Sertaç Kayar*
Cumhuriyet Tarihi’nin en karanlık yılı 1993’te, 12 yaşındaki Esmer ve 4 yaşındaki Botan’ın parçalanarak öldürülmesine tanıklık etti. 23 yıl sonra bu kez, çocuklarına onun ölümü seyrettirildi. Taybet İnan, 19 Aralık 2015 günü sokağa çıkma yasağının olduğu Silopi’de keskin nişancılar tarafından vuruldu. Saatlerce yaralı halde yerde kaldı ve eşi ile çocuklarının gözleri önünde yaşamını yitirdi. Cenazeyi almaya çalışan kaynı Yusuf İnan da vurularak öldürüldü. Taybet İnan’ın cenazesi tam 7 gün boyunca yerde kaldı. Beyaz bayraklarla almaya giden herkese ateş açıldı ve eşi de kolundan yaralandı. 23 gün sonra defnedilen cenazesine eşi ve çocuklarının katılmasına izin verilmeyerek sessizce defnedildi. Aradan geçen onca zamana rağmen olay ile ilgili hiçbir gelişme olmadı. Geride “Yerdeyken ‘çok üşüyorum ve susadım’ diyordu” diyen eşi Halit İnan ile “Hiçbirimiz uyuyamadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye, o orada yattı biz 150 metre ilerisinde öldük… Bir insan bir insana ne kadar acı çektirebilirse devlet de bize 7 günde bunu yaptı” diyen oğlu Mehmet İnan’ın yürek yakan sözleri kaldı.
Yüzlerce masum sivilin yaşamını yitirdiği ve hak ihlallerinin tavan yaptığı bölgede çözüm süreci gibi hukuk ve adalet de askıya alındı. Silopi’de öldürülen 11 çocuk annesi 57 yaşındaki Taybet ile ona ulaşmaya çalışırken vurulan kaynı Yusuf İnan olayı bunlardan biri. İnan ailesi peş peşe yaşadıkları acıyı unutmazken, hukuki sürecin işlememesine tepkili. İnan ailesinin yaşadığı bu acı ilk değil. 1993 yılında çocukların oyun oynadıkları bilinen bir alana kurulan mayının patlatılması ile hayatını kaybeden 7 çocuktan, 12 yaşındaki Esmer ve 4 yaşındaki Botan, Taybet İnan’ın çocuklarıydı. Çocuklarının parçalanmış bedenini gören Taybet İnan, 23 yıl sonra bu kez kendi öldürüldü ve çocuklarına onun ölümü seyrettirildi. 93 yılında çocukları katledildiği için şikâyetçi olan İnan’ın eşi Halit İnan, 3 yıl cezaevinde kaldı. Bu kez eşi vurulan Halit İnan, o yıllarda olduğu gibi geçtiğimiz hafta Silopi’de gözaltına alındı, ancak bu kez serbest bırakıldı.
"Yere yattığını gördüm"
“Herkes gelip soruyor, aynı şeyleri herkese anlattık defalarca ama bir sonuç yok” diyerek sitem eden Halit İnan, sadece eşini değil, kardeşini de kaybetti ve kendisi de aynı olayda kolundan yaralandı. O günü anlatırken gözleri dolan İnan “Bu ilk değil ki…” diyor. “Sabah kahvaltı yaptıktan sonra dışarı çıktı” diyerek söze başlayan İnan, “Bir daha gelmedi. Sağa sola onu sorduk herkes görmediğini söyledi. Yoğun çatışma vardı. Yatsı namazına kadar ses çıkmadı. Sonradan öğrendik, bizim ev yanmıştı. Söndürmek için karşı tarafa geçmek isterken keskin nişancılar ayağından vurmuş. Kardeşim geldi, Taybet’in vurulduğunu söyledi. Hemen dışarı koştum. Kardeşim Yusuf da arkamdan çıktı. Onun çıktığını görmedim. Caddeye vardığımda yerde yattığını gördüm.
"Üşüyorum, çok susadım"
Dönüp bana baktı, ben de ona… Bana ‘Gelme, seni de vururlar diyordu. Ona ‘Sana ip atacağım, tutabilirsen seni çekip kurtaracağım’ dedim. Eve dönüp ip aldım ve düğüm yapıp attım ona. ‘Tuttun mu?’ diye sordum. O sırada ateş açıldı ve birden ateş altında kaldım. Birden elim uyuştu, elime isabet etmişti. Taybet ‘Vuruldun mu?’ diye sordu, ‘Hayır’ dedim. Bana bakıp ‘Üşüyorum, çok susadım’ diyordu. Çok çaresiz kalmıştım ne yapacağımı bilemiyordum. Orada bir tel vardı, teli ona doğru atmayı düşündüm ve bir anda Sabri’nin çığlığını duydum. Çığlığı duyunca geri döndüm.”
"Anne, babamın uykusu mu geldi?"
O anları anlatırken gözleri boşluğa düşen Halit İnan zorlanarak anlatmaya devam ediyor: “O arada kardeşim Yusuf duymuş ve o da çıkmış. Çıkar çıkmaz keskin nişancılar onu da kapıda vurdu. 155’i aradım ‘eşim caddede kalmış kardeşim de yaralı’ dedim. Ambulans talep ettik. ‘Ambulansı verin biz kendimiz getireceğiz’ dedik. Onlar da beyaz bayraklarla çıkmamızı istediler. Biz de beyaz bayraklarla çıktık, tekrar taradılar. 3 defa aynı şekilde taradılar. Çıkanı hedef alıp tarıyorlardı. 7 gün böyle geçti. Emniyet bize ‘siz buraya kadar gelemez misiniz?’ diye sordu. Oğlum arıyordu, ben de cevap vermiyordum. Çünkü gelirse onu da vuracaklardı. Yusuf’un giderek gözleri ağırlaşıyor ve kapanıyordu. 8 yaşındaki oğlu ‘Anne babamın uykusu mu geliyor’ diye soruyordu. Annesi de ‘evet babanın uykusu geliyor’ dedi ve öldüğünü söylemedik.”
"Çocuklar içsin diye su içmiyordum"
“Evde kalırsak bizi de vuracaklarını düşündük” diyen İnan sonrasında yaşadıkları yokluk günlerini anlatıyor: “Yusuf’un üstünü örtüp çıktık. Birbirine yapışık üç evi geçip teker teker gittik. 9 gün boyunca Halime’nin evinde 30 kişi kaldık. Günde bir öğün yemek yiyorduk. Namaz bile kılamıyorduk. Su yoktu. Ben elimden geldiğince su içmemeye çalışıyordum diğerleri içsin diye. Sonra devlet güçleri gelip bizi çıkardı. Bizi tarayacaklar diye korktuk. ‘Bize toplanın ve çocukları ortaya koyun’ dediler. Silahları bize doğrulttular. Kimliklere baktılar. Küçük torunum korkudan tuvalete saklanmıştı. Ses gelince içeriye sis bombası atmak istediler sonra babası ‘küçük oğlum tuvalettedir’ deyip engel oldu.”
93'te 2 çocuğu katledildi
“Bu ilk değil ki” diyen İnan, 1993 yılında 12 yaşındaki Esmer ve 4 yaşındaki Botan’ın katledildiği olayı anlatıyor: “93 yılında 2 çocuğumu öldürdüler. Çocuklar dışarı oyun oynamaya çıkmıştı. Gelmeyince onları aramaya çıktık. Taybet de ağabeyimin eşi ile beraber çocukları aramaya çıktı. Mahallenin başında askerlerin toplandığını görmüş. Onlar da o kalabalığa doğru yürümüş. Gidip askerlere sormuşlar çocuklar kayıp, ama askerler onlara silahları doğrultmuş. Taybet, o ara askerlerin arasından girmeye çalışmış ama izin vermemişler. Askerler engel olunca içlerinden biri sormuş hangi asker Kürtçe biliyor? Aralarından biri çıkarak Kürtçe konuşmuş. Asker sormuş, ne istiyorsunuz? Taybet çocuklarımız kayıp demiş. Asker de ‘aralarında sünnetsiz olan var mı?’ diye soruyor. Kardeşimin eşi ‘evet benim oğlum sünnetsiz’ demiş. Asker tekrar Taybet’e sormuş ‘Senin kızının saçları uzun mu?’ O da ‘evet’ demiş. O arada zırhlı araç gelmiş ve onlara bağırmışlar ‘geri çekilin’ diye. Araç hareket halindeyken büyük bir ses gelmiş ve Taybet ile yengem bağırmaya başlamışlar. 5 çocuk bizim aileden, 2 çocuk ise komşunun olmak üzere 7 çocuğu mayının üzerine toplamışlar orada patlamış. Esmerin saçları elektrik tellerinin üzerine kadar gitmiş. Taybet eve geldi bağırdı. Sorduk ‘ne oldu’ diye. Çocukların hepsinin öldüğünü söyledi. 7 çocuğun cenazesini yıkayamadan tek mezara gömdük. Mezarın başına gelen asker bana ‘PKK yaptı değil mi?’ diye sordu. Bende ‘PKK yapmadı devlet yaptı’ dedim. Kardeşim de ‘devlet yaptı’ demiş. Bunun üzerine kardeşime işkence ediyorlar. Hem çocuğunu öldürüyorlar, hem de babaya o halde işkence ediyorlar.”
Önce katlettiler sonra tutukladılar
7 çocuğun katledilmesinin ardından kurulan taziyede bir kişinin, çocukları emniyete götürüldüğünü gördüğünü söyleyen İnan şunları söyledi: “Ölen çocukların emniyete götürüldüğünü duyunca bunun üzerine ben de Abdullah adlı bir kişinin evine gittim. O da o dönem koruculuk yapıyordu. Abdullah’a çocukların emniyete götürülüp götürülmediğini sorduğumda inkar etti. Ben de ona ‘alçaksın’ deyip çıktım. Daha sonra emniyete gittim. Oradakiler ‘başın sağ olsun’ dediler. Çocukların durumunu sordum ‘Biz görseydik size teslim ederdik’ dediler. Başka yere gönderdiler. Orada beni aradılar. Bir bodruma götürerek üstümü çıkardılar. Sonra telsiz konuşmalarını duydum: ‘Bırakın taziyesi var gitsin’ diye konuştular. Ondan sonra eve geldim. 15 gün sonra tekrar yakaladılar. 3 oğlum da cezaevindeydi. Hem çocuğumu öldürdüler hem de 3 yıl hapis cezası verdiler.”
"Annemi iki kere öldürdüler!"
Annesi vurulduğu zaman İskenderun’da olan ve annesinin vurulduğunu Facebook’ta paylaşılan fotoğraflardan öğrendiğini söyleyen Taybet İnan’ın oğlu Ömer İnan, aynı gün yola çıkarak yasak nedeniyle köy yollarından geçerek Silopi’ye gelmiş: “O fotoğrafı görünce iki kere öldüm. Acaba annem kaç saat yaralı kalıp acı içinde kıvrıldı. Çok ağır bir acı bu. Annemi yaralı halde yerde bırakarak iki kere öldürdüler. Hala evin arkasına gittiğim zaman o günü hatırlıyorum ve yerde yatan cansız bedeni gözümün önüne geliyor.”
"Hiçbirimiz uyuyamadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye..."
Taybet İnan’ın oğlu Mehmet İnan da annesi vurulduktan sonra duygu dolu bir mektup:
“Annem tamı tamına 7 gün sokakta kaldı… Hiçbirimiz uyuyamadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye, o orada yattı biz 150 metre ilerisinde öldük… Bir insan bir insana ne kadar acı çektirebilirse devlet de bize 7 günde bunu yaptı. 7 gün tam 7 gün annenizin cenazesi sokak ortasında kalsın… İnsan çok iyi olamıyor, insan kalamıyor…
Annemin elleri kaskatı olmuş ve öyle sıkmış ki eşarbını, belli ki canı hayli acımış, öptüm ellerinden helal et hakkını diye ama… Kanı kurumuş annemin, elleri, yüzü ki yüzü düşerken toprak olmuş, elbiseleri kandan ıslanmış sonra kurumuş, sonra taş olmuş annemin… Kokusu gitmiş, toprak ve kan kokuyor annem, saçları sertleşmiş, kirlenmiş, annemin canından can almışlar Allah’a inananlar! Gözleri açık kalmış annemin, yüzü eve dönük, ayakları toplanmış bir takat gelsin diye belli ki çabalamış. Benim annem, siz benim annemi öldürdünüz, çocuklarınız var mı bilmiyorum sizin yoksa bile sahiplerinizin var, nasıl bir acı demeyeceğim zira ağır… 7 gün benim annem 7 gün kara kış soğuğunda kaldı, en acısı kaç saat yaralı kaldı bilememek, keşke diyorum hemen ölmüş olsa. Siz benim annemi öldürdünüz.”
23 gün sonra sessizce defnedildi
Vurulduktan sonra çatışmalar gerekçe gösterilerek cenazesi 7 gün boyunca sokak ortasında bekletilen 57 yaşındaki Taybet İnan, 23 gün sonra defnedildi. Taybet İnan ile akrabası Yusuf İnan’ın cenazesine iki oğlu ve birkaç akrabası katılabildi. İnan’ın eşi ve 9 çocuğu izin verilmediği için cenaze törenine katılamadı.