Gündem

Büyük medyanın eski gücü neden mi yok?

Hasan Cemal "Medyanın silkinmesi, muhalefetin silkinmesi, iş dünyasının silkinmesi hem demokrasi ve istikrar adına iyidir, hem de ‘iktidar kibiri’nden kurtulmasına yardımcı olacağı için Ak Parti’nin hayrınadır" dedi

04 Mayıs 2012 13:01

 

Hasan Cemal

(Milliyet - 4 Mayıs 2012)

 

Büyük medyanın eski gücü neden mi yok?

 

Medyanın eski gücü kalmadı, çoktan eridi gitti sayılır.  Bugün artık siyasal iktidar karşısında genellikle selam duran ya da fazlasıyla uslu davranan bir medya var.
Medya ama hangi medya?
İstisnalar bir yana, daha çok ‘büyük medya’yı, bir başka deyişle ‘merkez medya’yı kastediyorum.
Sınırı artık Ak Parti iktidarı çiziyor, kırmızı çizgiler onun tarafından belirleniyor.
Son söz ise Başbakan Erdoğan’da.
Bu konuda kuşkusu olan var mı? Özellikle meslektaşlarım arasında...
Sanmıyorum.
Bu bakımdan tartışma yok gibi. İktidar odaklarının medya karşısındaki gücü ve etkisi çoktan beri genel kabul gören bir olgu, eski deyişle vakıa...
Eskiden böyle değildi.
Ne kadar eskiden?
2002 yılı sonunda Ak Parti’nin seçimleri kazanıp tek başına hükümet olmasından itibaren büyük medya güç kaybetmeye başladı.
Önce bunun pek farkında değildi.
Eski alışkanlıklarını devam ettirebileceğini sandı. Ama zamanla iktidarın gücünü fena halde hissetmeye, iliğine kadar yaşamaya başladı.
Bu değişim nasıl ortaya çıktı?
Bu soru geçen hafta bir toplantıda aklıma takıldı. ‘Çatışma Zamanlarında Medyanın Rolü’yle ilgili bir yuvarlak masa toplantısıydı (*)
Şöyle bir tahlil yaptım:
(1) Büyük basın, büyük medya bir zamanlar güç odakları arasındaki ‘denge oyunu’nu iyi oynardı, gücünün bilincindeydi.
(2) Güç odakları olarak sahnede öncelikle siyasi iktidar vardı, muhalefet vardı, asker vardı, büyük iş dünyası vardı.
(3) Büyük medya bazen iktidara, bazen muhalefete yaslanırdı. Çok sıkıştığında da Genelkurmay’a giderdi, hükümete gözdağı vermek ya da hükümetten bazı kararları çıkartmak için.
(4) Medya bazen de büyük iş dünyasıyla ittifaklar yapar -ve bu çerçevede el altından ‘asker sopası’nı da sallayarak- hükümete bazı isteklerini dayatırdı.
(5) Bir yandan güç odaklarının çeşitliliği, diğer yandan -örneğin 1990’lardaki- koalisyon hükümetlerinin zayıflığı, büyük medyanın gücüne güç katardı.
(6) Medya, bütün bu güç oyununda askere genellikle toz kondurmaz, ‘askeri vesayet’i tartışma konusu yapmazdı. Askerin, demokrasiyi Türkiye’de ikinci sınıflığa mahkzm eden rejime dönük ‘kırmızı çizgileri’ne dokunmaktan özenle kaçınırdı. Bu da hükümete karşı medyanın elini epeyce güçlendirirdi.
(7) 2000’lerin ilk on yılında medya eski gücünü kaybetmeye başladı, çünkü Ankara’da artık iktidar odakları kaybolmuş, tek bir iktidar odağı sahneye çıktı: Başbakan Erdoğan’la Ak Parti hükümeti.
(8) Medyanın kullanabileceği, bazen dayanabileceği asker yoktu artık. Muhalefet fevkalade etkisiz ve iktidar alternatifi olarak bugün için herhangi bir kıymeti harbiyesi kalmamış gibiydi. Büyük iş dünyası, güç kullanımını seven Tayyip Erdoğan karşısında sinmiş, hatta yer yer korkmuştu. Ayrıca, ekonomide işlerin iyi gidiyor olması da iş dünyasının sessizleşmesinde rol oynamıştı.
Şimdi bana böyle bir tahlilden sonra şu soruyu sorabilirsiniz:
Yoksa şimdi sen denge olsun diye, medya eski gücünü kazansın diye, ‘asker’i yeniden siyaset oyununun içinde görmek mi istiyorsun?
Bunu isteyenler, demokrasiye asker freni diyenler yok değil.
Ben onlardan değilim.
Demokrasiye asker freniyle epeyce uğraşmış olan bir gazeteciyim.
Ama ‘asker freni’nin yanında, bir de demokrasiye sivil freni vardır.
İktidarın bugünkü gibi, tek elde toplanması ya da tekleşiyor olması, demokrasi açısından hayra alamet değildir diye düşünüyorum.
Son söz:
Medyanın silkinmesi, muhalefetin silkinmesi, iş dünyasının silkinmesi hem demokrasi ve istikrar adına iyidir, hem de ‘iktidar kibri’nden kurtulmasına yardımcı olacağı için Ak Parti’nin de hayrınadır diye bir yazı yazdım bugün.
Okur musunuz?
——————————
* Kısa adı DPI olan Democratic Progress Institute’ın İstanbul’da düzenlediği The Role of Media in Conflict başlıklı bir günlük yuvarlak masa toplantısı.