CHP Sözcüsü Faik Öztrak, 12 Eylül Askeri Darbesi'nin yıl dönümünde, "Bugün görüyoruz ki darbeler sadece tankla, tüfekle, silahla yapılmıyor. Demokrasinin imkan ve araçlarını istismar ederek de darbeler yapılıyor. Yönetimler otoriterleşiyor. Demokrasinin imkan ve araçlarıyla inşa edilen ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, demokrasimize darbe üstüne darbe vuruyor. Bugün ülkemizde yaşadıklarımızın, 12 Eylül’de yaşadıklarımızla büyük benzerlikleri var. Hangi birini söyleyelim. 12 Eylül’de Kenan Evren ve arkadaşları ne yaptıysa 20 Temmuz 2016’dan sonra aynısını Erdoğan şahsım yönetimi yapıyor" dedi.
Öztrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Yunanistan için söylediği "Bir gece ansızın gelebiliriz" sözleri için de, "Bu milletin Kıbrıs’ta kanla yazdığı, tarihe mal olmuş ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ parolası, öyle ağza gelindiği gibi söylenmez. İç siyasete ucuz kabadayılıklara malzeme yapılamaz. Bunu bir defa söylersiniz, sonra da gereğini mutlaka yaparsınız. Tıpkı Genel Başkan’ımız rahmetli Bülent Ecevit’in yaptığı gibi" diye konuştu.
Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi'nde bugün yapılan Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sonrasının ardından gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Öztrak’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
"Şehitlerimizin ailelerine sabır, milletimize başsağlığı diliyoruz"
"Dün Irak’ın kuzeyinde, bölücü terör örgütüyle girdikleri çatışmada dört kahraman Mehmetçiğimizi şehit verdik. Şehit düşen kahraman askerlerimiz Gökhan Ağıl, Fatih Kalkan, Harun Yıldırım ve Savaş Borlu’ya Allah’tan rahmet, şehitlerimizin ailelerine sabır, milletimize başsağlığı diliyoruz. İki Mehmetçiğimiz de yaralı. Onlara da acil şifa dileklerimizi iletiyoruz.
"Demokrasi tarihimizde kapkara bir sayfanın yıl dönümü"
Bugün 12 Eylül. Demokrasi tarihimizde kapkara bir sayfanın yıl dönümü. 12 Eylül’e giden süreç ve millet iradesine postalla yapılan darbe, pek çok insanımızın canını yakmıştır. Ülkemizin kalkınmasının önünü kesmiş, birçok fırsatın yitirilmesine yol açmıştır. 12 Eylül darbesi, toplumsal hafızamızda ciddi travmalar yaratmış, bugün bile hala kapanmayan yaralara sebep olmuştur.
Sağ-sol kavgalarıyla insanlarımız bölünmüş, parçalanmış; kardeş kavgaları ve ardından gelen darbeyle siyaset yeniden dizayn edilmeye çalışılmıştır. 12 Eylül darbesinde en ağır bedel ödeyen parti ise kuşkusuz CHP olmuştur. Atatürk’ün ‘İki büyük eserimden biri’ dediği partimiz, darbeciler tarafından kapatılmıştır. Arşivlerine el konulmuştur. Genel Başkan’ımız, Zincirbozan’da gözaltında alınmıştır. Kadroları hapislerde yatmıştır. Siyasetten yasaklanmıştır.
"12 Eylül’de Kenan Evren ve arkadaşları ne yaptıysa; 20 Temmuz 2016’dan sonra aynısını Erdoğan şahsım yönetimi yapıyor"
Biz, bu nedenle demokrasinin, milli iradenin, TBMM’nin, hakkın, hukukun, adaletin ülkemizin bekası, milletimizin refahı ve kalkınması için ne kadar önemli olduğunu özümsemiş bir partiyiz. Ama bugün görüyoruz ki darbeler sadece tankla, tüfekle, silahla yapılmıyor. Demokrasinin imkan ve araçlarını istismar ederek de darbeler yapılıyor. Yönetimler otoriterleşiyor. Demokrasinin imkan ve araçlarıyla inşa edilen ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, demokrasimize darbe üstüne darbe vuruyor. Bugün ülkemizde yaşadıklarımızın, 12 Eylül’de yaşadıklarımızla büyük benzerlikleri var. Hangi birini söyleyelim. 12 Eylül’de Kenan Evren ve arkadaşları ne yaptıysa 20 Temmuz 2016’dan sonra aynısını Erdoğan şahsım yönetimi yapıyor.
Bugün Erdoğan’ı kaç kişi eleştirebiliyor? Cumhurbaşkanlığı makamına oturan bir siyasi parti liderini eleştirmek kanunen yasak, ama diğer liderlere ağzına geleni söylemek serbest. 12 Eylül’de de parlamento askıya alınmıştı. Yasalar, Milli Güvenlik Konseyi’nde hazırlanıyordu. Şimdi de parlamento filen askıda, yasalar da sarayda hazırlanıyor. İktidar vekillerinin parmakları inip, kalkıyor. 12 Eylül’de Anayasa’mız askıya alınmıştı. Bugün de Anayasa’mız fiilen askıya alınmış durumda.
"Temel hak ve özgürlüklerimiz güvence altında değil"
12 Eylül’de temel hak ve özgürlüklerimiz güvence altında değildi. Bugün de temel hak ve özgürlüklerimiz güvence altında değil. Bugün ülkemizde Anayasa’mızın hükümleri uygulanmıyor. Sarayın hâkimleri, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamıyor. Anayasal bir devletten, görünürde ‘anayasalı devlet’e dönüştük. Bugün Türkiye’yi yönetenler, hukuk devletine vurduğu darbelerle ülkemizi, üyesi ve kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden atılma noktasına getirdiler.
John Locke’un meşhur sözüdür; ‘Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar’ diyor. Tiranlığın olduğu yerde kimse canından, malından emin olamaz. Bugün Türkiye’de, hukukun üstünlüğü yerine, sarayın hukuku konuşuyor. Binlerce insan, ucube rejimin iradesiyle hiçbir mahkeme kararı olmadan bir gecede KHK’larla görevinden alındı. Saray, mahkemelerin yerine geçti. Daha önce ‘Kumpas davalarının savcısıyım’ diyen sarayın kibirlisi, şimdi de hâkimliğe soyundu. Yaşın yanında kuruyu da yaktı. Savcıların ‘kovuşturmaya yer yoktur’ kararları, mahkemelerin işe iade kararları yok sayıldı. Halen de sayılıyor.
Genel Başkan’ımız ‘Bizim iktidarımızda bunları düzelteceğiz’ deyince tüm bu hukuksuzluklara imza atan sarayın kibirlisi, kıyameti koparıyor. Genel Başkan’ımızı mahkemelerin yerine geçmekle suçluyor. Kişi, kendinden bilir işi. Genel Başkan’ımızın taahhüdü, tam da mahkeme kararlarına, hukuka uymak taahhüdüdür.
"Kendilerini uyaran, ‘Tedbir alın’ diyen komutanları içeri attılar"
12 Eylül’ün muktedirleri, ‘Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü’ gibi hayati kararları hiç kimseye sormadan, tek başına alırdı. Sonra da içerde atıp tutarlardı. Bugün ülkeyi yönetenler de emperyal güçlere şirin görünmek için Ege’de statüsü tartışmalı kayalık ve adacıkların Yunanistan tarafından işgaline yıllarca sessiz kaldılar. Bizlerin ve aklı başında herkesin uyarılarını yıllarca duymazlıktan geldiler. Kendilerini uyaran, ‘Tedbir alın’ diyen komutanları içeri attılar. Burnumuzun dibindeki işgali yıllarca izlediler. Ama şimdi, tam da seçimler yaklaşırken bu ülkenin tarihine mal olmuş ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ parolasına sığınıyorlar.
Sonra Amerika’dan uyarı gelince, Fransa ‘Yunanistan’ın yanındayız’ deyince, AB ‘Yunanistan’ın toprak bütünlüğü’ deyince geri adım atıp milletimizi rencide ediyorlar. Bazı sözler vardır, söylenirken 40 defa düşünülür. Bu milletin Kıbrıs’ta kanla yazdığı, tarihe mal olmuş ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ parolası, öyle ağza gelindiği gibi söylenmez. İç siyasete, ucuz kabadayılıklara malzeme yapılamaz. Bunu bir defa söylersiniz, sonra da gereğini mutlaka yaparsınız. Tıpkı Genel Başkan’ımız rahmetli Bülent Ecevit’in yaptığı gibi.
"Darbeciler de unutulur gider; geriye kalan akıl ve bilim olur"
Nobel Fizik Ödülü’nün aday belirleme sürecinde görev alan, dünyanın saygı duyduğu nükleer fizik uzmanımız, Prof. Dr. Alpar Sevgen’in Boğaziçi Üniversitesi’ndeki görevlerine son verdiler. Neden? Bu değerli bilim insanı akademik özgürlüğü, akademik ahlakı savunduğu için. Ama kimse enseyi karartmasın. ‘Dünya dönüyor’ diyen Galileo’yu tüm dünya bilir, hatırlar. Ama Galileo’yu söyledikleri için yargılayan engizisyon mahkemesinin üyelerini kimse hatırlamaz. Darbeciler de unutulur gider. Geriye kalan akıl ve bilim olur.
"Sendikaların pazarlık gücü, örgütlü toplum, 12 Eylül darbesiyle yıkıldı"
Bu ülkede neoliberal politikaların tam anlamıyla tesisi, 12 Eylül darbesiyle mümkün oldu. Devletin ekonomideki rolü, sendikaların pazarlık gücü, örgütlü toplum, 12 Eylül darbesiyle yıkıldı. Emeğin milli gelirden aldığı pay düştü. Bugün de Türkiye’de ekonomik yaşam; işçi, memur ve çalışan aleyhine yeniden dizayn ediliyor. Ülkemizde sendikalaşma oranı, 2000’lerin bile gerisine düştü. 2000’de sendikalaşma oranı yüzde 12,5’ti, bugün yüzde 9,9. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içinde en düşük sendikalaşma oranına sahip 5 ülkeden biriyiz. Sendikaların durumu ise herkesin malumu.
"Faiz, milletin bütçesinden çalınıp çatır çatır ödeniyor"
Faiz lobilerine bütçeden ilk 7 ayda 151 milyar 347 milyon lira bulunabiliyor, çiftçi bütçeden hak ettiği desteği alamıyor. Ama kur korumalı mevduat sahiplerine 60 milyar 597 milyon lira faiz, milletin bütçesinden çalınıp çatır çatır ödeniyor. Milletimiz yiyecek ekmeği bulamıyor, ama diğer tarafta dövizle verilen garantiler karşılığında kamu-özel iş birliği (KÖİ) müteahhitlerine 13 milyar 625 milyon lira tıkır tıkır ödeniyor.
Sadece son iki yılda emeğin milli gelirden aldığı pay, 10 puan birden düştü, yüzde 21’lere indi. 12 Eylül darbesinde bile bu hızda bir gerileme yaşanmamıştı. Bu yönetim anlayışının ücretiyle geçinenlere çıkardığı çok ağır bir fatura var. Oturduk, hesapladık. Emekçilerimizin, önceki üç yılın ortalamasına göre milli gelirden aldıkları payın düşmesi nedeniyle son 2,5 yıldaki kaybı, tamı tamına 67 milyar dolar. Ücretli çalışan her bir emekçimizin son 2,5 yıldaki kaybı ise yine tamı tamına 3 bin 273 dolar. İşte böyle bir emek sömürüsünü, böyle bir zulmü yapsa yapsa ancak darbeciler yapar.
"Emekçinin cebine girmesi gereken dört çeyrek altın kimin cebine gitti?"
AK Partili bir genel başkan yardımcısı çıkmış, ‘2002’deki asgari ücretle ne alınıyordu, şimdi ne alınıyor? Ekmek 1 lirayken alınamıyordu, ama bugün 5 lira, ekmek alınabiliyor’ diye buyurmuş. Hep diyoruz; bunların milletle bağı koptu. Milletin halini görmüyorlar. Milletin sesini duymuyorlar. Yaşadıkları fildişi kulelerde her şeyi güllük gülistanlık sanıyorlar. Bir de biz anlatalım; 2002 Aralık ayında net asgari ücret, 184 lira 30 kuruştu. Aynı dönemde çeyrek altın, 27 lira 40 kuruştu. Asgari ücretle 7 çeyrek altın alınıyordu. Bugün asgari ücret, 5 bin 500 lira. Çeyrek altın, bin 674 lira. Şimdi ancak üç çeyrek altın alınabiliyor. AKP yöneticilerine soruyoruz; emekçinin cebine girmesi gereken dört çeyrek altın kimin cebine gitti?
"Anadolu’nun kapılarını açan Alparslan da bizim, Anadolu ve Trakya’yı emperyalist çizmelerinden kurtaran Mustafa Kemal de bizim"
9 Eylül’de İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşu, İzmir Kordon’da büyük bir coşkuyla kutlandı. Tarkan, muhteşem bir konser verdi. Ama böyle anlamlı bir günde milletimizin büyük bir coşkuyla kutlama yapması yine birilerini rahatsız etti. ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyen emperyalist sevicilerden tarih belleyenlerin, ‘İzmir'in kurtuluşu 9 Eylül. Kim demiş, ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler, kurşun sıkmadık ki’ diyen densizlerin karın ağrılarının sebebini biz gayet iyi anlıyoruz. Hadi bu Cumhuriyet’e saygınız yok, bu topraklar için toprağa düşmüş binlerce şehidimizin aziz hatıralarına da mı hiç saygınız yok? Kurtuluş Savaşı’nda bu millet ateşi de ihaneti de görmüştür. Bunları söylemek, anlatmak ne zamandan beri Osmanlı ve Cumhuriyet’i kapıştırmak oldu? Bu ülkede kimse Cumhuriyet’i Osmanlı ile çarpıştırmıyor. Ecdadımızı ‘senden-benden’ diye bölüp parçalamıyor. Anadolu’nun kapılarını açan Alparslan da bizim, Anadolu ve Trakya’yı emperyalist çizmelerinden kurtaran Mustafa Kemal de bizim.
"Derdimiz; ülkeyi kötü yönetenlerledir, liyakatsizlerledir, dışarıdan emir alanlarladır"
Bu millet, Çanakkale’yi tek imzayla emperyalistlere açanları, İstanbul’u düşmana teslim edenleri, Kuvayı Milliye ve Mustafa Kemal için idam fetvası yazanları, onayanları, ardından da İngiliz zırhlılarına binip gerisin geri kaçanları ecdadı olarak kabul etmez. Asil milletimizin de bizim de derdimiz, ülkeyi kötü yönetenlerledir, liyakatsizlerledir, dışarıdan emir alanlarladır. 9 Eylül 1922’nin 100'üncü yıl dönümünden ayrışma, kutuplaşma çıkarmaya kalkanların niyetini biz çok iyi biliyoruz.
CHP, dün de darbelerin karşısındaydı, bugün de karşısındadır. CHP, postalla yapılan askeri darbelere de karşıdır, mokasenle yapılan sivil darbelere de karşıdır. Bizim safımız bellidir. Bizim safımız, demokrasiden yanadır. Bizim safımız; hak, hukuk ve adaletten yanadır. Bizim Genel Başkan’ımız, herkes sinip korkarken ‘Hak, hukuk, adalet’ diyerek Ankara’dan İstanbul’a kadar bunun için yürümüştür. Attığı her adımla bu ülkede korku duvarlarını yıkmıştır.
"Kayınpeder ve damat, bu milletin 128 milyar dolarını yok yere heba etti"
Kayınpeder ve damat, bu milletin 128 milyar dolarını yok yere heba etti. Biz bunları söylediğimizde bize etmedik hakaret bırakmadılar. Dava açtılar. Ama gerçeklerin, er ya da geç ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var. İşte Balkan gezisi dönüşü Erdoğan, uçan sarayında gazeteci görünümlü maiyet memurlarına demeç vermiş. Merkez Bankası kasasının borçla ayakta tutulduğunu itiraf ediyor. Borç alınan bu dövizlerin de ithalat için kullanıldığını söylemiş. İşte tüm bu sözler, sebebi oldukları ekonomik iflasın ilanıdır.
Ne diyordu Erdoğan? ‘Borç alan emir alır.’ O halde biz de şimdi soruyoruz; borç veren dostlarınızdan hangi emirleri alıyorsunuz? Borç almak için ülkemizin hangi âli menfaatlerinden vazgeçiyorsunuz? İşte Akkuyu Nükleer Santrali… Sesleri, solukları çıkmaz oldu. Erdoğan, 9 Ağustos’ta helikopterine atladı; Mersin’e, nükleer santral şantiyesine gitti. Şantiyeden kovulan Türk inşaat şirketinin işe geri dönmesi için ‘Ruslara bir hafta mühlet verdiği’ yazılıp çizildi, ama bir ay geçti. Peki ne oldu? İnşattan kovulan Türk şirketi inşaat alanına dönebildi mi? Hayır, dönemedi. Ama Rus şirketinin Akkuyu inşaatı için Türkiye’ye 10 milyar dolar gönderdiği söylendi. Erdoğan’ın sesi soluğu da birden kesildi. Neden? Çünkü borç alan emir alır, borçlunun yalımı alçak olur.
Bugün temmuz ayı ödemeler dengesi rakamları açıklandı. Piyasa temmuzda 3,4 milyar dolar cari açık beklerken gerçekleşme 4 milyar dolar oldu. Yılın ilk 7 ayında gerçekleşen cari açık, geçen seneye göre yüzde 168 artarak 36,7 milyar dolara çıktı. İlk 7 aydaki cari açığın büyük bir kısmının da normal yollarla finanse edilemediğini görüyoruz. Kaynağı belirsiz para giriş çıkışının izlendiği ‘net hata noksan’ kaleminden ilk 7 ayda ülkeye giren para, 24 milyar 347 milyon dolar. Bu büyüklükte kaynağı belirsiz bir para girişini daha önce hiç yaşamadık. Buna rağmen ilk 7 ayda döviz rezervlerindeki erime ise 7 milyar 925 milyon dolar.
"Türkiye, Türk’e pahalı, Bulgar’a ucuz"
Bugün okullar açıldı. Öğrencilerimize, ailelerimize, öğretmenlerimize başarılı bir eğitim-öğretim yılı diliyoruz. Ama eğitim-öğretim masrafları bu sene korkunç arttı. Özel okullara yapılan fahiş zamları bir kenara bırakıyorum. Kırtasiye masrafları bile cüzdanları yakıp kavuruyor. Ucuzcu marketlerde bile son bir yılda silgi yüzde 127, pastel boya yüzde 138, okul çantası yüzde 159, 120 yapraklı defter yüzde 299 zam görmüş. Bu zamlar karşısında bizim velilerimiz ne yapacak? Aileler nasıl ayakta duracak? Ama Türkiye, Türk’e pahalı, Bulgar’a ucuz. Ülkemiz, Bulgaristan’daki veliler için ucuzcu markete dönmüş. Paramız Bulgar levası karşısında pul olunca Bulgar veliler Türkiye’ye akmış. Bulgarlar arabalarını tıka basa doldururken bizim velilerimizin elleri böğründe. Bu hak mıdır, reva mıdır?
"Artık bu topraklarda toplumsal kutuplaşma son bulacak"
Biz, milletimize sesleniyoruz; müsterih olun; aydınlık günlere kavuşmaya artık çok az kaldı. Artık bu topraklarda toplumsal kutuplaşma son bulacak. Toplumsal barış hâkim olacak. Öfke ve nefret dili kaybedecek. Nezaket ve karşılıklı saygı kazanacak. Ahlaki yozlaşmanın, manevi tahribatın önüne set çekilecek. Rüşvet, torpil, iltimas son bulacak. Adalet, dürüstlük ve liyakat gelecek. Türkiye’miz, dünyada hak ettiği güç ve konumu kazanacak. Ekonomimiz, 5 yılda ilk 15 ekonomi arasına girecek. Fert başına gelirimiz 20 bin doları bulacak. Türkiye, içine düşürüldüğü vasatlık tuzağından kurtulacak.
Biz kazanacağız, gençlerimiz kazanacak. Biz kazanacağız, esnafımız kazanacak. Biz kazanacağız, çiftçimiz kazanacak. Biz kazanacağız, işçimiz, işverenimiz kazanacak. Biz kazanacağız, Türkiye kazanacak. Biz kazanacağız, 85 milyon kazanacak. Milletin masasında belirlenecek cumhurbaşkanı adayımız, milletimizin iradesiyle Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacak. Ve bu güzel ülke, artık huzur bulacak."
"Diyarbakır, Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin tarihi ve kadim bir şehridir"
CHP Parti Meclisi üyesi Nevaf Bilek’in Diyarbakır için "Türkiye Kürdistanı’nın önemli bir şehri" söylemi üzerine yöneltilen soruya Öztrak, "Bundan önce de defalarca ifade ettim. CHP’nin görüşlerini Genel Başkan’ımız, Parti Sözcüsü ve grup başkanvekilleri açıklar. Ben, şimdi bu çerçevede resmi görüşümüzü açıklıyorum; Diyarbakır, Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin tarihi ve kadim bir şehridir. Diyarbakırlı kardeşlerimiz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin onurlu ve saygın vatandaşlarıdır" yanıtını verdi.
"Anlaşılan Bahçeli, Türkiye’de insanların ne yaşadığının farkında değil"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin; "Enflasyon çıktığı gibi inecektir; fitne, fücur enflasyonu var", "CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık için bir yalvarmadığı kaldı" söylemlerini Öztrak şöyle değerlendirdi:
"Anlaşılan Bahçeli, Türkiye’de insanların ne yaşadığının farkında değil. Siz hiç Bahçeli’nin ağzından zorda kalan esnaf için, borcunu ödeyemez hale gelen emekçilerimiz için, torununa harçlık veremeyen emeklilerimiz için, girdi fiyatlarının altında ezilen çiftçilerimiz için; dul, yetim, öksüz için tek kelime bir laf, çözüm söylediğini duydunuz mu? Hayır. Milletin gerçeklerinden kopan, ne yaşadığının farkında bile olmayan, yok ‘fitne fücur enflasyonu’ gibi ipe sapa gelmez laflar söyleyen, hayal aleminde yaşayan bir siyasetçiye ben ne diyeyim? Ona en güzel cevabı milletimiz sandıkta verecektir."
"Sandıkta evin gerçek sahipleri, evi boşaltanlardan hesabını soracak"
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin, "Sosyal konut projesi çarpan etkisiyle 1,5 trilyon lirayı aşan bir ekonomik değer yaratacak" sözleri için de Öztrak, şunları söyledi:
"Bugüne kadar Sayın Nebati’nin çarpandan, çoğaltandan ne anladığını gördük. Bugüne kadar Sayın Nebati’nin verdiği hangi rakam gerçekleşti, hangi tahmini tuttu? Bırakın Nebati’yi, ağababası hangi hedefini tutturabildi. 2023’e 3 ay kaldı. ‘2023’te ilk 10 ekonomi arasına gireceğiz’ dedi, ilk 20’den düşürdü. ‘2 trilyon dolar milli gelir’ dedi, şimdi ‘olsa olsa 867 milyar dolar olur’ diye orta vadeli programa yazıyor. 2023’te bu millete 25 bin dolar kişi başına milli gelir vaat etti, şimdi ‘10 bin 71 dolarla idare edin’ diyor. Bu millete 2023’e randevu verenler, verdikleri her sözün altında ezim ezim ezildiler. Şimdi milletimiz de verilen sözler için sarayın kapısını çalıyor. Ama kapıyı açan yok. Sandıkta evin gerçek sahipleri, evi boşaltanlardan hesabını soracak." (ANKA)