Örgüt ismi belirtilmeden ‘örgüte yardım’ suçlamasıyla Büyükada'da tutuklanan insan hakları savunucuları, cezaevine giriş evraklarına FETÖ yazıldığı için bir dizi haktan mahrum durum kalıyor.
Büyükada’da stresle baş etme ve veri güvenliğine ilişkin toplantıya yapılan baskınla gözaltına alınarak tutuklanan hak savunucuları, Kanser, astım gibi bir dizi riskli hastalığa sahip Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, birinci dereceden yakını olmadığı için avukatları haricinde kimseyle görüştürülmüyor. Örgüte üye olmaksızın yardım etme suçlamasıyla tutuklanan ancak hangi örgüte “yardım ettikleri” belirtilmeyen 8 hak savunucusu, cezaevi yönetimi giriş evraklarına örgüt ismi olarak “FETÖ” yazdığı için pek çok haktan mahrum bırakılıyor.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser, Yurttaşlık Derneği üyeleri Özlem Dalkıran ve Nalan Erkem, Kadın Koalisyonu üyesi İlknur Üstün, insan hakları aktivistleri Ali Gharavi ve Peter Steudtner, İnsan Hakları Gündemi Derneği üyeleri Günal Kurşun ve Veli Acu, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan ile HAK İnisiyatifi’nden Şeyhmus Özbekli, 5 Temmuz’da kararı aylar öncesinden alınan ve herhangi bir gizlilik teşkil etmeyen Büyükada’daki toplantı sırasında gözaltına alınmışlar, 30 saat boyunca yakınlarına bilgi dahi verilmemişti. 17 Temmuz’da adliyeye sevk edilen hak savunucularından İdil Eser, Özlem Dalkıran, Ali Gharavi, Peter Steudtner, Günal Kurşun ve Veli Acu tutuklanmış, 4 hak savunucusu da adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.
Gözaltının ilk günlerinde yoğun biçimde dezenformasyon yapan Akşam gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Murat Kelkitlioğlu, 19 Temmuz’da savcının serbest bırakılan hak savunucularının tutuklanması talebinde bulunduğunu duyurdu. Bunun üzerine serbest kalan hak savunucularından İlknur Üstün ve Nalan Erkem tutuklandı, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli de delillerin toplandığı gerekçesiyle yine serbest kaldı.
Cumhuriyet gazetesinden Canan Coşkun'un haberi aynen şöyle:
"İddialar asılsız çıktı"
Aradan geçen 1 ayda siyasi iktidara yakın Star, Sabah, Güneş, Akşam ve Türkiye gazetelerinde, hak savunucularının o sırada Adalet Yürüyüşü’nde olan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’a yaklaştığı sırada ‘yeni bir Gezi provokasyonu’ çıkaracağı, Gharavi ve Steudtner’in ajan olduğu, Özlem Dalkıran’ın üyesi olduğu Cumhuriyet davası Whatsapp grubunun adından yola çıkarak 24 Temmuz’da kaos çıkarma planı yaptıklarına kadar pek çok iddia ortaya atıldı. Gözaltı işleminin ilk gününden itibaren bu yayınların yapılıyor olmasına rağmen bu iddialar ne savcılığın dosyasına ne de hâkimlik kararına girdi. İktidar medyasının dört koldan yaptığı dezenformasyonu, hak savunucularının cezaevindeki şartlarını avukatları ile konuştuk:
"Gerekçe o toplantı değil"
Avukat Meriç Eyüboğlu:
"Bir kısım basın tarafından ilk günden itibaren korkunç bir algı operasyonu var. Bunun karşısında objektif habercilik yapmaya çalışan yerler sınırlı sayıda. Eşit koşullarda cevap verme şansımız olmadığı için de algı operasyonu müdahale edilemez bir hale geldi. Yandaş medyanın Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nün İstanbul’a yaklaştığı sıralarda ‘yeni Gezi provokasyonu’ çıkaracakları iddiası tutmadı. Çünkü arkadaşlarımızın o an telefonlarına, bilgisayarlarına, kâğıtlarına, defterlerine her şeylerine el konuldu. Yetmedi, 6. gün itibarıyla hepsinin ev araması yapıldı. Tüm araştırmaların sonucunda Gezi ile ilgili hiçbir şey bulunamadı. Toplantının gizli olduğu iddia ediliyor. Madem bu toplantıda çok gizli şeyler konuşuldu peki tutuklama nedenleri arasında neden yok? Hatta savcının sevk yazısında bile yok.
Ev araması, ihtiyaç duyuluyorsa hemen yapılır. Arkadaşlarımızın evleri 6. gün arandı. Varolanlar içinden suç çıkaramadıkları için suç aramaya devam ettiklerini gösteriyor. Tutuklama sırasında hangi örgütten tutuklama yapıldığı söylenmedi. Cezavine götürüldüklerinde hepsine FETÖ’den işlem yapıldı. Bu da beraberinde avukat görüş kısıtlaması, görüşün kayda alınması, aile görüşünün kısıtlanması, mektup yasağı gibi engelleri getiriyor.
Erkek cezaevi
Özlem, Nalan ve İdil Bakırköy Kadın Cezaevi’nde birlikte kalıyordu, ayırdılar. Bir cuma günü cezaevi müdürü ile görüştüm, değerlendireceklerini söylediler ancak pazartesi olduğunda Adalet Bakanlığı’nın talimatıyla Silivri’ye nakledilecekleri söylendi. Kantin alışveriş listesinde kadınların ihtiyacı olan pek çok şey vardı ancak Silivri’de yok. Verdikleri dilekçelerde bunların getirilmesi gerektiğini söylüyormuş. Ayrıca birlikte kalmıyorlar. Bir iddianameyle karşılaşmamız Ekim-Kasım aylarını bulacak. Yandaş medyanın saldırganlığı ve algı operasyonu devam ettiği için hiçbir hâkimin bırakma gibi bir niyeti de varmış gibi görünmüyor."
"Çıldırmışlık hali bitmeli"
Avukat Erdal Doğan:
"İdil Eser ve diğer insan hakları savunucuları ile ilgili açılan soruşturma, verilmiş olan tutuklama kararı, basında çıkan dezenformasyon haberlerin her birisi siyasi saiklere dayanan, hiçbir hukuki yanı olmayan, hukukla tanımlayamayacağımız, hiçbir ceza usul normlarıyla açıklayamayacağımız aşamalar ve süreçler. Bu konuyla ilgili hükümete yakın medyanın yayınları, hedef göstermeleri ve bu konuyla ilgili soruşturmayı yönlendirdiğini, hatta derinleştirdiğini görüyoruz. Bu konuyla ilgili savcının, hâkimin ve siyasi makamların çok ciddi şekilde bu yayınlardan etkilendiğini ve yönlendirildiklerini düşünüyorum.
Batıyla kavga
Türkiye’de tüm insan hakları savunucuları batıyla siyasetin kavgası haline dönüştürüldü. Bu da insan hakları alanında büyük bir fay hattının kırılması anlamına geliyor. Çünkü batıyla Türkiye’nin arasının kırılması demek bir anlamda Türkiye’nin daha da yalnızlaşması anlamına gelir. Bu anlamda hem arkadaşlarımız hem de müvekkillerimiz olan bu kişilerin böyle bir şeyde kurban edilmeleri, bunun arkasından diğer sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin de hedef olabileceği yapılan dezenformasyon bilgilerden anlaşılıyor. Bu çılgınlık ve çıldırmışlık halinin son bulmasını diliyorum.
İdil Eser’in 1. dereceden akrabası yok. Arkadaşları ve akrabaları ile görüşme imkânı yok. Bugün gazete ilanında çok yakın arkadaşının annesinin vefatını öğrenmiş ve telefon etmek istemiş ancak izin verilmemiş. 45 yıllık arkadaşları başvurdu görüşmek için ancak görüş için zorluk çıkarılıyor. Haftada 1 saat avukatı ile görüşebiliyor ve çok ağır hastalıkları söz konusu. Takip altında olan kanser gibi riskli hastalıkları söz konusu. Şu anda tutuklanmadan önce doktoru tarafından takip altında bulundurulan risk oluşturan kolon kanseri söz konusu. Annesini, annesinin babasını ve halasını bu yüzden kaybetmiş. Aynı zamanda ameliyat gerektiren kadın hastalıkları var. Astımı var."
"Atölyeden ajan filmi çıktı"
Avukat Deniz Bayram:
"Almanya’da milyonlarca insanın kullandığı, vatandaşlarını başka bir ülkede herhangi bir kaza, tehdit, tehlike halinde koruması için oluşturulmuş basit bir sistemden, çipli ajanlar, dil haritasından çeşitli çılgınlıklar kurgulandı. Bilgi kirliliği öyle bir düzeye geldi ki insan hakları atölye çalışmasından ajanlık filmi yaratıldı, sürreal bir film. Ali Ghrawi, 2004 yılında, kamu kurumları ile işbirliği yapılan ve dönemin başbakanı ile cumhurbaşkanının da katılım sağladığı bir toplantıda IT sisteminin kurulmasında ve insan hakları konferansının sağlıklı bir şekilde organize edilmesinde danışman olarak çalışmış, dünyada birçok ülkede, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası insan hakları kurumları ile işbirliği içinde çalışmış saygın bir hak savunucusudur. Peter Steudtner ile Ali Ghrawi, yıllardır, bugün dünyadaki en önemli konu olan dijital veri güvenliği ile insan hakları ve savunuculuğunu bütüncül olarak ele alan bir metodoloji ile birçok ülkede eğitimler düzenlemiş uzmanlardır. İkisi de bütün ifadelerinde şiddetsizlik ilkesini benimsemiş olduklarını ifade etmişlerdir.
Tercüman sorunu
Çeşitli medya kurumları, bir harita yayımladılar. Bahsi geçen harita, Ghravi’nin savunmasında da ifade ettiği gibi, dil haritasıdır. Haritanın orijinalinde de “linguizm haritası” ibaresi mevcuttur. Ghravi, İran asıllı olduğu için, bu haritayı İran kültürü, Farsçanın konuşulduğu coğrafyaları tanıttığı, lise öğretmenlerine yaptığı bir sunumda kullanmıştır. İlk günden itibaren sistematik tercüman sorunu yaşanıyor. Ali ve Peter, gözaltına alındıkları ilk andan itibaren, neden gözaltına alındıkları, ne ile suçlandıkları gibi konularda avukatlarının onlara açıklamaları dışında hiçbir zaman uygun, nitelikli/ yeterli bir tercüman sağlanmadığından, ciddi bir dil sorununa maruz kaldılar. Bu sorun her geçen gün katlanarak devam ediyor."