Türkiye 2001'in hemen başında bir ekonomik krizle karşılaştığında, özel sektörün dış borç stokunda, kısa vadeli dış borçlar, bir önceki yıla göre 4.5 milyar dolar artarak 25.2 milyar dolara, orta ve uzun vadeli dış borçlar da aşağı yukarı 2 milyar dolarlık bir artışla 29.2 milyar dolara ulaşmıştı. 2002'ye geldiğimizde, kısa vadeli borçların 13.8 milyar dolara gerilediği, orta ve uzun vadeli dış borç stokunun ise, 2001'de 1.8 milyar dolar gerilese de, 2002'de yeniden 29.2 milyar dolarlık bir stoka geri döndüğünü görmekteyiz. Bugün mü? 2007 sonu itibariyle özel sektörün kısa vadeli borcu 13.8 milyar dolardan 37.4 milyar dolara, orta ve uzun vadeli dış borç stoku ise 29.2 milyar dolardan 120.5 milyar dolara ulaşmış durumda.
70 milyar dolarlık açık
1994 Krizi'nden 2001 Krizi'ne, Türkiye'nin öncelikli sorunlarından birisi kamu kesiminin tasarruf açığıydı. Bugün ise, önemli ölçüde disipline edilmiş bir kamu tasarruf açığının aksine, giderek eriyen bir özel kesim tasarruf fazlası söz konusu. Geçmişte, Türkiye'de faiz hadlerini yükselten kamu açığıydı. Bugün ise, faizlerin yüksek seyretmesinin nedenleri arasına özel kesimin tasarruf fazlasındaki erime de katıldı.
Kabaca, özel sektörün dış borç stokunun 158 milyar dolar olduğunu ve yine özel sektör kurumsal müşterinin Türk bankacılık sektöründen kullandığı kredinin büyüklüğünün 125 milyar dolar civarında olduğunu belirtelim. Özel sektör dış borcunun yaklaşık 50 milyar dolara yakın bir bölümü bankacılık sektörünün dış borç stoku olarak kabul edilir ise, Türk reel sektörü 100 milyar doları aşan bir dış borç stoku taşıyor anlamına gelir. Daha da önemlisi, reel sektörümüzün Türk bankacılık sektörüne olan kredi borcu ile yurtdışındaki bankalara olan kredi borcu neredeyse birbirine eşit hale gelmiş durumda. Nitekim, Merkez Bankası da, geçtiğimiz haftalarda açıkladığı bir raporda, Türk reel sektörünün açık pozisyon riskinin 70 milyar doları aştığına işaret etmişti.
Büyümenin yakıtı dış borçlanma
Tüm bu veriler ve mevcut tablo şunu göstermekte ki, Osmanlı'dan bu yana sermaye yetersizliği sorununu aşamamış olan Türk özel sektörü için borçlanma, büyümek ve yatırım yapmak için kaçınılmaz bir kaynak olma özelliği taşıyor. Dolayısıyla, Türk ekonomisinin bugün ve geleceğine duyulan güvenin yüksek olduğu periyotlarda, özel sektör korkusuzca borçlanıyor ve yatırım yapıyor. 1993-2002 periyodunda Türk ekonomisi ortalama yüzde 2,9'la Cumhuriyet tarihinin en kötü ikinci büyüme performansına işaret ederken, Türk özel sektör yatırımlarının büyümeye katkısı 0.6 puanda kalmış. Çünkü, özel sektörün yatırım iştahı erimiş. 2003-2006 periyodunda ise, Türk ekonomisi yüzde 7,4 büyürken, büyümenin yarısı, yani 3,7 puanlık etki özel sektör yatırımlarından geliyor. O halde, Türk halkının ve reel sektörün ekonominin bugün ve geleceğine duyduğu güven yeniden tesis edilemez ise, Türkiye'nin 2006'dan bu yana derinleşmesini sürdüren küresel türbülansa daha açık, daha savunmasız bir hale geleceği gerçeği görülmeli ve vakit geçirmeksizin güvenin arttırılması için bir dizi adım atılmalı.
Dış borç pahalanacak
Bu noktada, 2006 yılında, bir önceki yıla göre özel sektör yatırımlarının yüzde 15 artığını ve bu nedenle Türk ekonomisinin yüzde 6,9 büyüdüğünü hatırlatalım. 2007 yılında ise, özel sektör yatırımlarındaki artış yüzde 2,7'ye ve Türk ekonomisinin büyüme performansı ise yüzde 4,5'e geriliyor. Dalgalı kur rejiminde, Türk ekonomisinin önde gelen aktörlerinin tercihleri doğrultusunda, adeta "çapa" etkisi gösteren döviz kurlarıyla, dış borçlanmanın daha cazip olarak algılandığı bir süreç izledik. Türk bankaları bu süreçte, 2001 Krizi'nden önemli dersler çıkarmış olarak, dış borçlanmayı daha titiz bir şekilde değerlendirirken, reel sektörde daha iştahlı bir dış borç kullanımı gözlendi.
Bugün ise, küresel finans krizinin tüm önde gelen banka ve finans kurumlarını ürküttüğü bir ortamda, herkes önümüzdeki bir yıl için kredi maliyetlerinin ciddi olarak artacağının farkında. Bunun üzerine, hükümetin bir yıl içinde yüzde 50'yi aşan elektrik zammı ve doğal gaz zammının etkisini, diğer maliyet kalemlerindeki artışın etkisini katın; reel sektör için hayli sıkıntılı günlerin kapıda olduğunu söylemek zor olmasa gerek
İşçilik maliyetlerini azalt
Hemen hemen her gün, Türkiye'nin dört bir yanından yüzde 5 ile 10 civarında işçi çıkarımına hazırlanan reel sektör haberleri geliyor. İşverenlerin hiç birisi işçi çıkarmaktan mutlu değil. Bu nedenle, işsiz kalacak olanların ailelerini hırpalamadan, işini sürdürecek olan işçilerin moralini bozmadan, motivasyonu düşürmeden, toplumsal gerginliğe yol açmadan işçilik maliyetleri nasıl azaltılabilir, iş dünyasının derneklerinde, organize sanayi bölgelerinin yönetimlerinde bu konular tartışılıyor. Peki, ekonomi yönetimi, bu konjonktürde, reel sektörün dış borçlanma kabiliyeti yavaşlar ise, Türk bankacılık sektöründen kurumsal kredi kullanımını cazip kılacak adım atamaz mı? Kurumsal kredilerin, KOBİ kredilerinin maliyetini azaltacak birkaç düzenleme yapılamaz mı? Buraya kadar söylediklerimiz yeterince ikna edici değilse, lütfen Merkez Bankası'nınn internet sitesinde 24 Eylül tarihli İktisadi Yönelim Anketi ve Reel Kesim Güven Endeksi sonuçlarına bakın; fazlasıyla ikna olacaksınız.