Veysel Ayhan’ın Zaman gazetesinde yayımlanan, “Sivil darbenin 19 adımı, buyurun yalanlayın” başlıklı yazısını eleştiren Star yazarı Ahmet Taşgetiren, “Şimdi Camia, iktidarın halktaki karşılığını yok edemeyeceğini görünce, halk oyuna çamur atma yoluna girmiş gözüküyor. Bunlar yanlış şeyler. İçinizde darbecilik duygusu geliştirmenin halka ihanetten başka anlamı olmaz” dedi.
Taşgetiren, Gülen cemaatine seslenerek “Eğer bu iktidarın 2023’e, hatta 2071’e kadar iktidarda kalacağını düşünüyorsanız, gelin bu ‘savaş dili’ ile masum insanları hangi uçuruma sürüklediğinizi değerlendirin. Zararın neresinden dönülse kardır” görüşünü dile getirdi.
Taşgetiren’in Star gazetesinin bugünkü (5 Kasım 2014) nüshasında yayımlanan “2023 mü 2071 mi?” başlıklı yazısı şöyle:
‘2023 mü 2071 mi?’
2023 hatta 2071’e kadar iktidardan gitmeme. Ak-saray’ı yapan zihnin 5 yıl sonra orayı başkasına bırakacağını düşünenler hayal görüyor.”
Bir soru:
Böyle bir cümleyi kuranlar neyi hedeflemiş olabilirler?
İktidarın kısa sürede gideceğini düşünüyor ve mücadele stratejisini ona göre kuruyorsanız hayal görüyorsunuz, gibi bir uyarı ihtiva ediyor olabilir bu değerlendirme.
İkinci olarak “Bunlar geldi ve gitmeye niyetleri yok, onun için ne yapıp edin, bunları iktidarda daha fazla kökleşmeden iplerini çekin” gibi bir çağrı ihtiva edebilir.
Acaba hangisi?
Bu yazı, Zaman gazetesinde Veysel Ayhan imzasıyla çıktı. Veysel Ayhan kim, bilmiyorum, Cemaatin önde gelenlerinden birisinin müstear ismi olabileceği iddia ediliyor. Yazdığı yazıların Cemaat görüşünü yansıttığı gibi bir izlenim hakim. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik en agresif dili kullanıyor olması dikkat çekiyor.
Gelelim yukarda iki cümlesini aldığım yazıya. Bu yazı dünkü Zaman’da yer aldı ve “Sivil darbenin 19 adımı, buyrun yalanlayın” başlığı ile çıktı.
Alıntıladığım cümle de “sivil darbe”nin varacağı noktayı işaretlemek üzere not edilmiş. O cümleye gelirken “MİT müsteşarının özel güvenlik personeli gibi” kullanıldığı, “TSK’nın parti teşkilatına bağlanmasına ramak kaldığı” gibi ifadeler kullanılıyor. Ve son alarak “Her şey Yüksek Seçim Kurulu üyeliklerine AKP’li atayarak bitmiş olacak. Seçimlerin göstermelik hale gelmesiyle...” 2023 hatta 2071’e kadar gitmemeyi başaracağı söyleniyor.
Bu yazıyı Hüseyin Gülerce’nin dediği gibi acaba Sayın Gülen gördü mü görmedi mi, bilemiyorum. Ama bu yazının, ister Cemaatin tavrını yönlendirmek adına yazılmış olsun, isterse başka yerlere çağrı niteliği taşısın, kritik bir yazı olduğu ve böyle bir yazıyı sayfalarına almakla, Zaman’ın Camia adına bir tavrı yansıttığını söylemek yanlış olmaz.
Ancak eğer bu yazı, Camia’ya mesaj verme niyeti taşıyorsa, bu mesajın çok ikircikli bir mahiyet taşıdığını belirtmek gerekiyor. Neden ikircikli? Çünkü birkaç adım sonra “2023 hatta 2071’e kadar iktidarda kalacak bir yapı” karşısında Cemaati savaşa sürmek, intihardan başka bir şey değil, diye düşünülebilir, ya da “bu savaşı öyle yürütelim ki, iktidar o bir iki adımı atamasın ve devrilsin” diye düşünülebilir. Birincisi, şu an üstlenilen savaş dilinin intihardan farklı olmadığı anlamına gelir, ikincisi de, Cemaati, halkın oylarıyla iktidara gelmiş bir yapıyı devirmek için ittifaklar arayışı içine girmek gibi açmazların içine sürükleyebilir.
Eğer Veysel Ayhan’ın bu yazısını, “iktidarı devirmek” için birilerine yapılan çağrı olarak anlarsak, o zaman çağrının muhatapları olarak nerelere bakmak gerektiği sorusu karşımıza çıkacaktır.
Orada da, ister istemez Aysel Tuğluk’un devreye girmelerini istediği “seküler güçler” ya da Mısır’da “Darbeyi demokrasiyi koruma amaçlı” olarak niteleyen Amerika, orada Davos’tan bu yana Erdoğan’ı diz çöktürme amaçlı planlar yapan odaklar, onların medya uzantıları ve diğer Batı dünyası akla geliyor.
Veysel Ayhan’ın dili, bir süredir “Camia elemanları” tarafından Batı platformlarında zaten seslendiriliyor.
Bu dilin “İslamcı hareketler gelirler ve gitmezler” biçiminde formüle edilen şekliyle oralarda bir karşılığının bulunduğu da biliniyor.
Ancak “Gelirler ve gitmezler” söylemi, genelde “İktidarda kuvvet zoruyla kalırlar” şeklinde tercüme edilirken, Veysel Ayhan’ın ifadesine de yansıdığı şekilde “Halk iradesi ile iktidarda uzun süre kalmak” “sivil darbe” kapsamında değerlendirilip, meşruiyyetinin sorgulanma yolunun açıldığı gözleniyor. Bu meşruiyyet sorgulaması, Mısır’da olduğu gibi “darbeyi meşrulaştırma”ya kadar varıyor. Veysel Ayhan’ın “2023’e, hatta 2071’e kadar gitmeme” alarmının karşılığı nedir? Yüksek Seçim Kurulu’na şaibe bulaştırmak, seçimleri hileli hale getirmek vs... İşte bunlar “Halk iradesini dışlama” ve bir tür “darbeye meşruiyyet kılıfı” hazırlama faaliyetidir.
Diyelim Ak Parti, 2023’e kadar gelecek iki seçimi, 2071’e kadarki onlarca seçimi kazandı ve iktidarda kaldı, ne yapacaksınız? “Halk yanlış yapıyor” mu diyeceksiniz? İşte tam da budur Türkiye’deki darbelerin mantığı...
Şimdi Camia, iktidarın halktaki karşılığını yok edemeyeceğini görünce, halk oyuna çamur atma yoluna girmiş gözüküyor. Bunlar yanlış şeyler. İçinizde darbecilik duygusu geliştirmenin halka ihanetten başka anlamı olmaz.
Eğer bu iktidarın 2023’e, hatta 2071’e kadar iktidarda kalacağını düşünüyorsanız, gelin bu “savaş dili” ile masum insanları hangi uçuruma sürüklediğinizi değerlendirin. Zararın neresinden dönülse kardır.
'Sivil darbenin 19 adımı, buyrun yalanlayın'
Veysel Ayhan'ın Zaman gazetesinin 4 Kasım 2014 tarihli nüshasında yayımlanan, "Sivil darbenin 19 adımı, buyrun yalanlayın" başlıklı yazı şöyle:
Cumhurbaşkanı, Paris dönüşü ‘paralelle mücadele Kırmızı Kitap’a acilen girecek’ demiş.
Elinde tek bir delil olmadan bunu söylüyor. Dağ gibi yolsuzluklar yamansın diye icat edilen ‘hükümete darbe’den henüz tek bir tutuklu yok. Ama tüm delilleriyle ortada olan, halkı tehdit eden ve topluma korku salan bir ‘sivil darbe süreci’ ayan beyan ortada. Hodri meydan. Cumhurbaşkanı lütfen bu 19 adımı yalanlasın!
YARGI
1- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yani yargının en kilit kurumu tam bir AKP hâkimiyetine girdi. Atamaların ‘sen, ben, görümcem ve eltim’ şeklinde mizahı yapılıyor. Danıştay ve Yargıtay’a 167 yeni üye ve 2 yıl içinde 5000 yeni hâkim ve savcı alınıyor. Hangi zihniyetin atanacağı belli.
2- Hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet suçları parti rozeti gösterilince buharlaşıyor. Partililik artık dokunulmazlık zırhı. Rüşvet, bu örgütün yargısına göre hediye.
3- Milyarlık yolsuzluklar, yargıya baskı yapılarak takipsizliğe uğruyor. Örnek: 17 ve 25 Aralık. Bir avuç yolsuzluk ve rüşvet zanlısını yargıdan kurtarmak için yüzlerce savcı ve hâkim, binlerce polis ve polis müdürü sürüldü, işten atıldı.
İŞ HAYATI
4- Esnaf, tüccar, işadamı, dernek... Eğer iktidarın keyfine muhalif hareket ederse hatta söz söylerse vergi müfettişlerince derhal baskına uğruyor.
5- Hiçbir ihale dar oligarşik bir zümre tarafından en az yüzde 20 komisyon alınmadan dağıtılmıyor. Hiçbir konut projesi en az üçte biri yerel partililerce paylaşılmadan inşaat izni alamıyor.
6- Türkiye’nin herhangi bir kıymetli (kupon) arazisinin satışı o ilin tapu müdürlüklerinin değil, Ankara’daki malum zatın onayını gerektiriyor.
7- Bir parti yöneticisi beğendiği sahile el koyabiliyor. Eğer sit alanıysa rüşvetlerle bilirkişi satın alıyor, itiraz ederse o ilin valisi sürülüyor.
8- Madenlerin hepsi partililer arasında paylaşılıyor, asla denetlenemiyor. İşçi güvenliğinde zerre kadar ilerleme sağlanamadığı için yüzlerce işçi ölüyor.
MEDYA
9- Gazetelerde parti müfettişleri var ve yayın yönetmenlerinin onlardan ödü kopuyor. Patronlar, telefonda korkudan gözyaşı döküyor. Onlarca yazar, hükümeti eleştirdi diye kovuldu.
10- Televizyonlarda ‘Alo Fatih’, ‘Alo Nermin’, ‘Alo Akif’ ve türevleri yayınlara çökmüş durumda. Haber programcıları diken üstünde. Bir konuk aleyhte tek cümle etti diye apar topar yayından kovulabiliyor.
11- Ülkenin patronu, maden dosyalarını kucağına almış şantaj malzemesi olarak kullanıyor, medya sahibinin yaptığı yayına göre izinleri onaylıyor veya iptal ediyor.
12- Partinin ihale karşılığı komisyonlarla satın aldığı 6 gazete ve 8 TV kanalı belli bir havuzdan kontrol ediliyor, her gün kara propaganda bülteni olarak yayın yapıyor. İstihbarat teşkilatı her işi bir yana bırakmış, yalan manşet servis ediyor.
13- Devletin televizyonu seçimlerde iktidara 812, muhalefete ise 48 dakika yani 17’de 1 zaman ayırdı. TRT, binbir vesile ile sürekli Erdoğan’ı yayınlıyor ki, bu kadarını ancak Kuzey Kore diktatörü Kim Jong yapabiliyor.
DEVLET
14- Ülkenin toprak bütünlüğü bir kısım partili ve istihbaratçı aracılığıyla TBMM’den ve Bakanlar Kurulu’ndan habersiz yurtdışında pazarlık konusu yapıldı ve ülke şu an bölünmenin eşiğinde. Bakanın itirafıyla asayişin teminatı artık İmralı! MİT müsteşarı, parti özel güvenlik personeli gibi.
15- Jandarma’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasından başlanarak, TSK’yı parti teşkilatına bağlamaya ramak kaldı.
16- Hiçbir kamu kurumu, parti temsilcisinden onay almadan tek bir personel işe alamıyor. Valiler, parti il başkanı gibi. Parti çıkarları ve mitingleri için seferber olmayan merkeze alınıyor.
17- Devletin siyasi veya hukuki düzenine tam bir darbe yapıldı. Anayasa paspasa döndü. Parlamen-ter düzen altüst oldu. Başbakanlık makamı artık bostan korkuluğu.
18- İstediğinin malına el koymak, canını sıkanı ‘makul şüpheli’ diye yaftalamak yasalaşıyor.
19- Devletin muktediri ‘bir kısım endişelerini’ izale için devrim muhafızları türü bir koruma ordusu kuruyor. Parti teşkilatları polis alımı için seferber.
Her şey Yüksek Seçim Kurulu üyeliklerine AKP’li atayarak bitmiş olacak. Seçimlerin göstermelik hale gelmesiyle 2023 hatta 2071’e kadar asla iktidardan gitmeme. Ak-Saray’ı yapan zihnin 5 yıl sonra orayı başkasına bırakacağını düşünenler hayal görüyor. Bu örgüt, ülkenin her şeyine çökerken her yalanı, ‘paralel’ sakızıyla yamıyor. Peki, Erdoğan’ın çiğneyip çiğneyip ağzının bir yanına park ettiği bu sakız, vahim gidişatı gizleyebiliyor mu? Gizleyemiyor.
AKP, ‘paralel’ diye patlayan sakızlar üretse ve bunları her kabine üyesi çat çat patlatsa; ‘paralel’ diye öten mızıka takımı kursa, 24 saat konser verse beyhude. İnsanlar kör değil, ‘sivil darbe’ göz önünde ve ‘Kral çırılçıplak’.