Enflasyon ve ekonomik krizin sonuçlarının iktidara yansımasını değerlendiren Sosyoloji Profesörü Sencer Ayata, başkanlık sisteminin iktidar partisi için bir tuzağa dönüştüğüne dikkat çekti. Prof. Ayata, muhalefet partilerinin 12 Şubat'ta buluşmalarına dair yaptığı değerlendirmede buluşmanın "iktidar için sonun başlangıcı olabileceğini" söyledi.
Türkiye'de enflasyon oranları yüzde 50'ye dayandı. TÜİK'in bugün açıklanan işsizlik oranlarına göre işsizlik yüzde 11.2'ye ulaştı. Öte yandan geçim sıkıntısı, zamlı elektrik ve doğalgaz faturalarının ortaya çıkardığı durum vatandaşın tek gündemi. Sosyoloji Profesörü Sencer Ayata, enflasyonun, geçim sıkıntısının ve ekonomik krizin sosyo ekonomik sonuçlarını Murat Sabuncu'ya değerlendirdi.
"Türkiye gelir eşitsizliğinden ziyade servet eşitsizliğine doğru gitti"
"Çok sayıda kamuoyu yoklaması var. Uluslararası araştırmalar var. Bunların hepsi; şuanda Türkiye'de eşitsizlik algısının attığı, bundan dolayı hoşnutsuzlukların arttığı, Dünya ölçeğine göre mutsuz kişi oranlarının en yüksek seviyeye ulaştığı, kurumlara karşı güvenin kaybolduğu, gelecek kaygısının en üst düzeye çıktığı, korkunun ve endişenin arttığı ve buna bağlı olarak bir karamsar tablonun oluştuğunu gösteriyor." diyen Prof. Ayata, toplumun her kesiminin yüksek enflasyonu, işsizliği ve geçim sıkıntısını konuştuğuna dikkat çekti. Ayata, genel resim üzerinden değerlendirme yaparak şunları söyledi:
"Bu süreçte özellikle kurla başlayan ve onun sonunda gelen spekülatif ataklar sırasında büyük sonunda geçim sıkıntısına düşüp enflasyon, hayat pahalılığı altında ezilirken, başka kesimler de çok hızlı zenginleşti. O bir kaç gece içerisindeki zenginleşmeyi konuşuyoruz ama bunun açık belirtileri var. Mesela her türlü lüks taleplerinin patlama noktasına gelmesi. Demek ki bir kesimin elinde de muazzam servetler birikti. Gelir eşitsizliğinden çok daha ziyade servet eşitsizliğine doğru Türkiye gitti. Bunlar ilerde daha çok sonuçları ortaya çıkacak gelişmeler. Bütün toplumun bir anlamada söylediğimiz kesimler dışında zarar gördüğünü söyleyebiliriz."
"Derin yoksulluk Türkiye'de genişledi"
Derin yoksulların en ciddi darbeyi yiyen kesim olduğuna dikkat çeken Ayata, dar anlamda işsizlik oranının yüzde 12 olduğunu, TÜİK'e göre bile geniş anlamda işsizlik oranlarının yüzde 22,5 olduğunu, bunu 25-30 bandına çekilebileceğini söyledi. Toplumun yüzde 30'una varan bir kesimin derin yoksulluk yaşadığını ve bu sürecin içine yuvarlanmış durumda olduğunu ifade eden Ayata, derin yoksulluğun Türkiye'de genişlediğinin altını çizdi.
İş bırakma eylemlerinin siyasete ve sosyal hayata sonucu ne?
Emeğin marjinalleşmesi ve insanların çok düşük ücretlere çalışmayı kabul etmek zorunda kalmasının getirdiği sosyal patlamalar ve itirazlar olduğunu söyleyen Sabuncu, Türkiye'nin beyaz yakalısının, mavi yakalısının, emekçisinin ve kuryelerinin hep beraber demokratik ve barışçıl bir şekilde kısmen grev, kısmen iş bırakma gibi protestolara başlamasının siyasete ve sosyal hayata birer sonucu olabileceğini ifade etti.
Murat Sabuncu, AKP döneminde çok hızlı bir sendikasızlaştırma süreci ile karşı karşıya kalındığını hatırlattı. Bu son olayların, 1990'ların başındaki 'Madenci Yürüyüşü'nü ve o günlerdeki emek kesiminin hareketliliğini hatırlattığını söyleyen Sabuncu, Prof. Ayata'ya "O günlere tekrar geri mi dönüyoruz?" sorusunu sordu.
"Doktorlara meslek olarak verilen önem ekonomik bakımdan marjinalleştiriliyor"
Ayata, bu soruyu daha çok sendikalar açısından ele almak istediğini ve üç kesim üzerinde durulması gerektiğini belirterek şöyle yanıtladı:
"Birincisi doktorlar, onların çok açık beyanatları oldu. Sorunlarını çok iyi bir şekilde ortaya koydular. Buradan çıkan sonuçlar var; sağlık çalışanları ve eğitim çalışanlarına ayrılan kaynaklar güvenlik için ayrılan kaynakların çok gerisine düştü. Bu aslında devletin de konuya nasıl baktığını gösteriyor."
"İkincisi; hastalık koşulları ve devamlı can güvenliği sorunu varken doktorlar bu koşullarda sosyal güvenlik ihtiyaçlarının ve çalışma koşullarının, yeterince dikkate alınmadığını ifade ediyorlar. Bunun yanında doktorlar nerede konuşsalar şiddetten söz ediyorlar. Doktorlara karşı şiddet Türkiye'de çok yaygınlık kazanmış vaziyette. Doktorlara meslek olarak verilen önem ekonomik bakımdan daha marjinalleştirilirken diğer yanda şuna dikkat ediyorum aslında doktorların burada dile getirdiği bir statü kaybı. Bunu çok önemli görüyorum. Bunun arkasında bir zihniyet var."
"Beyaz yakalı, eğitim düzeyi yüksek, vasıf olarak yüksek belirli bir kesimin bir şekilde kendisini ciddi olarak mağdur hissettiğini görüyoruz. Burada şuna dikkat edelim bu kesimin bir kozu da var; gücü ve otoritesi var. Nereden kaynaklanıyor; eğitiminden, donanımından ve vasfından kaynaklanıyor. Bir çıkış kapısı da elde etmiş vaziyetteler. yurt dışında doktorlar kapışılıyor. Sadece bu sene 3 bine yakın doktor ülkeyi terk etmiş."
"Dijital ekonomi içinde hareket etmeleri örgütlülük yarattı”
Son dönemde hak talepleri karşılanmadığı için iş bırakma eylemleri yapan işçilerin örgütlenmesine ilişkin değerlendirme yapan Ayata, şunları söyledi:
"Özellikle metal işte çalışanlar, Türkiye'nin en gelişmiş ekonomik havzası olan Marmara bölgesinde çalışıyorlar. Şirketlere bakınca, çoğu Türkiye'nin tamamen formal sektöründe yer alan, en teknoloji yoğun biçimde işçi kullanan ve aynı zamanda da en büyük şirketleri. Buralarda ne özellik var; ciddi olarak sendikalaşma ve örgütlülük var."
"Burada da neden söz ediyoruz; ciddi bir vasıftan ki çoğu eskinin mühendisine yakın teknisyenler ya da madenciler gibi bulunması risk yüksek olduğu için zor elemanlar. Bunlar bu sefer sendikalı ve örgütlü bir gücün protesto hareketine katıldığını görüyoruz. Bu eylemlerde bana en ilginç geleni esnaf kuryeler oldu.
"Esnaf kurye sistemi ve bu sektör belli bir dijital ekonominin içinde hareket eden bir sektör. Bu kadar örgütlü olmayan bu kadar atomlaşmış olan, ayrı ayrı çalışan kesimler nasıl oluyorlar Türkiye'nin her yanında böyle bir eylem içine girebiliyorlar? Sanıyorum oradaki en önemli sorun artık tamamıyla bu dijital ekonominin içinde olmaları. Bu örneklere baktığınızda bir örgütlülük özelliği görüyorsunuz."
"İktidar başkanlık sisteminin tuzağına düşmüş durumda; Tek güç tek sorumluya dönüştü"
Ekonomik krizin iktidara yansımalarını da değerlendiren Ayata, öncelikle parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişe ilişkin bir noktaya dikkat çekerek şunları söyledi:
"Başta iktidar partisi bir anlamda bu başkanlık sisteminin tuzağına düşmüş durumda Bu tuzaktan kendisini kurtaramıyor. Çünkü başkanlık sistemine gidiş sürecinde anayasanın kendisi ve yasaların kullanılış biçimi dahil hepimizin 'tek elde güç' dediğimiz gücün tek elde olması bu modele doğru sürükledi. Güç tek elde olunca, toplum bu kadar karamsar olunca, bu kadar hayat zorlaşınca, bu kadar şikayetler ve çekilen acılar artınca vatandaş etrafına bakıyor ve başka sorumlu yok diyor. Bir anlamda tek güç bugün tek sorumlu anlayışına dönüşüyor."
"Bu başkanlık sisteminin yarattığı bir tuzaktır. Daha çoğul bir yapıda bu sorumluluk farklı partiler tarafından hatta iktidarı oluşturan devleti oluşturan farklı güçler tarafından da paylaşılırken şimdi parmaklar tek bir sorumluyu gösteriyor. Makam tek güç ben de, tek karar alıcı benim, bütün uygulamaları da ben yaparım demiş."
"Muhalefet partilerinin buluşması iktidar için sonun başlangıcı olabilir"
İttifakın genişlemesi süreci 6 partinin aynı ittifak altında toplanması hakkında ise Ayata, şöyle konuştu:
"Sanki ittifakı yapısının ya da isminin değişmesi konusu geri kalmış gibi. Ancak sorunlar bitmiş değil. Bir aday belirlenmesi süreci var. İdeolojik olarak oluşmuş siyasi fay hatları var. Bunların bir şekilde birbirlerine yakınlaşması söz konusu. Ama öbür yandan bir avantajı var. Öbür sistem yani başkanlık sistemi büyük ölçüde dumura uğraşmış, zarar görmüş durumda."
"Giderek de yurttaşların kafasında bu sistem işlemiyor kanısı yaygınlaşmakta. Bu sebeple yüzde 60'a varan muhalefetin oy oranı, bütün bu partilere aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen moral veriyor, bir güç ve umut kaynağı oluyor. Çünkü yüzde 60 var ve bizim içinde, istediklerimizi gerçekleştirmek içinde bir umut doğdu. Bu bir parlamenter sisteme geçelim ve bu iktidar değişsin rüzgarı yaratıyor. 12 Şubat'taki muhalefet partilerinin buluşması iktidar için sonun başlangıcı olabilir."