Gündem

CHP’li Salıcı: AKP, geleceğimizi yok edecek bir aymazlık içinde

"İktidar yangınlara sadece seyirci kaldı"

10 Ağustos 2021 17:45

CHP Parti Örgütü, Örgüt Yönetimleri ve Yurtdışı Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, “Yangınlar, seller, doğal afetler, depremler ilk defa olmuyor. Olması gereken bu afetler gerçekleşmeden önce tedbir almak. AKP, bizim geleceğimizi yok edecek bir aymazlık içinde” dedi.

Salıcı, Samsun’da, CHP 11. Bölge Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, iktidarın Paris İklim Anlaşması’nı onaylamamasına tepki gösterdi. Salıcı 

CHP, 11. Bölge Toplantısı’nı; Amasya, Samsun ve Sinop il örgütlerinin katılımı ile Samsun’da yaptı. Toplantıya; CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Samsun milletvekilleri Neslihan Hancıoğlu ile Kemal Zeybek, Sinop Belediye Başkanı Barış Ayhan, Atakum Belediye Başkanı Cemil Deveci, Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı, Gümüşhacıköy Belediye Başkanı Zehra Özyol ve Ayancık Belediye Başkanı Hayrettin Kaya katıldı.

"İktidar yangınlara sadece seyirci kaldı"

Toplantının açılış konuşmasını yapan Salıcı şunları söyledi:

"2018 Ağustos ayında kur şoku ile beraber, biz bir krize girdik. Diyorlardı ki, ‘Rahip Brunson’dan kaynaklandı, dış güçlerin müdahalesi.’ Rahip gitti, ama kriz kaldı. 2018 Ağustos ayından beri Türkiye net bir şekilde ekonomik krizin içinde. İktidar ekonomik krizi yönetemedi. İşsizlik arttı, enflasyon arttı, kendi hayatına kıymak zorunda kalan yurttaşlarımızın sayısı arttı. Sonra aralık ayı sonunda pandemi ortaya çıktı. 70 gün sonra ilk vaka görüldü ve ilk vaka görülene kadar iktidar herhangi bir önlem almadı. Sonraki süreci nasıl yürüttüğünü de hepimiz çok iyi biliyoruz. En son ülkenin güneyinde ve batısında hepimizin yüreğini yakan yangınlar başladı. İktidar yangınlara sadece seyirci kaldı.

Biz, Sayın Genel Başkan’ımızla beraber hem Antalya, hem Muğla’ya yangınların yol açtığı hasarı yerinde tespit etmek ve belediye başkanlarımızın verdiği mücadeleyi tetkik etmek için gittik. Gördüğümüz tablo gayet vahimdi. İtfaiyelerimiz, belediyelerimizin personeli, arozözlerimiz çalışıyor. Ama yangınlar orman içi bölgelerde başlamış. Yerleşim yerlerine yakın yerlerde itfaiye, arozöz, personel işe yarıyor ama iç bölgelere itfaiye araçlarını sokma şansımız yok. Akşam oluyor helikopterlerin hiçbiri çalışamıyor. Çünkü gece görüş imkanı yok. Yangın söndürme uçağı Tarım Orman Bakanı’nın dili ile söyleyeyim ‘envanterimizde yok.’ Dolayısıyla akşam olduktan sonra ne helikopter ne de uçak çalışabildi. O yangınları söndürmek için havadan müdahale şart. Bu iktidar, 2002 yılında iktidara geldi. 2002 yılında iktidara geldiğinde, Türk Hava Kurumu’nun envanterinde 16 yangın söndürme uçağı, üç tane keşif uçağı vardı. 2002 yılında 176 farklı yerde yangın çıktı ve itfaiyelerin de desteği ile ağırlıklı olarak uçaklarla, geniş bir alana yayılmadan, Türkiye’nin ana gündemine girmeden söndürüldü. 2002, AKP’nin iktidara geldiği, eski Türkiye” dediği Türkiye’nin üretmiş olduğu yapının, Cumhuriyet kurumu olan Türk Hava Kurumu’nun bu ülkenin birikimleri sonucu aldığı uçaklar. Bugün çok ciddi bir alan yandı gitti. Hepimizin içi yandı. Doğamız, hayvanımız, insanımız, ekonomik hayatımız, canımız, malımız yandı gitti. İktidar bu yangın sürecini, bu krizi de yürütemeyen iktidara dönüştü.  Önümüzde karşılaştığımız hiçbir krizi yönetemeyen bir siyasi iktidar var. Bu iktidar artık Türkiye’nin canına da malına da zarar gelirken sadece seyirci kalan, hatta canla başla mücadele edip söndürmek isteyen insanları da yeri geldiğinde başka sıfatlarla suçlayan iktidara dönüştü. Yangınlar, seller, doğal afetler, depremler ilk defa olmuyor. Olması gereken bu afetler gerçekleşmeden önce tedbir almak. İktidarın yapması gereken şey tedbir almak. Adalet ve Kalkınma Partisi bu tedbiri almıyor.

Öyle ilginç zamanlardan geçiyoruz ki, şu anda Muğla’da, Aydın’da yangınlar devam ediyor, dün akşam Ordu’da sel oldu. Bir yandan Karadeniz’de, Van’da sellerle boğuşuyoruz, bir yandan da yangınlarla boğuşuyoruz. Bir küresel iklim krizi ile karşı karşıyayız. Bunlara genel tedbir almak için Paris İklim Anlaşması metni ortaya çıktı. Dünyadaki devletlerin büyük kısmı bu anlaşmayı onayladı. Adalet ve Kalkınma Partisi halen Paris İklim Anlaşması’nı onaylamıyor. Meclis’te defalarca dile getirdik, grup başkanvekillerimiz gitti, Meclis Başkanı ile görüştü, biz bunu Genel Merkez olarak defalarca dile getirdik. Paris İklim Anlaşması imzaladığında bir ülkenin kendi başına çözemeyeceği doğal afetleri veya iklimi tetikleyen olumsuzlukların tedbirini tüm dünya beraber aşacak. İçinde yaşadığımız ülke, dünyadan bağımsız değil. Yunanistan’daki yangın da bizi etkiliyor, İspanya’daki yangınlarda başka ülkeleri etkiliyor. Adalet ve Kalkınma Partisi, bizim geleceğimizi yok edecek bir aymazlık içinde. Bu iktidarın değişmesi lazım. Değişmesi içinde acilen Türkiye’nin daha fazla hasar görmemesi için erken seçime ihtiyacımız var.

"Nefret dilini tasvip etmemiz mümkün değil"

 İkinci konumuz sığınmacı konusu. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında çok yanlış bir Suriye politikası izlendi. O yanlış Suriye politikası sonucu resmi rakamlara göre 3 milyon 700 gayrı resmi rakamlara göre çok daha fazla Suriyeli Türkiye’ye geldi ve kendi ülkesinde iç savaştan kaçtı. Biz tabi ki onları misafir eder, ekmeğimizi onlarla bölüşüyoruz. Ama Suriyelilerin Türkiye’ye gelmiş olmasının nedeninin ne olduğunu bilmemiz lazım. Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi bu kadar yanlış bir Suriye politikası izlememiş olsaydı, komşusunun evindeki yangını körüklememiş olsa 4-5 milyon Suriyeli kendi ülkesini bırakıp Türkiye’ye gelir miydi, başka bir ülkelere gitme ihtiyacı duyar mıydı? Onun için bizim sığınmacılara karşı bir nefret dilini tasvip etmemiz mümkün değil, doğru da değil. Tabi ki onları kendi ülkemizde misafir edeceğiz, geçici bir süre için onlara destek vereceğiz ama bir yandan da bunun kalıcı hale dönüşmemesini sağlamamız lazım. Diğer ülkelerin de desteğini alarak Suriye’de savaşı bitirip, ülkenin imarını tamamlayıp, yaşanabilir bir yere dönüştürüp, can güvenliğini sağlayıp Suriyeli misafirlerimizi kendi ülkelerine misafir edeceğiz. Genel Başkanımızın söylediği gibi davulla zurnayla yolcu edeceğiz. Yani gitmekten mutlu olacakları hale getireceğiz.

 Sadece Suriye’den gelenler mi var? Irak, İran, Afrika ülkelerinden var, geçmişte gelen Afganlar var, bugün İran sınırına kadar otobüslerle taşınan ve oradan koşarak Türkiye’ye giren Afganlar var. Adalet ve Kalkınma Partisi sığınmacılarla ilgili siyaseti tam anlamıyla Avrupa Birliği ile rüşvet pazarlığına dönüştürdü. ‘Biz bu işin finansmanını daha iyi yönetiriz’ diyor, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı. Avrupa’ya, ‘Bizim istediğimiz kaynağı ver, biz onlara burada bakalım.’ Türkiye rüşvet pazarlıklarına mahkûm edilebilecek bir ülke değil. Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü başka, Dışişleri kaynakları başka, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı başka konuşuyor. Anlaşılan o ki partisinin de devletin de haberdar olmadığı bir gizli anlaşmanın içinde. Biden ile görüştü ya, o görüşmede muhtemelen bizim bilmediğimiz, devletin kayıtlarına girmeyen bazı sözler var.

"Gizli anlaşma bizi bağlamaz"

Şu açık; Türkiye geçmişte de göçler aldı, komşu ülkelerden göçlerle gelenlere kucak açtı ama Türkiye hiçbir zaman bunu rüşvet pazarlığı haline getirmedi. Türkiye hiçbir zaman, ‘Ben sizi korurum ama karşılığında şu kadar para alırım’ diyen bir Cumhurbaşkanı veya Başbakan tarafından yönetilmedi. Aralarında gizli bir anlaşma varsa, Sayın Genel Başkanımız da ifade etti o gizli anlaşma bizi bağlamaz. O gizli anlaşma Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan sonraki iktidarını kuracak, yönetecek olan, Türkiye’yi refaha taşıyacak olan CHP’yi bağlamaz. Tıpkı Kanal İstanbul’la yapılacak yatırım ve verilecek olan kredilerin, geleceğin iktidarı CHP’yi bağlamayacak olduğu gibi. Tıpkı beşli çetenin bazı ilişkiler üzerinden almış oldukları Londra’daki tahkim mahkemeleri üzerinden devlet garantisi verilen, döviz üzerinden geçiş garantisi verilmiş olan projelerin CHP tarafından iktidara geldiğimizde kamulaştıracak olması gibi. Mesele bizim için çok açık. Biz Türkiye’ye zarar verecek, Türkiye’yi sıkıntıya sokacak herhangi bir işin içinde olmayız. Bunu iktidara gelince yapacağız. İktidara gelişimizi kiminle birlikte planlayacağız.

Üzerimize çok büyük görevler düşüyor, zorlu bir dönemdeyiz. Doğru. 100 yıl önce, çok daha zorlu bir dönemde Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde ilk adımının atıldığı Cumhuriyet kenti Samsun’da, çok ağır koşullarda ulusal kurtuluş mücadelesi başlatıldı ve başarılı oldu. Şu anda Türkiye yine ağır koşullarla karşı karşıya. Ama biliyoruz ki bugün örgütlü bir CHP, duyarlı bir toplum, aydın bir kesim var. Bu yaşananları gören halk kitlesi var. Onları örgütleyerek, onları bir araya getirerek, onları il, ilçe başkanlarımız, milletvekillerimiz, Genel Merkezimiz önderliğinde örgütleyerek iktidara gelmek mümkün.” (ANKA)