GONCA TOKYOL
Cumhuriyet Halk Partisi’nin uzun yıllardır belediyesini yönettiği İzmir için 31 Mart yerel seçimlerindeki adayı, mevcut Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer oldu. Soyer’in adı, 2014’teki yerel seçimlerde de İzmir Büyükşehir Belediyesi için öne çıkmış, ancak CHP yönetimi tercihini mevcut başkan Aziz Kocaoğlu’ndan yana kullanmıştı.
AKP’nin Nihat Zeybekci’yle yerel seçime hazırlandığı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için CHP’nin Tunç Soyer’i aday göstermesi, 12 Eylül 1980 darbesi sürecinde Ankara Sıkıyönetim Savcısı olarak görev yapan babası Nurettin Soyer’i bir kez daha gündeme getirdi.
Tunç Soyer: Eski yaraları kaşımanın faydası yok
Darbenin ardından Dev-Yol, MHP ve MSP iddianamelerinin de altında sıkıyönetim askeri savcısı olarak imzası bulunan Nurettin Soyer’in Mamak Askeri Cezaevi’ndeki ülkücülere işkence yapılmasının faillerinden biri olduğu iddiası daha önce de dile getirilmişti. “Solcular ve Kürtler için Esat Oktay Yıldıran neyse, ülkücüler için de Nurettin Soyer odur” görüşüyle de anılan babasıyla ilgili son günlerde çıkan haberlerle ilgili olarak Tunç Soyer'in yanıtı, 12 Eylül öncesi yılları hatırlatıyordu:
“Darbe ile ilgili bir şeyi tartışmanın manası yok, yanlıştı. Ama kardeş kanı dökülüyordu, insanlar birbirlerini boğazlıyordu, öldürüyordu. Vahşi bir dönemdi, kırıcı ve üzücü bir dönemdi. Ama o dönem üzerinden bugüne dair bir şeyler çıkarmak hiç doğru değil. Eski yaraları kaşımanın faydası yok."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise "CHP, Türkeş ve arkadaşlarını 12 Eylül'de en ağır işkencelere maruz bırakarak idamla yargılayanların mirasçılarını yeniden vitrine çıkarıyor” derken; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de "ülkücü veya devrimci olan hiç kimsenin Soyer’in adaylığını kabul edemeyeceğini" savundu.
Yerel seçimler öncesinde CHP ile iş birliğine giden İyi Parti’nin bu adaylığa ne tepki vereceği merak konusu olurken; Genel Başkan Meral Akşener, Nurettin Soyer’in hazırladığı MHP iddianamesinde idamını istediği Alparslan Türkeş’in "Evladın işlediği suçtan babanın, babanın işlediği suçtan oğulun sorumlu tutulamayacağı" yönündeki sözlerini hatırlattı ve Tunç Soyer’in adaylığının kendisi için mahzuru olmadığını belirtti.
AKP-MHP cephesi ve bu cepheye yakın medya kuruluşları Soyer’in adaylığı üzerinden babasının askeri savcı olarak hazırladığı iddianameleri gündeme getirirken, İyi Parti’ye kayan ülkücü kökenli seçmene Soyer’e oy vermeme çağrısı da yapılıyor. CHP ve İyi Parti'nin tavrı ise, ortada bir suç olduğunun varsayılması halinde bile bu durumun ‘şahsiliğine’ vurgu yaparak Nurettin Soyer odağında tartışma yürütmemek.
Peki, izleyen yıllarda ‘kadrosuzluk’ nedeniyle Hava Kuvvetleri’nden emekli edilen askeri savcı Nurettin Soyer gerçeği, güncel siyasi tartışmanın neresine yakın düşüyor?
Bu soru, gazeteci Uğur Mumcu’nun "12 Eylül Adaleti" adıyla Kasım 1987'de yayımlanan kitabını bir kez daha gündeme getiriyor. İlk olarak Cumhuriyet gazetesinde yazı dizisi olarak yayımlanan kitapta, Nurettin Soyer Ankara Sıkıyönetim Askeri Savcısı olarak görev yaptığı dönemi anlatıyor. Soyer’in ‘kendi bakış açısını’ taşıyan anlatımlarında, güncel siyasi tartışmaya geçmişten yanıt özelliği taşıyan ayrıntılar da var.
Fethullah Gülen’le ilgili iddianame hazırlamış, askeri yargıda ilk kez reddi hâkim talebinde bulunmuştu
12 Eylül 1980 darbesini izleyen yıllarda demokrat/sol dünyanın en önemli sığınaklarından biri olan Cumhuriyet gazetesinde, o dünyanın en güçlü temsilcilerinden Uğur Mumcu tarafından yayımlanan anlatımların sunuşunda; Nurettin Soyer’in 12 Mart 1971 darbesi sonrasında İzmir’de sıkıyönetim savcısı olarak görev yaptığı sırada aralarında Fethullah Gülen’in de yer aldığı Nurculara yönelik davada savcı olarak görev yaptığına da değinilmişti.
Nurettin Soyer’in ‘tarafsız davranmadığı’ gerekçesiyle Askeri Hakim Kaya Alpkartal’ın reddini istediğini belirten Mumcu, yazı dizisinin sunuş kısmında “Bu, askeri yargı tarihinde ilk oluyordu. Savcı Soyer’in ‘tarafsız davranmadığı’ için reddini istediği Askeri Yargıç Kaya Alpkartal, yıllar sonra Soyer’in karşısına MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in avukatı olarak çıkmıştı” ifadelerini kullanmıştı.
“Biz, ‘sağ-sol’ demeden işimize devam ediyoruz ama komutan…”
Anavatan Partisi’nden siyasete girmeye hazırlanan eski Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun, Milliyet'e verdiği söyleşide görev yaptığı dönemde hâkim ve savcılara herhangi bir müdahalede bulunmadığını söylemiş, hatta onlarla ‘küs gibi yaşadığını’ savunmuştu.
Ergun’un komutanlığı sırasında Ankara Sıkıyönetim Savcısı olan Nurettin Soyer de, bu söyleşi üzerine İzmir Mordoğan’daki yazlığında bir araya geldiği Uğur Mumcu’ya, “Şimdi olayları tek tek anlatacağım. Savcı ve yargıçlara baskı yapıldı mı, yapılmadı mı; bunu sizin ve Cumhuriyet okurlarının yorumlarına bırakacağım” demiş ve o dönemde yaşananları kendi gözünden aktarmıştı.
12 Eylül darbesi sonrasında MHP Genel Merkezi’ndeki aramanın Ergun’un ‘şifahi emriyle’ yapıldığını kaydeden Soyer, yazılı emir verilmesi için birkaç kez yazı yazdıklarını ancak dönemin Sıkıyönetim Komutanı’nın konuyu Milli Güvenlik Konseyi'ne havale ettiğini söylüyor ve ekliyordu:
“Sol örgütler hakkında her gün yazılı emir veriyordu. Biz, ‘sağ-sol’ demeden işimize devam ediyorduk ama komutan sağ örgütler hakkında soruşturma yapmamızı benimsememişti.”
“Hem açtığım hem de iddianamesini imzaladığım sol örgüt davaları var”
Darbe sonrasında ülkeyi yöneten Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren’in emriyle çıkarılan yasa sonucunda MHP soruşturmasına sivil savcı verildiğini ve davadaki sanıkların, 'bir gün gözetimde kalmadan' doğrudan savcılığa getirildiğini ifade eden Nurettin Soyer, İstanbul’daki DİSK davasında sanıkların üç ay gözetimde tutulduğunu belirterek "hukuk adına üzücü bir olay" yorumunda bulunuyordu. Soyer, konunun DİSK soruşturmasına gelmesinin ardından Uğur Mumcu’nun “Sol örgütler hakkında dava açmadınız mı” sorusuna da şu yanıtı veriyordu:
“Açtım. Hem açtığım hem de iddianamesini imzaladığım sol örgüt davaları var. ‘MHP iddianamesini imzaladın, Dev-Yol iddianamesini de imzala’ dedi arkadaşlar. Onlarla beraber on beş gün soruşturmanın sık safhasında çalıştım. Çünkü idam isteminde bulunacağım sanıklar vardı. Bunlar hakkında ben de savcı yardımcısı arkadaşlarla beraber on beş yirmi gün, gece 12’lere kadar oturup sorgunun son kısımlarında bulundum.”
“Pankart asan kadın 15 gün emniyette sorgulanırken Haluk Kırcı doğrudan savcılığa getirildi"
Uğur Mumcu’ya yaptığı açıklamada, 1978 yılında 7 Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi gencin öldürüldüğü Bahçelievler Katliamı’nın faillerinden Haluk Kırcı'nın yakalanmasının ardından emniyette hiç sorgulanmaksızın savcılığa getirildiğini belirten Soyer, aynı dönemde pankart asarken yakalanan bir kadının ise 15 gün boyunca emniyette sorgulandığını söylüyordu:
“İstanbul Emniyet Müdürlüğü yakalamış. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün bu sanığı en az 28 gün gözetim altında tutması gerekir ki, çete hakkında bilgi toplanabilsin. Geldiği gün baktım, Kırcı polis nezaretinde benim kapımın önüne getirildi. ‘Bu nedir böyle’ dedim, ‘Sorgusu var mı?’ ‘Yok’ dediler. Savcılık olarak bu sanığı biz sorguladık. Tabii ne çeteyle ilgili bilgi verdi ne de başka şey… Yalnız yedi kişiyi öldürdüğünü bizlere söyledi. Söylemeyebilirdi. Ama söyledi… ‘Bundan nedamet duyuyorum’ dedi. ‘Sıkıntı içindeyim, onun için söylüyorum’ dedi. Hatta çocuklardan birini tel askıyla nasıl boğduğunu anlatırken savcı yardımcısı ‘Bak neler söylüyor’ dedi. Ben de koştum dinledim bir nebze.
“Şimdi bu olay oldu. Benim çok ağrıma gitti. Bu korkunç bir örgüt… Bu örgüt ile ilgili bu adamdan yığınla bilgi alınacak. O sırada savcı yardımcılarından biri ‘Ağabey pankart astı diye bir kızı yakalamışlardı. Bende evrakı vardı’ dedi. Kızı 15 gün emniyette gözetimde tutmuşlar, sorgulanmış, öyle gönderilmiş.”
“Komutan, ülkücülerde silah yakalandı mı önemsemez, ama solcu bir pankart astı mı herkesi ayağa kaldırırdı"
Mumcu'ya yaptığı açıklamalarda dönemin Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun’un ülkücülere yönelik ayrımcı bir tutum izlediğini savunan Soyer, “Komutan ülkücülerde silah yakalandı mı hiç önemsemez, ama solcu bir pankart astı mı savcılığı da, herkesi de ayağa kaldırırdı. Ama insan öldürülmüş, ben bunları yakalamışım… Bunların hiç önemi yoktu komutan için. Pankart daha önemlidir!” diye aktarıyor ve ekliyordu:
“Ben demiyorum ki pankart asmak suç değil. O da suç. Görevimiz bu suçu da izlemek. Ama adam öldürmek suçların en büyüğü! Bunu anlatamadık…”
"Adam koltuk değneği ile yürüyor ama Gülhane’de sağlam raporu verilmiş"
Mamak Askeri Cezaevi’ndeki C-5 koğuşunda ülkücülere işkence yapmakla suçlanan Nurettin Soyer, Mumcu’ya anlattığı anılarda dönemin komutanı Ergun’la, özellikle sağ örgütlerle ilgili operasyonlar/soruşturmalar ve polisin tutumu konularında tartışma yaşadıklarından bahsediyor.
Soyer, Uğur Mumcu'nun kitabında, askeri savcı olarak görev yaptığı dönemde gündeme gelen işkence iddialarını üstlerine bildirdiğini söylüyor. Bir cezaevi doktorunun, dönemin Savcı Yardımcısı Enis Tunga’ya “Cezaevine gelen sanıkların ilk muayenelerini yapıyorum. Genç kızlar ve kadınlar çok kötü durumda geliyorlar. Bu önlenemez mi” sözleriyle aktardığı ‘emniyette kadın tutuklulara kötü muamele yapıldığı’ tespitini Ankara Sıkıyönetim Komutanı Ergun’a aktardığını belirten Soyer, şöyle devam ediyor:
“Bir gün bir tutuklu polisle gelmiş… Adam koltuk değneği ile yürüyor ama Gülhane’de sağlam raporu verilmiş. Aklım durdu. Bunlar nasıl baskı?”
"Bana 'pis faşist' de dediler, 'pis komünist' de"
Dönemin Gümrük Bakanı MHP'li Gün Sazak’ın Dev-Sol tarafından öldürülmesine dair soruşturmayı da yürüttüğünü hatırlatan Soyer, her insanın bir siyasi inancı olduğunu ve bu inancın hukukun işleyişine etkisi olmaması gerektiğine inandığını belirtirken, Mumcu’ya verdiği söyleşiyi şu sözlerle bitiriyordu:
“Hâkimken solcu bir çocuğu mahkûm etmişim. Duruşmadan çıkarken ‘Pis faşist’ diye bağırmış. Bir sağcı çocuğu mahkûm etmişim ‘pis komünist, namussuz komünist’ diye slogan atmış çıkarken mahkeme salonundan. Bunlar hukukçuluğumla ilgilidir. Hukukçuluğuma toz kondurmam. Kondurtmadım da…”