Gündem

Bülent Serim: Türkiye'nin ve yargı bağımsızlığı elden gidecek

Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Serim, anayasa değişikliği paketiyle “Türkiye Cumhuriyeti’nin ve yargı bağımsızlığının elden gideceğini” söyledi.

29 Ağustos 2010 03:00

T24 - Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Serim, anayasa değişikliği paketiyle “Türkiye Cumhuriyeti’nin ve yargı bağımsızlığının elden gideceğini” söyledi. Serim, demokratik hakların genişletilmesi olarak sunulan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yolunu tıkayacağını söyledi.

Hanefi Avcı’nın kitabını da değerlendiren Bülent Serim “Cemaat, Erbakan’a vermediği desteği Erdoğan ve partisine verdi. Türkiye’yi yönetme zamanının geldiğini düşünüyorlar” dedi. Avcı’nın doğruları yazdığını söyleyen Serim, cemaatin ilk olarak Şemdinli olayında güç denemesi yaptığını belirtti.


"Değişiklikler demokrasinin sonu olur" diyen Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim, "Tek kişi yönetimine gidiyoruz. Ayrıca bir değişiklikle de korkarım federasyon sistemine geçilecek" dedi.


Cumhuriyet gazetesi yazarı Leyla Tavşanoğlu'nun "'Evet' AİHM yolunu tıkar" başlığıyla yayımlanan (29 Ağustos 2010) yazısı şöyle:



'Evet' AİHM yolunu tıkar

Bu anayasa değişikliğiyle Türkiye Cumhuriyeti elden gidiyor, yargı bağımsızlığı gidiyor. Evet oyları büyük çoğunlukla çıkarsa Türkiye’nin başına çorap örülür. Doğrusu o günü hiç düşünemiyorum. Beni korkutuyor. Ama ne üniversitelerden ne barolardan ses var. Oysa hepsinin ayağa kalkması lazım.

Cemaat Erbakan’a ve partisine vermediği desteği AKP’ye ve Erdoğan’a verdi. Bana göre bunun iki nedeni var. Bir kere cemaat Türkiye’yi yönetmeye soyunmuş. Bunca hazırlık döneminden sonra Türkiye yönetimine egemen olalım diyor. O zamanın geldiğini, AKP’nin güçlü bir kadroyla iktidarı ele geçireceğini anladı ve onu destekledi.

 

Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim bu haftaki konuğumuz. Konularımız anayasa referandumunda evet çıkarsa yüksek yargının nasıl şekilleneceği ve gündeme bomba gibi düşen yılların istihbaratçısı Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabı... Serim AKP ve Fethullah cemaatinin yüksek yargıyı referandumdan sonra iyice denetim altına alacağını, cemaat ve AKP karşıtlarına artık Türkiye’de yaşam hakkı tanınmayacağını söylüyor. Cemaat ve AKP’nin iç ve dış istihbaratı da tam anlamıyla kontrol altına aldığına dikkat çeken Serim, “Cemaatin yargıyı ilk ele geçirme denemesi Şemdinli iddianamesidir,” diyor. Serim son olarak, “Evet oyu çıkar da AKP bunun verdiği güçle daha köklü bir anayasa değişikliği yaparsa cemaat ve AKP’ye bütün karşıt kesimlerin dünyası cehenneme çevrilecek,” diye ekliyor.



- Anayasa değişikliği referandumda kabul edildiği takdirde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) nasıl olacak da hükümetin vesayeti altına girecek? Kurulda Adalet Bakanı ve Müsteşarı üyeyken zaten HSYK bugün de hükümetin vesayeti altında değil mi?

Şu andaki durumu itibarıyla HSYK hükümetin vesayeti altında gibi görünüyor ama tam anlamıyla da öyle demek mümkün değil. Gündemi Adalet Bakanı saptıyor ve gündem önüne gelmeden HSYK bir şey yapamıyor. Tabii, son olayda yaşandığı gibi Adalet Bakanı istemediği konular önüne geldiği zaman “Gündemi geri çektim. Küstüm, oynamıyorum,” diyebiliyor ve kilitliyor. Hatta müsteşarını da toplantılara göndermemek suretiyle toplantıları da kilitleyebiliyor.

Ama öte yandan HSYK yedi kişiden oluşuyor. Diğer beş üye yüksek yargıç. Bu yüksek yargıçlar önlerine gelen olaylarda inisiyatif koyabiliyorlar. Geçmiş olaylarda yaşadığımız gibi bu inisiyatif koyma bazen iktidarın hiç hoşuna gitmeyecek düzeyde oluyor. Nitekim bunun örneğini Erzincan savcısı olayında yaşadık. Biliyorsunuz, HSYK Erzincan olayında Erzurum özel yetkili savcılarını görevden aldı. Bu da iktidarın çok canını sıktı. O zaman da bunu çeşitli vesilelerle itiraf ettiler.


Anayasa değişikliği yapıldıktan sonra HSYK şöyle şekillenecek: 22 asil üye ve 12 yedek üyeden oluşacak. Bu 22 asil üyenin sadece 5’i yüksek yargıç, üçü Yargıtay, ikisi Danıştay’dan olacak. Bu beşe karşılık dört tane Cumhurbaşkanı’na doğrudan atama yetkisi verdiler. İki üye Adalet Akademisi’nden gelecek. Geriye kalanlar birinci sınıf yargıç ve savcılardan seçilecek.




- Peki, kurulda birinci sınıf yargıçların sayısının yüksek yargıçları geçmesi ne kadar doğrudur?


B.S.- Avrupa organlarının da söylediği gibi birinci sınıf yargıçların sayısı hiçbir zaman yüksek yargıçların sayısını geçmemelidir. Hatta birinci sınıf yargıçların sayısı yüksek yargıçlarınkinden düşük olmalıdır.


Bunun da nedeni şu: Bu birinci sınıf yargıçlar son aşamaya gelmediler. Beklentileri var. Bu beklentilerini karşılamak için taviz verebilirler. Şu anda dokunulmayan anayasanın 140. maddesine göre bütün yargıç ve savcılar idari yönden Adalet Bakanı’na bağlıdır. Dolayısıyla da onlardan tam anlamıyla bağımsız davranış beklemek mümkün değildir.



Yandaş yargı egemenliği


- İyi de bundan sonra ne olur?

B.S.- HSYK’nin görev ve yetkileri şöyle: Bütün hâkim ve savcıların görev yerlerini belirliyor. Onların terfileri HSYK’nin elinde. Onun ötesinde Adalet Bakanı istediği zaman mahkemelerin görev yerlerini belirliyor. Daha da önemlisi, Danıştay ve Yargıtay üyelerini seçiyor.


Değişiklik kabul edilirse bütün bunlar yürütmenin yani hükümetin inisiyatifinde olacak. Böylece de HSYK hükümet açısından sorun olmaktan çıkacak. Ama esas milli iradenin sahibi yönünden de tam anlamıyla sorun haline gelecek. Çünkü artık sadece özel yetkili mahkemeler değil tüm mahkemeler o yandaş yargıç ve savcılarla donatılacak. Ve bunlar AKP ve cemaate muhalif cephenin cehennem azabı çekmesine yol açacak, tıpkı bugün Silivri’de olduğu gibi...


- Yine bu değişiklik kabul edilirse çok demokratik bir Anayasa Mahkemesi olacak, deniyor. Siz buna ne diyorsunuz?


B.S.- Sayın Abdüllatif Şener’in bir sözü var. “Sayın Başbakan’ın söylediğiyle yaptığı arasında çok fark vardır. Söylediklerine değil, yaptıklarına bakmak gerekir,” diyor. Anayasa Mahkamesi’nin çok demokratik hale geleceğini söylemek için okuduğunuzdan hiçbir şey anlamamanız gerekiyor.


Anayasa değişikliğini okuduğum zaman şöyle bir tablo görüyorum:


Anayasa Mahkemesi 17 üyeden oluşuyor. Bunun üçünü TBMM, geri kalan 14 üyeyi cumhurbaşkanı atıyor. Bu 14 içinde cumhurbaşkanının doğrudan atadığı dört üye de var. Onun dışındakileri çeşitli kurumlar üçer üye seçip cumhurbaşkanına gönderiyor. Cumhurbaşkanı her kurumun üç adayından sadece birini seçip atamayı yapıyor.


İktidar, yani yürütme ve yasamanın Anayasa Mahkemesi’ne nasıl hâkim olacaklarına bakmak lazım. TBMM’nin üç kontenjanından ikisini Sayıştay Genel Kurulu, birini TBMM serbest avukatlar arasından seçecek. Sayıştay’ın 1985’ten beri yaşadığı olayları bizzat biliyorum. Oradan ayrılmama sebep de o olaylardır.


Turgut Özal dönemindeki seçimlerle zaten cemaatin Sayıştay’a yerleşmesi büyük ölçüde sağlandı. Avukatlara gelelim. Onları baro başkanları seçecek. TBMM’nin seçimi konusunda Avrupa organları, Parlamento yüksek yargıya üye seçmemeli ama seçerse mutlaka uzlaşmayla ve üçte iki çoğunlukla seçilmeli, der. Bizde ise bırakın üçte ikiyi, kademeli seçim sistemi var. Üçüncü aşamada iktidar çoğunluğu seçimi sonlandırmaya yetkili. Yani o üç kişiyi yasamadaki iktidar kendi oylarıyla seçecek. Geri kalan beş üye üçü Yargıtay, ikisi Danıştay’dan olmak üzere seçilecek. İki tane de askeri yüksek yargıdan gelen var. Öbür yedi kişinin üçü YÖK’ten, dördü ise cumhurbaşkanının doğrudan atadığı kişilerden oluşacak.





Yüce Divan işlevsizleşir

- Eh, bugünkü YÖK’ün ve Cumhurbaşkanı’nın özellikle rektör seçimlerindeki performansları açık değil mi?



B.S.- O yedi üyenin kişilikleri bizim için sürpriz olmayacaktır. Cumhurbaşkanı da tıpkı son Anayasa Mahkemesi’ne üye seçerken zorlanmadığı gibi onları da seçmekte zorlanmayacak.


Böylece Anayasa Mahkemesi’nde yedi yüksek yargıca karşılık on üye yasama ve yürütmenin egemenliğinde olacak. Evet oyu çıkarsa geçici maddeyle bir ay içinde sonuç alınacak.



- Bu ne gibi bir sonuç yaratır?


B.S.- Bunun sonucunu yorumlayabilmek için Anayasa Mahkemesi’nin dört önemli işlevinden söz etmek lazım. Bunun birisi Anayasa Mahkemesi’nin anayasa koruma kurulu oluşudur. Yani anayasal düzeni korur. Anayasal düzen de Atatürkçü Türkiye Cumhuriyeti düzenidir. Yeni oluşacak yapısıyla bu düzeni Anayasa Mahkemesi bundan sonra koruyamayacaktır. Çünkü Anayasa Mahkemesi AKP ve cemaat gibi düşünen üyelerin eline geçecektir. Anayasa Mahkemesi siyasi partileri kapatma yetkisine sahip. Mahkeme iki yıl önce AKP’yi laiklik karşıtı eylemlerin odağı olması nedeniyle mahkûm etmişti. Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan AKP bu eylemlerini sürdürüyor.



- Peki, bu durumda yeniden kapatma davası açılabilir mi?


B.S.- Tahminime göre açılabilir. İşte, şimdi bu değişiklikle AKP bunun tedbirini alıyor. Bu değişiklikle artık Anayasa Mahkemesi yetkisi olsa bile AKP’yi kapatmayacaktır.


Mahkemenin üçüncü işlevi şu: Kendisine verilen denetleme görevi nedeniyle mahkeme anayasal kuralları resmen yorumlamaya yetkili tek organdır. Ama artık Anayasa Mahkemesi eskisi gibi düşünmekten vazgeçecek, bu üyeler sayesinde daha İslami bir yapıya dönüşmesi için elinden gelen çabayı gösterecektir. Anayasa Mahkemesi’nin dördüncü işlevi Yüce Divan görevidir. Yüce Divan yüksek düzeyli kamu görevlilerinin yanı sıra bakanları ve başbakanları da yargılar. Muhalefet liderleri meydanlarda AKP liderlerine, “Sizi bir gün Yüce Divan’a göndereceğiz,” diye bağırıyorlar ama gün gelir de Yüce Divan’a giderse şimdiden tedbirini almak için AKP de bir yandan kendi yargıcını yaratıyor. Bu anayasa değişikliğiyle Türkiye Cumhuriyeti elden gidiyor, yargı bağımsızlığı gidiyor. Evet oyları büyük çoğunlukla çıkarsa Türkiye’nin başına çorap örülür. Doğrusu o günü hiç düşünemiyorum. Beni korkutuyor. Ama ne üniversitelerden ne barolardan ses var. Oysa hepsinin ayağa kalkması lazım.




- Neden korkuyorsunuz?

B.S.- Başbakan, “Bu anayasa değişikliği kapıyı aralama başlangıcıdır. 2011’den sonra anayasada çok daha köklü değişiklikler yapacağız. Başkanlık sistemine geçeceğiz,” dedi. Anayasa değişikliği geçerse iktidar bundan aldığı güçle daha önemli anayasa değişikliklerine gidecektir. Böylece ilk dört maddenin değiştirilmesi gündeme gelecek. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik hukuk devleti niteliği daha İslami bir yapıya kavuşturulmak için büyük ölçüde zayıflatılacak. Anayasa Mahkemesi buna karşı çıkmayacak. Çünkü o zaman AKP ve cemaatin Anayasa Mahkemesi yürürlükte olacak.


Zaten Başbakan, “Ben laikliği din ve vicdan özgürlüğü olarak alıyorum,” diyor. Ama anayasa öyle demiyor. Anayasa, “Din devlet işlerine karışmaz. Devlet, dinin devlet işlerine karışmamasını denetler” diyor. Bizdeki laiklik anlayışı budur.

Ayrıca bir değişiklikle de korkarım federasyon sistemine geçilecek.