Gündem

Cemil Bayık: ABD arabulucu olsun; müzakereye oturulmazsa ya iç savaş gelişir ya da darbe

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, HDP'nin seçimlerde olası CHP ittifakını doğru bulmadıklarını söyledi

23 Aralık 2014 02:31

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, tahammül sınırlarının sonuna geldikleri için müzakere taslağı sunduklarını belirterek, "Müzakerelere oturulmazsa ya darbe gelişir ya da iç savaş" diye konuştu.

Bayık, müzakere aşamasında her şeyin belgeli olması ve yazıya dökülmesi gerektiğini, ancak Türkiye'nin müzakere sürecini diyalogla yürütmek istediğini ve arkada arkada belge bırakmak istemediğini söyledi.

IMC TV'den Ayşegül Doğan'ın sorularını yanıtlayan Cemil Bayık, AKP'nin Kemal Derviş'in ekonomik politikalarını uyguladığını, ancak sona gelindiğini ifade ederek, "Ekonomik kriz Türkiye'nin kapısındadır" dedi.

6-8 Ekim Kobanê olayları sırasında provokatörlerin kitleyi yurtseverlere yönlendirdiğini belirtirken "Duruma egemen olmamız gerekiyordu. Halkımızdan özür diliyorum" diyen Bayık, Gülen cemaati ile ilişki kurmak istediklerini, ancak cemaatin istemediğini de dile getirdi.

Ayşegül Doğan'ın IMC TV için yaptığı Cemil Bayık söyleşisi şöyle:

 

'Müzakere taslağı 4 maddeden oluşuyor'

 

Ayşegül Doğan: Hakikaten Türkiye'de gündem çok sıcak. Buradan nasıl göründüğü çok da merak ediliyor. Özellikle barış ve demokratik müzakere süreci taslağı sonrası gelişmelere dair sizin fikriniz, yaklaşımınız, PKK'nin ortaya koyduğu tavır nedir? Öcalan'dan gelen son mesajı siz nasıl karşıladınız? 30 Kasım mesajının diğer mesajlara göre bir farkı var mıydı sizce?

Cemil Bayık: Önder Apo, 2013 Newroz’unda tarihi bir adım atmıştı. 30 Kasım'da ise o adımın üzerinde onu da aşan yeni bir tarihi adım attı. Elbette ki bütün bu adımları gelişen ortamı değerlendirerek, gelişmelerin Orta Doğu'daki boyutunu, Kürdistan'daki boyutunu, Türkiye 'deki boyutunu görerek bu tarihi adımları atıyor. Önder Apo'nun öteden beri bütün çabası Kürt sorununu barışçıl demokratik siyaset yöntemi ile çözmektir. Bunun için tek taraflı adımlar attı, bunda ısrar etti ve bütün psikolojik özel savaş yöntemlerine rağmen, bunlara da tahammül ederek çözümde hep ısrarlı oldu. Belli bir yere kadar bunu da tek yönlü getirdi. Son yeni bir hamle yaptı, yeni bir tarihi adım geliştirdi.

- Nedir bu tarihi adım?

Bayık: Bunu aslında şunun üzerinde geliştirdi: Daha önce AKP Hükümeti güya çözüm adı altında aslında tasfiyeyi amaçlayan bir plan geliştirdi. Biz kesinlikle bunun bir tasfiye planı olduğunu açıkça kamuoyuna söyledik. Önder Apo, hem Ortadoğu, Kürdistan ve Türkiye'deki gelişmeleri dikkate alarak ve sunulan yol haritası adı altındaki tasfiye planını dikkate alarak Demokratik Çözüm Taslağı'nı geliştirdi. Mademki sizler hep kamuoyuna çözümden yana olduğunuzu söylüyorsunuz, “buyurun size çözüm taslağı” dedi. Bu son müzakere taslağını bunun için geliştirdi. Bu müzakere taslağında dört madde ve her maddenin alt şıkları var. Önder Apo, birinci maddede yöntem sorunu üzerinde duruyor. Yani Kürt sorunu hangi yöntem izlenerek çözümlenebilir? Bunun yöntemini ortaya koyuyor ikinci maddede ise müzakerelerin, çözümün hangi felsefe ile hangi teorik temelle, hangi tarihsel temele dayandırılarak geliştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Çünkü müzakere olacaksa onun mutlaka dayanabileceği tarihsel bir temelin, teorik bir temelin olması gerekiyor. İşte ikinci maddede Önder Apo bunları ortaya koyuyor.

Üçüncü maddede ise müzakere yapılacak konular neler olabilir, bunları ortaya koyuyor. En son 4. madde olarak da eğer birinci, ikinci ve üçüncü maddeler kabul edilir, bu temelde müzakereler gerçekleştirilir ve bir sonuca ulaşılırsa karşılıklı olarak onun pratik uygulamalarını kapsıyor. Pratikte bu anlaşma nasıl hayata geçirilecektir? Bu, karşılıklı paralel adımlar atılarak gerçekleştirilecek. Böylesi bir demokratik deklarasyonu ifade ediyor. Biz hareket olarak bütün bileşenlerimizle bu Demokratik Müzakere Taslağı’nı değerlendirdik ve bu taslakla sorunun çözümlenebileceğine Türkiye'nin demokratikleştirilebileceğine ve bu temelde Ortadoğu'da demokratikleşme adımlarının geliştirilebileceğine karar verdik. Onun için bu taslağı kabul ettiğimizi heyetle birlikte Önder Apo'ya ilettik. Ayrıca bunu kamuoyuna da zaten bir açıklama ile duyurduk.

- Evet ama...

Bayık: Ve bunun karşısında Türk hükümetinin de bu taslağı kabul edip etmediğini açıklamasını istedik. Eğer kabul ederse bu temelde hemen müzakerelere başlaması gerektiğini söyledik. Çünkü Önder Apo bu Demokratik Müzakere Taslağı'nın hangi süreçlerde, hangi maddelerinin ele alınabileceğini de ortaya koymuş durumda. Çünkü Türkiye'de bir seçim söz konusu. Sürekli, AKP geçmişten beri Kürt sorunun çözümünü hep dillendirdi ama çözüm yönünde adımlar atmadı her şeyi seçimlere kurban etti, iktidarına kurban etti. Yeniden böyle bir durumun yaşanmaması için Önder Apo seçimlerden önce bu sorunun eğer çözülecekse müzakere ile çözülmesi gerektiğini eğer çözülmeyecekse de bunun netçe ortaya çıkmasını istedi. Bunun içinde tarihler belirledi.

 

'Eskisi gibi tahammül göstermemiz beklenmemelidir'

 

- Peki, bu tarihlerle ilgili tartışmalar da var. Şimdi şuradan devam etmek istiyorum. Birtakım takvimlerden bahsediliyor, hatta nisan ayından söz ediliyor ve seçimlerden önce barışın olabilme ihtimalinin güçlü olduğunu söyleyenler de var. Bunlar ne kadar mümkün bütün bunları soracağım. Fakat şuraya dönmek istiyorum. Öcalan’la yapılan son görüşmeden sonra HDP heyetinin kamuoyu ile paylaştığı mesaja dönmek istiyorum, yasal zemin hazırlanmadan yaptığı çağrıların yanılgılı olduğunu bu nedenle de Türkiye halklarına özeleştiri verdiğini söylüyor. Bu özeleştiri vurgusunu siz nasıl karşıladınız? Ne demek istedi tam olarak sizce?

Bayık: Şimdi biz yeni strateji değişikliği yapmıyoruz, biz strateji değişikliğinin temellerini 93'teki birinci ateşkesle birlikte geliştirdik. Yeni stratejimizin temellerini yine daha sonra Önder Apo' nun İmralı'da netleştirdiği paradigmanın temelleri birinci ateşkes ile atıldı ve o tarihten beri geliştirildi, netleştirildi. Yeni bir strateji geliştirilmiyor. 93'te temelleri atılan strateji esas alınıyor. Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü, barışçıl çözümü esas alınıyor. Bunun için hem 2013 Newroz’unda hem de şimdi geliştirilen Demokratik Müzakere Taslağı'nda bu stratejiye uygun çözümler geliştiriliyor. Burada sadece Kürt sorunun çözümü hedeflenmiyor. Aynı zamanda Türkiye'nin demokratikleştirilmesi, bu temelde Orta Doğu'nun demokratikleştirilmesi hedefleniyor. Onun için oldukça kapsamlı bir demokratikleşme hamlesini ifade ediyor.

Doğru olan budur. Bu adımlar öteden beri atılırken elbette ki Önder Apo ve hareketimiz kendine ve halkına güvendiği için artık sorunun demokratik siyasal yöntemle çözümünde ısrar ettiği için birçok kez tek taraflı adımlar attı ve bugüne kadar getirdi bunu. Hem de bütün psikolojik özel savaş yöntemlerine ve sabote etme çabalarına rağmen tek taraflı ısrarlarla günümüze kadar getirildi. Ama hepsi iktidarca seçim oyunlarına, iktidar oyunlarına kurban edildi. Artık bu tarzda seçimlere kurban edilemeyeceği, iktidar amaçlarına kurban edilemeyeceği noktasına gelindi. Bu son Demokratik Çözüm Taslağı, burada geliştirilen tarihler bunu açıkça ortaya koyuyor. Artık eskisi gibi bizim tahammül etmemiz beklenmemelidir. Biz çok tahammül ettik hem kendimize güvendiğimiz için hem sorunun demokratik siyasal yöntemle çözümlenmesinde ısrarlı olduğumuz için tahammül ettik, bunun için de Türkiye'deki zihniyetin değişmesi, AKP'nin çokça dillendirdiği önündeki vesayet engelinin kalkması, yine Rojava'daki halkımızın geliştirdiği özgürlük devriminin gelişip kalıcı hale gelmesi için tahammül ettik, ama artık bu tahammül sınırlarının sonuna geldik. Bunun için son bir kez Önder Apo Kürdistan halkına, Türkiye halklarına, Orta Doğu halklarına ve insanlığa duyduğu saygının gereği olarak bu müzakere taslağını geliştirdi.

 

'Hükümet iktidar amaçlı kullanırsa tarafımızdan kabul görmez'

 

- Bu son şanstır diyorsunuz o halde.

Bayık: Evet. Eğer Türkiye'deki hükümet bu müzakere taslağını kabul eder, belirlenen tarihlere göre adımlar atarsa bu bizim için memnuniyet verici olur ve istediğimiz de budur. Herkesin de beklentisi bu yönde ama bu taslağı kabul etmezse, bu temelde hemen müzakereye başlamazsa veya müzakereyi kabul eder ama bu takvimlere göre yürütmezse zamana oynarsa, süreci bu tarzda oyalar yine seçimlere götürmeye, bunu da iktidar amaçlı kullanmaya kalkarsa bunun bizim tarafımızdan kabul edilmeyeceği çok açıktır. Burada sorunuzdaki diğer noktaya da açıklık getirmek istiyorum.

- Buyrun.

Bayık: Biz hareket olarak eleştiri ve özeleştiriyi esas alan bir hareketiz. Hareketimizin gelişmesi, kendini sürekli yenilemesi, gelişme ve başarısı bu ilkeye her şart altında bağlı kalmamızdan ötürüdür. Biz hiçbir zaman eleştiri ve özeleştiriden çekinmeyen bir hareketiz ve bunun gereklerine inanan bir hareketiz. Bu temelde kedimizi sürekli eğiten, sürekli eksik ve hatalarımızdan arınan, kendimizi canlı kılan bir hareketiz. Dikkat edilirse Önder Apo, bu süreçte gösterdiği bazı çabalarından ötürü kamuoyuna özeleştirilerde bulundu.. Dedi ki "Ben aslında Türkiye'ye güvendim, oldukça da açık davrandım, samimi davrandım sorunun çözümü için, onun için barış gruplarının gelmesinde, yine silahlı güçlerin Kuzey’den Güney’e çekilmesinde yazılı belgelere başvurmadım, bunda ısrar etmedim, bu adımları atarken Türkiye'nin karşılıklı bazı adımlar atacağını düşündüm, ama daha sonra ortaya çıktı ki bu adımları atarken tek taraflı atmamak gerekiyormuş, bizzat bunları müzakere yapmak ve bu temelde anlaşmalara varmak, bunları yazılı hale getirip imzalamak gerekiyormuş. Ben bunu yapmadığım içi hatalı davrandım, bundan dolayı da özeleştiri veriyorum" dedi. Bu Önder Apo'nun PKK'deki partileşmenin temel ilkesi olan eleştiri ve özeleştiri ilkesine bağlılığını ortaya koyuyor. Biz şunu söylüyoruz eleştiri ve özeleştirinin olmadığı yerde PKK yok. PKK'nin dışında her türlü anlayış ve tutum vardır. Onun için biz hem halkımıza hem halklara, insanlığa duyduğumuz saygıdan dolayı ve özgürlük amacımız olduğu için sürekli eleştiri ve özeleştiriyi yaşayan bir hareketiz. Bizi canlı kılan başarıya götüren bu ilkedir.

 

'Türkiye müzakere yapmak istiyor, yazılı olmasını istemiyor'

 

- Neden şimdi ve böyle bir zamanda buna ihtiyaç duydu?

Bayık: Öteden beri, yıllardır diyaloglar vardı. Diyalogla yapılması gereken şey fazlasıyla yapıldı. Artık diyalogla çözümlenecek herhangi bir şey kalmadı. Bunun üzerinden artık müzakerenin yapılması gerekiyor. Müzakere aşamasında da her şeyin belgeli hale gelmesi gerekiyor, yazılı hale getirilmesi gerekiyor ve karşılıklı imzalanması gerekiyor. Bunun için Önder Apo bu özeleştirileri yapıyor. Çünkü müzakere taslağı ile müzakerelerin başlatılmasını amaçlıyor, müzakerelerde de eğer Türkiye kabul ederse karşılıklı görüşülen, tartışılan varılan sonuçların güvence haline getirilmesi gerekiyor. Yazılı belge halinde ve imzalanarak muhafaza edilmesi gerekiyor. Bu olmadan müzakereler yapılamaz. Türkiye hep işleri diyalogla yürütmek istiyor. Müzakere yapmak istemiyor. Buna geçmek istemiyor, hiçbir şeyin yazılı, imzalı olmasını istemiyor. Çünkü arkada hiçbir belge bırakmak istemiyor. Eğer belgeli olursa Türkiye bunları inkâr edemez. İnkâr etmeye kalktığında bunlar kamuoyu nezdinde paylaşılır. O zaman kimin sorunun çözümünden yana olduğu, kimin olmadığı kimin aldatmaya çalıştığı ortaya çıkar. İşte Türkiye hep işleri diyalog sürecinde tutmak istediğinden dolayı müzakereler için çalışmayı kabul etmiyor.

 

'Taslakta Türkiye aleyhine herhangi bir madde yok'

 

- Taslağı kamuoyuna açıklayacağınızı söylediniz ama açıklamadınız. Neden açıklanmadı? Bu süre içerisinde herhangi bir temas söz konusu oldu mu? Hükümetin ne düşündüğüne dair size bir bilgi mi geldi?

Bayık: Evet. Eğer hükümet Önder Apo' nun sunduğu demokratik müzakere taslağını kabul ettiyse o zaman derhal müzakerelere başlanması gerekiyor. Ama hâlâ müzakerelere geçilmiş değil. Biz AKP' nin yaklaşımlarında Önder Apo'nun belirlediği sürelerin aşılması yaklaşımını gördük. Bu açıdan...

- Bir süre mi belirlenmişti o taslakta?

Bayık: Elbette

- Ne kadarlık bir süreydi?

Bayık: Bunu kabul etmeyeceğimizi, belirlenen sürelere bağlı kalması gerektiğini söyledik. Onun için o açıklamayı yaptık ve dedik ki, eğer iki güne kadar görüşmeler olmazsa biz kamuoyuna duyduğumuz saygıdan dolayı bu Müzakere Taslağı’nı kamuoyuna açıklayacağız. Çünkü bizim geliştirdiğimiz Müzakere Taslağı sadece Kürt sorunun çözümünü amaçlanmıyor. Bir bütün Türkiye'nin demokratikleşmesini amaçlıyor. Bütün demokrasi, özgürlük, adalet isteyen herkesin özlemlerini içeriyor. Böyle bir müzakere taslağının hükümetçe devletçe kabul edilmemesi veya bunun hep tartışmalar süreci ile geçiştirilmesi, belirlediğimiz müzakere takvimlerinin aşındırılması bunu da sırf zaman kazanarak seçimlere getirilmesi daha sonrada "seçim sürecidir" deyip işte bu sorunlar müzakere yapılmaz ancak seçimlerden sonra yapılabilir biçimindeki bir yaklaşımı gördüğümüz için biz bunun kabul edilemeyeceğini kamuoyuna duyurduk bu açıklamalarımızla ve neden Türk devlet ve hükümeti bu müzakere taslağını kabul etmiyor, acaba bu taslakta Türkiye'ye karşı herhangi bir şey mi var, bunun için mi kabul etmiyor, bunu da açıklayamıyor?

O zaman biz taslağı kamuoyuna açıklayabiliriz. Kamuoyu da taslağı görsün bu taslakta Türkiye'nin aleyhine herhangi bir madde yoktur. Tam tersine bir bütün Türkiye halklarının özlemlerini, hayallerini gerçekleştirmeyi amaçlayan bir taslaktır. Eğer bu yayınlanır ve herkesçe de görülürse o zaman bizim ne kadar çözümde ısrarlı olduğumuz ve Türkiye'nin, Türk devlet ve hükümetinin çözüme ne kadar gelmediğini, söylediği sözlerin bir anlamının olmadığını kamuoyu öğrenmiş olur. Çünkü sürekli AKP işte Kürt sorununu çözeceğini, büyük adımlar attığını, az bir kısım kaldığını, bunu da kısa bir sürede çözeceğini, işlerin iyi yürüdüğünü sürekli propaganda etmektedir. Kamuoyu bu yönlü bir beklenti içerisine sokulmaktadır. Kamuoyu da gerçekten herhalde bu sorun çözümleniyor biçiminde bir algıya varmaktadır. Bütün bunların doğru olmadığını kamuoyu nezdinde ortaya çıkarmak için biz dedik o taslağı yayınlayabiliriz ama...

- Peki niye vazgeçtiniz?

Bayık: Ama bu süreçte bize haber geldi. Bizimle görüşen HDP heyetinin Önder Apo ile görüşmeye gideceği, onun öncesinde Türk devlet heyetinin Önder Apo'yla görüştüğünü bize ilettiler. Biz mademki bu görüşmeler oldu, oluyor sonuçlarını görelim, ondan sonra kararımızı uygularız veya uygulamayız biçiminde bir sonuca vardık. Onun için kamuoyuna o müzakere taslağını açıklamadık.

 

'14 Aralık operasyonu gündemi değiştirmeye yönelikti'

 

- Peki bu görüşmelerin sonucu?

Bayık: Bu arada Türkiye'de biliyorsunuz Fethullahçılara yönelik bir operasyon gelişti, tam da belirttiğimiz tarihe denk bir operasyondu. Bu bizce gündemi değiştirmeye yönelikti. Eğer müzakere taslağını bu süreçte yayınlarsak bunun da suistimal edileceğini, gündemleştirilmeyeceğini, hatta AKP'nin bunu kendi amaçları için kullanabileceğini düşünerek biz bu süreçte yayınlamadık. Görüşmelerin sonucunu bekledik. 17 Aralık'ta görüşme oldu Önder Apo ile. Bu görüşmede ortaya çıkan sonuç pek de bizim istediğimiz tarzda müzakere taslağının kabul edildiği, orda belirlenen tarihlere uyularak müzakerelerin geliştirileceği biçiminde değil. Gördüğümüz yine oyalamadır yine o müzakere taslağını hep tartışma içerisinde tutma, böylelikle tarihleri aşındırmadır, her şeyi seçimlere endekslemedir, seçime her şeyi kurban etmedir. Eğer bu yaklaşım terk edilmezse bizim bunu kabul etmeyeceğimizi kamuoyunun bilmesi gerekiyor. Çünkü biz..

 

'Hükümet taslağı ne reddediyor, ne de kabul ediyor'

 

- 17 Aralık görüşmesi yansımadı kamuoyuna.

Bayık: Evet yansımadı. İlk kez ben bunu kamuoyuna duyuruyorum. Kamuoyunun bunu böyle bilmesi gerekiyor. Kamuoyunun bir de şu gerçeği çok iyi bilmesi gerekir; biz tek taraflı şimdiye kadar birçok adım attık, en son bu demokratik müzakere taslağını önderliğimiz geliştirdi. Eğer bu da kabul edilmezse belirlediğimiz tarihlere göre müzakereler geliştirilip sonuçlandırılmazsa artık bizim yapabileceğimiz herhangi bir şey kalmamıştır. Çünkü biz yapabileceğimizin en fazlasını yapmış olduk. Halklarımıza insanlığa karşı duyduğumuz sorumluluğun gereği olarak yaptık. Bir çok şeye tahammül ettik artık eski tarzda süreci sürdürmenin bir anlamı yoktur.

- Peki taslağa birtakım itirazlar mı olmuş? Ne olmuş 17 Aralık görüşmesinde? Biraz daha somutlamak için, oyalamaya tahvil eden yaklaşımı size nasıl ifade ettiler? Tam olarak ne tartışılmış ya da tartışılabilmiş mi, daha fazla süre mi istenmiş? Seçimlerden sonrasına mı ertelenmek istenmiş?

Bayık: Hayır. O konular da net bir şey söylenmiyor. Açıkça biz reddediyoruz da denilmiyor, biz bunu kabul ediyoruz, müzakerelere hemen başlayalım da denilmiyor. Hep sürüncemede tutuluyor. Çeşitli nedenler ortaya konuluyor ki, bunlar bizim açımızdan hiç de gündemleştirilmemesi gereken nedenlerdir. Bu müzakere taslağının kabul edilmesi gerekiyor. Onun için derhal, hiçbir gün dahi ertelemeden müzakerelerin başlatılması gerekiyor ya da bu taslağın reddedilmesi gerekiyor. Durumun netlik kazanması gerekiyor. Durum netlik kazanmazdan bu tarzda bu süreci götürmemiz mümkün değildir.

 

'Sürekli tezgâhlar düzenleniyor ama artık bunlar sökmüyor'

 

- Öcalan da sizin gibi mi düşünüyormuş bu konuda?

Bayık: Elbette. Öcalan'ın koşulları farklıdır, üstlendiği roller farklıdır. Bizim koşullarımız, üstlendiğimiz roller ise farklıdır. Bu çokça bazılarının belirttiği gibi birbirlerine karşı koyma falan değildir, arada çelişkiler falan değildir. Bunlar birbirini tamamlayan rollerdir.

- Biraz açar mısınız? Öcalan’ın tutumu sizin kararlarınızda belirleyici oluyor mu? Zaman zaman farklı okumaları oluyor ya da bu okumalar farklı bakış açıları gibi değerlendiriliyor sizin de dediğiniz gibi ve hâlâ çok taze bu konu sanki. Öcalan süreç iyi gidiyor diyor ama Kandil'deki KCK'li yöneticiler süreçten hiçbir şekilde tatmin olmuyorlarmış gibi bir algı da var. Koşullar ve bu farklılıkları daha somut ifade etmeniz gerekirse ne dersiniz?

Bayık: Şimdi Önder Apo sürecin çok iyi gittiğini söylemiyor. Hiçbir zaman bunu söylemedi. Hep eleştirdi, hep atılması gereken adımların neler olması gerektiğini belirtti. Eğer Türkiye adımlar atarsa bunun karşılığında PKK'nin de ne tür adımlar atabileceğini ortaya koydu. Hareketimiz de Önder Apo'nun yaklaşımlarını hep esas aldı. Bu konuda Önder Apo farklı, hareket farklı çözümler önermedi. Dikkat edilirse en temel tarihsel adımlar atıldığında hamleler yapıldığında hareketimiz hep bu hamlelerin yanında olduğunu kamuoyuna açıkladı. Bu konuda önderliğimiz ile hareketimiz arasında çelişki yoktur. Hiç kimsenin de böyle çelişkiler peşinde koşmaması gerekiyor. Bunlar boş çabalardır, bunlar hep kamuoyunu aldatmaya dönük psikolojik savaş çabalarıdır.Türkiye'de psikolojik savaş sürekli yürütülüyor. Sürekli gerçeklerin anlaşılmaması için gerçeklerin ters düz edilerek kamuoyuna sunulması için büyük çabalar yürütülüyor.

Bu basın aracılığı ile yürütülüyor, bu partiler aracılığı ile yürütülüyor, bu bazı sivil toplum örgütleri aracılığı ile yürütülüyor. Bunu birçok kesim de biliyor. Bu rejim psikolojik savaşı yürütmeden, sürekli çelişki yaratmadan, sürekli birbirinin karşısına koymadan, sürekli düşman üretmeden kendini zor yürütebilir. Bunun için sürekli bu tip yöntemlere başvuruyor. Sürekli Önder Apo'yla hareket hakkında veya hareket ile halk arasında veya Önder Apo ile halk arasında çelişkiler hep yaratılmaya çalışılıyor. Biraz da asılında bu istendiği için yapılmak isteniyor. Bunun için hep bu yöntemlere başvuruluyor. Sürekli hareketimizle Önder Apo karşı karşıya getirilmek isteniyor. Bunu sadece hareketimiz ile önderlik arasında yapmıyor. Bunu legal siyaset ile önderlik arasında da yapmaya çalışıyorlar. Legal siyasetin kendi içinde de yapmaya çalışıyorlar. Hani meşhurdur 'Osmanlılarda oyun çoktur' derler. Bunu boşuna söylememişler. Sürekli böyle oyunlar oynanıyor. Sürekli tezgâhlar düzenleniyor, ama artık bunlar sökmüyor. Belki başka güçler nezdinde etkili olabilir ama PKK'de bunların artık etkili olması düşünülemez. Çünkü PKK bu rejimin karakterini çok iyi çözümlemiştir. Bu rejimin bir özel savaş rejimi olduğunu, psikolojik savaşı sürekli önde tuttuğunu çok iyi bilen bir hareketiz. Çünkü biz yıllardır bu rejimle mücadele içindeyiz. Bu rejim de bizi çok iyi tanıyor. Biz de bu rejimi çok iyi tanıyoruz. O açıdan artık bu tip çabalar boş çabalardır.

- Sizi çok iyi tanıyorlarsa niye bunu yapmayı sürdürüyorlar peki?

Bayık: Çözüm amaçları olmadığı için bu yöntemlere başvuruyorlar. Eğer çözüm amaçları olsaydı kesinlikle bu tip yöntemlere başvurmazlardı, daha saygılı yaklaşırlardı. Eğer saygılı yaklaşmıyorlarsa sürekli çelişki, çatışma yaratmak istiyorlarsa, sürekli birbirlerinin karşısına koymaya çalışıyorlarsa burada çözüm amaçlarının olmadığını görmek gerekir.

- Kürt hareketi içersinde bir söz birliği var diyorsunuz. Yine de zaman zaman sizden gelen açıklamalar çok daha eleştirel olabiliyor.

Bayık: Bu normaldir. Dediğim gibi yani Önder Apo 'nun rolü ile bizim rollerimiz farklıdır. Biz hiçbir zaman önder Apo'nun rollerini üstlenemeyiz. Önder Apo da bizim rollerimizi üstlenemez. Eğer birtakım açıklamalar oluyorsa bundan ötürüdür. Bunlar birbirini tamamlayan açıklamalardır. Öyle farklı açıklamalar falan değildir.

 

'Müzakere süreci yürütülmezse taslağı açıklarız'

 

- Müzakere süreci taslağına geri dönersek, peki bundan sonra ne olacak, ne bekliyorsunuz? Bundan sonraki görüşme ve akabinde muhtemelen yeniden hükümet yetkilileri ile görüşme olacak mı, olmayacak mı? Süreç nasıl ilerleyecek?

Bayık: Şimdi bizim için sorun görüşmelerin olup olmaması veya heyette yeni kişilerin katılıp katılmaması değildir. Bunlar artık geride kalmıştır. Bizim için esas sorun Önder Apo'nun sunduğu Demokratik Çözüm Taslağı'nın kabul edilip edilmemesidir. Bunun zaman geçirilmeden netlik kazandırılması gerekiyor...

- Ne kadarlık bir zamandan bahsediyorsunuz?

Bayık: Tek gün dahi geçirilmemesi gerekiyor. Diyelim ki taslak müzakere için kabul edildi ama müzakerelerin de belirlediğimiz süreçlerde gerçekleştirilmesi, tamamlanması gerekiyor. Müzakerelere başlanır ama bunun sonu getirilmezse, çeşitli nedenlerle uzatılırsa ve işler yine seçime kurban edilmek istenirse bizim kabul etmeyeceğimiz bilinmelidir. Ben daha önce de belirttim, yani belki tahammül sınırlarını aşan tahammüller gösterdik. Bunun nedenlerini de belirttim. Artık gelinen aşamada bu tahammülleri göstermemiz mümkün değildir. Hiç kimse de bunu bizden beklememelidir. Artık tahammül sınırlarının sonuna geldiğimiz için son bir kez olarak bu müzakere taslağını sunduk ve bunu da takvimlere bağladık. Tekrar oyalama, zaman zaman, aldatmaların önünü almak için takvime bağladık. Onun için bu takvime göre işlerin yürütülmesi gerekiyor. Eğer yürütülmezse biz hem taslağı kamuoyuna açıklayacağız, hem de tavrımızı çok net kamuoyuna duyuracağız.

- Ama biraz daha bekleyeceksiniz anladığım kadarıyla.

Bayık: Çok bekleyemeyiz. Çünkü seçimlere çok kısa bir süre kaldı hatta seçimler öne çekilebilir çeşitli nedenlerden ötürü, AKP zaman yok, müzakere yapamayız, artık seçimlerden sonrasına kalmalı derse de biz bunu kabul etmeyiz.

 

'Bu siyasette ısrar edilirse
ya darbe gelişir ya da iç savaş'

 

- Peki ne olur? Varsayalım ki sizin oyalamaca olarak adlandırdığınız süreç böyle devam etti ve sizin beklediğiniz zaman zarfında hükümetten herhangi bir açıklama gelmedi. Ne olur bundan sonra?

Bayık: 6, 7, 8 Ekim'de ne olduysa benzer şeyler olabilir. Eğer gerçekten bu hükümet, bu devlet bunu istemiyorsa tek yolu vardır; derhal müzakereye oturmaktır. O taslağı müzakerelerde görüşmektir. Türkiye başka yöntemlere başvurmamalıdır. Eğer başvurursa bu Türkiye'nin aleyhine olur, hükümetin aleyhine olur. Şu anda hükümet belki de tarihinde sıkışmadığı kadar sıkışmıştır. Hem uluslararası alanda, hem de içerde sıkışmış bulunuyor. Bu siyasetle hiçbir yere varılamaz.

Bu siyasette ısrar edilirse Türkiye 'de ya darbe gelişir ya da bir iç savaş gelişir. Bütün bunları önlemenin yolu hemen hiç zaman kaybetmeden müzakerelere oturmaktır. Bu ancak bu hükümeti bu devleti kurtarabilir. Bunun dışındaki bütün yollar, izleyecekleri taktikler hele hele zaman kazanmaya yönelik oyalamalar kesinlikle Türkiye 'ye birçok şey kaybettirebilir. Biz fırsatçı davranmak istemiyoruz. Biz Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunların daha da ağırlaşmasını istemiyoruz. Eğer isteseydik bizim için bulunmaz bir ortam var. Sanıyorum kamuoyu da bunu çok yakinen biliyor, biz siyaseti ilkelerine göre, amaçlarına göre, kurallarına göre geliştirmeye çalışıyoruz. Eğer fırsatlara göre hareket etsek muazzam fırsatlar vardır. Türkiye'yi, hükümeti daha da sıkıştırabiliriz.

- Mesela?

Bayık: Uluslararası koşullar şu anda Türkiye hükümetinin aleyhinedir. Orta Doğu'da bir DAİŞ'in, Katar'ın dışında hemen hemen bu hükümetle ilişkide olan yoktur, destek veren yoktur. Geçmişte bu hükümete destek veren uluslararası güçler şimdi bu desteği kesmiş durumda. Çokça AKP'nin Sayın Erdoğan'ın övündüğü vesayete karşı mücadele bitmiş durumda. Bir darbenin önünü almak için orduya oldukça adım atılıyor. Polis teşkilatı güçlendiriliyor, güvenlik yasaları çıkartılıyor her gün tutuklamalar, baskılar, kapatmalar, her gün Kürt gençlerinin katledilmesi yaşanıyor. Bütün bunlarla iktidar korunmak isteniyor. İktidarı korumanın yolu orduya yaklaşmaktan, polis teşkilatını güçlendirmekten, güvenlik yasalarını çıkarmaktan, tutuklamalar, katletmeler geliştirmekten geçmiyor. Tam tersine eğer iktidar korunmak isteniyorsa bu devlet korunmak isteniyorsa bunun yolu bütün bunları değil derhal müzakereyi geliştirmekle mümkün. AKP en çok toplumun neyle aldatıyordu? Vesayete karşı olduğunu vesayetle mücadele ettiğini söylüyordu.

Bununla da demokratik bir parti olduğunu Türkiye'yi demokratikleşmeye götürdüğünü söylüyordu. Bu propaganda bitmiştir. Artık buna kimseyi inandıramaz yine en çok neyle övünüyordu; ekonomik başarıları ile övünüyordu. Türkiye'de ekonomik kriz baharla birlikte gündemdedir. Esas iktidarda tutan ekonomik başarılarıydı ki bu da kesinlikle kendi başarıları falan değildi. Bir Derviş Türkiye’ye getirilmişti, ekonomik politikalar belirlemişti AKP o ekonomik politikaları uyguladı ve Körfez’den yoğunca sıcak para aktarımı oldu. Yine Kuzey Kürdistan Suriye pazarlarına sürümler yapıldı bütün bunlarla ekonomik başarı elde edildi.

 

'Türkiye'de ekonomik kriz kapıdadır'

 

- Kemal Derviş'in politikalarını uygulayarak mı ekonomik istikrar sağlandı diyorsunuz?

Bayık: Evet. O politikaları aynen uyguladı bir de tabii birtakım destekler gördü. Türkiye'de satamadıklarını Güney Kürdistan'a sattı, Suriye'ye sattı. Burada büyük paralar kazandı ve bununla ekonomik çarkını döndürdü. Ama artık bunun sonuna gelinmiş durumda. Türkiye'de ekonomik kriz kapıdadır. Eğer bu da gelişirse bu iktidarın artık propaganda yapabileceği bir malzemesi elinde kalmıyor. Dışarıda içeride oldukça daralıyor. Ekonomik olarak daralıyor, siyasi olarak daralıyor. Bu, bu iktidarın pek de geleceğinin olamayacağını ortaya koyuyor. Eğer biz de bu süreçte hareket edersek bu iktidarın buna dayanamayacağı çok açıktır.

Ben tekrar bu iktidarı uyarıyorum. Bu baskıcı politikalardan vazgeçmeli, bu tutuklamalardan, gençleri sokak ortalarında katletmelerden vazgeçmeli. Derhal demokrasiye dönmeli, özgürlük ve adalete dönmeli, bunun için de derhal Önder Apo'nun sorumluluğunda oluşacak müzakere heyeti ile hemen müzakereye oturmalı. Eğer bunu yapabilirse hem kendisini kurtarabilir, hem de Türkiye'yi kurtarabilir. Aksi takdirde ne kendini kurtarabilir, ne de Türkiye'yi kurtarabilir. Gelecek bir felakettir Türkiye açısından.

 

'PKK'siz, Kürtlersiz Orta Doğuda siyaset yapmak mümkün değildir'

 

- Anlattığınız bütün bu nedenlerden dolayı PKK'nin süreçte çıtayı yükselttiği, söylenenler arasında yapılan yorumların çoğu da bu yönde. Öte yandan Kobani' den sonra ortaya çıkan fotoğraf Amerika'nın PYD'ye destek vermesi, işte hava bombardımanı, yardımda bulunması uluslararası kamuoyunda PKK'ye karşı tavrın değişiyor olması, bütün bu nedenlerle PKK'nin de süreçte tavır değiştirdiği, nasılsa zayıflamış bir partner var süreçte karşımda, AK Parti hükümetinden bahsediyorum şimdiye kadar anlatageldiğiniz nedenleri de hatırlatarak bir kez daha, o yüzden çıtayı yükselten bir PKK çıktı ortaya diyenler de var. Böyle bir durum söz konusu mu? Uluslararası kamuoyundaki PKK'ye dönük tavrın değişiyor olması süreçteki dengeleri etkiledi mi?

Bayık: PKK'nin çıtayı yükselttiği doğru değildir. PKK geçmişte nasıl yaklaştıysa günümüzde de öyle yaklaşıyor. PKK'nin kimsenin toprağında herhangi bir gözü yok kimseyi bölüp parçalamıyor. Böyle bir amacı da yok. PKK kimseden herhangi bir şey de istemiyor. PKK kimseden herhangi bir şey de dilenmiyor. PKK Kürdistan halkının en doğal hakları olan haklarını istiyor. Bunun için mücadele yürütüyor. Bundan beş yıl önce de buydu. Bugün de budur. Değişen herhangi bir şey yok. Bu tamamen kamuoyunu aldatmaya yönelik gelişen propagandalardır. Elbette ki PKK sürekli gelişen güçlenen bir harekettir. Bugün PKK Kürtlerin onurudur. Bütün Kürtler PKK' ye böyle yaklaşıyor. Kendini PKK ile tanımlıyor. Çünkü PKK onların kimliğini, değerlerini, özgürlüklerini koruyor. Bunu herkes görebiliyor.

Güney Kürdistan'da yürüttüğü mücadelesiyle yine Kobani'nin direnişiyle artık Kürt meselesi evrensel bir düzey kazandı. Bu mücadelenin öncülüğünü yapan PKK de evrensel bir düzey kazandı. Türkiye ve bazı işbirlikçileri geçmişte hep PKK'yi terörist olarak gördüler ve bunu da her gittikleri ülkeye devlet , hükümete işlediler, empoze ettiler. NATO ülkesi olduğu için herkes de NATO'nun çıkarlarını düşünerek Türkiye'nin bu propagandalarını, tezlerini esas aldı şimdi bu yıklııyor. PKK etrafında, Kürtler etrafında geliştirilen tecrit çemberi uluslararası alanda yıkılıyor. Kürtler ve PKK uluslararası alana giriyor. Türkiye bundan çok korkuyor. Panik içerisinde diyebilirim. Çünkü o kadar tecrite rağmen PKK'yi etkisiz kılamadı şimdi PKK'yi etkisizleştirme şurada dursun artık Orta Doğu'nun en önemli aktörüdür. Artık PKK'siz, Kürtlersiz Orta Doğu'da siyaset yapmak, Orta Doğu'yu yeniden düzenlemek mümkün değildir. Türkiye bunu gördüğü için bundan korktuğu için o söylemleri yayıyor. Buna bazı siyasi çevreler, basın alet oluyor. Topluma kirli bir siyaset empoze ediliyor. İşte PKK uluslararası alana girdi güçlendi, işte Türkiye sıkıştı onun için PKK her geçen gün çıtayı yükseltiyor diyorlar, bu kesinlikle doğru değil. PKK fırsatçı bir hareket değil. PKK kendi amaçları ve çizgisi üzerinde mücadele yürüten ve bu mücadelesini her geçen gün halklara, toplumlara yayan bir hareket ve giderek herkes nezdinde kurtarıcı gözü ile görülen bir hareket konumuna gelmiştir. Gerçeği budur.

- Kobani direnişi, Kobani' deki IŞİD saldırıları nasıl etkiledi süreci, süreçteki dengeleri? Hiç mi etkilemedi? Mutlaka etkilemiştir.

Bayık: Elbette yani Şengal' de, Kobani'deki direnişler elbette ki dengeleri Kürtlerin lehinde PKK'nin lehinde geliştirmiştir. Belirttiğim gibi PKK'nin daha doğru algılanmasına yol açmıştır. Geçmişte PKK hakkında geliştirilen bir algı vardı. Bu algı yıkılmıştır. Artık dünya PKK gerçekliğiyle tanışmaya başlamıştır. PKK'nin bir özgürlük hareketi olduğu, bir insanlık hareketi olduğu, PKK'nin insanlığın değerlerine sahiplik yaptığı sadece Kürtlere değil onun değerlerine değil, Kürtlerin dışındaki halklara da, dinlere de, Kültürlere de onların değerlerine de sahiplik yaptığını görmüştür. Onun için PKK hakkındaki düşünceler değişmeye başlamıştır. O, olumsuz algılar yerini daha doğru algılara bırakmıştır. Onun için hem Kürtler nezdinde hem uluslararası demokrasi hareketinde, sosyalist harekette vicdanlı olan bütün insanlarda PKK'ye daha doğru yaklaşma, PKK gerçeğini daha iyi anlama çabaları gelişmektedir. Artık PKK'nin bir öncü güç olduğu, PKK'siz 21. yüzyılda Orta Doğu'da herhangi bir şeyin yapılamayacağı giderek anlaşılmaya başlanıyor.

- 6-8 Ekim olaylarının uluslararası kamuoyundaki meşruiyet tartışmalarının, PKK'nin söylediğiniz gibi algısının değişiyor olmasının aslında olumsuz bir etki yaptığı söyleniyor.

Bayık: Hayır tam tersine. Hiç kimse Kobani etrafında bütün Kürdistan parçalarında ve yurt dışında özellikle de Kuzey'de Kobani'yi sahiplenecek bir eylemliğinin hem de çok görkemli eylemliğin gelişebileceğini tahmin etmiyordu. Tahminlerin de ötesinde Kürtler de bir ayağa kalkma, Kobani'yi sahiplenme, Kobani şahsında kendine sahiplenme gerçekleştirdi. Eğer 6-8 ekim olayları gelişmeseydi hiçbir zaman Kobani direnişi evrensel bir düzen yakalayamazdı. eğer evrensel bir düzey yakaladıysa, Kobani şahsında Kürtlerde evrensel düzeyi yakaladıysa bu 6, 7, 8 Ekim olaylarının sonucundadır. Çünkü Kuzey halkı görkemli ayağa kalktı. Kobani'ye ve Kobani şahsında kendine sahiplik yaptı. DAİŞ'e karşı tavır aldı. 6-7 Ekim hareketi DAİŞ faşizmine karşı gelişen bir harekettir. Kürtlerin kendilerine sahip çıkma hareketidir. Neden bundan rahatsız olunsun? Dünya da DAİŞ'e karşı uluslararası koalisyon kurdu. PKK de, Kürtler de DAİŞ'e karşı en büyük mücadeleyi yürütüyor. Uluslararası koalisyonun yürütmek istediği mücadeleyi en ileri düzeyde yürütüyor. DAİŞ'e karşı durmak, mücadele etmek, ayağa kalkmak, kendine sahiplik yapmak, insanlığa, değerlerine sahiplik yapmak neden olumsuz görülsün? Bunu olumsuz gören sadece Türk devleti ve hükümetidir. O hükümet, o devletle ilişki içinde olan bazı çevrelerdir. Kürtler hiçbir zaman bunu olumsuz görmedi. Uluslararası alan da bunu olumsuz görmedi. Bu PKK'nin geliştirdiği mücadeleye olumsuz yansımadı, yansımaz da. Bu tip değerlendirmeler doğru değerlendirmeler değildir. İşte 6-7 Ekim kalkışması, serhildanı hareketin meşruluğuna gölge düşürdü biçimindeki değerlendirmeler kesinlikle yanlış değerlendirmelerdir.

- Peki birtakım provakasyonlar olduğunu sizler de açıkladınız. Sızmalar olduğunu söylediniz. Yeniden Hüda-Par ile karşı karşıya gelme söz konusu oldu. Birtakım görüşmeler sürüyor ama henüz bir nihayete de ermedi, bunlara ilişkin neler söylersiniz?

Bayık: Şimdi 6, 7, 8 Ekim tarihinde gelişen serhildan görkemli bir serhildandır. Türk devlet ve hükümet gerçekliğini herkese gösteren bir serhildandır. Adeta hükümeti suçüstü yakalayan ve bütün herkese bu suçu gösteren bir serhildandır. Türk hükümetinin öfkesi bundan ötürüdür...

 

Hüdapar'lılar Diyarbakır'da pek çok ev basıp, insanların gözlerini bağlayarak merkezlerine götürdü

 

- Nedir o suçüstü hali?

Bayık: Türk hükümeti bu serhildan ile gerçeğinin ortaya çıkmasından oldukça rahatsız olmuştur. onun için hep bu serhildana saldırmıştır. Bu saldırıları yaparken de bunun içerisindeki bazı hatalı yönleri kullanarak bu serhildanın meşruluğunu doğruluğunu gölgelemek istemiştir. Ama bütün bu çabaları bu amacına yetmemiştir, yetemez de. Bazı hatalı, eksik tutumların ortaya çıkması bu serhildanın görkemliliğine leke süremez. Dikkat edilirse hep leke sürmeye çalıştılar, bunun çabasını yürüttüler. Bazı gerçekleri de tersyüz etmek istediler. Örneğin; bu serhildan Kobani'ye sahiplik yapılması için geliştirildi. DAİŞ'in faşizmine karşı geliştirildi. Bunu ne Hüda-Par'a karşı ne herhangi bir Türkiye’deki partiye karşı ne bir sivil toplum örgütüne karşı ne de Türk devletine karşı geliştirdi. Neden bu devlet hükümet ve onunla ilgili iş birliği içerisinde olan bazı güçler bundan rahatsızlık duydu. DAİŞ'e karşı mücadele etmek Kürt halkına sahiplik yapmak yine insanlık değerlerine sahiplik yapmak bir katliamın önünü almak niye suç olsun? Niye bundan rahatsızlık duysunlar? Elbette ki Türk devleti hükümeti bu görkemli serhildana direnişe leke sürdürmek için onun muşru hakkını ortadan kaldırmak için bazı çabalar gösterdi. Nedir bu çabalar? İçine sızdırdığı bazı ajanları ile bu görkemli serhildanı amacından saptırmak istedi. Halkın büyük tepkisinin kendisine yönelmemesi için bu tepkinin harekete yöneltilmesi için büyük çaba gösterdi. işte diyelim hiçte yönelinmemesi gereken bazı çevrelere bazı diyelim dükkanlara otobüslere yönelindi ve tahrip edildi.

- Yakmalara, yağmalamalara, yıkmalara karşısınız o halde. Sanki değilmişsiniz gibi bir hava estiriliyor.

Bayık: Biz bunun için bir açıklama yaptık, dikkat çektik. Dedik ki; bunları kim yapıyorsa hemen üzerine gidin yakalayın ve bunların gerçek yüzünü ve kimliklerini açığa çıkarıp tehşir edin. Çünkü bunlar kitlenin tepkisinin öfkesinin doğru gelişmesini önlemek istiyorlar, saptırmak istiyorlar. Halkın büyük bir tepkisi var, bunu yanlış hedeflere yöneltmek istiyorlar. İşte talanlar yaptırarak, tahribatlar yaptırarak bunu gerçekleştirmek istiyorlar. Onun için derhal bunun önünü almalısınız dedik. Yine ne yapıldı, bununla birlikte bazı güçler, işte faşist böyle ırkçı Kürt halkına karşı olan, PKK'ye karşı olan güçleri halka saldırttılar. Bunlar bazı katliamlar yaptı. Birçok insanı yaraladı. Bunları örtbas etmek için ne denildi; işte özgürlük hareketi veya onulna ilişki içinde olan güçler bu saldırıları yaptı, tahribatları yaptı. Kendilerinin yaptıklarını hareketimizin üzerine, yandaşlarımızın üzerine yıkmaya çalıştılar. Mesela ortada katledilen elliye yakın insan var ve bunların çok ağırlıklı bir kesimi bu güçlerle devlet tarafından, polisler tarafından katledilen insanlardır. Neden bunların faillerini ortaya çıkarmıyor? Sadece deniliyor ki Hüda-Par'a bazı saldırılar oldu, işte Hüda-Par saldırıya uğradı. Bütün basın ve hükümet yandaşı çevreler Hüda-Par'ı meşru göstermeye çalıştı. Haksızlığa uğrayan güç gibi göstermeye çalıştı. Halbuki tam tersine gelişen serhildanın ne Hüda-Par'a, ne herhangi bir güce karşı gelişme durumu yoktu. Tamamen Koban'yi sahiplenme biçiminde bu hareket gelişti. Neden bazı güçler Hüda-Par da dahil, Büyük Birlik Partisi de dahil, MHP dahil bu serhildandan rahatsızlık duydular? Neden polisle birlikte hareket ettiler, halkın üzerine ateş açtılar? Mesela Hüda-Par Diyarbakır’da birçok evi basarak insanların gözlerini bağlayarak kendi merkezlerine götürdü.

- 6-8 Ekim olayları zamanında mı?

Bayık: Evet o dönemde ve bunlar mesela basın tarafından hiç işlenmedi. Kimse bunun hesabını sormadı. İşte hep HDP suçlandı, Kürt Özgürlük Hareketi suçlandı. Bu bir saptırmaydı. Mesela ilk Varto'da bir genç kurşunlandı polis kurşunuyla, o zamana kadar herhangi bir şiddet yoktu. Normal barışçıl gösteri, yürüyüşler vardı, protestolar vardı. Ne zaman ki polis o genci vurdu ondan sonra işin içine şiddet girdi ve halk kendisini korumak istedi saldırılara karşı. Giderek saldırılar arttı. Peki bu elliye yakın insanı kim vurdu? Herhalde Özgürlük Hareketi vurmadı. Kim vurdu bunları? Neden kimse bunların gerçekliklerini ortaya çıkarmıyor. Sadece Hüda-Par'dan ölen insanların durumu üzerinde duruluyor. Bu ortaya çıkarılmaya çalışıyor. Peki ölenlerin hepsi Hüda-Parlı mı? Hayır. Başka bir sürü ölen insan var. Öldürülen, katledilen insan var. Yüzlerce silahla yaralanan insanlar var. Bunları kim yaptı? Neden bunların üzerine gidilmiyor, bunlar açığa çıkarılmıyor? Çıkaramazlar çünkü bunun arkasında devletin, hükümetin kendisi var. Hatta bazı çevreleri harekete geçirdiyse, kullandıysa kendi gerçekliklerinin ortaya çıkmasını önlemek için bu çevreleri harekete geçirdiler ve kamuoyuna da başka türlü anlattılar.

 

'Zarar gören insanlarımızdan özür de diliyorum'

 

- Peki mesela HDP'nin bu konuda açıklaması var. Eş Genel Başkanı Demirtaş diyor ki; "aslında daha kontrollü davranabilirdik, keşke daha kontrollü davransaydık..."

Bayık: Şimdi Selahattin Demirtaş onu söyleyebilir. Niye söyledi o onu bağlar. Ben bir şey diyemem. Bir kere şöyle bir gerçeklik var bir halk hareketi, kitle hareketi gelişti mi onu kontrol etmek kolay değildir. Hiç kimse de kontrol edemez. Hele hele bir de içine provakatör ajanlar sızdırılırsa ki bu ajan provakatörler devletin ajan provakatörleridir. O zaman bunu kontrol etmek kolay değildir. Kitle hareketi geliştiği için halkın öfkesi büyük olduğu için ve içine de devlet ajan provakatörler soktuğu için kitlenin o öfkesinin kendilerine yönelmesini engellemek istemişlerdir. Bunu farklı yönlere kanalize etmişlerdir. Hiç de yönelinmemesi gereken kesimlere yöneltilmiştir. Bunu hareket yapmamıştır, yapmaz. Hareketin böyle bir eylem hareketi, çizgisi kesinlikle yoktur. Bunun yurtseverlerce, halkımızca iyi bilinmesi gerekiyor. Bundan dolayı adımıza kim yapmışsa bu kesinlikle hareketin benimsemeyeceği hedeftir, çizgidir. Kesinlikle mahkûm ettiğimiz bir eylem anlayışı ve çizgisidir. Bunu zamanında da eşbaşkanlık adına yaptığımız bir açıklamayla kamuoyuna duyurduk. Bundan dolayı zarar gören insanlarımızdan ben özür de diliyorum.

 

'Bizim daha egemen olmamız, kitlenin yurtseverlere yöneltilmesine engel olmamız gerekiyordu'



Tabiii ki bizim daha çok durumlara egemen olmamız gerekiyordu. Bunlara meydan vermememiz gerekiyordu. Ajan provakatörlerin kitle içine sızıp kitleyi yurtseverlere yöneltmesine müsaade etmememiz gerekiyordu. Burada yetersizliğimiz vardır. Onun için ben yurtsever insanlarımızdan, halkımızdan özür diliyorum. Bunun böyle bilinmesi gerekiyor. Kesinlikle bu hareketin çizgisi değildir, eylem anlayışı değildir. O görkemli halkın kendine sahiplik yapma eyleminin Türk devletinin içine sızdırdığı ajan provakatörlerle amacından saptırılmak istenmesidir. Bunu iyi kavramaları gerekiyor.

- Hükümet diyor ki kamu düzeni sağlanmazsa sürece dair adım atmayız. Hatta 6-8 Ekim olayları sonrası iç güvenlik paketi tartışması başladı. Şu anda yasa bir tasarı halinde ama yasalaşacak büyük bir ihtimalle, öyle görünüyor. Ciddi kaygılar var. Siz de diyorsunuz ki müzakere süreci taslağına dair hükümet bir an önce bir tutum belirlemezse 6-8 Ekim olayları gibi olaylar gelişebilir. Bu paradoks nasıl aşılacak?

Bayık: Şimdi kamu düzeni nasıl sağlanabilir? Demokrasi geliştirilerek, özgürlükler geliştirilerek, adalet geliştirilerek, Kürt sorunu ve Türkiye'deki birçok hakların, kültürlerin, dinlerin, mezheplerin sorunlarının çözülmesiyle kamu düzeni sağlanır. Kamu düzeni polis teşkilatını güçlendirerek,polise her türlü katliam yapma, tutuklama imkânı tanıyarak, her gün insanları ortalıkta katlederek, bu temelde güvenlik yasaları çıkararak, polisi koruyan yasalar geliştirerek , polisin her türlü uygulamayı geliştirmesine imkân sunarak kamu düzeni sağlanamaz. On gün içersinde iki tane Kürt genci katledildi ve hem de bunlar yakalanarak infaz edildi. Polis çıkan bu yasalara veya çıkarılacak yasalara dayanarak bunları yapıyor. Kamu düzenini tehlikeye atan hükümetin kendisidir, Davutoğlu'nun kendisidir. Kürtler kamu düzenini bozmuyor. Kürtler tam tersine adalet istiyor, demokrasi, özgürlük istiyor. Kendi kimlikleri ile kendi dilleri, kültürleri ve değerleri ile özgürce kendilerini örgütleyip yaşamak istiyorlar. Bu kamu düzenini bozmak falan değildir. Tam tersine Kürdistan'da katliamların, işkencelerin tutuklamaların savaşın olmamasını istemektir. Bugün savaşı isteyen, katliam yapan tutuklama yapan, işkence yapan, her yeri darmadağın eden Türk Hükümeti'nin güçleridir. Başbakanın verdiği talimatlarla bunlar yapılıyor. Kalkıyor birde kamu düzeninden bahsediyorlar hem suçlular hem de bu suçu Kürtlerin üzerine yıkmaya çalışıyorlar. Kamuoyunu da bu temelde aldatmaya çalışıyorlar

- Fakat deniliyor ki PKK bölgede..

Bayık: Sömürgecilerin mantığıdır. Bütün sömürgecilerin mantığıdır. Bütün sömürgeciler sömürgeleştirdikleri halkların üzerinde hep kendilerini haklı o halkarıda haksız göstermek istemişlerdir. bütün olumsuzlukların kötülüklerin kaynağı olarak sömürgeleştirdikleri halkları göstermişlerdir. Türk devletinin de yaptığı budur.

- Fakat deniliyor ki bölgede PKK bir egemenlik kurmak istiyor aslında kamu güvenliği ve kamu düzeni derken altı böyle dolduruluyor. Vergi topluyor, yol kesiyor bundan rahatsız olan ve PKK'li olmayan bir taban da var, bize bu yönlü bilgiler geliyor. Bunlar çok yazılıp çizildi, çok konuşuldu. Hatta Başbakan Davutoğlu bunu âkillerle yaptığı son toplantıda anlatmış. Sonrasında da hükümete yakın pek çok köşe yazarını da sizde takip etmişsinizdir makalelerinde. Böyle bir şey söz konusu mu? Böyle bir talebiniz var mı? Nedir bu olayın aslı astarı?

Bayık: Şimdi Türkiye artık müzakere yapmak zorunda işler buraya dayanmıştır. Ama Türkiye'nin amacında müzakere yapmak yoktur. Müzakere amacı olmadığı için herkesinde beklentileri Kürt sorunun çözümü oldu bundan dolayı Türk hükümeti manipülasyon yapıyor. herkesi aldatmaya çalışıyor. Herkesin Kürt sorunu çözüm beklentilerine bu tarzda cevap veriyor. Eğer biz adım atmıyorsak, nedeni işte kamu düzeni sağlanamadığı için biz bu adımı atmıyoruz. eğer bu olsa biz adım atacağız diyorlar.

Peki diyelim ki onların dediği gibi olsun bu kamu düzeni meselesi birkaç aydır çıkmış ondan öncesinde yoktu. Peki onun öncesinde Önder Apo'nun bütün çabalarına tek yanlı ısrarlarına rağmen sorunun çözümü yönünde adım atmıyorlardı? Neden müzakereye geçmiyorlardı? Bu bir manipülasyon. Kamu düzeni Kürdü inkâr ederek, Kürdün üzerinde baskı kurarak, onu tutuklayarak katlederek sağlanamaz. Kamu düzeni dediği şey sömürgeci yasaların, baskıcı yasaların anti-faşist yasaların uygulanmasına boyun eğilmesidir. Bu isteniyor. Kesinlikle hiç kimse bizden bunu isteyemez. Biz Kürdü inkâr eden, imha eden hiçbir yasayı uygulamayı kabul etmeyiz. Biz bu kadar yıldır mücadele yürütüyoruz. Örgüt olarak, halk olarak. Bunun çok ağır bedellerini ödedik. Biz bize insanca yaklaşımını istiyoruz. Biz bizim kimliğimizin, dilimizin, kültürümüzün değerlerimizin kabul edilmesini bu temelde kendimizi özgürce örgütleyip ifade etmemizin kabul edilmesi istiyoruz. Yasalar çakarılacaksa bu tip yasalar çıkarılmalı. Demokratikleşeme, özgürleşme yasaları çıkarılmalıdır. Bu temelde sorunların çözümü için yasalar çıkarılmalıdır. Eğer faşist yasalar çıkarılırsa polise her tülü yetkiyi sınırsız tanıyan yasalar çıkarılırsa elbette ki bu yasaları Kürtler kabul etmez.

Sadece Kürtler değil vicdanlı olan herkes, demokrasi, özgürlükten, adaletten yana olan herkes bu yasalara karşı. Bunların hiç de güvenlik yasaları olmadığını, toplumu korumadığını, demokrasiyi geliştirmediğini, buna hizmet etmediğini tam tersine Türkiye yi faşizme doğru götürdüğünü söylüyorlar. Peki Türkiye'deki bütün demokrasi çevreleri vicdan sahibi olan insanlar bunu söylerken Kürtler neden bunu kabul etsin. Kaldı ki bu yasalar Kürtlere karşı geliştirilen yasalar. Eğer son Türk hükümeti güvenlik yasaları adı altında yasalar geliştiriyorsa, bu tamamiyle Kürtlere karşı geliştirilen yasalardır. Kürtler neden bunu kabul etsin. Burada ısrar edilmemsi gerekiyor. Israr edilirse elbette ki Kürtler de kendilerini bu yasalara karşı koruyacaktır da en doğal haklarıdır.

- Hükümet yeniden güvenlikçi bir paradigmaya mı dönüyor? Neden iç güvenlik yasasına ihtiyaç duyuluyor?

Bayık: Aslında Türkiye hiçbir zaman güvenlik yasalarını terk etmedi. Çünkü Kürt sorunu diye bir sorunu kabul etmiyor. Kürt halkı diye bir halkı, onun doğal haklarını kabul etmiyor. Onun için de bu sorunun siyasal çözümünü kabul etmedi. Hep soruna terör sorunu gibi yaklaştı.Bazı dış güçlerin Türkiye'nin kalkınmasını önlemek için PKK ile terör uyguladığını söyledi. Teröre karşı Türkiye'yi koruduklarını söylediler. Terörü ortadan kaldırmak için de savaşı esas aldılar, hep güvenlik yasalarını esas aldılar. Savaşla güvenlikle hep sorunu çözmek istediler. Zaman zaman bazı algılar yarattılar sanki Türkiye güvenlik yasalarını terk ediyor, sorunları demokratik yollarla çözmek istiyor gibi bir algı yarattılar bu tamamen manipülasyondu, aldatmaya yönelik bir algı yaratmaydı. Hiçbir zaman ne savaş ne güvenlik yasaları terkedilmedi ki yeniden güvenlik yasalarına dönülsün.

 

'Kürt sorunu sadece Kürtlerle çözülemez'

 

- Şuna dönmek istiyorum; sürecin bundan sonraki gidişatı ile ilgili uluslararası bir taraf, bir üçüncü gözün bu sürece dahil olması meselesine dair birçok açıklamanız var. En son yaptığınız söyleşilerden birin de bunun Amerika olabileceğini söylüyorsunuz. Çünkü Türkiye devletinin de Amerika'ya müttefiki olduğu için güven duyacağını söylüyorsunuz. İlla bir uluslararası taraf olmalı mı? Sizin için olmazsa olmaz mıdır? Amerika üzerinden söylediğiniz şeyi daha somut ifade edebilir misiniz? Mesela nasıl bir sistem kurulmalı uluslararası bir göz için?

Bayık: Şimdi dikkat edilirse Türkiye şunu söylüyor. İşte yerli milli çözüm diyor, çözüm Türkiye'ye özgü olacak yepyeni bir anlayışla çözüm gerçekleştirilecek. Bu herkese de model olacak deniliyor. Şimdi bir kere bu doğru bir anlayış ve tutum değildir. Neden? Kürt sorunu öyle sadece Türkiye'yi ilgilendiren bir sorun değildir. Kürt sorunu hem bölgesel, hem uluslararası bir sorundur. Bu sorunu esas yaratanlar da uluslararası güçlerdir. Sorun bölgesel ve uluslararası bir sorun olduğu için çözümü de bölgesel ve uluslararası olmak zorundadır. Böyle bir sorunu bu boyutlarından çıkarıp sadece Türkiye'yi ilgilendiren bir sorunmuş gibi göstermek herkesi aldatmaktır. Eğer burada bir art niyet yoksa gerçekten insan buna anlam vermede zorlanıyoruz. Ben öyle çok safça, temizce söylendiğine inanmıyorum.

- Nasıl bir niyet olabilir?

Bayık: Burada Kürt sorunu çözmeme niyeti olduğu için sorun böyle ortaya konuyor. Uluslararası bir sorun uluslararası güçler olmadan çözümlenebilir mi? Buna yerel, milli Türkiye'ye has bir çözüm denilebilir mi? Dünya global bir dünya, bir de işin bu tarafı var. Globalleşen bir dünyada hangi ülkede ne tür bir sorun olursa olsun sadece o ülkeyi ilgilendirmiyor. Tam tersine herkesi ilgilendiriyor. Şimdi hem dünyada globalizm olacak hem Kürt sorunu uluslararası bir sorun olacak, NATO ülkesi olacak, Avrupa Birliği ile ilişki içinde olacak, ama Türkiye Kürt sorununu sadece Kürtlerle çözecek hiç kimseyi buna yaklaştırmayacak bu mümkün müdür? Gerçekten Türkiye sorunu çözme amacı taşıyorsa bunun uluslararası güçler olmadan çözülemeyeceğini bilmesi gerekiyor ve bütün dünyadaki çatışmalı sorunlarda iki tarafla Türkiye’nin dediği gibi oturularak çözülmemiştir. Mutlaka üçüncü bir tarafın gözetimi altında sorunlar çözümlenmiştir. Belki üçüncü taraf başından girmiştir, ortasından girmiştir veya sonlarına doğru girmiştir ama mutlaka iki tarafın sorunları üçüncü bir tarafın gözetimi altında onun şahitliği altında çözümlenmiştir. Kaldı ki Türkiye herhangi bir Afrika ülkesi değil ki diyelim dünyayı fazla ilgilendirmeyen bir ülkedir. İç sorunlarını kendi içinde çözebilir. Böyle bir ülke de değil.

 

'ABD'nin üçüncü taraf olabileceğini söyledik'

 

- İstese de yapamaz mı diyorsunuz?

Bayık: Nasıl ki NATO'nun beşinci maddesini işletti, bütün NATO'yu, arkasındaki sistemi PKK’nin karşısına dikti bu sorunun çözümünde de bu güçlerin yardımını istemesi gerekiyor. Bu güçleri yardıma çağırmadan bu sorunu çözemez. Bu güçler çözümde yer almadan çözüm gelişemez. Biz Türkiye 'nin kaygılarını gidermek için en güvendiği müttefiği Amerika'nın üçüncü taraf olabileceğini söyledik. Çünkü Türkiye bir NATO ülkesi Avrupa ile ilişkisi var. Herhalde burada en çok güvenebileceği Amerika'dır. Amerika üçüncü bir taraf olursa herhangi bir endişesi olmaz, sanmıyoruz. Bu aynı zamanda Türkiye'ye bir güvence vermedir bizim açımızdan. Bunu neden farklı değerlendiriyorlar, neden bundan korkuya kapılıyorlar bunu anlamış değiliz.

 

'Oslo'da üçüncü tarafı devre dışı bırakmayı hedeflediler'

 

- Bunu Oslo'ya dayandırıyorlar biliyorsunuz. Oslo'da kötü sonuçları oldu. Dolayısıyka biz bir üçüncü göz istemiyoruz deniliyor.

Bayık: Hayır Oslo'da sorunun çözümlenmemesine yol açan Türkiye'nin kendi yaklaşımlarıdır. Hiçbir zaman Oslo'da sorunun çözümü yönünde çaba göstermediler. Sürekli aslında orada da oyalama taktiklerini yürüttüler. Sürekli üçüncü bir tarafı devre dışı bırakmayı hedeflediler. Neden? Çünkü sorunu çözmek istemiyorlardı da ondan. Sorunu çözmek isteyen üçüncü bir tarafı kabul eder. Neden kabul etmesin? Dünyada da bütün sorunlar öyle çözümleniyor. Üçüncü tarafın tarafsız olması gerekiyor. Her iki tarafça da kabul edilmesi gerekiyor. Biz bırakalım tarafsız bir gücü tam tersine Türkiye yanlısı olan, sürekli Türkiye'yi destekleyen bir gücü taraf olarak sunduk. Bununla da Türkiye'ye güvence vermek istedik. Bizden çekinmemesi korkmaması paniğe girmemesi için Amerika' nın arabuluculuğunu teklif ettik. Bundan daha olumlu bir yaklaşım olamaz.

- Peki Amerika'nın sürecin en başlarında Kandil'le temas kurmak istediği yine yazılıp çizilenler arasında ve sürece dahil olmak istediği mesajını sizlere ilettiği şeklinde. Son zamanlarda Kobani' deki durumu da göz önünde bulundurduğumuzda herhangi bir temas söz konusu oldu mu ya da böyle bir talep ulaştı mı size?

Bayık: Hayır bizim herhangi bir temasımız yoktur. Fakat siyasetle uğraşan herkes şu gerçeği çok iyi bilir. Bugün Amerka Ortadoğu'dadır. Bugün Amerika Güney Kürdistan'dadır. Rojava Kürdistanı’ndadır. Yine bir biçimiyle NATO ile ilişki içerisinde Kuzey Kürdistan'dadır. Amerika'yı Kürdistan dışında Ortadoğu'nun dışında düşünmek mümkün değildir. Bugün Ortadoğu dünyanın bel kemiğidir. Ortadoğu'nun da bel kemiği Kürdistan'dır. Birinci ve ikinci dünya savaşında Ortadoğu düzenlenirken Kürtlere yer verilmedi. Kürtler statünün dışında tutuldu. İnkâr imha siyasetine tabi tutuldu. Sistem Kürtlerin inkârı, imhası üzerine oturtuldu. Bugün ise durum çok farklıdır. Artık Ortadoğu'da sistemi Kürtlerin inkarı ve imhası üzerine oturtmak mümkün değildir. Bu dönem bitmiştir. Yepyeni bir dönem Ortadoğu'da başlamıştır. Artık Kürtlersiz bir statü oluşturmak ne doğrudur ne mümkündür. Ortadoğu'nun en örgütlü, en mücadeleci, en dinamik gücü Kürtlerdir. Bugün Ortadoğu'daki özgürlük ve demokrasi mücadelesinin öncülüğünü yapıyor Kürtler bu açıdan Ortadoğu'da siyaset yapan hiçbir güç, hele hele bu Amerika olduğunda Kürtlersiz siyaset yapamayacağını aklı başında her insan görebilir. Onun için Amerika Ortadoğu'nun içindedir.

Kürdistan’ın içindedir. Kürdistan’da siyaset yapan hiçbir gücün Amerika'yı görmemesi mümkün değildir. İster karşı olsun ister yanında olsun bugün Kürdistan'da birçok güç vardır. Birçok parçalarda mücadele yürütüyor bütün parçalarda mücadele yürütüyorlar. Bugün Kürdistan'ın en dinamik gücü, mücadeleci gücü PKK'dir. Bunu ne Amerika, ne Avrupa hiç kimse göz ardı edemez. Türkiye'nin kendisi bile göz ardı edemez. Nitekim de etmiyor. Eğer Türkiye DAİŞ'i destekliyorsa bunun bir nedeni Kürtler'dir. Çünkü Kürtleri DAİŞ'le etkisiz kılmak istiyor. DAİŞ'in dışında Kürtlerle mücadele edebilecek herhangi bir güç yoktur. DAİŞ'le Kürt statüsünü ortadan kaldırmak istiyor Rojava'da. Türkiye Rojava'da Kürt statüsünü ortadan kaldırmadan Kuzey'de rahat edemez. Çünkü güneyde bir statü var, Rojava'da da bir statü oluşursa Kuzeyde de Kürtlere statü tanımak zorundadır. Oysa ki Kürtleri bir halk olarak yok sayıyor Türkiye. Onun için Kürtlere bir statü tanımak istemiyor. Onun için Rojava'yı ezmek istiiyor.

 

'Türkiye DAİŞ'e karşı koalisyonda yer alsa, DAİŞ Türkiye ile olan ilişkilerini açğıa vurur'

 

- Hâlâ devam mı ediyor? Bu politikada herhangi bir değişiklik olmadı mı?

Bayık: Elbette devam ediyor. Oradaki kantonları yıkmak istiyor. Eğer bunu başaramazsa sürekli savaşlarla tahrip etmek istiyor. Yeni Suriye'nin şekillenmesinde Kürtlerin rolünü en asgari düzeye düşürmek istiyor. DAİŞ üzerinden Ortadoğu'daki hegemonya hedeflerini gerçekleştirmek istiyor. DAİŞ'le ideolojik ortaklığı vardır. Neden bir NATO ülkesi olarak DAİŞ'e karşı kurulan koalisyona katılmadı? Çünkü katılabilmesi için ideolojik bağlarını kesmesi gerekiyor. Kürtlere karşı düşmanlığına son vermesi gerekiyor. Ortadoğu'daki hegamonya amaçlarından vazgeçmesi gerekiyor, ancak o zaman DAİŞ'e karşı bir koalisyonda yer alabilir. Böylesi bir durumda da DAİŞ, Türkiye ile olana ilişkilerini açığa vurur. Türkiye bunu altından kalkamaz. Türkiye onun için DAİŞ'le olan ilişkilerini hiçbir zaman terk edemez. Koalisyonun yanında DAİŞ'e karşı savaşamaz, bu Türkiye'nin Kürt düşmanlığından kaynaklanıyor. Çünkü Türkiye'nin resmi bir ideolojisi ve stratejisi var Kürtlere karşı hangi hükümet olursa olsun bu ideoloji bu strateji bırakılmadıkça değiştirilmedikçe hangi hükümet olursa olsun bu ideoloji ve strateji ile Kürtlere yaklaşacaktır.

- Siz bunun değişebileceğini düşünüyor musunuz?

Bayık: İşte biz bunu değiştirmekle uğraşıyoruz. Eğer bu kadar yıldır tek yanlı dokuz kez ateşkesler ilan etmişsek sorunun çözümü için tek yanlı çabalar göstermişsek psikolojik savaşa tahammül etmişsek nedeni Türkiye'deki zihniyeti değiştirmek içindir. Çünkü bu zihniyet değişmedikçe ne Kürt sorunu çözülebilir ne de Türkiye'de demokrasi ve özgürlük sorunları çözülebilir.

 

'Kürtlerin silahsızlanması mümkün değil'

 

- Peki, Kobani ile de bağlantılı çok önemli başka bir konuya geçelim. Bir de silahsızlanma meselesi var. Buna ilişkin ne düşünüyorsunuz? Sürecin ilk başlarında daha çok tartışılıyordu. Halbuki son zamanlarda Ortadoğu'daki gelişmeler de göz önünde bulundurulduğunda bir de gündeminizde bir yanıyla silahlanmada var dolayısıyla şimdi şöyle tartışılıyor; Türkiye'ye karşı iılahları bırakmak. Ne diyorsunuz silahsızlanma meselesi ile ilgili?

Bayık: Bizim gündemimizde böyle bir sorun yok. Bu hükümet ve çevresinin oluşturduğu bir gündemdir. Toplumun tümünü bu gündeme çekmeye çalışıyorlar. Bu temelde hareketimize yönelik bir baskı oluşturmaya çalışıyorlar, bizi buna zorlamak istiyorlar. Kesinlikle bizi buna kimse zorlayamaz. Bizim gündemimizde silah bırakmak yoktur. Gerillanın yurtdışına çıkması yoktur. Bunlar müzakere sonucunda varılacak anlaşmalara bağlı tartışılması gereken sorulardır.

- Türkiye' ye karşı silahları bırakmak bir seçenek olabilir mi peki?

Bayık: Şu anda Türkiye'de müzakere yapılmış değil, müzakerenin yapılıp yapılmayacağı da daha net değildir. Türkiye'de bunlar net olmadan nasıl biz silah bırakabiliriz? Silah bıraksak Şengal’de halkımız neyi yaşadıysa, Kobani'de neyi yaşadıysa aynı şeyi yaşarız. Bunu aklı başında, vicdanlı olan hiçbir insan PKK'den isteyemez. İstese de PKK bunu tartışma gündemine alamaz. Eğer Şengal'de, Kobanİ'de büyük katliamların önüne geçildiyse bu Kürtlerin kendi öz savuma güçlerini yaratmış olmasından ötürüdür. Bu güçten yoksun olan bir Kürt kesinlikle katliam altındadır. Katliamın dışında herhangi bir şey Kürtleri bekleyemez. Bunun için Kürtler yıllarca mücadele etti, kendilerini koruyacak bir savunma gücü oluşturdu. Kürt sorunu çözümlenmeden kesinlikle bu tip sorunlar tartışılamaz.

- Müzakereler başlarsa diyorsunuz, belki...

Bayık: Hayır. Eğer müzakereler çözümle tamamlanırsa, onun son bir aşaması olarak bu tip sorunlar tartışılabilir. Onun öncesinde bu tip sorunlar tartışılamaz. Araba atın önüne koşulamaz. Bu tip propagandalar, dayatmalar aslında sorunu çözmek istemeyen kesimlerin propaganda ve dayatmalarıdır. Bir kamufledir. Bu koşullarda Kürtler nasıl silahsızlanacak, nasıl silah bırakacak bu mümkün müdür? Ortadoğu'da büyük bir savaş yaşanıyor. Kürtlerin üzerinde DAİŞ'in saldırıları var. DAİŞ Kürtleri ölümle tehdit ediyor. Kürtler nasıl kendini silahsızlandıracak, bu mümkün değildir. Öncelikli sorun bu değildir. Öncelikli sorun, Kürt sorununun Önder Apo'nun sunduğu müzakere taslağı temelinde hemen müzakere edilmesidir. Eğer müzakere edilir ve bu müzakerelerde çözüm ortaya çıkarsa o zaman bu silahlı güçlerin nasıl ele alınacağı bu sorunun nasıl çözümleneceği tartışılır ona göre bir çözüm bulunabilir.


- Genel olarak taslağın değerlendirilmesi ve söylediğiniz seçenekler de dahil olmak üzere her şeyin seçimlerden önce olması gerektiğinden bahsediyorsunuz değil mi?

Bayık: Evet.

- Taslakta öngörülen takvimler de seçimler öncesinde mi?

Bayık: Elbette.

- Peki taslağın içeriğine ilişkin yeniden taslağa dönmüşken, söyleyebileceğiniz...

Bayık: İçeriğine ilişkin söyleyebileceğim her şeyi söyledim.

- Şunlar tartışılıyordu malumunuz Türkiye'de, siz de takip etmişsinizdir; işte anadilde eğitim var mı yok mu, özerklik var mı yok mu, bir başlık olarak olmadığı açıklandı daha sonra. Sanki özerklik gibi birtakım maddeler de var, eyvah yeniden Türkiye bölünüyor tarzı tartışmaları yaşanır mı gibi bir kamuoyu algısı da oluştu.

Bayık: Bunlar sorunu çözmek istemeyen, müzakere yapmak istemeyen çevrelerin başvurdukları taktiklerdir. Biz bir müzakere taslağı hükümete sunmuşuz, o temelde müzakere yapmak istiyoruz, sorunu çözmek istiyoruz.

 

'AKP de, cemaat de kirli siyaset yürüttü, halen de yürütmekte'

 

- Peki 14 Aralık operasyonu ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Kandil'den nasıl görünüyor?

Bayık: Türkiye'de AKP ile Fethullah Gülen hareketi bir dönem ittifak yaptı. Birlikte kendilerine karşı olan güçlere karşı bir iktidar mücadelesi yürüttüler ve bu mücadele de önemli bazı sonuçlara ulaştılar. Bunun için kendi aralarında iktidar mücadelesine girdiler. Şimdi de bu operasyon onun bir devamıdır. Fethullah Gülen ile AKP arasında bir iktidar mücadelesi yürütülüyor. Kim iktidara sahip olacak, bunun kavgası yürütülüyor. Geçmişte bunlar ittifak yaptı.Hem Kürtlere karşı hem de çeşitli güçlere karşı ittifaklar yaptılar. Birlikte politikalar, uygulamalar geliştirdiler. Şimdi iktidar mücadelesine girdikleri için geçmişteki uygulamaları hep birbirlerinin üzerine atmaya çalışıyorlar. Kesinlikle bunlar doğru yaklaşımlar değil. Çünkü bir dönem ittifak içerisinde her şeyi yaptılar. Birbirlerine güç, destek verdiler.

Birinin payı az çok olabilir ama birlikte yaptılar ama şimdi iktidar mücadelesine girdikleri için her yol ve yöntemi mubah sayıyorlar. Burada öyle ne AKP ne Fethullah haklı falan değil. Hiçbiri haklı görülemez. İkiside kirli bir siyaset geliştirdi hâlâ da o kirli siyaseti yürütmektedirler. İkisi de kendi tarafına çeşitli güçleri çekmeye çalışıyor, alet etmeye çalışıyor. Buna alet olanlar var, olmayanlar var. Biz iktidar mücadelesi yürüten bu iki gücün bunun için başvurduğu veya mubah gördüğü bütün yöntemleri doğru görmüyoruz, reddediyoruz.

 

'Başbakana sesleniyorum, elindeki belgeleri açıklasın'

 

- Peki fakat son zamanlarda hatta 14 Aralık operasyonundan önce hem Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem Başbakan Davutoğlu’nun Gülen cemaati ve Kürt hareketi arasında bir işbirliği varmış gibi açıklamaları vardı. Ayrıca Cumhurbaşkanı ve Başbakan'dan gelen açıklamalar dışında cemaatin seçimlere doğru kendine yeni bir ittifak bulmaya çalışacağı ve arayışlarından birinin de Kürt hareketi olacağına dair.

Bayık: Hem Gülen hareketi, hem AKP, elbette ki Kürt özgürlük hareketini yanına almak istedi . Çünkü ikisinin de iktidar mücadelesi var. Kim ki Kürt özgürlük hareketini yanına alsa elbette ki iktidar mücadelesinde dengeyi bozabilir ve hatta önemli sonuçlar elde edebilir. Ama Kürt özgürlük hareketi bu iktidar mücadelesine alet olmadı ve olmayacak. En çok da AKP Kürt özgürlük hareketinin Gülen hareketi ile ilişki içinde olduğunu söylüyor. Son zamanlarda bunu çok dillendiriliyor. Hatta belgeler var elimizde diyor. Ben sizin aracılığınızla bu belgeleri açıklamalarını istiyorum, kamuoyu bilsin. Niye açıklamıyorlar? Çünkü böyle bir belge yoktur da onun için sadece Kürt Özgürlük Hareketi'ni karalamak için bu propagandalar geliştiriliyor.

AKP kendisinden yana olmayan, kendisine hizmet etmeyen herkesi mutlaka paralel devletle, Fethullah Gülen hareketi ile ilişkilendiriyor. Bu tarzda güya toplum nezdinde onları olumsuz bir konuma düşürmek istiyor. Bununla da kendini güçlendirmeyi amaçlıyor. Seçimlere gidiliyor seçimlerde tek engel nedir? HDP'dir. Bu engeli ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bir yandan saldırarak karalayarak güya toplum nezdinde küçük düşürmeyi amaçlıyor. Diğer yandan da yine KCK operasyonlarına benzer operasyonlarla yoğun tutuklamalar yaparak örgütü çökertmeye ve seçimlere küçülmüş olarak örgütsüz olarak sokmak istiyor ve bunun üzerinden seçimleri kazanmak istiyor.

 

'Biz Gülen cemaati ile ilişki kurmak istedik,
ama onlar istemedi'

 

- Peki Gülen cemaati sizinle temas kurmak istedi mi?

Bayık: Biz de kurmak istedik. AKP ile kurduğumuz gibi onlarla da kurmak istedik. Biz herkesle ilişki kurmak isteyen bir hareketiz. Çünkü kendimize güvenen bir hareketiz .Doğru, haklı meşru bir mücadele yürütüyoruz. Bizi tanıyan, bizi kendi kimliğimizle kabul eden herkesle ilişki kurabiliriz. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Ama bizi kabul etmeyen hiç kimseyle de biz ilişki kurmayız. Bizi kimliğimizle kabul etmeyen başka türlü görmek isteyenlerle de biz ilişki kurmayız. Kim bizi ne kadar tanıyorsa bizde onu o kadar tanıyoruz.

- Gülen cemaati sizi tanıyor mu bu anlamda?

Bayık: Biz Gülen cemaati ile de ilişki kurmak istedik ama onlar ilişki kurmadı.Çünkü Gülen Cemaati milliyetçi bir harekettir. Kürtlere karşı bir harekettir. Onun için bizimle ilişki kurmadı. Biz Gülen Cemaat ile ilişki kurup o milliyetçi çizgiden uzaklaştırmayı amaçladık. Onları da sorunun çözümüne çekmek istedik. Ama onlar milliyetçi bir hedefi esas aldıklarından Kürt düşmanlığında ısrar ettiler, bizimle ilişkiye geçmeyi kendi amaç ve çizgiler açısından doğru görmediler. Onun için bizimle onlar arasında herhangi bir ilişki gelişmedi. Bunu biz daha önceleri de kamuoyuna açıklamıştık. İşin gerçeği budur.

 

'CHP-HDP ittifakını doğru görmüyoruz'

 

- Bunun üzerine yeni bir durum söz konusu olmadı diyorsunuz. Bir de Cumhuriyet Halk Partisi ve Halkların Demokratik Partisi ittifakı konuşuluyor. Hemen her seçimden önce konuşuluyor diyebiliriz. Yerel seçimlerden önce de konuşulmuştu. Cumhurbaşkanı seçimlerinden önce de keza. Son zamanlarda bu konuya ilişkin açıklamalar ittifak olasılıklarını dahi içermiyor ama öte yandan yine daha zaman var yirmi dört saat uzun bir süredir, yirmi dört saatte neler olacağı bilinmez gibi hem HDP'nin Eş Genel Başkanı'ndan gelen bir açıklama, hem de Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'ndan gelen açıklamalar var. Ne diyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisi ve Halkların Demokratik Partisi ittifakı ve bu ittifak cephesinin genişlemesi mümkün mü seçimlerden önce?

Bayık: Böyle bir ittifakın gelişmesini biz doğru görmüyoruz. Böyle bir ittifak olursa hem HDP tabanından, hem CHP tabanından bazıları oy vermez. Böyle bir ittifak aynen MHP-CHP'nin Cumhurbaşkanlığı seçimindeki yaptığı ittifaka benzer sonuçlar yaratır. Sanıyorum bunu hem CHP görüyor, hem HDP görüyor. Bu açıdan böyle bir ittifakın seçimlerde gelişmesi düşünülemez. İttifakın sistem partileri ile resmi ideolojiyi ve stratejiyi esas alan partilerle yapılması kesinlikle doğru değildir. Elbetteki seçimlerde ittifakların yapılması gerekiyor. Hem de en geniş ittifakların yapılması gerekiyor. HDP'nin ittifak yapacağı güçler devlet dışı güçlerdir, var olan iktidardan rahatsız olan, muhalefet eden, ona küskün olan, ondan beklentileri olmayan kesimlerdir. Soldur, alevilerdir, çeşitli halklardır, çeşitli din ve mezheplerdir, çevrecilerdir, feministlerdir, birçok çevre var böyle.

Bu çevrelerin hepsini bu iktidardan rahatsızdır. Bu iktidara karşı en ufak bir umutları kalmamıştır ve oldukça da tehlikeli görüyorlar. Onun için bir demokrasi bloğunun yaratılması gerekiyor HDP etrafında. Eğer HDP etrafında böylesine geniş bir demokrasi hareketi yaratırsa, blok yaratılırsa bunun sonuçları oldukça olumlu olacaktır. Böyle bir bloğun parlamentoya girmesi hem Milli Güvenlik Kurulu'nda alınan savaş kararının seçimlerden sonra uygulanmasında, hem AKP'nin şimdiye kadar attığı adımları bir anayasa değişikliği ile tamamlanmasını önlemesine ve hem de Türkiye'de demokrasi güçlerinin yeni bir döneme girmesine yol açacaktır. Bu Kürt sorunun çözümüne de hizmet edecektir. Bu Türkiye’de ki zihniyetin değişmesine yol açacaktır. Türkiye’deki 2015 parlamento seçimleri oldukça stratejik bir değer kazanmıştır herkes açısından. Davutoğlu da bunu böyle ifade ediyor. Çünkü attıkları adımları bir anayasa değişikliğiyle tamamlamak istiyorlar. Kendilerini bu tarzda hem güvence altına almak hem de kalıcı hale getirmek istiyorlar. Benzer stratejik bir durum da demokrasi güçler açısından gerekli.

Onlar açısından da stratejik bir değer taşıyor. Belki de Türkiye'de yakın tarihlerde ilk kez demokrasi güçleri açısından Türkiye'yi değiştirme şansı ortaya çıkıyor. Çünkü iktidarın hem uluslararası, hem Türkiye'deki destekçiler hızla azalıyor. Muhtemelen ekonomik kriz bunu daha da tetikleyecek. Bu demokrasi güçlerinin parlamentoya daha güçlü girmesinin olanaklarını arttırıyor. Eğer iyi bir ittifak geliştirilirse demokratik Müslüman kesimden Alevilere kadar, sola kadar, liberallere kadar kısaca sistemden umudunu kesmiş bütün kesimleri kapsayan bir demokrasi programı etrafında bir ittifak sağlanırsa bu ittifakın parlamentoya güçlü yansıması mümkündür.

 

'HDP kesinlikle yüzde 10 barajını aşar'

 

- Peki HDP'nin yüzde 10 barajına rağmen seçimlere parti olarak girme kararı riskli değil mi bu durumda?

Bayık: Hayır tam tersine bağımsızlarla girmek çok tehlikelidir ve tasfiyeciliktir. Rejim, rejimden beslenen siyasi partiler sürekli şu propagandayı geliştiriyor; HDP ile seçimlere girilmemeli, bağımsız girilmeli. Bununla aslında HDP projesini boşa çıkarmayı amaçlıyorlar. Çünkü HDP bir demokrasi projesi, Türkiye'nin zihniyetini değiştirmek isteyen bir proje, devleti toplumu, siyaseti değiştirmek istiyen bir proje , Tükiye'yi demokratikleştirmek isteyen bir proje, Türkiye'nin sorunlarını çözmek isteyen bir proje, böyle bir projenin gelişmesini istemiyorlar. Onun için HDP'nin parti olarak seçimlere girmesini istemiyorlar. Bağımsız adaylarla girilmesini dayatıyorlar buna inandırmaya çalışıyorlar...

- Yüzde 10 barajını aşabilir mi?

Bayık: Kesinlikle. HDP de bütün demokrasi güçleri de HDP etrafında birleşmeli bir demokrasi programı geliştirmeli, bununla topluma gitmeli. Eğer bunu yaparsa baraj sorunu olmayacağı gibi barajın üstünde bir sonuç alacağı kesindir. Bütün bölgedeki gelişmeler Türkiye'deki gelişmeler bunu ortaya koyuyor. Bugün HDP'nin arkasında çok büyük bir güç var; eğer bu güç iyi örgütlenir ve harekete geçirilirse HDP nin baraj sorunu kesinlikle olmayacaktır ve HDP meclise güçlü yansıyacaktır. HDP'nin güçlü yansıması demek Türkiye'de demokrasi döneminin gelişmesi demektir.

 

'Türkiye derin devleti partiler üzerinde operasyor yürütüyor'

 

- HDP'yi devletin dizayn etmek istediğine dair haberler yer alıyor. Ne diyorsunuz bu haberlerle ilgili, bu haberlerin önemli bir detayı da aslında Selehattin Demirtaş'tan Kürt Hareketi'nin bir rahatsızlık duyduğu ve Selahattin Demirtaş yerine birinin getirilmek istendiği. Birtakım isimler de geçiyor. Bu dizayn haberlerinin kaynağı nedir sizce?

Bayık: Bunun kaynağı Türk istihbaratıdır, Türk derin devletidir. Bununla HDP'yi yıpratmaya çalışıyor, bununla HDP'de çatlaklar yaratmaya çalışıyor. Çünkü Türkiye'de sürekli sistem bazı partiler üzerinde operasyonlar yürütüyor. Sanıyorlar ki HDP'de de bunu sürdürebilirler. HDP ne CHP'dir, ne de MHP. Onun için bu çabalar boş çabalardır. Bununla uğraşacaklarına HDP'yi kabul etmeleri, Kürt Özgürlük Hareketi'ni kabul etmeleri, Türkiye'nin demokratikleşmesini kabul etmeleri ve bu temelde projeler, düşünceler, yasalar oluşturmaları gerekiyor. Eğer bu yönlü çabalar geliştirirlerse bu çabalar gerçekten Türkiye halkına, toplumuna hizmet eder. Aksi takdirde partiler üzerinde operasyonlar düşünerek Türkiye'yi bir yere götüremezler. HDP'de bu tip operasyonları yürütemezler sonuç alamazlar. HDP şu anda operasyonlara uğrayacak bir güç değil. HDP tam tersine ittifak politikalarının doğru geliştirerek Türkiye demokrasisini güçlü taşımayı kendine amaç edinen bir siyasi ve toplumsal oluşum. Onun için bu tip propagandaların fazla bir değeri yoktur. Belki bazıları açısından bunlar gündem olabilir, üzerinde durabilirler ama bunun HDP açısından böyle gündem olacağını düşünmüyorum.


'Bu şartlarda devlet istese bile görüşmeyiz'

 

- İmralı'da Öcalan ile görüşen devlet heyetinin Kandil'e de gelip sizlerle görüşeceğine dair bir haber vardı. Öyle bir temas oldu mu? Ya da böyle bir talep ulaştı mı size?

Bayık: Geçmişte böyle öneriler oluyordu. Biz bu önerileri ciddiye almadık, reddettik. Sürekli başmüzakerecimiz Önde Apo'dur dedik. Ne görüşülecekse Önder Apo ile görüşmeli bizim ile görüşülecek herhangi bir şey yoktur, dedik. Dolayısıyla da herhangi bir görüşme olmadı.

- Son zamanlarda?

Bayık: Olmadı. Bu tarzda da olmasını düşünmüyoruz. Ne zaman ki Önder Apo ile müzakereler geliştirilirse heyetler oluşturulursa, komisyonlar oluşursa, müzakereler gelişir başarıya doğru giderse o zaman gelinebilir. Herkes gelebilir. Biz herkesle de görüşürüz, ama bu şartlarda kesinlikle böyle bir şeyi doğru görmüyoruz.

- Böyle bir talep olsa dahi kabul etmez misiniz?

Bayık: Elbette ki kabul etmeyiz.

- Peki, ilk başlarda örgüt önderliği ile temas kurmalı diyordunuz. Şimdi hâlâ Öcalan ile doğrudan temas kurma talebiniz var mı?

Bayık: Elbette, bizim önderlikle aramızda ilişkinin sağlanması gerekiyor. Hâlâ bu ilişki sağlanmış değil, önderliğimizin koşullarının değişmesi gerekiyor. Bu koşullarda müzakere olmaz. Müzakerenin olabilmesi için özgürlüğün, sağlığının, güvenliğinin sağlanması gerekiyor. Özgür şartlarda müzakere yapılması gerekiyor. Müzakere geliştirilirken de örgütle ilişki içinde olması gerekiyor. Bunun kanallarının sağlanması gerekiyor bu sağlanmadan müzakereler gelişemez.

- Çok teşekkürler KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık. Son olarak ekleyeceğiniz bir şey var mı?

Bayık: Ben teşekkür ediyorum. Önümüzde ki süreç çok önemli bir seçim sürecidir. Demokratik siyasetin bu seçimlere çok iyi hazırlanması gerekiyor. Bütün sistemden rahatsızlık duyan çevreleri ittifaka çekmesi gerekiyor. Hiç kimsenin dar yaklaşmaması gerekiyor. Basit parlamentoya girme hesaplarını yapmaması gerekiyor, oldukça sorumlu davranması gerekiyor, Türkiye’nin demokratikleşmesinin adımları yakalanmıştır. Buna uygun adımların atılması gerekiyor, eğer bu yönlü adımlar atılırsa herkes sorumlu davranırsa kazanmak için çaba yürütürse kesinlikle demokrasi cephesi seçimlerle büyük bir ivme kazanacaktır. Bu Tükiye'nin geleceğini de etkileyecektir. Geleceğini daha doğru şekillendirecektir. Onun için bütün demokrasiden yana olan güçlerin bu sorumluluk bilinci ile hareket etmeleri gerekiyor. Eğer böyle hareket ederlerse biz birlikte olacağız kendilerine güç vereceğiz hep birlikte Türkiye’ yi daha olumlu günlere götüreceğiz.

- Yeniden teşekkürler. Sağ olun bize vakit ayırdığınız için ve burada ağırladığınız için.