Suriye içsavaşına siyasi çözüm için 22 Ocak’ta Montreux’debaşlayan ve 24 Ocak’ta Cenevre’de devam edecek olan “Cenevre Suriye 2. Uluslararası Barış Konferansı”, 2014 yılının en önemli diplomatik buluşması.
Cenevre konferansları Suriye’nin kaderini belirleyebilecek mi? Suriye’deki çatışmaları sona erdirebilecek mi? Geçiş hükümetinin zeminini hazırlayabilecek mi?
Cenevre süreci üzerinde herkes hemfikir. Çünkü Cenevre süreci siyasi çözüm öneriyor ve elde kalan tek siyasi araç olarak kabul ediliyor. Ancak Cenevre 2’den bir nihai sonuç beklenmiyor. Cenevre ucu açık olarak devam edecek bir süreç olarak kabul ediliyor. Cenevre, Suriye içsavaşı için en olumlu barış adımı ama Cenevre’nin Yüzüklerin Efendisi ve Star Wars gibi bitmek tükenmek bilmeyen seri filmlere benzeyen sonuçsuz konferans dizilerine dönme tehlikesinin de olduğunu görmemiz gerekiyor.
Siyasi çözümün ilk aşaması ateşkesdir. Cenevre’de ateşkes üzerine anlaşan büyük güçlerin kendilerine yakın ülkelere siyasi baskı yapması istenecektir. Ortadoğu’da bölgesel iki aktör öne çıkıyor. İran ve Suudi Arabistan. Türkiye ilk sırada bölgesel aktör olarak görülmüyor. Türkiye ikna edilebilir bir aktör olarak görülüyor. İkna edilmesi güç olan İran ve Suudi Arabistan’dır. İkna edilmesi güç ülkelerin de Suriye içinde etkiledikleri siyasi ve askeri gruplara baskı yapması istenecektir. Böylece üzüm salkımı modeli çerçevesinde ateşkesin sağlanmasına çalışılacaktır. Ateşkes için ilk önce Suriye dışından gelen tüm savaşçıların ülkeden çekilmesi gerekiyor. İran ve Rusya Federasyonu bunu başarabilir. İran, Irak ve Lübnan’dan gelen savaşçılar çekilebilir. Asıl sorun Selefi savaşçılarda. Bu konuda Suudi Arabistan’ın ikna edilmesi oldukça zor görünüyor.
Suriye iç savaşı hızla Lübnan’ın istikrarsızlaşmasına yol açıyor. Lübnan, Suriye iç savaşından ekonomik ve siyasi açıdan etkilenmeyi geçti, iç savaşın bir parçası haline geldi. Lübnan’da 1,5 milyona yakın Suriyeli mülteci kalıcılaştıkça ülkenin demografik yapısını değiştirmeye başladı. Din ve mezhep dengesi üzerine yapılanan Lübnan’da siyasi depremlere yol açmaya başladı. Trablus’ta, Beyrut’ta, Sayda’da Sünni-Şii, Sünni-Alevi çatışmaları arttı. Bombalar başladı ve artarak devam ediyor.
Suriye üzerine diğer bir sorun alanı mülteci kampları. Özellikle Ürdün ve Lübnan’da bulunan kamplar silahlı Selefi gruplar için adam toplama ve eğitme merkezi durumuna geldi. Aynı sorun Türkiye’nin kitlesel geçişlere izin vermemesi üzerine Türkiye’ye sıfır noktasında son derece ilkel koşullarda kurulan kamplarda daha da fazla bulunmaktadır. Fakirlik, çaresizlik, umutsuzluk kamplarda radikalleşmenin önünü açmaktadır. Filistin mülteci kamplarının da FKÖ’nün silahlı kanadının temelini oluşturduğunu hatırlamak gerekiyor.
Suriye üzerine dört senaryo ortaya konuyor.
Birincisi, bir tarafın askeri zafer kazanmasıdır.
İkincisi, günümüzdeki durum olan kör düğümün devam etmesi.
Üçüncüsü, çözülme-parçalanma-kırılma (break up). Suriye’de fiilen çözülme başladı. Rejim, Kürtler ve muhalifler kendi kontrol alanlarını oluşturdular. Durziler de dördüncü alanı oluşturma sürecine girdiler. Fiili alanlarda her grup kendi siyasi, ekonomik, sosyal yapılarını oluşturmaya başladı (meclis, yerel yönetim, okullar gibi). Bu yapılar zamanla kalıcı hale gelebilir ve parçalanma kalıcı olabilir.
Dördüncüsü, kaotik durum yüzlerce savaş lordu (war lordism) oluşturdu. Küçük radikal gruplar oluştu. Küçük gruplar sınırlı alanları kontrol ediyor ve kendilerine çıkar alanları yaratıyor. Çatışmadan besleniyorlar. Bu grupların çıkarı istikrar değil, istikrarsızlıktır. İstikrarı ve barışı kendi çıkarlarına aykırı ve varlıklarına doğrudan tehdit görüyorlar. Kaotik ortamın derinleşerek devam edeceğinden endişe duyuluyor. Suriye Ulusal Koalisyonu’nun sahada ağırlığı sona erdi. Alanda temsil edilmiyor ve alanı kontrol edemiyor. Gücü kalmadı. Suriye silahlı muhalefeti radikal Selefi grupların egemenliğine geçti.
Suriye sorununun çözümü konusunda siyasi çözüm ve diplomatik yollar dışında hiçbir seçenek kalmadı. Bu nedenle Cenevre siyasi çözümün tek seçeneği haline geldi.