“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan İstanbul ve Galatasaray üniversitelerinden yedi akademisyen İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ikinci duruşmasında hâkim karşısına çıktı. Akademisyenlerin savunma yaptığı duruşmaların tamamının 6 Nisan 2018'de devam etmesine karar verildi.
Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ilki 09.30'da, sonuncusu 13.45'te başlayacak yedi duruşma görüldü. Bu davalarda İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Şahika Yüksel, araştırma görevlisi Aslı Aydemir, Doç. Dr. Ayten Alkan, Prof. Dr. Ayşe Rezan Tuncay, araştırma görevlisi Sezen Çilengir; Galatasaray Üniversitesi'nden (GSÜ) öğretim görevlisi Zübeyde Gaye Çankaya Eksen ile Yrd. Doç. Dr. Nazlı Ökten yargılandı.
Yedi akademisyenin davalarının ilk duruşmaları 7 Aralık'ta görülmüş, Alkan yurt dışında olduğu gerekçesiyle duruşmaya katılamamıştı. Mahkeme heyeti duruşmalarda dile getirilen, usule ilişkin yargılamanın TCK'nın 301. maddesinden yapılması ile birleştirme; esasa ilişkin derhal beraat taleplerini reddetmiş, akademisyenlere savunma için ek süre vermişti.
İddianamede imzacı akademisyenler 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 7/2 maddesinde yer alan "Terör örgütü propagandası" ile suçlanıyor. Davalar 5 Aralık'ta başladı. Bugüne dek 68 kişinin davasının ilk duruşmaları görüldü.
Duruşmaların tamamı 6 Nisan’da devam edecek
Tansu Pişkin’in Bianet’te yer alan haberine göre, 09.30’da başlayacağı duyurulan duruşmalar saat 10:00’da başladı. Akademisyenlerden altısı davalarının ikinci duruşmasında hazır bulunurken Alkan yurt dışında olduğu gerekçesiyle duruşmaya katılamadı. Akademisyenler savunma yaptı.
Davaların avukatları ilk duruşmada mahkeme heyeti tarafından reddedilen bütün akademisyen davalarının 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki akademisyenlerin davasıyla birleştirilmesi yönündeki taleplerini yineledi.
Ancak heyet ilk duruşmada sunduğu “Şahısların ayrı ve farklı kişiler olması” gerekçesiyle talebi bir kez daha reddetti. Yedi duruşmanın tamamı 6 Nisan 2018’e ertelenirken esas hakkındaki mütalaasını sunmak için dava dosyalarının İstanbul Cumhuriyet Başsavlığı’na gönderilmesine karar verildi.
Gün boyu yaşananlar şöyle:
7. Duruşma
İstanbul Üniversitesi'nden Ayten Alkan'ın davasının ikinci duruşması yurt dışında olduğu için görülemedi. Bir sonraki duruşma 6 Nisan 2018'de.
6. Duruşma
GSÜ'den Yrd. Doç. Dr. Nazlı Ökten mahkeme salonunda hazır bulundu. Avukat Prof. Dr. Köksal Bayraktar savunmasına şunları söyledi:
"Askeri yöntemler bütün dünya için günü kurtarıcı politikalar üretir. Sosyal bilimci olarak işimizin gereği korkmadan düşünmek ve gerekirse otoritelere de fikirlerimizi söylemektir.
"Bu bildiriye destek vermem sadece düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Özellikle çözüm sürecinin başlamasıyla uyanan umutların aynı şekilde barış için umutlara vesile olması amacıyla imza attım."
Avukat Prof. Dr. Köksal Bayraktar bir önceki duruşmada sunduğu talep ve beyanlarını yineledi. Duruşmanın aynı gerekçelerle 6 Nisan 15.00'da devam etmesine karar verildi.
5. Duruşma
GSÜ'den öğretim görevlisi Zübeyde Gaye Çankaya Eksen mahkeme salonunda hazır bulundu. Çankaya-Eksen savunmasını mahkemeye yazılı olarak sunarken sözlü olarak da özetle ifade etti:
"Çatışmaların sürdüğü illerde yaşanan sivil can kayıpları o dönem bende derin kaygılar oluşturmuştu. Barış süreciyle umutlansam da tekrar ölüm haberleri gelince barışa olan inancım azaldı. O bildiriyi bu endişeyle, ölümlerin son bulması, barışa çağrı olması ve acilen bir şey yapabilme isteğiyle imzaladım. Benim için bu metin, söz konusu çatışma ortamının durdurulmasına yönelik bazı uygulamaların uzun ve kısa vadede ortaya çıkaracağı hasarı durdurması içindi.
"Taraf olarak sadece devlete çağrı yapılmasını bir sorun olarak görmedim. Bu ülkenin bir vatandaşı ve akademisyeni olarak sesimi bu ülkenin yetkililerine duyurmam gerektiğini düşündüğüm için onlara seslendim. Üniversitede verdiğim derslerde düşünmenin ve düşündüğünü özgürce söylemenin temeline sık sık vurgu yapan bir akademisyen olarak kendi ülkemde sürmekte olan çatışmaların durmasına yönelik yaptığım çağrıyı suç olarak görmüyorum.
"Sivil ölümlerin, hele hele bir anne olarak çocuk ölümlerinin haberini alarak bundan endişe duymam çok normaldir. Adımın terörle ilgili bir suçla anılmasını kabul etmiyorum."
Reddedilen birleştirme talebi yinelendi
Prof. Dr. Bayraktar usule ilişkin yaptıkları diğer akademisyen davalarıyla birleştirme talebinin 7 Aralık'ta görülen ilk duruşmada reddedildiğini hatırlatarak "Kararlarınızı saygıyla karşılıyoruz. Fakat aynı suç ve eylem için farklı kararların çıkmasını önlemek adına, diğer mahkemelerde aynı suçlamayla görülen davalarda işleyen ve kabul gören bu birleştirme usulüne katılmanızı talep ediyorum.
Mahkeme heyeti, ara kararda talebin reddine karar verildiği anlaşıldığından aynı gerekçelerle talebin reddine, mütalaa için dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na tebliğine karar verdi.
Bir sonraki duruşma 6 Nisan 2018, saat 14.30'da.
4. Duruşma
İstanbul Üniversitesi'nden araştırma görevlisi Sezen Çilengir mahkeme salonunda hazır bulundu. Sanık avukatlarından Ali Saydı söz alarak önceki celsede üç müdafiye söz verilerek kısıtlama olduğunu söyledi. Müvekkiline atılı suçun örgüt faaliyeti kapsamında olmadığını belirten Saydı söz konusu faaliyetin anayasaya aykırı olduğunu belirtti. Üçten fazla müdafiyle beyanda bulunulması yönünde talepte bulundu.
Mahkeme heyeti 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile savunmada ancak üç müdafinin hazır bulunacağı gerekçesiyle talebi reddetti. Üç avukatı kendi aralarından belirlemelerini isteyerek diğerlerinin izleyici kısmına geçmesini istedi.
Çilengir savunmasına "Bildirinin imzalandığı dönem bölgede yaşananları medyadan görerek öğrenmiştim" diyerek başladı. Savunmasında Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) ve İnsan Hakları Derneği'nin Kürt illerinde sokağa çıkma yasakları olduğu dönemde hazırladıkları raporları sundu.
"Hangi siyasal odağa seslenmeliydik?"
"Uzun zamandır bu savaş onamının sayılara indirgenen hali insanlık adına zaten çok üzücüdür. Bu dönemde kısıtlı haber olanaklanna rağmen bu bölgede yaşayan sivil halkın ölümüne dair gelen haberlerin günbegün artması ve yaşadıkları zorlukların en temel insan haklarını tehdit eder noktaya gelmesi ise sadece bilim insanlarında değil eminim toplumun pek çok kesimininde barışın tesis edilmesi noktasında harekete geçme isteği uyandırmıştır.
"Öncelikle, bu ülkenin bir yurttaşı ve akademisyeni olarak kalıcı barışın tesis edilmesi ve bölgede bu süreçte zarara uğrayan sivil yurttaşların ihtiyaçlarının karşılanması için mevcut siyasal iktidardan başka hangi odağa seslenmiş olmanın beklendiğini bilemiyorum. Aynı şekilde barışın şiddet sarmalını içeren hiç bir biçimi ya da yoruma açık yanı yoktur. Böylesi bir suçlama, tamamen bu imzanın özüne aykırı düşmektedir.
"Barış hâlâ haklı bir talep"
"Burada bizlerden değil, bizlerin kanında duş almak isteyenlerden, yerel ve ulusal gazetelerde boy boy fotoğraflarımızla, isimlerimizle bizleri hedef gösterenlerden hesap soruluyor olmalıydı.
"İddianamede 'Bu suça ortak olmayacağız' metninin sürekli olarak 'tarihi perspektif ve konjonktürel bir yaklaşımla' incelenmesi dikte ediliyor. Ama sanıyorum savcılığın bunu, sadece ve sadece barış talebi etrafında bir araya gelmiş 1128 akademisyen ile yapamayacağı çok açıktır.
"Eğer konu 'tarihi perspektif ve konjonktürel yaklaşım' ise, ziyadesiyle çözüm süreci devam ederken hükümet yetkililerinin kamuoyunda sıkça paylaştıkları görüşlerinin neden suç unsuru taşımadığı, yaşadığımız keyfi süreci de açıkça gösteriyor. Sonuç olarak tekrarlamam gerekirse ben iddianamede kurulan yapay bağlantıları ve suçlamaları kabul etmiyorum ve tüm bu keyfi hukuksuzluğa karşı 'bu suça ortak olmayacağız' metnindeki barış talebinin hala haklı bir talep olduğunu düşünüyorum."
Mahkeme Başkanı salonu boşalttı
Avukat Saydı söz alarak ilk duruşmadaki davaların birleştirilmesi talebini yineledi. Mahkeme başkanı ilk duruşmada bu talebi şahısların ayrı ve farklı kişiler olduğu" gerekçesiyle reddetmişti. Saydı, "Bu talebi reddetmek için lütfen hukuka aykırı olmayan geçerli bir sebep sunun" dedi.
Mahkeme Başkanı "Sizin isteğinize göre mi gerekçe yazacağız" diye cevap verince, salonda konuşmalar oldu. O sırada mahkeme başkanı, müdafi olarak mahkeme tutanağında kaydı bulunan Avukat Gülşah Kaya'yı "duruşmaya müdahalede bulunulduğu" gerekçesiyle dışarı çıkardı. Ardından gelen itirazlar üzerine salonun tamamını boşaltarak duruşmaya ara verdi.
Beş dakikalık aradan sonra herkes salona alındı. Savcı, sanığa atılı eylemin "tek" olduğu gerekçesiyle birleştirme talebinin reddini talep etti.
Mahkeme heyeti birleştirme talebini ilk celsede verilen ara kararı tekrar ederek talebe ilişkin karar verilmesine yer olmadığına ve esas hakkındaki mütalaanın hazırlanması için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verdi.
Bir sonraki duruşma 6 Nisan 2018, saat 14.00'da görülecek.
3. Duruşma
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden emekli, Prof. Dr. Şahika Yükselmahkeme salonunda hazır bulundu. Mahkeme başkanı Yüksel'e "Rafta beraat kalmadı" lafını size demiştim, değil mi? Ne olacak bu basının hali" diye sordu. Yüksel "Evet bendim ama bu vesileyle bizim ne yaşadığımızı anlamışsınızdır, basında bizimle ilgili çok şey söylediler. Empati kurmanız bu meseleyle sağlanmıştır” diye cevap verdi ve savunmasına geçti:
Yüksel yedi sayfalık savunmasında özetle şunları söyledi:
"Ben 'savunma' yapmıyorum. Ben 2016 Ocak'ında kendi yaşadıklarımı bir hekim ve insan olarak size açıklayarak, ifade etmek istiyorum. Savaş, tecrit, işkence sağlığı ve ruh sağlığını bozar, hastalıklara yol açar. En iyi panzehir barıştır. İnsanlar ve hayvanlar barış ortamında gelişir ve doğa barış durumunda tahrip edilmez.
"Görmezden gelmenin bedeli çok ağır olurdu"
"Temel hakların sınırlanması, tecrit konusunda kendi kişisel, uçuk ve romantik düşüncelerimden söz etmiyorum. Uluslararası Hastalık Sınıflamaları Rehberi'nde (DSM-5) Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanımında ifade edildiği gibi ben sadece başkalarının travmalarını da düşünmüyorum. Ben de diğer Türkiyeli vatandaşlar gibi bu travmatik deneyimlerin her gün tanığıydım. Sosyal medya dahil görsel ve yazılı basından olayların tanığı olarak ben de şiddete maruz kalıyordum. Bunun karşısında sessiz kalarak görmemiş gibi yapabilir veya barış talebinde bulunabilirdim. Görmezden gelmenin bedeli çok ağır olurdu. Kendimi sahtekar ve yalancı olarak görürdüm.
"İnsanların temel ihtiyaçlarına ulaşmasına engel olduğunu düşündüğüm uzun süren sokağa çıkma yasakları, kadınların, çocukların, yaşlı insanların öldürülmesine dair yaygın gazete ve sosyal medya haberleri ve hatta savaş zamanlarında bile insanın kutsalı olması gereken cenazelerin sokaklarda günlerce kalıp, yakınlarının kurda kuşa yem olmasın diye pencereden köpeklere taş attıklarını anlattıkları haberleri okumam sonucunda derin bir üzüntüyle bir an önce barış talebiyle bu metni imzaladım."
Mahkeme aynı karar ve gerekçelerle duruşmanın 6 Nisan 2018, saat 10.00’da devam etmesesine karar verdi.
2. Duruşma
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden emekli, Prof. Dr. Ayşe Rezan Tuncay mahkeme salonunda hazır bulundu. Tuncay savunmasına 40 yıldır doktorluk yaptığını sivil halkın öldürülmesinden etkilendiğini ve kalıcı bir barış istediğini söyleyerek başladı:
"İnsanın yaşatılmasına, iyileştirilmesine odaklanan bir mesleğe olmamadan kaynaklı Güneydoğu'da yaşananlara sessiz kalamazdım. Medyada izlemiş olduğum insan hakları ihlallerinin tespit edilip sorumluların cezalandırılmasını istedim. Ülkede yaşananlara sessiz kalmam mümkün değildir. Toplumsal olaylar karşısında çözüme ve barışa katkı kapsamında hazırlanmış bu metni imzaladım. Düşünde ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.
"Herhangi birinden talimat almadım. Metin hiçbir şekilde şiddet içermiyor. Bir akademisyen ve vatandaş olarak çözüm olmasını istiyorum ve benim buradaki muhattabım devlet. Ben barış talep eden bir akademisyen olarak beraatimi talep ediyorum."
Tuncay'ın avukatları Aydemir'in duruşmasındaki savunmalarını tekrar etti. Mahkeme heyeti de aynı kararları alarak bir sonraki duruşmanın 6 Nisan 2018, saat 09.45'te devam etmesine karar verdi.
1. Duruşma
İstanbul Üniversitesi'nden Araştırma Görevlisi Aslı Aydemir’in yargılandığı davanın ikinci duruşması 10.00'da başladı. Aydemir salonda hazır bulundu. Savunmasını yazılı olarak sunan Aydemir sözlü olarak özetini de yaptı.
Aydemir: Faili ben olmasam bile bir Türk olarak yaşananlardan suçluluk duyuyorum
"Ben sosyal psikoloji üzerine doktora yapan bir araştırma görevlisiyim. Bildiriyi neden imzaladığını anlatarak savunmama başlayacağım. 1990 doğumluyum. Doğudan habersiz büyüdüm. 90’larda aklımda kalan asker, polis ölümleri ve Uğur Dündar’ın fırınlarda böcek bulmasıydı. Bir Türk olarak bölge kentlerinde yaşananlardan bihaber büyüdüm.
"Bildiklerim dışında yaşanmışlıklar olduğunu öğrendim değişen çevrem ve bilgi edindiğim kaynakların genişlemesiyle. Faili ben olmasam bile bir Türk olarak yaşananlardan suçluluk ve utanç duyuyorum. Sosyal psikoloji gruplar arası affetmeyi kolaylaştırarak, toplumsal barışı inşa etmeyi, utanç ve suçluluk duygularını çalışır. Çözüm süreci de buna vesile olacağı için önemliydi. Toplumsal barış adına ümit vericiydi.
"Çatışmasızlık koşullarında toplumsal barış ve eşitliği içeren pozitif barış için çaba sarf edebiliriz. İmzaladığımız metin de bu anlamda oldukça önemlidir. Barış inşaası için. O dönemki koşullar oldukça şiddet dolu ve travmatikti. Aralık ayında durumu belgeleyen rapor olması sosyal medya aracılığıyla bu bilgiye ulaştık. Bildiri barış çabası, dileği, talebi ve çağrısı içermektedir. Eşitlik duygusu olan bir insan olarak akademisyen olmasaydım da bildiriye imza atardım.
"Sosyal psikolojinin sunduğu bilgiler de beni imza atmaya itmiştir. Kimsenin çağrısına uyarak ya da herhangi bir örgütün talimatıyla bu metni imzalamadım. Geleceğe daha fazla travma taşınmasın diye eşitlik arzusuyla imza attım.Savcının isnat ettiği suçlama, bildiri suç unsurlarını taşımamaktadır. İsnat edilen suçlama kabul edilemezdir. Bu suçlamayı kabul etmiyorum. Sadece barıştan yana olduğumu belirterek beraatimi talep ediyorum."
Mahkeme başkanı: İkinci bildiriye imza attınız mı?
Mahkeme başkanı Aydemir’e 10 Mart 2016'daki ikinci bildiriye imza atıp atmadığını sordu. Aydemir 10 Mart'ta bir imza metni değil basın açıklaması olduğunu fakat haberi olmadığı için orada olmadığını söyleyerek "Haberim olsa giderdim" dedi.
Avukatlar iddianameyi değerlendirdi
Avukat Oya Öznur iddianameyi tartışmaya açmak istediklerini söyleyerek savunma yaptı. Avukat Öznur TMK/2'den yargılama yapıldığını hatırlatarak "Fakat iddianamede dört farklı suç isnadı tek bir eylem için düzenleniyor" ifadesini kullandı.
İddianamede somut bir eylem olmadığını söyleyen Öznur, iddianameyi çelişkili ve tutarsız olarak değerlendirdi. "Savcı niyet okumuştur. Niyet okuyanın niyeti de sorgulanmaya muhtaçtır. İddianamede tek bir delile dayanmayan hayali bir talimat iddiasına yer verilmiş, örgüt talimatı ile barış bildirisi arasında yapay bir bağ kurulmaya çalışılmıştır" dedi.
Avukat Meriç Eyüboğlu söz alarak bildiriye imza attıktan sonra akademisyenlerin Sedat Peker gibi isimler tarafından nasıl hedef gösterildiğini ve metnin yayınlandığı 11 Ocak 2016'dan itibaren hükümet yetkililerinin akademisyenlere ithamlarını anlattı:
"Savcılı makamı iddianameyi hazırlarken gerçeğin ne olduğuyla ilgilenmemiş. İddianame tarafsız ve maddi gerçeği ortaya koyacak mahiyette değildir. Zira savcı burada lehe delil aramamıştır."
Eyüboğlu derhal beraat talebiyle savunmasını bitirdi.
Mahkeme Başkanı'ndan basına: Tarafsız olun
Eyüboğlu savunması zapta geçirilirken bir yerinde düzeltme yapmak istedi. Mahkeme Başkanı izleyicilerin önünde yanlış bir şey yazdırmayacağını söyleyerek geçtiğimiz hafta mahkemede davası olan bir akademisyenin kendisine "Sizin beraat vermediğinizi biliyoruz" dediğini söyledi ve basını eleştirdi:
"Madem tarafsızlıktan, hukuktan, demokrasiden söz ediyoruz. Şunu da aktarmak isterim: Geçtiğimiz hafta burada konuşulanlar yazılmış. Ama olayın tamamını aktarmıyorsunuz, eksik yazıyorsunuz. Ben o duruşmada şaka yoluyla 'Rafta beraat kalmadı' demiştim. Şu an buradaki basına sesleniyorum madem tarafsızsınız lütfen her şeyi olduğu gbi aktarın, tarafsız olun" diye konuştu.
Avukat Ziynet Özçelik söz alarak 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dört akademisyenin davasıyla bütün akademisyen davalarının usul ekonomisi ve adil yargılanma hakkı adına birleştirilmesi ve İstanbul Üniversitesi'nde Aydemir hakkında İstanbul Üniversitesi'nde açılan soruşturma dosyasının celbi ile 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dava dosyasının celbinin mahkemeye gönderilmesinin istenmesi yönünde taleplerde bulundu.
Duruşma 6 Nisan'da devam edecek
Avukat beyanlarının ardından mütalaa veren savcı, dosya celplerine ilişkin talepler konusunda taktiri mahkemeye bırakarak birleştirme taleplerinin reddini talep etti. Avukatların beraat taleplerini de hatırlatması üzerine savcı, beraat talebini esas hakkındaki mütalaada değerlendiriceğini söyledi. Kararını açıklayan mahkeme, avukatların müvekkilleri hakkında okullarında açılan disiplin soruşturmalarına dair dosyanın ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan akademisyenlerin dosyasının celp taleplerini, davanın esasına etki etmeyeceği gerekçesiyle reddetti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosya ile birleştirilme talebini de reddeden mahkeme bu kararını, sanıklarının ayrı ve farklı olması, cezaların şahsiliği, şahıslar arasında şahsi bağlantının olmamasına dayandırarak reddetti. Mahkeme, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan beklenen yazıya cevabın gelmesi durumunda esas hakkındaki mütalaanın hazırlanması için dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na tebliğine karar verdi.
Bir sonraki duruşma 6 Nisan 2018, saat 09.30'da.
Ne olmuştu?
1128 akademisyen, 10 Ocak 2016'da "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" adına "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildiriyi yayınladı.
12 Ocak 2016'da Erdoğan, bildiriyi imzalayan akademisyenlerden söz ederek "Ey aydın müsveddeleri, sizler karanlık ve cahilsiniz" dedi.
Açıklamanın ardından akademisyenler ilk bildiriye imza atanlara destek olmak için imzacı olmaya devam etti. İkinci imzacılarla beraber toplam sayı 2212'ye ulaştı.
Birçok üniversitede akademisyenlerin kapıları işaretlendi, tehdit mesajları bırakıldı.
15 Ocak itibariyle Türkiye çapında onlarca akademisyen ev baskınlarının ardından gözaltına alındı, görevden uzaklaştırıldı yahut haklarında idari veya adli soruşturma açıldı.
10 Mart 2016'da Barış İçin Akademisyenler/İstanbul grubu adına, "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini kamuoyuna sunmalarından bu yana yaşanan gelişmeler hakkında basın toplantısı yapıldı. Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Doç. Dr. Kıvanç Ersoy ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı'nın okuduğu açıklamada savcılığın hangi suçu istinat edeceğini belirlemeden soruşturmalar için harekete geçtiğini belirterek, barış talebinde ısrarcı olduklarını söylediler.
Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Doç. Dr. Kıvanç Ersoy 15 Mayıs 2016’da; karar çıktığında yurtdışında olan Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı ise Türkiye’ye döndüğünde 31 Mart 2016’da “örgüt propagandası” suçlamasıyla tutuklandı. Dört akademisyen 22 Nisan 2016'da serbest bırakıldı.
OHAL ilanından sonra çıkan KHK'lar ile bildiriye imza atan 380 akademisyen görevinden ihraç edildi. Vakıf üniversitelerinde çalışan onlarca akademisyenin de görevlerine son verildi.