Orta vadeli programda 2016 için yüzde 4.5’ten 3.2’ye çekilen büyüme tahmini yüzde 2.9 olarak gerçekleşti. Açıklanan rakamları değerlendiren iktisatçılar büyümenin balon ve eşitsiz olduğu görüşünü savunuyor. Evrensel'de yer alan habere göre, iktisatçılar yeni hesaplama yöntemiyle açıklanan rakamların gerçekliliğinin de tartışmalı olduğunu öne sürdü.
Hükümetin 2016’da yüzde 7.5 olarak hedeflediği enflasyon yüzde 8.53, yüzde 10.5 olarak hedeflediği işsizlik oranı da 10.9 olarak gerçekleşmişti.
TÜİK 2016’da 3 çeyrek için açıkladığı hesaplama yöntemini 4. çeyrek ve 2016 için değiştirmişti. Yeni yöntemle açıklanan verilerin sağlıklı olmayacağına dair eleştiriler ise dikkate alınmamıştı.
TÜİK'in yeni hesaplama yöntemiyle hazırladığı 2016 büyüme rakamlarına göre 2016 büyüme oranı yüzde 2.9 oldu. 2016 yılında bir önceki yıl zincirlenmiş hacim endeksine göre mal ve hizmet ihracatı yüzde 2 azalırken, ithalat yüzde 3.9 arttı.
Üretim yöntemine göre cari fiyatlarla GSYH, 2016 yılında bir önceki yıla göre yüzde 10.8 artarak 2 trilyon 590 milyar 517 milyon TL oldu. Gayrisafi yurtiçi hasılayı oluşturan faaliyetler incelendiğinde; 2016 yılında tarım sektörünün toplam katma değeri, zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 4.1 azaldı, sanayi sektörünün toplam katma değeri yüzde 4.5 arttı, inşaat sektörünün toplam katma değeri yüzde 7.2 arttı ve hizmetler sektörünün toplam katma değeri yüzde 0.8 azaldı.
Kişi başı gelir 10 bin 807 dolar
2016 yılında kişi başına GSYH cari fiyatlarla 32 bin 676 TL, dolar cinsinden ise 10 bin 807 dolar olarak hesaplandı. Gayrisafi yurtiçi hasıla tahmini; zincirlenmiş hacim endeksi olarak, 2016 yılının dördüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 3.5 arttı. Üretim yöntemiyle gayrisafi yurtiçi hasıla tahmini, 2016 yılının dördüncü çeyreğinde cari fiyatlarla 734 milyar 393 milyon TL oldu.
Hanehalkı nihai tüketim harcamaları 2016 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2.3 arttı. Hanehalkı tüketim harcamalarının GSYH içindeki payı yüzde 59.5 oldu. 2016 yılında devletin nihai tüketim harcamalarının GSYH içindeki payı yüzde 14.7 olurken, sabit sermaye oluşumunun payı yüzde 29.8 oldu.
2016 yılında bir önceki yıl zincirlenmiş hacim endeksine göre mal ve hizmet ihracatı yüzde 2 azalırken, ithalat yüzde 3.9 arttı.
Özgür Müftüoğlu: Eşitsiz bir büyüme
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’daki artışın pozitif bir durum gibi gözüktüğüne dikkat çeken Akademisyen Özgür Müftüoğlu “Ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma, dünyadaki küresel ekonomiler içerisindeki yerine baktığımız zaman, küçük bir ülke ve büyümesinin çok daha yüksek olması lazım. Zaten AKP Hükümetinin, 2002’den sonra çok yüksek büyüme oranları elde etmek en çok övündüğü durumdu. Türkiye’de bu oranların artışı pozitif gibi görünse de çok yeterli değil. Çünkü bir taraftan nüfusu da artan bir ülke. Dolayısıyla bu büyüme Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayacak bir büyüme değil” dedi.
Öte yandan bunun çok eşitsiz bir büyüme olduğunu ifade eden Müftüoğlu şunları söyledi: “Bu rakamlar hep aldatıcı oluyor. Burada esas sorulması gereken bu büyümeden herkese eşit bir dağılım gerçekleşiyor mu? Kişi başına düşen diyor da kimin başına düşüyor bu kadar gelir? Dolayısıyla burada eşitsizlik var. Özellikle iş güvencesinin ortadan kalkması, işsizlik ve bunun baskısı ücretli emeğin son derece kötü koşullarda çalışması ve yaşaması durumunu ortaya çıkarıyor. Bu sadece eğitimi az olan kesimler ya da kentlere yeni göç etmiş kişiler değil, artık değişen pozisyon uzun zamandır kentlerde bulunan, eğitimli insanların da artık iş bulmakta zorlandığı ve çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kaldığı bir durumu ortaya çıkarıyor. Böyle düşündüğümüz zaman nüfusun büyük bölümünü oluşturan ücretliler, küçük üreticiler, çiftçiler, köylüler giderek daha da yoksullaşıyor. Buna karşılık daha da zenginleşen küçük bir kesim var. Bunları sokakta milyon liralık otomobillerle, rantlarla görebilirsiniz. Özellikle devletin kamu-özel ortak işbirliğin üzerinden sermayenin belli kesimine aktardığı kaynaklar var. Dolayısıyla bu büyüme Türkiye için son derece yetersizdir. Zaten orta vadeli programa göre de bir gerileme olduğu gözüküyor. Öbür taraftan da bunun eşitsiz bir büyüme olduğunu vurgulamamız gerekiyor.”
İktisatçı Mustafa Sönmez: Ciddi bir başarısızlık
Yeni hesaplama yönteminin ilginç sonuçlar çıkaracağını tahmin ediyorduk. Üçüncü çeyrekte 1.8 daralan büyümenin 4. çeyrekte nasıl yüzde 4.5 büyümesiyle ilgili problemler var. Eski serinin yüzde 20 fazlasını hesaplıyor yeni yöntem. Yeni yöntemin veri kaynakları açısından sorunları var. Üretimle ilgili anketler toplayarak yapardı daha önce. Şimdi maliye verileri ve SGK’ye verilen bildirimlerle yapıyor. Firmaların üzerinde oynadığı verilerle sağlıklı sonuçlar almak mümkün değil. Bu rakamların uluslararası kurumları nasıl tatmin edeceği de şüpheli. Bu uyarıları dikkate almıyor TÜİK.
4. çeyrekte kamu harcamaları artırıldı, özel sektöre sağlandı, parasal destek sağlandı ama tüm bunlar 4. çeyrekteki büyümeyi açıklamaya yetmiyor. İstihdam rakamları, işsizlik ortadayken büyüme verileri sağlıklı değil. Sanayiinin tüm yıl boyunca yüzde 4.5 artış gösterdiğini anlamak kolay değil. Büyüme rakamlara böyle şaibeli olursa bütün veriler şaibeli olur.
Tüm bunlara rağmen hükümet 3.2 olan büyüme tahminini tutturamadı. En azında 2.9’da tuttuk diye seviniyorlar. Ama bu oran Türkiye’yi kesmez. Türkiye’nin yüzde 5-6 büyümesi gerekiyor. Bu açıdan bakınca ortaya çıkan rakam ciddi bir başarısızlıktır.
Prof. Sinan Alçın: Büyüme rakamları siyasi
TÜİK, açıkladığı 2016 büyüme rakamlarıyla ulusal hesaplarda gerçekleştirdiği revizyonun işe yaradığını göstermiş oldu. TÜİK, üretimin bıçak gibi kesildiği, kapasite kullanım oranının düştüğü, işsizliğin rekor seviyelere yükseldiği bir dönemde Türkiye ekonomisinin yüzde 2.9 oranında büyüdüğünü iddia etmektedir. Bu büyüme rakamının tamamen referandum sürecinde kamuoyunun algısını yönetmeye, etkilemeye dönük bir veri olduğunu görüyoruz. Çünkü 2016 yılı son çeyreği, kendinden bir önce çeyrekten çok daha fazla durgunluğun, üretimde ciddi kesintilerin yaşandığı bir dönemdir. 2016 yılının 3. çeyreğinin büyüme oranı eksi 1.8 olarak açıklanmışken kendinden daha beter bir dönemde yüzde 3.5’lik bir büyümenin olduğuna inanmak pek mümkün değil. TÜİK bu ‘başarıyı’ neye borçlu diye sorduğumuzda da bu ulusal hesaplardaki revizyonla birlikte kullanmaya başladığı zincirleme hacim endeksin bunu verdiğini görüyoruz. Bu yeni hesaplama yöntemi büyümeyi üretimden koparmaktadır. Büyüme doğrudan girdi maliyetlerindeki azalışa bağlı bir katma değer artışına bağlanmaktadır. Burada da temel bu büyüme oranının dayanağı enerji fiyatlarındaki göreli düşüklük ve göçmen işçilerin emeğidir. Nitekim sektörel bazda baktığımızda inşaat sektöründe yüzde 7.2’lik bir üretim artışının ortaya çıktığı görülmektedir. Bir taraftan işsizlikte tarihi rekor kırılırken, bir tarafta inşaatta bu kadar büyümenin ortaya çıkmasının gerisinde de göçmen işçiler yatmaktadır. Yine 2016 yılı büyümesinde TÜİK temel itici gücün iç tüketim harcamalarından kaynaklandığını (yüzde 59.5) iddia etmektedir. İşsizliğin bu kadar yükseldiği, ekonomiye duyulan güvenin tarihsel olarak dip düzeylerde seyrettiği dönemde iç tüketim harcamalarında yaşanan bu artış gerçekten gariptir. İktidarın bu büyüme oranlarıyla vermeye çalıştığı mesajı, Maliye Bakanı da veriler açıklandıktan hemen sonra söyledi. ‘Darbe girişimi Türkiye ekonomisini etkilememiştir. 16 Nisan referandumu sonucunda eğer evet çıkarsa Türkiye ekonomisi çok daha hızlı biçimde büyüyecektir’ algısı yaratılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla TÜİK’in açıkladığı bu büyüme rakamları iktisadi açıdan anlamsız, tamamen siyasi nitelikli verilerdir. İşsizliğin yüzde 12’lere dayandığı bir ekonomide büyüme varsa da bunun ancak rant çevrelerine ve sermaye kesimine yaradığını söyleyebiliriz. Nitekim göçmen işçilerin ‘fırsata’ dönüştürüldüğü bir dönemden geçiyoruz. Bu rant ekonomisinin temel dayanağı da müteahhitlik-inşaatçılık hizmetleridir. İnşaat sektörü işçilere mevsimlik, geçici, güvenceden yoksun, sigorta hakkı olmayan işleri dayatmaktadır. Dolayısıyla göçmen işçilere reva görülen standart, aslında Türkiye’deki tüm işçi sınıfı ve emekçiler için de yeni standartlar olarak dayatılmaktadır."
Prof. Erinç Yeldan: Sağlıksız büyüme
Yeni büyüme tahmini yöntemi adı altında eski büyüme rakamlarıyla yenilerini karşılaştırmanın çok anlamlı olmadığını ve bu yeni yöntemin istatistiksel olarak da doğrulunun temiz sınmadığını biliyoruz. Eski büyüme metodolojisi yeni metodoloji karşılaştırması teknik olarak doğru değil. Bunun ötesinde bir iktisadi yorum yapmak gerekirse 4. çeyrekteki 3.5 büyümenin kaynağının yatırımlar, sürdürülebilir ve sağlıklı olmadığını söyleyebiliriz. Kaynağı belirsiz sermaye girişimi ve inşaat balonunun şişkinliğine dayanan bir büyümeden bahsedebiliriz.
İşgücü büyümesinin altında
Öncelikle bu son yapılan büyüme rakamlarının hesaplanmasındaki revizyonla birlikte zaten ciddi bir gücen kaybı oluştu. Açıklamakta Hükümetin de zorlandığı kimi durumlar söz konusu oldu, tasarruf rakamları vs. gibi. Ama bunun da ötesinde açıklanan büyüme rakamının iki özelliği var. Birincisi, her ne olursa olsun Türkiye ortalamasının altında. Çünkü işgücü büyümesi çok daha üzerinde seyrediyor. Dolayısıyla istihdamı koruyabilmek için yüzde 4 civarında büyümeye ihtiyaç duyuyor Türkiye. Ama bunun da ötesinde gördüğümüz büyüme rakamı yüzde 3 civarında. Ama aynı dönem içerisinde 2 puana yakın işsizlikte artış var. En son yüzde 12.7’lik bir işsizlik vardı. Dolayısıyla aynı dönem içerisinde işsizlikte bir tırmanış var. Bunu bir tarafa koyalım. Bunun ötesinde büyümenin dinamiklerine baktığımızda iki şey göze çarpıyor. Birincisi iç tüketim odaklı bir büyüme. Bu sorunlu. Yine aynı dönem içerisinde ihracatta bir azalma ve ithalatta bir artış göze çarpmakta. Bunun ötesinde iç tüketim derken de birincisi, devlet harcamaları. Yani hane halkında bir zenginleşme yok. Devletin nihai tüketim harcamalarında ciddi bir artış var. Bu çekici güç oluşturmuş. İkincisi de sektörel olarak baktığımızda, burada başı çeken inşaat sektörü gözüküyor. Yani bir yandan kamu harcamaların artırılması, diğer taraftan inşaat sektörünün pompalanmasıyla birlikte ayakta tutulan bir ekonomik yapıdan bahsediyoruz. İmalat sanayini geliştirecek bir hamle olmadığı sürece istihdam da zaten daralmaya devam edecek. O yüzden işsizlikle büyümeyi kol kola gördüğümüz bir süreç yaşıyoruz. Bu büyümenin sokaktaki vatandaşa yansımamasının sebebi de bu.