Değer Akal
Türkiye'de son yıllarda artan anti-demokratik uygulamalar nedeniyle AB ile ilişkiler çıkmaza girerken, üyelik süreci de fiilen rafa kalktı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, insan haklarına saygı, çoğulcu demokrasi ve hukuk devletinin gerilemesine yol açan politikaları, Türkiye'yi AB üyelik hedefinden uzaklaştırırken, Avrupa ülkeleriyle siyasi ilişkiler de zora girdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Osman Kavala'nın tahliye edilmesi kararını uygulamamakta direnmesi Türkiye'yi, Avrupa Konseyi'nde oy hakkının ya da üyeliğinin askıya alınmasından, üyelikten çıkarmaya kadar gidebilecek bir yaptırım süreciyle karşı karşıya getirdi.
Avrupa başkentlerinde Gezi davasının tek tutuklusu olan Osman Kavala, Türkiye'de sivil toplumun "sistematik" olarak kriminalize edilmesinin örneklerinden biri olarak görülüyor.
Sivil toplum ve muhalefet üzerindeki baskı ve hak ihlallerinin ciddi ve sürekli bir nitelik kazanması, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde de keskin bir yol ayrımı endişesini artırıyor.
Bununla birlikte, "Türkiye Erdoğan'dan ibaret değil" söyleminin sıklıkla dile getirildiği Avrupa başkentlerinde, yeni bir iktidarla demokratik reform sürecinin yeniden canlanabileceği umudu korunuyor.
Bağlar sivil toplum ile güçlendirilebilir mi?
Almanya'nın saygın düşünce kuruluşlarından Politika ve Bilim Vakfı (SWP) bünyesindeki Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi'nin (CATS) yayımladığı yeni bir raporda, bu kritik süreçte, AB ile Türkiye arasında, gençler ve sivil toplumlar arasında diyaloğun güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekildi.
Akademisyenler Bezen Balamir Coşkun, Cihan Dizdaroğlu, Dimitrios Triantaphyllou tarafından kaleme alınan makalede, Avrupa ile Türkiye arasında toplumlar arasında yanlış anlamaların önlenmesi, önyargıların giderilmesi, karşılıklı anlayışın geliştirilmesi için bu tür programların önemli katkılar sağladığına işaret edildi.
Raporda, özellikle son dönemde krizlerle birlikte karşılıklı güvensizliğin arttığı, halklar arasında güvenin yeniden inşası için de sivil toplum diyaloğunun kilit önem taşıdığı belirtildi.
Rapor, CATS'ın, "Avrupa Güvenliği için hem partner hem sorun olarak Türkiye" adlı projesi kapsamında hazırlandı ve "Gençlik ve sivil toplum arasında diyalog ve güven inşası" başlığıyla yayımlandı.
"Güçlü bir sivil toplum var"
Raporu kaleme alan uluslararası ilişkiler uzmanlarından, İzmir Politikalar Merkezi Koordinatörü Doçent Dr. Bezen Balamir Coşkun, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, "AB ile Türkiye ilişkileri, son yıllarda hep krizlerle gündemde yer alıyor. Ancak daha iyi bir gelecek umudu varsa, ki bu var, bu nüve, gençlik, sivil toplum arasında olan diyalogdan ortaya çıkacak ve gelişecek" dedi.
Türkiye'de güçlü bir sivil toplum olduğunu vurgulayan Balamir Coşkun, "Türkiye'de konjonktür ne olursa olsun, ne kadar baskı görürse görsün yılmayan dirençli bir sivil toplum yapısı var. Özellikle AB'den ve diğer uluslararası kuruluşlardan gelen destekler önemli bir kaynak oluşturuyor. Bu yüzden sivil toplum genelinde ve gençlik çalışmaları özelinde bu çalışmaların kesinlikle desteklenmesi gerekiyor" değerlendirmesini aktardı.
"Destek artırılmalı"
Ancak son yıllarda Türkiye'nin AB'den uzaklaşmasına yol açan siyasi gelişmeler AB'nin, üyelik müzakereleri kapsamında sağladığı IPA adlı katılım öncesi mali yardımlarda kesintiye gitmesini beraberinde getirdi.
Müzakere sürecinin artık fiilen askıda olması, son gelişmeler ışığında da resmen durdurulması ihtimalinin bulunması, sivil toplum ve gençlik projelerine sağlanan destekle ilgili endişeye yol açıyor.
AB'nin bu mali kaynaklarda gittiği kesintilerden en çok sivil toplum ve gençlik programlarının etkilendiğine dikkat çeken Balamir Coşkun ise şunları söyledi:
"Dünyanın pek çok ülkesine olduğu gibi Türkiye'de de eğer hükümet yanlısı bir sivil toplum örgütü değilseniz çok yalnız kalabiliyorsunuz. Bu nedenle sivil toplumun Türkiye'nin demokratikleşmesi alanında yaptığı çalışmaların AB fonlarıyla desteklenmeye devam edilmesi, hatta cesaretlendirici seviyede artırılması gerekiyor."
AB-Türkiye ilişkilerindeki gerilimlere rağmen tarafların pek çok alanda birlikte çalışmalarını gerektirecek ortak çıkarları da bulunduğuna işaret eden Balamir Coşkun, değerlendirmesini şöyle tamamladı:
"Ne AB Türkiye'ye ne Türkiye AB'ye sırtını dönebilir. 60'lı yıllardan bu yana, zor, inişli çıkışlı dönemler yaşanmış olsa da her iki tarafta da, hem akademide hem sivil toplumda hem de bürokraside, ilişkilerin devam etmesi için canla başla çalışan insanlar var. Bunlar göz ardı edilemez, edilmemelidir."
"Siyasi momentum gelene kadar destek artırılmalı"
Türkiye-AB ilişkilerini yakından takip eden isimlerden olan Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Forumu Genel Sekreteri Laura Batalla Adam da siyasi gerilimlerin süreceğine işaret etti, buna rağmen AB ve üye ülkelerin, Türkiye ile sivil toplum ve gençlik programlarına desteğini güçlendirerek sürdürmesi gerektiğini söyledi.
Demokrasideki gerileme nedeniyle Türk Hükümeti'ne sağlanan IPA fonlarının kesintiye uğradığını, AB'nin mali kaynakların bir bölümünü doğrudan sivil topluma aktarmaya yöneldiğine işaret eden Batalla Adam, "Bu yolla bir denge sağlanmaya çalışıldı. Ama ne yazık ki sağlanan kaynaklar azaldı. Gerilimlerden kaynaklı bu kesinti sivil toplumu da olumsuz etkiledi ve artık daha fazla kesintiye gidilmemesi büyük önem taşıyor" dedi.
Türkiye'nin AB'nin gençlik, inovasyon, araştırma ve geliştirme gibi pek çok programında yer aldığını, bu alandaki işbirliği ve diyalog çabalarının artırılması gerektiğini vurgulayan Batalla Adam, sözlerini şöyle tamamladı:
"Siyasi konuların görüşülmesi için uygun siyasi momentum gelene kadar, sivil toplum temaslarının, karşılıklı ziyaretin, gençlik değişim programlarının güçlendirilmesi gerekiyor. Ne yazık ki koronavirüs salgını da karşılıklı ziyaret ve temasları etkiledi ancak güçlüklere rağmen bunların sürdürülmesi büyük önem taşıyor."
"Değişim içeriden gelecek"
Türkiye'de artan otoriterleşme en çok sivil toplum aktörlerini etkiliyor. Türkiye-AB ilişkileri ve AB'nin sivil topluma desteği alanında çalışmalar yürüten Dr. Özge Zihnioğlu, bu nedenle sivil toplum aktörlerinin direncinin güçlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Liverpool Üniversitesi Siyaset Bölümü'nden Zihnioğlu, Türkiye'deki mevcut dönemin geçeceğine olan inancını vurgulayarak, "Türkiye'de demokrasi ve insan hakları alanındaki değişim içeriden gelecek. Dışarıdan sivil toplumu ya da farklı aktörleri destekleyerek değişimin gelmesi mümkün değil. Bu nedenle sivil toplum desteklenmeli derken kastettiğim şey, otoriterlik döneminde bir değişim olana kadar, ki olacak, o an gelene kadar sivil toplumun ayakta durabilmesi için direncinin artırılmasına dönük destek verilmeli" görüşünü aktardı.
İnsan kaynağı çıkışı büyük kayıp
Türkiye'de özellikle hak temelli sivil toplum kuruluşlarında çalışmanın artık bir risk olarak algılanmaya başlandığını, bu gruplarda son dönemde önemli bir insan kaynağını çıkışı olduğuna işaret eden Zihnioğlu, "Uzun sürede yetişen, birikim ve tecrübeye sahip, kurumsal hafızası olan insanların başka yerlerde iş aramaya başlaması, sivil toplum için çok büyük bir sorun ve kayıp. Bu insanların tutunabiliyor olması gerekiyor" dedi.
AB'nin projelere destek verdiğini ancak hak temelli örgütlerin mevcut konjonktür nedeniyle artık projeleri hayata geçirmekte zorlanabildiğine işaret eden Zihnioğlu, "Bu süreçte sivil toplum örgütleri ya da bağımsız medya kuruluşlarının sürekliliklerini sağlayabilmeleri ve insan kaynağı yetiştirebilmesi için kaynak sağlanmalı" diye konuştu.
'Diyalog teşvik edilmeli'
Zihnioğlu ayrıca cumhurbaşkanlığı hükümet süreci ile birlikte sivil toplumun politika yapım sürecine etkisinin azaldığına işaret ederken, "Meclis politika yapım sürecinde işlevsiz hale gelince, sivil toplumun etki alanı azaldı. Bu nedenle AB, farklı altyapı projeleri için kamu kurumlarına mali kaynak sağlarken, daha geniş tabanlı, sivil toplumun yeniden politika yapım sürecine dahil edilmesini sağlayacak kriterleri şart koşabilir. Bu, kamu kurumu çalışanları ile sivil toplum arasındaki önyargıların giderilmesini sağlayacak diyalog platformlarının oluşmasını da sağlayabilir" dedi.
Son dönemde farklı alanda çalışan sivil toplum kuruluşları ile yerel yönetimler, siyasi partiler ve odaların daha sık bir araya geldiğini gözlemlediğini söyleyen Zihnioğlu, AB'nin sağladığı fonlarla bu diyaloğu daha da teşvik edebileceğini kaydetti.
Halen bakanlıklarda, kamu kurumlarında özveriyle çalışan bürokratlar olduğunu, Türkiye'nin kazanılması için kamu kurumları ile sivil toplum kuruluşlarının diyaloğunu teşvik edecek süreçler öngörülmesi gerektiğini vurgulayan Zihnioğlu, fonların politize olmasına yol açacak adımlardan da mümkün mertebe kaçınılması gerektiğini vurguladı.
Özge Zihnioğlu, "AB fonlarının tahsisinde Türkiye'de AB Başkanlığı gibi Türkiye'deki kamu kurumlarının bir şekilde bu resmin içinde olması sağlanmalı" dedi.
Almanya da desteğini artıracak
Bu arada Aralık ayında göreve başlayan yeni Alman Hükümeti de Türkiye'de gençler ve sivil toplumun güçlendirilmesine desteğini artırmayı hedefliyor.
Sosyal Demokrat Partili (SPD) Olaf Scholz başbakanlığında, Yeşiller ve Hür Demokratların katılımıyla kurulan koalisyon hükümeti bu hedefine, koalisyon sözleşmesinde yer verdi.
Sözleşmede, Türkiye'deki sivil toplum ile ilişkilerin güçlendirilmesine vurgu yapılmış, "Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan, kadın ve azınlık hakları büyük ölçüde kısıtlandı. Bu nedenle katılım müzakerelerinde fasıl kapatmayacağız ve yenisini açmayacağız. AB-Türkiye Diyalog Gündemini canlandıracağız, sivil toplum ile diyaloğu, gençlik değişim programlarını genişleteceğiz" denilmişti.