T24 Haber Merkezi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ey dünya seninle rekabet etmeye geliyoruz, 3 Aralık’ı bekle” ifadeleriyle duyurduğu ve partisinin olası iktidarına ilişkin vizyon belgesinin açıklandığı “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlıklı toplantıda konuşan ekonomist Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, "Kötü haber, çok fazla alanda sıkıntılar var. İyi haber, yapabilecek çok şeyimiz var. İşin uzmanları ile tartışırsak, yapılması gerekenler listesini çıkartabilirsek düzeltebileceğimiz çok şey var. Teşhisi koymalıyız önce. Sadece sesi yüksek çıkanın sesini dinlersek bu olmaz. Tarihi bu kadar iyi olan bir ülkenin çok fazla yetişmiş insanı var. Türkiye'yi daha iyi yerlere getirmek isteyen çok fazla yetişmiş insanımız var. Önemli olan, partiler üstü, bakanlıklar arası çalışabilmek" diye konuştu.
Akçiğit, CHP’nin ekonomi, teknoloji ve sanayi başta olmak üzere temel projelerinin anlatıldığı toplantıda; sanayi ve istihdam politikalarını anlattı.
TIKLAYIN - Kılıçdaroğlu, “Türkiye’yi dünyanın merkezi yapacağım” dediği vizyon belgesini açıkladı
Akçiğit, "Gençlerin gitmek istediği değil, yaşamak istediği bir ülkeyi nasıl inşa ederiz" sorusunu yanıtladığı sunumunda şunları kaydetti:
"1960 senesinde Türkiye'nin milli geliri, ABD'nin yüzde 20'si civarındaydı. Zaman içinde OECD ülkelerine bakarsanız, çoğu ABD'ye yakınsamış veya geçmiş. Türkiye olarak aşama kaydedememişiz. 2008 civarında 1960'lar seviyesine gelmişiz, ne yazık ki o kazanımları da 2013 senesinden itibaren kaybetmişiz. Bugün Türkiye'nin milli geliri, ABD'nin yüzde 15'i seviyesinde. Evet, Türkiye'de daha fazla telefon, internet, yollar kullanabiliyoruz ama bu dünyanın her yerinde olan bir gerçeklik. Biz diğer ülkelere göre daha düşük performans göstermişiz.
Firma rekabetine bakmak istiyorum. Türkiye'nin uluslararası alanda rekabetçi olmasını istiyorsak, Türkiye içinde rekabeti sağlamamız gerekiyor. Bu çok kapsamlı bir durum.
"Böyle bir ortamda rekabet olmaz"
4 firma 2020 yılında e-ticaret pazarlama bütçesinin %70'ini oluşturuyor. Böyle bir ortamda rekabet olmaz. Bunun acil çözülmesi gerekiyor. Sadece firmaların dinamik olmasını beklemememiz gerekiyor. Rekabet kurumunun da dinamik olması, ileriye dönük olması gerekiyor.
Regülasyonlar hassas bir konu. Zaman içinde biriken bir şey. Firma büyüklüğü arttıkça, firma sayımız azalıyor. 50 kişi bariyerine yaklaşınca firmalarda bir yığılma var. Firmalar ellinin üzerine çıkmamak için kendilerini 49 48 işçiye park etmiş durumda. 50 ve üstü işçi çalıştıran firmalar, daha kapsamlı regülasyonlara tabi. Bunlardan kaçabilmek için 50'nin altında tutuyorlar büyümek yerine. Ya da kayıt dışı ekonomiye kaçıyorlar. Bu çok tehlikeli bir şey. Bu tarz politikalar hem kayıt dışını tetikliyorlar hem de refaha ciddi şekilde zarar veriyor. Regülasyonları kaldıralım demek değil bu, daha efektif hale getirmemiz gerekiyor. Bu da işin analizini anlayabilen insanların verilere bakarak bunları inceleyip yukarıya raporlaması ve destek vermesi ile olabilecek bir şey bu.
Devlet desteklerinden biraz bahsedelim. İnovasyon bazlı büyümek istiyoruz ama çok iyi durumda değiliz. Türkiye'deki ArGe harcamalarının GSMH'ya oranı, OECD ülkelerin çok çok arkasında. Biz OECD ülkelerine yakınsamayı beklerken, bu kadar yetersiz harcamayla onlara yakınsamamız mümkün değil. Türkiye'de ArGe harcamalarının düşük olmasında olay, kamunun verdiği destek miktarı değil, başka yerde yatıyor.
"Nereden katma değer yaratabiliriz oraya odaklanmamız gerekiyor"
Kişi başına düşen bilimsel yayın açısından da çok çok arkasındayız. Biz aslında inovasyon için GSMH'ya oranla destek açısından miktar görünmüyor. Problem miktarda değil, o paraların nasıl kullanıldığı ile alakalı. Etkin şekilde kullanılmadığı için bu kadar kaynak işe yaramıyor. Etki analizi dediğiniz şey çok önemli oluyor. Biz nereden katma değer yaratabiliriz oraya odaklanmamız gerekiyor.
Kamu garanti fonu çok fazla tartışılan bir konu. Türkiye'deki firmaları büyüklüklerine göre ayırdık, aldıkları her destek için ne kadar istihdam yaratmışlar, onu sorduk. En az etkiyi büyük firmalar yaratmış, en büyük etkiyi orta ölçekli firmalar yaratmış. Bu, Türkiye'nin bir gerçeğidir. Türkiye'deki firmaların en büyük problemlerinden biri, orta ölçekli firmaların patinaj yapmasıdır. Sanayi politikaları geliştirirken biz batının sanayi politikalarını alamayız. Bizim Türkiye'ye has problemlerimiz var. Firmalarımız Türkiye'de genel olarak küçük. Ulusal şampiyonlar yaratabilmemiz için orta ölçekli firmaların büyümesi gerekiyor. Her yere destek verirsek olmaz, eldeki kaynakları orta ölçekli firmalara aktarsak, ortaya çok daha fazla istihdam çıkacak.
"Sanayi ve eğitim politikalarını birbirinden ayrı düşünemeyiz"
Türkiye'deki araştırmacılar, hangi alanlarda çalışıyorlar? Yüzde 50'nin üzerinde sağlık alanında çalışıyor. Biz bir sanayi geliştirebilmiş miyiz peki? Biz bu kadar emek harcayarak bilim ortamı yaratmışız bilim ortamı açısından ama onu milli gelire çevirememişiz. Hollanda, Finlandiya çevirmiş. Hangi kaslarımızın güçlü olduğunu anlayıp kaynaklarımızı oraya aktaralım ki daha güçlü bir etki yaratalım.
Dijital dönüşüm, gelişmekte olan ülkeler için önemli bir fırsat oldu. Türkiye'deki firmaların dijital dönüşüm yapabilmesi için en önce yazılımcıya ihtiyacı var. Türkiye; nüfusa oranla yazılımcı oranla Avrupa ülkeleri arasında en sonda. Herkes yazılımcı bulamıyoruz diyorlar. Az miktardaki yazılımcıyı da dışarıdaki firmalara kaptırıyoruz diyorlar. Bizim nerede eksikliğimiz varsa ona yatırım yapmamız gerekiyor. Sizin futbolcularınız iyi değilse, şampiyon olamazsınız. Yazılımcı yetiştirmeniz gerekiyor ki firmalarınız da rekabetçi hale gelebilsin.
Mezun edilen öğrenciler nerelerde çalışıyor onlara bakalım. Türkiye, son on yıldaki mezunlarını hangi alanda vermiş? Tıp, eğitim, işletme, tarih, ziraat, psikoloji, ekonomi, din, hukuk, elektik elektronik ve ondan sonra bilgisayar mühendisliği... Eğitimimiz yarınları anlatıyorlar. Bu insanlar mezun olduğunda Türkiye ekonomisinde iş yapacaklar. Biz yeterince beşeri sermaye yatırımı yapmadığımız için problemlerin devam edeceğine çok şaşırmamak gerekiyor. Sanayi ve eğitim politikalarını birbirinden ayrı düşünemeyiz.
"Türkiye'de üniversiteye ayrılmış bütçelerde hem düşüş yaşanıyor hem de pasta küçülüyor"
Biz, beşeri sermaye yatırımlarını yapmak zorundayız. Bu beş yıl sonrasını, sekiz yıl sonrasını etkileyecek. Biz bu sabrı göstermeliyiz.
Üniversitelerin durumundan da bahsedelim. Türkiye'deki üniversitelerdeki araştırmacıların verimliliği 2006 senesine kadar artmış, sonra tamamen durağanlığa girmiş. Türkiye'de bugün açık olan üniversitelerin yüzde 50'den fazlası, 2006'dan sonra açılmış üniversiteler. Bu üniversitelerin verimliliği nasılmış? 2006'dan sonra açılmış üniversiteler verimli araştırma üniversiteleri değil. Türkiye'de üniversiteye ayrılmış bütçelerde hem düşüş yaşanıyor hem de pasta küçülüyor. Bizim güçlü üniversitelerimiz olan, ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi, pastadan daha az pay almaya başlamış. Üniversitelerimiz kan kaybederken dünyada sıraların da etkilenmesini bekleyemezsiniz.
Beyin göçü
Türkiye'deki araştırmacıların Türkiye'den gitme olasılığı, 2006'ya kadar azalmadaymış. Yurt dışına gitme azalması 2006'da durağanlaşıyor. 2015-16 sonrasında ciddi artış göstermeye başlıyor. Tıp alanındaki araştırmacılarda durum daha da vahim. 2016 sonrasındaki doktorların yurt dışına gidiş oranı sert şekilde artış gösteriyor. Kimler gidiyor? Verimliliklerine göre araştırmacıların yurt dışına gitme olasılıkları nedir diye araştırdık. Yurt dışına giden sağlık araştırmacılarımız en yüksek verimli, en verimli insanlar. Biz onları yeni mezun olmuş, kariyerinin başındaki insanlarla yer değiştirmek aynı etkiyi yaratmaz. Meşakkatle yetiştirdiğimiz insanlara arkamızı dönemeyiz.
"Önemli olan, partiler üstü, bakanlıklar arası çalışabilmek"
Türkiye ekonomisini biz neredeyse bıraktıysak orada kalmış. Kısır tartışmalar değil yapmamız gereken. Kötü haber, çok fazla alanda sıkıntılar var. İyi haber, yapabilecek çok şeyimiz var. İşin uzmanları ile tartışırsak, yapılması gerekenler listesini çıkartabilirsek düzeltebileceğimiz çok şey var. Teşhisi koymalıyız önce. Sadece sesi yüksek çıkanın sesini dinlersek bu olmaz. Tarihi bu kadar iyi olan bir ülkenin çok fazla yetişmiş insanı var. Türkiye'yi daha iyi yerlere getirmek isteyen çok fazla yetişmiş insanımız var. Önemli olan, partiler üstü, bakanlıklar arası çalışabilmek.
Biz bu sorunlarla uğraşmazsak hiçbir şey olmaz. Tıpkı Türkiye'de son 60 senede hiçbir şey olmadığı gibi. Düzeltebileceğimiz çok şey var, çok fazla yetişmiş insanımız var. Yarın için biz bu adımları atmazsak, torunlarımız da; dedemizden 60 yıl önce kaldığımız gelir seviyesinde kalacak."