. Cumhur İttifakı’nda böyle bir hazırlık, böyle bir plan, program var mı? Ne gezer. Biz ‘kural’ diyoruz. Onlar ‘kral’ diyor.
Cumhur İttifakı’nın, Yeniden Refah Partisiyle imzaladığı protokoldeki, şu ifadeye bir bakın: ‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, Hazine’yi fonlandırmasının, önündeki engellerin kaldırılması sağlanacaktır.’ Yani, Hazine kısa vadeli avansına benzer düzenlemelerle, ‘karşılıksız para basmanın önünü, yeniden açacağız’ diyorlar. O zaman hoş geldin 1994 krizi, siz bunu dediğiniz anda, bu ülkede yatırım yapılır mı? Yapılmaz. Kimse bu ülkeye güvenip, parasını getirir mi? Getirmez. Çünkü herkes, enflasyonun doludizgin şaha kalkacağını görür ve bilir. Hayat pahalılığının sebep olacağı huzursuzluğu görür. Peki, Ortak Politikalar Mutabakat Metninde biz ne diyoruz? Mutabakat metninin 78’inci sayfası; ‘TCMB’nin Hazine ile doğrudan veya dolaylı, finansman ilişkisi kurduğu kâr ve yedek akçe dağıtımı, açık piyasa işlemleri, menkul değerler cüzdanı, cari hesap ilişkisini, TCMB yasasında açıkça düzenleyecek, bu suretle Hazine’ye doğrudan kaynak aktarımı suretiyle, parasal genişlemeye yol açılmasını önleyeceğiz.’ Yani enflasyonu bitireceğiz. Fakiri, fukarayı enflasyon belasından kurtaracağız. Aramızdaki farka bakar mısınız? Aramızdaki fark gündüz ve gece gibi… Biz akıl, bilim, tarihsel tecrübeye dayanarak, politikalarımızı belirliyoruz. Onlar ise ideolojik taassupla akıldan ve bilimden hiç nasiplenmeyerek, tarihten hiç ders almayarak belirliyor.
Bu arada imzaladıkları protokolde, yolsuzlukla mücadele konusunda, doğru dürüst tek bir kelam edilmemiş, demek ki Yeniden Refah Partisi, yolsuzluklardan, kul hakkı yiyenlerden şikâyetçi değil. Daha şunun şurası 5 ay önce Fatih Erbakan Konya’da Erdoğan’a ne diyordu? ‘20 senedir yolsuzlukla mücadele noktasında, yoksulluğun ortadan kalkması noktasında ne yaptınız? Kaç kişiyi bünyenizden söküp attınız? Kaç kişiyle ilgili soruşturma açılmasına müsaade ettiniz? Bunları insana sormazlar mı?’ Peki, Siz AK Parti ile koalisyon protokolüne imza atarken bu soruları sordunuz mu? Bu sözlerinizi hatırlayıp, gereğini neden yapmadınız? Ama oğul Erbakan hiç merak etmesin. Tüm bu soruların gereğini, 13’üncü Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu yapacak. Baba Erbakan’ın kemiklerinin sızlamasına, müsaade etmeyecek.
"Yolsuzluğun olduğu yerde, mutlaka yoksulluk da vardır"
Bizim Ortak Politikalar Mutabakat Metnimizde, yolsuzlukla mücadele konusunda koca bir bölüm var. Biz yolsuzlukla mücadele için tamı tamına 64 maddelik, detaylı bir reçete hazırladık. Çünkü 21 yılın sonunda şu açıkça görüldü, yolsuzluğun olduğu yerde, mutlaka yoksulluk da vardır. Yolsuzluğun olduğu yerde, milletin aşı, ekmeği küçülür. Bugün dünyada gıda fiyatları düşerken bizde arşa çıkıyorsa, bir kilo kıyma 300 lirayı geçmişse, birkaç yıl önce fiyatı 5 liraya çıktı diye, depoları basılan soğan, bugün marketlerde 20 lirayı bulmuşsa, yumurtanın kartonu 90 liraya çıktıysa, karton sütün litresi 30 liraya dayandıysa, sebepleri işte burada aranmalıdır. Neyzen Tevfik boşuna dememiş; ‘Ekmek herkese yetecekti aslında. Tarlaya karga dadandı, ambara fare, fırına hırsız, memlekete harami’ Bugün ülkemizde, Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 9 bin 425 lira. Diyanet İşleri Başkanlığı’na göreyse, tek kişinin karnını doyurması için gereken fitre, yani günlük yiyecek masrafı 70 lira. Diyanetin fitre hesabına göre, dört kişilik bir ailenin, açlık sınırı 8 bin 400 lira. Peki, emekliye verilen en düşük aylık ne kadar? Son zamla beraber 7 bin 500 lira…O da Genel Başkanımız, 13’üncü Cumhurbaşkanı adayımız, Kemal Kılıçdaroğlu’nun zorlamasıyla…Ama bunu bile doğru dürüst beceremediler. Emekliler arasında, adaleti bozdular. Çalışırken daha çok prim ödemiş emeklilerimizi, mağdur ettiler. Onların maaşını artırmadılar. Yine sebep oldukları başka bir mağduriyet; Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu zorlayınca, emekliye bayram ikramiyesi, 2018 Mayıs ayında bin lira olarak yasalaştı. 5 yılda gele gele 2 bin liraya geldi. Oysa emeklinin bayram ikramiyesi bugün, TÜİK’in makyajlı enflasyonuyla bile 3 bin 564 lira olmalıydı. Tüm bu mağduriyetleri sebep olan Erdoğan, sonra deprem bölgesinde çıkıyor, ‘hamdolsun kişi başına gelir, 10 bin 650 dolara çıktı’ diyebiliyor. Oysa ucube başkanlık sistemi sevdası, Erdoğan’ın gönlüne düşmeden önce, kişi başına gelir 12 bin 582 dolardı. Erdoğan milletin cebinden 2 bin doları çarptı. Şimdi buna ‘hamdolsun’ diyor. Dedik ya; Yalan, dolan, Recep Tayyip Erdoğan…
Neyse, artık 47 gün kaldı. Tüm bu sorunları biz çözeceğiz, tüm haksızlıkları biz gidereceğiz. 47 gün sonra milletimiz önce feraha, ardından da refaha kavuşacak. 14 Mayıs’ta Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı, Kemal Kılıçdaroğlu olacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Mafyanın 10 bin dolar rüşvet verdiği Milletvekili, Yargı önünde hesap verecek. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Beşli çetelerden hesap sorulacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Milletten çalınan 418 milyar dolar, söke söke çalanlardan geri alınacak. Millete, asıl sahibine verilecek. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Merkez Bankası’nın buharlaşan, 128 milyar dolarının hesabı sorulacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Yolsuz ve uğursuzlar kaçacak delik arayacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Sinan Ateş cinayeti aydınlatılacak. Gaffar Okkan’ın, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ruhu huzur bulacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Memleket rahat bir nefes alacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. İşçinin, memurun, emeklinin, dul ve yetimin yüzü gülecek. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Yurtta barış, bölgemizde barış, cihanda barış olacak. Artık şafak atarsa 47… Plaka Mardin’e düştü. Tüm Mardinlilere de, buradan selam olsun. 14 Mayıs’a artık sayılı günler kaldı. 14 Mayıs’ta kazanan demokrasimiz olacak. Kazanan Millet İttifakı olacak. Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı, Kemal Kılıçdaroğlu olacak. Sözlerimi bitirirken, Komşumuz ve dostumuz Bulgaristan’da 2 Nisan 2023 tarihinde erken genel seçim yapılacak. Bu vesileyle, demokrasiye sahip çıkmanın en güzel yolunun seçmelerin sandığa giderek katılımı artırması olduğunu, Türkiye de de çifte vatandaşların sandığa gitmesini önemsemediğimizi bir kere daha belirtmek istiyorum.”
"Genel Başkanımız, diğer partilerle nasıl görüşüyorsa, sayın İnce ile de görüşecek"
Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce ile görüşüp görüşmeyeceği ile ilgili sorulan soruya, “Genel Başkanımız, diğer partilerle nasıl görüşüyorsa, sayın İnce ile de görüşecek ve bu diğer gündemi de diğer partilerle yaptığı görüşmeden farklı olmayacak. Biz bu seçimin ikinci tura kalmayacağını biliyoruz. Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu birinci turda bu ülkenin 13’üncü Cumhurbaşkanı olacak ve 15 Mayıs sabahı bambaşka bir Türkiye’ye uyanacak. Listeler üzerinde arkadaşlarımız çalışmaya devam ediyor. Bitince gerekli açıklamaları yapacaklar” dedi.
En düşük emekli maaşının artırılması düzenlemesine gazilerin de eklenmesi ve Bakanlıkların yeni personel alımlarıyla ilgili açıklamaların anımsatılması üzerine Öztrak, şunları söyledi:
“Bu hükümet 20 yıldır beşli çeteye hizmet etti ama sandık ufukta göründü baktılar pabuç pahalı, nihayet millet akıllarına geldi. Keşke sandık gelmeden tüm bunları yapsalardı. Millete yok yere yıllarca eziyet ettiler ama milletimiz neyin ne için yapıldığını gayet iyi biliyor. Yıllarca beşli çeteler için çalışanlara bunun cevabını sandıkta verecek.”
CHP’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığına itiraz edip etmeyeceğine ilişkin yöneltilen soruya da Öztrak, “Bu konuda YSK’ya yapılacak yeteri kadar itiraz başvurusu yapılıyor. Anayasa’nın hükümleri belli, yasalar belli… Tabii bu ülkede Anayasa’nın askıya alındığı bir düzen olduğunu da unutmamak lazım. Millet İttifakı’nın kuruluşundaki gaye tüm bu adaletsizlikleri, hukuksuzlukları bitirmektir” yanıtını verdi.
"TRT milletin parasıyla nasıl AK Parti’nin reklam ajansı haline geldi"
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan’ın Cumhurbaşkanı adaylığını açıkladığı gün TRT yayınının kesilmesi ve Cumhur İttifakı’na katılacaklarını duyurmasının ardından Erbakan’ın TRT’ye konuk olmasına ilişkin sorulan soruya da Öztrak şöyle yanıt verdi:
“Bu yaşananlar uzunca bir süredir, dile getirdiğimiz TRT’nin milletin parasıyla nasıl AK Parti’nin reklam ajansı haline geldiğini açık seçik ortaya koyuyor. Bugün bu ülke basın özgürlüğünde eğer Uganda’nın gerisindeyse nedenlerinden bir tanesi de budur.” (ANKA)