Gündem

Cezaevlerindeki yabancı mahkûmların temel problemi dil

CİSST: Yabancı uyruklu mahkûmların dil sorununu savunmadan başlayıp, mahkûmiyetin sonuna kadar kadar devam ediyor; ağır işlerde çalışan mahkûmların büyük bir kısmı yabancı uyruklu'

01 Ağustos 2013 15:19

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Türkiye cezaevlerinde Temmuz ayı itibarıyla 2 bin 222 yabancı uyruklu tutuklu ve hükümlü bulunduğunu belirledi.

CİSST''in yabancı uyruklu, engelli, LGBT ve yaşlı mahkûmlara yönelik başlattığı, 'Özel İhtiyaçlara Sahip Mahpuslar' projesinde ulaşılan verilerde, yabancı uyruklu mahkûmların ülkelere göre dağılımında İran, Suriye, Nijerya, Türkmenistan, Gürcistan'ın başı çektiği görülüyor. Kendi dillerinde savunma şansına sahip olamamaları, ağır işlerde çalıştırılmaları ve sağlık hakkından tam olarak yararlanamamaları yabancı mahkûmların temel sorunlarını teşkil ediyor. 

Cumhuriyet'ten Meltem Yılmaz'a konuşan Cezaevi İnfaz Sistemleri Derneği üyelerinden Zafer Kıraç ilk olarak, Adalet Bakanlığı’nın son dönemde yürüttüğü 'cezaevlerini bağımsız denetime kapatma' politikasına dikkat çekti: “Mahkûmlarla görüşmek için, Adalet Bakanlığı’ndan yaklaşık 3 aydır izin alma mücadelesi veriyoruz. Mevcut yasalara karşın, Adalet Bakanlığı Türkiye’deki hiçbir sivil toplum örgütünün cezaevlerinde izleme ve denetim yapmasına izin vermiyor. Biz bugüne kadar hep projeler yoluyla girmeye çalıştık ama artık bu şekilde de giremiyoruz. Devletin tüm özgürlük alanlarıyla ilgili bir kapanma yaşandığını düşünüyoruz. Ama bu yöntem isyan getirir çünkü cezaevleri birer bomba gibidir. Oradaki insanları germenin, oradaki yaşamı daraltmanın bir anlamı yok. Adalet Bakanlığı ‘Ben 16 kurul tarafından denetleniyorum’ diyor ama bu kurumların hiçbiri bağımsız değil, tamamı devlete bağlı yapılar.”

 

'Yabancı uyruklu mahkûmlar için dil önemli bir problem'

 

CİSST’ten Mustafa Eren ise, yabancı uyruklu şahısların son derece olumsuz bir şekilde yargı sürecinin içine girdiğine dikkat çekerek, “Kendilerine avukat tutma şansına sahip değiller. Devletin yasal olarak tayin ettiği avukat da, sanığın dilini bilmediği için savunma yapamıyor. Başka bir deyişle Türkiye’de yabancı uyruklu bir şahsın görünürde resmi bir avukatı olsa da aslında yok!” diye konuştu. Eren, yabancı uyrukluların dil sorununun savunmadan başlayıp, mahkûmiyetin sonuna kadar kadar devam ettiğini, kendi dillerinde bilgi-belgeye ulaşamadıklarını, bu konuda herhangi bir çalışmanın da yapılmadığını kaydetti.

 

'Cezaevlerinde ağır işlerde çalışanların 10’da 8’i yabancı uyruklu'

 

Eren, önceki gün gerçekleştirdikleri bir ziyaret sırasında cezaevi idaresiyle yaptıkları görüşmeler ve edindikleri izlenimleri de paylaştı. Türkiye cezaevlerinde yabancı uyruklu mahkûmların ucuz işgücü olarak kullanıldığına dikkat çeken Eren, “Ağır işlerde çalışan mahkûmların 10’da 8’i yabancı. Bu kişilere günde 7 lira veriliyor ancak bu para en temel ihtiyaçlara dahi yetmiyor” diye konuştu. Eren ayrıca, yabancı uyruklu bir annenin çocuğuna bir çikolata alabilmek için uzun süre çalışmak zorunda kaldığını kendilerine anlattığını da söyledi.

 

'Gezi eylemlerinde yabancılara daha kötü muamele yapıldı'

 

Yabancı uyruklu mahkûmların, ziyaret konusunda da büyük sorunlar yaşadığına işaret eden Eren, adli tutuklu bir yabancının ziyaretçisinin Türkiye’ye 1 hafta önceden gelip başvuru yapması, siyasi tutuklu bir yabancının ziyaretçisinin ise Türkiye’ye 15 gün önceden gelip başvuru yapması gerektiğini belirterek, “Yakını, bir saatlik ziyaret için neredeyse iki hafta harcamak zorunda kalıyor. Bu nedenle yabancı uyruklu mahkûmların ziyaretçileri de olmuyor. Çünkü bu hem masraf hem zaman demek” ifadelerini kullandı.

Zafer Kıraç ise Gezi eylemleri süresince yabancı uyruklu şahıslara iki kat kötü davranıldığına dikkat çekti: “Bu süreçte yabancılara ajan gözüyle bakıldı, ‘ülkeyi bölmeye geliyorlar’ düşüncesiyle yaklaşıldı. Be nedenle Gezi süresince yabancı uyruklu şahıslara karşı iki katı bir tepki oldu. Herkesi yaka paça götürdüler ama yabancılara daha farklı bir muamele yapıldı.”

 
'Hasta çocuklar sağlık hakkına kavuşamıyor'

 

Anneleriyle birlikte hapishanede kalan 0-6 yaş arası yabancı uyruklu çocukların hasta olmaları halinde büyük sorunların yaşandığına dikkak çeken Eren, “Bu çocukların bir kısmının kimliği yok, bir kısmı da hapishanede doğmuş. Bunların revire çıkabilmesi, ilaç yazılabilmesi ve hastaneye sevk edilebilmesi, resmi prosedür üstünden işleyen konular ancak kimlik olmadığından hapishane idaresi bu işlemleri gerçekleştiremiyor. Ve sonuçta bu çocuklar sağlık hakkına kavuşamıyor. Ağır durumdaki çocuklar ancak koğuştaki diğer insanlara yazılan ilaçlardan faydalanabiliyor” diye konuştu.