Berza Şimşek*
Şerafettin ve Aysel Kazan çifti Hakkari Yüksekova'dan yaklaşık bir yıl önce İstanbul'a gelmiş. Sokağa çıkma yasakları başlamadan önce 3 çocukları ve bir kaç eşyalarıyla evden ayrılıp akrabalarının yanına sığınmışlar.
Sokağa çıkma yasakları sırasında 53 gün boyunca 20'yi aşkın kişinin olduğu bir evde yaşamışlar. Kendi elleriyle yaklaşık 4 yılda yaptıkları evleri ise yıkılmış. Kendilerinin de çocuklarının da psikolojilerinin bozulduğunu söylüyorlar.
Aysel Kazan'ın referandum oyunu bu yaşadıkları belirleyecek.
"Ben nasıl zorluk çektiysem, benim evim nasıl, emeklerim, geçmişim heba olduysa, benim oyum o yönde olacak" diyor Aysel Kazan ve 'hayır' oyu kullanacağını söylüyor.
Şırnaklı Ahmet Demir "geçmişte yaşananlara bakarak, kentlerinin yakılıp, yıkılacağını tahmin ettiğini" söylüyor. Sokağa çıkma yasaklarının başlayacağını anlayınca eşini ve 2 çocuğunu alarak Şırnak'tan İstanbul'a geliyor.
Fotoğraf veya video çektirmek istemiyor, başına bir şey gelirse çocuklarını koruyamamaktan korktuğunu söylüyor.
Ahmet Demir ticarete atılabileceğini düşünerek İstanbul'a gelmiş. Ancak işler istediği gibi gitmemiş. Açtığı dükkanı kapatmak zorunda kalmış, iş yerlerinde çalışmaya başlamış. Önce müzik aletleri ardından da mutfak aletleri satmış. Bunlar fayda etmeyince insanların en temel ihtiyacı olduğunu düşünerek gıda ürünlerine yönelmiş.
Şırnak'ta yaşarken ise maddi durumu iyiymiş. 8 ev ve 2 iş yeri sahibi olduğunu, ancak bugün hepsinin yıkık olduğunu anlatıyor.
"Şimdi ne bir evim var, ne bir iş yerim" diyor ve hissettiklerini şöyle özetliyor:
"Ev sahibi olduğun ve kiracılarının olduğu bir durumdan, hiçbir şeyinin olmadığı, kiracı olduğun bir duruma geçiyorsun. Bir iş verenden, bir işçi olduğun (duruma geçiyorsun). Bu yaşa kadar böyle devam ettim, bu yaştan sonra bunu kabullenmenin zorluğunu yaşıyorum."
Şırnaklı ve Kürt olduğu anlaşıldığında ev kiralamakta sıkıntı yaşayıp yaşamadığını soruyorum.
"Tabi ki. Herkes yaşıyor ki" diyor. "Sistem seni 'bölücü' olarak görüyor. 'Vatan haini' damgası yiyorsun. Kim 'vatan haini' olarak bildiği bir insanı kendi evine alabilir ki."
Ahmet Demir referandumda 'hayır' diyeceğini söylüyor, ama bu 'hayır'ın sadece Anayasa değişikliğine değil, aynı zamanda sisteme 'hayır' anlamına geldiğini belirtiyor.
"Ben 'hayır' diyorum ama bir MHP'nin söylediği 'hayır'ı değil ya da bir CHP'nin söylediği 'hayır'ı değil. CHP de 'hayır' diyor ama o da bir şekilde statükoyu koruyor. Daha önce 90-100 yıl onun iktidarı vardı. O zaman da Kürtler inkar ediliyordu.
"Ben tek adamlığa 'hayır' diyorum, diktatörlüğe de 'hayır' diyorum. Aynı zamanda beni bir şekilde asimile eden, beni yok sayan sisteme de 'hayır' diyorum. Benim 'hayır'ım 100 yıllık bir 'hayır'dır."
Referandumun sonucu 'hayır' olsa da sistemin değişmeyeceğini düşünüyor Ahmet Demirci. "Çünkü Kürtlerin dertlerini dert edinerek 'hayır' diyen yok" diyor.
"'Hayır' diyorlar ama Şırnak o hale geldiği için değil. İnsanlar 'Biz senin bu zülmüne, bu haksızlığına hayır diyoruz' deseydi, o zaman çıkacak 'hayır'ın bir anlamı olurdu ama şu an 'hayır' çıksa ne olur?"
Ahmet Demir'e çatışmalardan kaçanlar arasında 'evet' diyecekler olup olmayacağını soruyorum. "Ben ona inanmıyorum" diyor.
Ancak Doğu-Güneydoğu Dernekleri Platformu Başkanı Abdülhakim Daş farklı düşünüyor.
Abdülhakim Daş'a göre bölgede yaşayan Kürt halkı, tepki olarak sandığa gitmemeyi bir seçenek olarak görse de kimileri 'evet' oyu vererek tepkilerini göstermeyi aklından geçiriyor.
Daş'ın ifadesiyle "halk hendekler nedeniyle PKK'ya kırgın, yıkımlar ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle devlete öfkeli, Türkiye'nin batısında yaşayan Türklere ise olan bitene ses çıkarmadıkları için tepkili." Bu nedenle 'evet' oyları gelebilir.
Daş'a göre ülkenin batısındakileri düşünerek tepki oyu vereceklerin aklındaki fikir şu:
"Referandumdan 'evet' çıkarsa bu baskılar size de yönelecek. O zaman belki siz bizim durumumuzu anlarsınız."
Abdülhakim Daş, daha önce AKP iktidarının yanında yer alıp çatışmalardan zarar görenler arasında 'hayır' diyecekler olacağını da ekliyor.
Ancak ona göre Kürtler genel olarak "Bizim için 'evet' de fazla bir şey ifade etmez, aslında 'hayır' da sistemi değiştirmez. 'Evet' de denilse bu baskılar devam edecek, 'hayır' da denilse bu baskılar devam edecek" diye düşünüyor.
Kürtler arasında 16 Nisan referandumunda oylanacak Anayasa değişikliklerini destekleyerek 'evet' diyecek olanlar da var.
15 yıldır İstanbul'da yaşayan Bitlisli Kamil Aytekin de bu seçmenlerden birisi. 7 kardeşi var, 7 de çocuğu.
İstanbul'un Sultanbeyli ilçesinde bir kahvehanede konuştuğum inşaat işçisi Kamil Aytekin'e göre çatışmaların Kürtlerle veya Türklerle ilgisi yok. Kamil Aytekin'e göre çatışmaları yabancı devletler yaratıyor, çünkü güçlü bir Türkiye görmek istemiyorlar.
Referandumdan 'evet' çıkması ise ona göre 'büyük ve bütünleşmiş bir Türkiye' anlamına gelecek.
Kamil Aytekin "Amerika'da eyaletler var, başkanlık sistemi var. Bizde niye olmasın? Bizde de olsun. Bu [Cumhurbaşkanı Recep] Tayyip Erdoğan'a ait diye bir şey yoktur. Bugün Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanıdır, öbür seçimde bir başkası gelir" diyor.
Hakim Doğan ise çatışmalardan ötürü kimseye kızmıyor. Tek istediği Mardin'in Nusaybin ilçesine geri dönmek.
Henüz 14 yaşındayken 1994 yılında Midyat Dargeçit'e bağlı köyünden göç etmek zorunda kalan Hakim Doğan, aynı şeyi yaklaşık 20 yıl sonra tekrar yaşamış.
Sokağa çıkma yasakları neticesinde evinden ayrılıyor, İstanbul'a geliyor. Burada sağlık sorunlarını çözdükten sonra hamallık yapmayı planlıyor.
Nusaybin'e dönmek istiyor musunuz diye soruyorum. Gözleri parlıyor. "E tabi ki, sonuçta orada doğmuşuz. (…) Biz oralara alışmışız."
Referandumdan tek beklentisi her şeyin normalleşmesi ve böylece kentine dönebilmesi. Referandum oyu ise belli:
"Bizim bildiğimiz bir yol var. (HDP'yi kastederek) Gönül verdiğimiz bir siyasi parti var (...) Bildiğimiz yoldan şaşmayacağız. Partimiz ne derse odur."