"Bu yazılı bir mülakattı, sanıyorum 1 hafta 10 gün oldu. Ama orada konuştuklarımız gerçekleşiyor, seçim tarihiyle ilgili. Bunlar beklenen haberlerdi. Bütün konuşmalarımızın ancak üçte birini editörler bu hale getirmişler. Yanlış da yapmamışlar, yaptıkları doğrudur. Ancak cümlelerde bazı yanlışlıklar olabilir. Seçimle ilgili son 1 yıldan beri süreci takip ediyoruz. Resmi bir görevimiz yok, bu seçimin ne kadar önemli olduğunu bilenlerdenim. Her seçimi kendi şartları içinde az çok tahmin etmişizdir. Rahmetli Erbakan Hoca'nın Konya'dan bağımsız olarak aday olduğu seçimden bugüne kadar çok seçimde oldum. Bu yıl yapılacak olan iki seçimin, şartlar itibariyle çok zor olduğunun bilincindeyim. Zorluk nerede? Cumhurbaşkanımız kazanacak mı? AK Parti tekrar 1. parti olacak mı?
"Sayın Cumhurbaşkanı demek ki tekrar iplerini eline aldı"
İtiraf etmeliyim ki ekonomideki sıkıntılardan, toplumsal barışa kadar giderek zorlaşıyordu. Kazanamayacak durumdan giderek kazanır duruma gelmesini 1 yıllık periyotta takip ettim. Son 3-4 aydan bu yana büyük bir yükseliş görüyorum. Bu trend devam ederse sayın Cumhurbaşkanımızın bu seçimi tekrar kazanabileceği konusu. En büyük sıkıntı ekonomide. Çalışanların, emeklilerin, sözleşmelilerin ayrı sıkıntısı var. Borcun, faizin geldiği nokta. Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda tedbirler almaya başladı. Bu güveni arttırdı. Sayın Cumhurbaşkanı hizmetlerini devam ettiriyor. Buluyor, buluşturuyor. Demek ki tekrar iplerini ele aldı. Hem enflasyon konusunda hem de çalışanları enflasyona ezdirmeme gayreti içerisinde.
22 yıldan bu yana başat rol sayın Cumhurbaşkanımızın. Seçmen kesimi 'güvendiğimiz insan, bununla yola devam edebiliriz' beklentisi vardı. Şu anda büyük ölçüde bu beklentiler karşılanıyor. Dışarıdan para bulunuyor. Ama şu anda tam yeterli mi derseniz, başka şeyler yapmanız lazım. 5 ayda bu konuda topluma güven verilebilirse bu seçim kazanılacak, bundan eminim. Ben bunu söylemeye çalıştım. Bu trend böyle devam ederse elbette 1. turda kazanacaktır. Benimle yapılan mülakatta ikisini de ele aldım. Bilhassa sayın Cumhurbaşkanının bu seçimi kazanabileceği konusunda toplumda beklenti oluştu. Muhalefetin kendi içerisindeki tutarsız hali. Adaylık noktasından başlayarak, sayın Davutoğlu'nun 6 tane parti başkanı onay vermezse Cumhurbaşkanı herhangi bir şey yapamayacak. Eğer partilerden bir tanesi ayrılırsa kriz çıkacak sözleri, esasen tedirgin olan seçmen tarafında bu tarafa doğru, daha yeni başlamadan birbirine düştüler şeklinde olumsuz anlamda bir beklenti ortaya çıktı. Bunun da sayın Cumhurbaşkanımıza yönelme konusunda, ortadaki gri alanın sayın Cumhurbaşkanı ve partisine doğru döndüğünü tespit edebiliyorum.
"Cumhurbaşkanımızın yakınlarından aldığım bilgiye göre bu hadiseden fevkalade üzülmüş"
Özellikle sosyal medyada bir türlü kalemşörler, troller hiç bakmadan, bir takım itirazı olan insanlarla karşılaşıyorum. Rahmetli Sezai Karakoç 'anlamak masraflı iştir, emek ister' diyor. Sosyal medyada biraz da akıllarından zoru olan insanların yanlış anlamayı değil; tersinden anlamaya meyyal olduklarını görüyorum. Bir şeyin tamamını okumadan bir tarafını eksik görüyorlar olabilir. Bugün binlerce telefon ve mesajla 'ağzına sağlık' diyenlerin yanında 'neden bunu söyledin' diye iki konuya dikkat çekiyorlar. Birisi rahmetli Sinan Ateş'le ilgili. Rahmetli Sinan Ateş'i tanımam. Vefatıyla beraber içimiz yandı. İki tane masum yandı, bir eşin feryatlarını karşılıksız bırakmam mümkün değil. Bu tür olaylarda bizim herhangi bir şey söylememiz doğrudan, bir tarafta yer aldığımızı söylememiz, birileri tarafından istismar edilebiliyor. Bir müslüman olarak arkasından fatihaları, yasinleri okuduğumu söyledim. Bu konuda yorum yapmak istemedim. Tam da olayın üzerine gidilirken 'sen ne karışıyorsun' deyip hazırda bekleyen insanlar var. Bunlar küfür ve hakaret timleridir. Nerede olduklarını herkes bilir. Orada bir Erbakan hocamızın örneğini verdim. Böyle hususlarda derdi ki, mesela bu kardeşimizin vefatında diyelim, hakikaten bu alçakça cinayet, ama burada savcılık soruşturma açtı. Benim için teminat şudur. Sayın Cumhurbaşkanımızın yakınlarından aldığım bilgiye göre bu hadiseden fevkalade üzülmüş, 'Bunu araştırıp bulacaksınız, bana sonucunu getireceksiniz' demiş.
"Ben suçu biliyorum da suçluyu bilmiyorum"
Diğer tarafa baktığınızda aynı camia içinde farklı isimler farklı şeyler ortaya koyuyorlar. Bunların bir kısmını tanıyorum. 80 ülkücüleri beni gerçek abileri olarak kabul ederler. Ben Manisa ülkücülerinin davasını 3 sene takip etmiş insanım. Siyasi anlamda hiçbir zaman ülkücü olmadım; ama ülkücülerin davasına yürekten inanan insanım. 'Kanımız aksa da zafer İslam'ındır' diyen insanlarla hiçbir ayrılığım olmadı. Bu konuda bildiğim bir şey yok. Suç belli; cinayet. O suçlular araştırılırken 'Bence budur, şudur' demek esasen doğru değil. Bugün çok değer verdiğim gazetece arkadaşımız bana mesaj atmış; 'madem suçluyu biliyorsun niye söylemiyorsun' diye. Ben suçu biliyorum da suçluyu bilmiyorum. Rahmetli Sinan Ateş'e gönlümden parça koparak üzüldüğümü ifade ediyorum. Küçük yaşta babasız kalmış, eşinin acısıyla yanıp tutuşan hanımefendiye karşı yapacağım desteği manevi anlamda yapmaya çalışıyorum.
İmamoğlu açıklaması: Damdan düşenin halini damdan düşen bilir
Damdan düşen halini damdan düşen bilir diyorlarsa Ekrem İmamoğlu ile başka olaylar arasında paralel kurmak çok mümkün. Ben 5 yıl ağır hapse mahkum oldum. 2 sene sonra beraat ettim. Ardından milletvekili, Meclis Başkanı, Başbakan yardımcısı oldum. Sayın Cumhurbaşkanı da hapis yattı, Başbakan oldu, şimdi Cumhurbaşkanı. Bütün bunları yapan bir insanın 'biz buna siyasi yasak getirelim, birileri getirsin' derseniz, benim 3 sene evvel konferanslara bakınız, bu kişiyi büyütürsünüz. Hiç de emeline ulaşamazsınız. Kimin önüne farklı şekillerde geçerseniz o adamı büyütürsünüz. Bunu yapmayın diye yalvardım. Belki sakalım yok diye dinlemiyorlar ama. Herşey aşikar, bu hakim şöyle demiş, o hakim araya girmiş vs. Hiçbir şey gizli kalmıyor. Bugün herşey ortada. Sosyal medya bir taraftan, bir taraftan çıkan fotoğraflar. Sonuç itibariyle söylüyorum.
HDP'yi kapatma davasıyla ilgili yorum
İddianameyi okudum. İlgililerle görüştüm. Bizim hakkımızda açılan davaya benzemiyor. AK Parti hakkına açılan dava sadece sosyal medyada birkaç haberden ibaretti. Burada delilli, ispatlı ve itiraflı birtakım suçlar anlatılmış. Bunların esasen bir kısmı cezaevinde. Yani bağırmışlar sanki 'gel beni kapat' diye. Burada hukuken kapatılabilir. Bunların zaten korkusu yok. Bunlarda harf kalmadı. Önemli olan o tabanı sahiplenebilmek. O taban onları sahiplendiği müddetçe böyle bir parti siyasette devam edecek demektir. AYM elbette hukuken düşünecek. Birileri ertesi gün kapatılsın, ikinci gün kapatılsın diyor. AYM bunlara uymadı. Bunların hepsinin belli süreci var. Siyasi olarak kapatıldığı zaman HDP bundan bir şey kaybetmez. Yedek partileri hazırdır. Artık Türkiye bunu kaldıramaz. Hayır kapatılır diyenlere, doğru kapatılabilir ama AYM bu kararda bazı şeyleri dikkate alır diye düşünüyorum. HDP'yi çok sevdiğimden, savunduğumdan değil. Siyasi sonuçları itibariyle bir fayda sağlamayacak diye düşünüyorum. AK Parti olarak bizim de partimize el konulmuştu. Bu kapatılacağı anlamına gelmez.
"Benim Cumhurbaşkanınla kader, dava arkadaşlığım var"
Benim Cumhurbaşkanınla kader, dava arkadaşlığım var 1978'den beri. Biz aynı davaya inanmış insanlarız. Erbakan hocadan davamızı iyi, güzel ve doğru olarak öğrendik. Bu millet için siyaset yapmayı halka hizmet Hakka hizmet olarak öğrendik. Türkiye'de özgürlük alanlarını genişletmek istedik. Bu bizim davamızdı. Siyasete girme niyetim yok. Meclis Başkanlığından sonra gel sana milletvekilliği verelim deseler ayıp, gülünç olur. Ben ne istediğimi yazıda belirttim. Lütfen daha anlayışlı bir gözle onu okusunlar. Siyasetçilerin bir hastalığı var. Bu hastalık bize çevremizden gelir. Sizi gördüğünüzde sevenler açısından söylüyorum, fotoğraf çektirmek isterler. Uzak durmaya çalışırım, en azından yalnız olmasın, iki üç kişi olsun derim. Ne restoranda, ne yolculukta, ne parkta yürürken vesaire. İki kişinin fotoğrafları ortaya konuyor. Seçkinci olun, kiminle fotoğraf çektiereceğine dikkat edin. Sayın Cumhurbaşkanınla görüştüm, görüşeceğim.