Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, basın dünyasından gazete temsilcilerini iftar yemeğinde ağırladı. İftarın ardından temsilcilerin gündeme dair sorularını yanıtlayan Arınç, önemli açıklamalar yaptı.
Milliyet yazarı ve Ankara Bürosu Haber Müdürü Serpil Çevikcan'ın yazısına göre, Arınç'ın açıklamaları şöyle:
'Çalışmalara son noktayı koyacağız'
Çözüm sürecinde bir al-ver söz konusu değil. ‘Onlar çekildi siz ne yapacaksınız’ deniyor. Yaptığımız çalışmalarla üst üste gelirse bizi üzüyor. Çalışmalara perşembe günü noktayı koyacağız. Sonrası Başbakan’a takdimdir. Onun da onayıyla ekim ayından itibaren bazı yasa değişiklikleri gündeme gelecek.
'Sürece başka bir çaremiz kalmadığından girdik'
Hiç kimsenin cesaret edemeyeceği bir duruma hükümetimiz girişmişse ben bunu cesaret olarak görüyorum. Çözüm sürecinin başarıya ulaşmaması için etkin güçlü odaklar, maniler var. Çok zor ve neticesinden yüzde yüz emin olmadığımız bir işe başka bir çaremiz kalmadığı veya denenmesi gereken bir yol olarak girdik.
'Bir psikolojik harp var'
Yüzleri maskeli adamlar kendilerine asayiş ismini vermişler. Şehitlik yapmaya kalkmışlar. Mülki amirler kendilerine düşen görevi yapıyorlar. Ama bir şey yapılmıyor; karakol basmak, bomba atmak. Ölüm haberleri gelmiyor. Onun ötesinde her poster açıp bayrak sallayanı silahla dağıtamazsınız. Bir psikolojik harp de var kuşkusuz. ‘Hâlâ buradayız’ mesajı vermek için eylem yapıyorlar.
'Dağa çıkışlar başka amaçlı'
Katılımların yüksek olduğu kanaatinde değiliz. Bu katılımların amacının ölecek veya öldürecek nitelikte değil başka amaçlarla olduğunu biliyoruz. Gelecek kaygısı. Yani dağa çıkışlar eskiye oranla daha nitelikli bir hal aldı.
'Gezi olaylarında üzerime düşeni yaptım'
(Başbakan Erdoğan’la arasında gerginlik olduğu haberlerine ilişkin olarak) Gezi olayları başladığında başbakan vekaleti bendeydi. Üç gün kadar biz Türkiye’de bütün arkadaşlarımızla da istişare ederek bu süreci nasıl yönetebileceğimizi düşündük. Cumhurbaşkanı ile görüşmemiz, basın açıklamamız oldu. Sonra bazı kişilerle de görüştük. Ben emaneti kendisine (Başbakan) teslim edene kadar üzerime düşeni fazlasıyla yaptım. Sayın Başbakan oradan benim konuşmalarımının aksine hiçbir harekette bulunmadı.
'Herkes tef gibi gergin'
Geldikten sonra inisiyatif tamamen ondaydı. Bazı görüşmeler yaptı. Bir taraftan yargı kararına uyacağız, bir taraftan plebisit yapacağız. Bir taraftan da bir başka şekilde bu olaylarla ilgili değerlendirmeler yapacağını ifade etti. O süreç içerisinde benim başbakan vekili olduğum sırada ve sonrasında herhangi bir olumsuzluk yaşanmadı. Gerilim derseniz yani herkesin tef gibi gerildiği bir Türkiye’deyiz. Siz soru sorarken, ben cevap verirken geriliyorum.
Biraz diplomasi diline ihtiyaç var
20 senedir parlametodayım ama Bakanlar Kurulu’ndan sonra açıklama yapmak gibi zor bir iş hiçbir zaman başıma gelmemişti. Yani elim ayağım tutuluyor. Yanlış bir şey mi söylerim diye bazen dudaklarım kuruyor. Biraz diploması diline ihtiyaç var. Ben orada çok zayıfım. Hükümet Sözcüsü olmak insana biraz zorluk veriyor.
'Evet efendimcilerden değiliz'
Daha sonrasında Sayın Başbakan birkaç yerde şunu söyledi; Hz. Peygamberin yanındaki insanların bile her birinin huyu da karakteri de kabiliyeti de farklıydı. Biz de bir avuç arkadaşız, her birimizin huyu, üslubu, davranışları farklı olabilir ama bu birbirimizi sevmediğimizi göstermez. Bizim siyasetten, daha doğrusu Erbakan Hoca’dan öğrendiğimiz güzel bir örnek var. Kendi içimizde bildiğimiz doğruları söyleriz. Sonra oradaki başkan kararını verir ve herkes kendi kararı gibi hazmeder. Karara uymayamacaksanız, ‘allahaısmarladık’ der, çıkar gidersiniz. Bulunduğumuz yerde söz düşerse veya konuşmamız gerekirse sağa sola bakmadan, içimizden ne geliyorsa onu söyleriz. Yani evet efendimci, sepet efendimcilerden değiliz. Olmadık, olmayacağız.
Kamuda başörtüsü sinyali
(MEB’in başörtülü öğretmenin lehindeki kararı temyiz etmesi) Böyle bir temyizin yapılmasını onaylamayız. Bu alanları daha da açmak gerektiğini düşünüyoruz. İşte çalıştığımız ve devam ettirdiğimiz konuların içerisinde (demokratikleşme paketini kastediyor) bir tanesi de bu olacak inşallah.
Barajın muhafazası
Vicdanen ve siyaseten yapılması gereken şeyler var. Tercihli oy, ittifak veya dar bölge seçim sistemi olabilir mi diye kafa yorduk. Barajı yüzde 10’da tutup ek tedbirlerle temsilde adaleti sağlayacak düzenlemeler yapılabilir. Bunların konuşulması mümkün. Ama biz 11 yıldan beri istikrar sağlandığını gördüğümüz için şu an bize hakim olan düşünce barajın muhafazası. Hazine yardımında bir haksızlık olduğu açık. Bütün partiler oy oranlarınca yardım almalı.
Tutukluluk istisnai olmalı
Anayasa Mahkemesi’nin kararını çok doğru buluyorum. Tutukluluğun istisnai olması evrensel bir hukuk prensibidir. Örgütlü davalarda tutukluluk süresi 10 yıl. Biz buna rağmen, ‘bir an evvel sonuçlandırın, tutuksuz yargılama esas olmalıdır’ dedik. Birçok dostumuzu gücendirdik ama işin doğrusu da budur. Bir insanı 1 saat bile hürriyetinden mahrum etmemek lazım. Veya bir insana olan kızgınlığımız bizim adalete olan güvenimizde bir eksilme meydana getirmemeli. ‘Ben şu adamı sevmiyorum, onun görüşünü beğenmiyorum, içeride kalsın’ bu çok adi bir görüş olur.
'Kızım sana söylüyorum...'
Efendim ‘kaçabilirler’. Kaçarsa kaçsın, sen de kaçırma. Kaçtıysa yakala. Yakalayamıyorsan bırak kardeşim. Bir kişi kaçtı diye hepsi kaçacak gözüyle bakmamız doğru değil. Ve ben inanıyorum, bir profesördür, bir şudur bunlar nereye kaçacak? Kaçırsan gitmez. Birinci yılında da 6. ayında da tahliye edebilir. Mesele açık olduğu için Anayasa Mahkemesi bir senelik bir süre vermiş. Yani kızım sana söylüyorum gelinim sen anla kardeşim. 10 sene içeride tutacak halimiz yok ya. Bu en üst limittir. Siz bunu sonuna kadar kullanmak durumunda değilsiniz.
'İsrail eski iddiaları kaşıyor'
(Mavi Marmara baskını) Tel Aviv’deki ikinci toplantıda İsrail tarafı yine eski iddialarını hafif kaşımaya başlamış. ‘Haksız fiil tazminatı olarak ödemeyelim, bu yüzden başka olaylarda da tazminat ödemek durumunda kalabiliriz’ dediler. İki konuda sıkıntı var, çözemedik. Haksız fiilden dolayı tazminat istiyoruz. İkincisi, ambargonun beklemeye tahammülü yok. İki şartımız teyit edilmediği için para miktarını şimdilik konuşmuyoruz.
'Suriye müdahalesi durumu kötüleştirir'
Suriye’de kendi insanlarını öldüren rejim bir yandan PYD’yi bir yandan Hizbullah’ı kullanıyor. Şunu çok iyi biliyorum ki Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde hiçbir hakkı ve hukuku yoktu. Biz aracılık yapmıştık.
Şimdi bir oluşum meydana getirme gayretleri var. Barzani’nin de böyle bir oluşuma sıcak bakmadığını biliyoruz. Diplomasimiz devam ediyor. Müdahale daha kötü şartları getirir.