T24 - Milliyet gazetesi yazarı, Hasan Cemal, 35 vatandaşın katledilmesiyle sonuçlanan Uludere operasayonundan sonra, haber kanalları ve hükümetin olay karşısındaki tutumunu eleştirdi. Cemal, "Haber kanallarının özellikle ilk günkü hallerini geçiyorum. Gazeteciliğin sahip olması gereken cevvaliyetle maalesef bağdaşmıyor. Bizim mesleğin dilinden çok devletin dili ağır basıyor" dedi.
Cemal'in Milliyet'te "Operasyon hatası değil, Uludere katliamı!" başığıyla yayımlanan (31 Aralık 2011) yazısı şöyle:
Sözüm, hem devlete hem PKK’ya. Silahın, şiddetin, terörün kullanım süreleri bitmiştir. Tek çare, parmakları tetikten çekip ‘masaya giden yolu’ kısaltmaktır. Savaş tercihi, yeni Uludere’lerin yoluna taş döşer.
Tarihimize kepaze bir sayfa daha eklendi. Bu sayfada Uludere katliamı yazacak, operasyon hatası değil.
Ve bunun hesabını öncelikle sivil otorite, yani hükümet verecek. Sonra da ‘askeri otorite’den, yani bombardıman için düğmeye basanlardan hesap sorulacak. Yazıktır, günahtır.
35 Kürt genci, çocuğu savaş uçaklarının bombalarıyla gece vakti hayatını kaybediyor. Hükümette sessizlik!
Genelkurmay konuşuyor, sivil otorite suspus. Demokrasilerde böyle mi olur?
İlk gün Başbakan da konuşmuyor. Hükümet sözcüsü de ortalarda yok. İçişleri ve Milli Savunma bakanlarından çıt çıkmıyor. Ak Parti sözcüsünün açıklamasını izliyorum. ‘Operasyon hatası’ndan söz ederken, öylesine mesafeli ve soğuk bir üslup sergiliyor ki, yaşanan sanki bir trafik kazası...
Hükümet sözcüsü ancak ikinci gün, o da ayaküstü bir şeyler söylüyor, lütufta bulunurcasına...
Bir büyük acıyı paylaşan insanların ruh hali değil, sanki devlet adamı ciddiyeti gelip oturmuş yüz çizgilerine...
Başbakan Erdoğan ikinci gün öğle vakti konuşuyor, ‘yanlışa düşüldüğü’nü belirtiyor:
“Üzüntü verici bir netice...”
Haber kanallarının özellikle ilk günkü hallerini ise geçiyorum. Gazeteciliğin sahip olması gereken cevvaliyetle maalesef bağdaşmıyor. Bizim mesleğin dilinden çok devletin dili ağır basıyor.
Hükümet, televizyonlar neden böyle?
Duyarsızlık mı?
Kayıtsızlık mı?
Tümüyle bilinçli bir tercih mi?
O klasik, “Büyütmeyelim, terör örgütüne yarar!” tavrı mı?
Hepsinin payı var. Bunca yılın tecrübesinden sonra gelinen nokta gerçekten acıklı...
Böyle bir katliamın üstü hiç örtülebilir mi?
Uludere ve çevresinde insanların içi buz kesmiş durumda.
İnsanların içi kan ağlıyor. Sözü uzatmak istemiyorum. Böylesine acıların üstüne barış kurulamaz. Böylesine acılar şiddeti keskinleştirir. Böylesine acılar ‘dağın yolu’nu genişletir. Böylesine acılarla Türkiye kendini çok daha büyük bir ‘şiddet sarmalı’nın içinde bulur, bir cehennem çukuruna yuvarlanır.
‘Devletin elinin ne kadar ağır olabileceğini Kürtlere göstererek sonuç alma’ stratejisi 1990’ların ilk yarısında en sert biçimde uygulandı.
Sonuç alındı mı?
PKK yenildi mi?
1990’larda sonuç alınmış olsa, o tarihlerde PKK yenilmiş olsa, hâlâ bugünkü acılar yaşanıyor olur muydu?
Hükümet şimdi yine aynı yolda. Bu bir çıkmaz yoldur.
Geçmişte denenmiştir. Ve barış getirmemiştir.
Sözüm, hem devlete hem PKK’ya. Hem Ankara’ya, hem Kandil’e, İmralı’ya... Silahın, şiddetin, terörün eski deyişle miadı dolmuştur, kullanım süreleri bitmiştir. Tek çare, parmakları tetikten çekip masaya giden yolu kısaltmaktır.
Barışın yolu silahla, şiddetle, terörle açılmaz. Açılır derseniz, daha çok Uludere’ler yaşarız. Savaş tercihi, yeni Uludere’lerin yoluna taş döşer.
Yılların acı tecrübesi budur.
Son söz: Namlunun ucundan barış değil, daha çok kan ve gözyaşı gelir.
Barışın yolu silahla, şiddetle, terörle açılmaz. Açılır derseniz, daha çok Uludere’ler yaşarız.