Bugüne kadar yaşanan en büyük nükleer kazaydı. 1986'da, o zamanlar Sovyetler Birliği kontrolü altında olan Ukrayna'daki Çernobil nükleer santralindeki bir reaktör patladı, Avrupa'ya radyoaktif madde yüklü bulutların yayılmasına yol açtı.
Etkileri yıkıcı oldu ve dünya çapında hissedilen sonuçlara yol açtı.
Kazanın hikayesi - ve yol açtığı insani felaket - HBO yapımı diziyle ekranlara taşınıyor. Dizide Jared Harris, Emily Watson, Stellan Skarsgård ve Jessie Buckley rol alıyor.
Senaryosu Craig Mazin (Hangover) tarafından yazılan ve Johan Renck (Breaking Bad ve The Walking Dead dizilerinin yönetmeni) tarafından çekilen Çernobil, "eşi benzeri görülmemiş trajedinin gerçek hikayesini gün yüzüne çıkarmayı amaçlıyor."
Dizi, patlamanın ardından yaşananları ve hem gerçeği saklamaya çalışan güç sahiplerini hem de onu ortaya çıkarmaya çalışanları işliyor.
Oscar adaylığı bulunan aktris Emily Watson, Çernobil felaketinin neden ve nasıl meydana geldiğini ortaya çıkarmaya çalışan nükleer fizikçi Ulana Khomyuk'u canlandırıyor.
Watson canlandırdığı kurgu karakter ile ilgili şunları söylüyor:
"Bana senaryoyu gönderdiklerinde ilk düşüncem, 'Bu harika, bunun bir parçası olmak istiyorum' oldu.
"Tarihi bir hadise gibi görülüyor ama aslında etkileri halen sürüyor."
Ulana, Sovyet dönemi propagandasının kakofonisi sırasında sesini duyurmaya çalışırken korkusuz görünüyor.
"Belarus'tan geliyor - 2. Dünya Savaşı sırasında korkunç zulümlere maruz kaldılar, nüfusun büyük çoğunluğu yok oldu.
"O zamanlar ufak bir çocuk olması lazım ve dehşet verici süreçlerden geçti. Bu da onu çok güçlü kılmış.
"Bilimin yalan söylemeyeceği görüşünü benimsiyor."
Jessie Buckley, gerçek hayatta da var olan Lyudmilla Ignatenko'yu canlandırıyor.
İtfaiye eri Vasily Ignatenko'nun karısı olarak, patlama olduğunda olay yerine varan ilk kişilerden biriydi.
Buckley de oyuncu kadrosuna katılmaya karar vermekte çok zorluk çekmediğini söylüyor.
"Senaryoyu okudum ve çok etkilendim" diyor:
"Mümkün olduğunca gerçek hayata uygun oynamak istiyorsunuz. Gerçekten de, dizi ilerledikçe Lyudmill'in kederini ve paniğini izlemek yürek parçalayıcı."
Çernobil'in mirası
Birleşmiş Milletler'e göre, felaket 3,5 milyondan fazla insanı etkiledi ve neredeyse 50 bin kilometrekarelik alanın radyoaktif maddeye maruz kalmasına yol açtı.
Felaket nedeniyle kaç kişinin öldüğü halen bir tartışma konusu.
İlk yardım görevlileri ölümcül dumanlar dışarıya doğru salınırken olay yerine vardı. İlk müdahalenin ardından radyasyon nedeniyle hastalanan 134 kişiden 28'i aylar içerisinde öldü. O zamandan beri bu kişilerden 19'u daha hayatını kaybetti.
Yaklaşık 5 bin tiroid kanseri vakasının, ki bunların çoğu tedavi edildi, Çernobil kaynaklı olduğu sonucuna varıldı.
Pek çok kişi radyasyonun diğer kanser türlerine yol açacağından şüpheleniyor ancak net bir kanıt yok.
Doğuştan gelen engeller gibi diğer sağlık sorunlarına yol açtığı iddiaları da var ama bunların radyasyonla ilişkisi kesin değil.
Çernobil felaketi meydana geldiğinde İrlandalı oyuncu Buckley henüz doğmamıştı.
Ancak bir yardım kuruluşu aracılığıyla felaketten etkilenen çocukların İrlandalı aileler tarafından ağırlanarak, tedavi görme imkanı bulduklarını hatırlıyor.
Felaket meydana geldiğinde, Watson ise öğrenciydi.
"Üniversiteden sınıf arkadaşlarımın o dönemde Kiev'de okuduklarını hatırlıyorum ama olayın boyutlarından ya da beraberinde getirdiği insani yıkımdan haberim yoktu" diyor.
"Çernobil'de bir kaza güç sahiplerinin işine gelmiyordu, bu yüzden üzerini örtmeye çalıştılar. En baştan gelen bir tasarım hatası olduğu anlaşıldı. Geçmişten gelen büyük bir uyarı niteliğinde."
Buckley, Lyudmilla'yı oynamaktan korktuğunu söylüyor. "Çünkü çok gerçekçiydi ve olan bitenler akıl almazdı."
O, felaketin insani yüzünü oynuyor. Sıradan hayatlara olan etkisini… Kendi çıkarları için gerçeğin üzerini örtmeye çalışan siyasetçiler ve nükleer santralin üst düzey yöneticileri tarafından çok az değer verilen hayatları.
Buckley, araştırmasının bir parçası olarak gerçek hayattaki Lyudmilla ile konuşmadığını söylüyor ve ekliyor:
"Johan ve Craig hepimizin gerçeklerin farkında olması açısından fazlasıyla acımasızdı."
Watson da hemfikir: "Craig ve Johan'a çok saygı duyuyorum. Yaptıkları araştırmanın boyutu inanılmazdı. Bence harika bir senaryo yazmışlar."
Buckley, felaketi yaşayanların anlatımlarını incelemiş ve karakteriyle ilgili bir belgesel izlemiş.
"Lyudmilla'yı oynarken çok büyük bir sorumluluk hissettim. Mümkün oldukça hikayesini doğru bir şekilde aktarmak istedim. Nasıl bir şey olduğunu tahmin bile edemem ama yalanlar nedeniyle kaybedilen canlar olduğunu herkesin anlayabilmesi için olabildiğince dürüst ve gerçek olduğumu umuyorum."
"Tarihi bir olay değil, olan bir şey ve olmaya da devam ediyor. Bu konuda gözüm açıldığında, oldukça ürkütücüydü.
"Bu, itfaiyecilerin ve sadece kendilerini değil tüm dünyayı kurtaran insanların yaptıkları fedakarlıkları hakkında aynı zamanda."
Dizinin çoğu Litvanya'da çekildi, ancak Kiev'de çekilen sahneler de oldu.
Olayın gerçekliği oyuncuların yüzüne özellikle bir sahnede çarptı.
Buckley, "Bir mezarlık sahnesiydi" diyor.
Watson, Çernobil'de ve günümüzde yaşananlar arasında korkutucu bir paralellik görüyor.
"Günümüz için çok ilginç bir kıssadan hisse" diyor ve günümüzde de bilimin söylediklerindense siyasetçilerin söylediklerinin önem kazandığını kaydediyor:
"Gerçekler renk değiştiriyor."
"İklim değişikliğinin bir uydurma olduğunu tek bir kişinin söylemesi yetiyor ve herkes dengeli olmak adına bu kişiye alan açıyor."
"Bir dizi olarak, çok başarılı olmasını umuyorum ama insanların mevzubahis olanı anlamaları için bir kendine getirici tokat görevi görmesini de umuyorum."