Spastik engelli Muratcan Çiçek, annesinin de desteğiyle Özyeğin Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği'ni bitirdi. Şimdi Amerika'da okuyan ve Hollanda'da staj yapan Çiçek, geçtiğimiz haftalarda Google'ın kendisine burs vermesiyle gündeme geldi. Gülben Ergen, 23 yaşındaki Muratcan Çiçek'in okul hayatından Amerika'ya uzanan yolculuğunun hikâyesini dinledi.
Gülben Ergen'in Hürriyet'te yer alan, Muratcan Çiçek ve annesiyle gerçekleştirdiği röportaj aynen şöyle:
Bir yaşam ustası tanıdım...
Dokuz yaşında babasını kaybedip, annesi ile hayat yoluna devam ediyor. Spastik engelli teşhisi konduğunda henüz bebek.
Anne umudunu kesmiyor. Onu odalara kapatıp hayatı kendine de evladına da zehir etmiyor. Özyeğin Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği mezunu. Amerika’da okuyor. Hollanda’da staj yapıyor ve Google da ona burs veriyor. Bu bir ilk. Sadece elleri, kolları, bacaklarıyla değil, konuşma güçlüğü çektiği için genellikle iletişimini gözüyle kullandığı bilgisayarıyla sağlıyor. Muratcan ve annesini tanımak, hayat hikayelerini dinlemek imkansız diye bir şey olmadığının kanıtı. Muratcan’a hayran kaldım. Allah’a olan inancına, yaptıklarına ve yapmak istediklerine ve ustaların ustası annesi Nilgün Hanım’a... Özyeğin Üniversitesi’ne kendi adıma teşekkür ediyorum. Böylesi bir değere sahip çıktıkları için.
* Muratcan, seni tanıyabilir miyiz? Kaç yaşındasın, tam olarak rahatsızlığın nedir?
- Ben Muratcan Çiçek, Özyeğin Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği mezunuyum ve şu an 23 yaşındayım. Ayrıca Cerebral Palsy gibi bir fiziksel engelim bulunuyor.
* Nasıl bir çocukluk geçirdin? Bilgisayara çocukken de meraklı mıydın?
- Ailem ben 2 aylıkken fiziksel engelimi fark etmiş, 6 yaşıma kadar bana gerekli fizik tedaviyi aldırmış. 9 yaşında babamı kaybettim, birkaç ay sonrasında ise gecikmeli olarak ilkokula başlamış oldum. Aslında benim 11 - 12 yaşıma kadar bir bilgisayarım olmadı. Beşinci sınıfta, sınıf öğretmenim Hasan hocamın çabalarıyla ilk bilgisayarıma kavuşmuştum. İnternet ile de epey gecikmeli olarak tanıştım diyebilirim. Ancak çok çok küçükken babamla tamir ettiğimiz çeşitli elektronik cihazlar sayesinde genel olarak teknolojiye hep bir merakım vardı.
* Bu yeteneğin ne zaman keşfedildi?
- Ortalama bir insandan farklı, özel bir yeteneğim hiçbir zaman olmadı. Sadece kendi ayaklarım üzerinde durabilmek için yaptığım her işi en iyi şekilde yapmam gerektiğine inanıyorum. Bu inançla hep başarılı bir öğrenci oldum diyebilirim. Şimdi de başarılı bir bilgisayar mühendisi olmak istiyorum. 9 yaşında babamı kaybetmiştim. Bu aslında bir gün annemi de kaybedebilirim demekti benim için. O dönemde de aslında benimle ilgilenecek başka kimsem yoktu diyebilirim. Tek başıma kalmadan önce en iyi imkânlara sahip olmam gerekiyordu. İyi bir işe girmeliydim, bunun için de en iyi okullarda okumalıydım. Tabii ki bu fikirleri bana hep biricik annem aşıladı. Annemin kendini benim fiziksel engelim doğrultusunda sürekli geliştirmesi, ilgili çok sayıda kitaplar okuyarak çocuk yetiştirme konusunda inanılmaz bilinçlenmesi sayesinde ben sorumluluk sahibi birey olarak yetişmiş oldum. Çok özel bir yeteneğim varsa da hepsini anneme borçluyum diyebilirim.
* Üniversiteye kadar hangi okullarda okudun?
- Edirne Keşan Cumhuriyet İlköğretim Okulu ve Edirne Keşan Yusuf Çapraz Anadolu Lisesi’nde okudum. Tabii, okul öncesinde 6 yaşıma kadar devlete ait rehabilitasyon merkezlerinde diğer engelli arkadaşlarımla beraber çeşitli eğitimlere de katılmıştım. Ancak okuduğum ilköğretim de lise de devlete ait, sıradan okullardı. Sanıyorum iki kurumda da okuyan ilk engelli öğrenci bendim. Aslında engelli çocukların eğitimiyle ilgili özellikle değinmek istediğim bir nokta var. Bu konuda ülkemizde aileler iki farklı tutum sergiliyor. İlki “nasılsa okuyamaz” diyerek çocuklarına eğitim aldırmamak ki bu tutum ile aslında suç işlemiş oluyorlar. İkinci tutum ise çocuklarına adeta pamuk içerisinde eğitim aldırmak oluyor. Artık ailelerin büyük çoğunluğu bu tutumu sergiliyor ancak bence bu en az ilki kötü bir davranış çünkü ikisinin sonuçları neredeyse aynı oluyor. İkinci grupta çocuklarına aşırı derecede destek olup kendini geliştirme fırsatı vermeyen aileler yer alıyor. Örneğin, bu aileler; oyuncaklarıyla düzgün oynayamayacağını düşünerek çocukları yerine oyunlar oynayıp çocuklarını seyirci konumuna indirgiyorlar. Çocukları normal okullarda okusa bile onları sınıfta bir an bile yalnız bırakmıyorlar, gerektiğinde çocukları yerine öğretmenle ya da diğer çocuklarla iletişime geçiyorlar. Gerektiğinde çocuklarının yerine düşünmüş oluyorlar. Bu durumda çocuklarının öğretilen konuları öğrenmesine, arkadaş edinmesine, hatta düşünmesine bile gerek kalmıyor. Çocuklar ailelerine aşırı derecede bağımlı duruma geliyorlar ki bağımlılık çoğu zaman fiziksel engellerinin bile önüne geçiyor.
Mesela günümüzde “spastik” kelimesinin hakaret olarak kullanılmasında bir etken de hiçbir zekâ geriliği bulunmamasına rağmen aileleri tarafından bu şekilde cahil bırakılmış çocukların fazlalığıdır.
"Bu başarı annemle ikimizin"
* Senin şansın annen miydi?
- Benim annem oldukça bilinçliydi. Bugüne kadar annemle bulunduğumuz her yerde birlikte başarmanın önemi vurgulamaya çalışıyoruz. Evet, başardığımı düşündüğünüz her başarı, aslında annemle ortak başarımızdır. Fakat bu annemin bana tek başıma bir şeyler başarmama izin vermesiyle başlamıştır. Beş altı yaşlarındayken bir keresinde yatağımı tek başıma 1 saat 20 dakikada topladığımı hatırlıyorum ki o an inanılmaz mutlu olmuştum. Eğitim hayatım boyunca bir kez bile engelim nedeniyle alay edilmedim çünkü engelli bile olsanız diğer çocuklarla arkadaşlık kurabildiğiniz sürece normal sayılıyorsunuz.
Bunun dışında annem beni yıllar boyu okula taşıdı, gerektiğinde benim tarifim üzerine sınav kağıdına yazılım kodu yazdı. Şimdi 56 yaşında olmasına rağmen araba kullanmasını öğreniyor. Ancak ben bilgisayar mühendisi olduğum hâlde kendisi tek başına bilgisayarı açıp kullanamaz. Çünkü annem sadece benim engelim nedeniyle gerçekten tek başıma başaramayacağım noktalarda bana destek olur, başarabileceğime inandığı noktalarda da bana sonuna kadar güvenir. Aramızdaki bu güven iklimi sayesinde bugün birlikte birçok engeli aşmış bulunuyoruz.
"Google'ın davetlisi olarak Londra'ya gittim"
* Google’dan burs alan ilk Türk engelli bireysin. Neler hissediyorsun?
-Google’ın Avrupa ve Ortadoğu’da okumakta olan engelli bilgisayar mühendisliği öğrencilerine yönelik bu burs programı 7 yıldır düzenlenen bir program ve ben aslında bu bursun önceki yıllarda Türkiye’den başka öğrenciler tarafından çoktan kazanılmış olmasını arzu ederdim. Yine de ülkemi, bana hep destek olan okulum Özyeğin Üniversitesi’ni ve YGA’yı bu kadar prestijli bir programda temsil ettiğim için gururluyum. Daha önce de belirttiğim gibi bu başarı sadece benim değil, benimle birlikte öncelikle annemin, sonrasında okuduğum okullardaki bütün hocalarımın, arkadaşlarımın, YGA’nın, mentörlerimin, bana destek olan herkesin ortak başarısıdır.
* Geçtiğimiz hafta Londra’ya Google’a gittin. Neler yaşadın? Hayal ettiğin gibi miydi?
- Google’dan kazandığım burs kapsamında geçen hafta Londra’da düzenlenen tek günlük özel bir etkinliğe katıldım. Etkinlikte 20 bursiyerden biri olmak beni ayrıca gururlandırdı. Gün boyunca birbirimizi ve Google’ı yakından tanıma fırsatı bulduk, gelecek ve teknoloji üzerine konuştuk. Global bir ortamda ileride dünyayı değiştirebilecek projeler üzerinde fikir alışverişi yapmak benim için son derece heyecanlıydı.
- Nilgün Çiçek (Anne): Bizi Londra bir karşıladılar ki gör. Öyle hoş karşılandık ki. 1 hafta boyunca her yeri gezdik. Ondan önce de Hollanda ve Amerika’ya gittik. 3. sınıfı Amerika’da okudu. İlk senesinde not ortalaması yüksek olduğu için Amsterdam’da bir bankaya staja yolladılar.
* Hayatında sana en çok kimler destek oldu?
- Ben inançlı bir insanım ve her şeyden önce Allah’ın bana destek olduğuna inanıyorum. Yine onun lütfu sayesinde sahip olup tanıdığım öncelikle annem, sınıf öğretmenlerim, dersini aldığım diğer bütün öğretmenlerim, bana sürekli yol gösteren mühendis abilerim, üniversitem, rektörümüz, YGA’da birlikte proje ürettiğimiz ekibim ve bölüm hocalarım hep birlikte önümüzdeki bütün engellileri aşmamızda bize destek oldular.
* Seninle aynı durumda olan benzer hayalleri olan gençler için neleri tavsiye edersin?
- Ben kesinlikle üstün zekalı biri değilim, ortalama bir insana göre oldukça unutkanım hatta. Babam devlet işçisiydi, kendisini çok küçük yaşta kaybettim. Annem beni ondan kalan emekli aylığı ile okuttu. Arkamızda ekonomik olarak da hiçbir güç yoktu, üniversiteye başladığım yıl işe d e başlamıştım aslında. Üç dört yıldır kendi harçlığımı kendim kazanıyorum. Annem de aslında küçük bir kasabada yetişmiş bir ev hanımıydı. Söylemek istediğim şey, benim aslında sizden hiçbir şekilde bir farkım, üstünlüğüm, özel bir yeteneğim yoktu. Ben sadece Allah’a, ben yeterince çabalarsam onun bana destek olacağına inandım. Ailemi başarılı olabileceğime inandırdım, ben de onların bana destek olacaklarına bütün kalbimle inandım. Sizin de benden daha büyük işler başarmanız için şu anda ekstra hiçbir şeye ihtiyacınız yok. Üstelik sizin için ben güzel bir örnek olabilirim, maalesef benim önümde çok net örnek yoktu. Tek yapmanız gereken pes etmemek, gerçekten çok çalışmak ve daha uzun vadeli hayaller kurmak olacaktır. Yani gizli bir formülümüz, sihirli bir değneğimiz yok, bu yıl not ortalamanızı düzeltince önümüzdeki yıl her şeyin bir anda çözüleceğini tabii ki beklemeyin, ancak okullarınızı iyi derecelerle bitirip geçerli bir meslek sahibi olursanız yıllar içerisinde yaşam kalitenizi sürekli olarak artırabilirsiniz.
* Başarı senin için ne demek?
- Şu an gönüllüsü olduğum YGA ile tanışana kadar başarı benim için çok önemliydi ve ödül demekti. Ancak YGA’nın güven ikliminde öğrendim ki başarı benim için değil, bizim için başarı olduğunda değer kazanır. “Her şeyi ben kendim başardım” demek, bütün krediyi üzerine almak çevremizdeki insanların bize olan güvenlerini sarsar, inanç ve desteklerinin azalmasına neden olur, oysa onlar olmadan biz de olamayız aslında. Bu yüzden aslında her başarı hikayesi, bir birlikte başarma hikayesidir. Asıl başarı birlikte başarmayı başarabilmek. Başarıda kendini aradan çıkarabilmek, başarısızlıkta umutsuzluğa düşmemek; “Bugünüm güzel, yarınım daha da güzel olacak” diyebilmektir.
"Geç saatte konserden yalnız dömüşlüğüm var"
* Annenle sürekli birlikte misiniz?
- Önceki sorularınızda da belirttiğim gibi annem her konuda bana destek olur, biz her şeyi birlikte başarıyoruz. Ancak bu birliktelik kesinlikle bir bağımlılık değildir. Annem ona gerçekten benim ona ihtiyaç duymadığım zamanlarda beni hep özgür bırakmıştır. Mesela benimle birlikte hiçbir zaman sınıfta derslere katılmamıştır, hatta beni okulda bırakıp eve dönmüştür.
Lise son sınıftayken arkadaşlarımla bir arabaya atlayıp İzmir’e gitmişliğim, Oregon’dayken geç saatte konserden eve tek başıma dönmüşlüğüm, Londra sokaklarında yalnız dolaşmışlığım da vardır.
"Yapay zeka üzerine doktora yapacağım"
* Eylül’de Amerika’ya mı gideceksin?
- Eğitimime University of California, Santa Cruz’da doktora öğrencisi olarak devam edeceğim, bu da aslında 5 yıllık bir süreç ve bu eylülde başlamış olacak. Aslında ben üç sınıfın ikinci yarısını da yine Özyeğin Üniversitesi’nin desteği ile Oregon State University’de, Amerika’da okumuştum. Bu sürede annemle birlikte yaklaşık 6 ay kadar orada yaşamı deneyimleme fırsatı
bulduk ve lisans sonrası eğitimime orada devam etmemizin bizim açımızdan daha faydalı olacağına karar verdik.
Yeni hayatımızın zorluklarından korkmuyoruz.
* Uzmanlaşmak istediğin alan ve şirket neresi?
- Aslında bilgisayar bilimi oldukça dinamik bir alan. Muhtemelen 10 yıl sonra yepyeni konular üzerinde çalışıyor olacağız. Şu için doktoramı Computer Vision (bilgisayarla görme) üzerine yapacağım, ayrıca Türkiye’de çalıştığım şirketlerde kendimi Big Data (büyük veri) üzerinde geliştirmiş bulunuyorum.
Aslında bu iki alan yapay zeka konusunun iki farklı alt dalı oluyor. Uzun vadede yapay zeka kullanarak öncelikle engellilerin ve bütün insanların hayatını kolaylaştıracak teknolojiler geliştirmek, kendimi de buna yönelik alanlarda geliştirmek istiyorum. Gerçekten fark yaratacak bir durumda ve hazır olduğumda kendi şirketimi kurmayı düşüneceğim.
* Hayallerine ulaştığını düşünüyor musun?
- Aslında şu an için ilk hayalim UC Santa Barbara ve Santa Cruz gibi bir üniversitede akademisyen olarak laboratuvar kurmak.
Orada eğiteceğim Türk öğrencilerle hem bilime ve kendi ülkeme katkı sağlayıp hem de oldukça mütevazı bir hayat yaşamak diyebilirim. Bu hayalimle çok büyük saygı duyduğum Prof. Dr. Aziz Sancar’ın izinden ilerlemeyi umuyorum. Yeni bir teknoloji geliştirecek ve babamın adını taşıyacak dev bir şirket kurmak da istiyorum. Türkiye’de yine annemin adına kuracağım bir üniversiteyi yalnızca bu şirket ile finanse ederek ülkemizin eğitime gerçekten katkı sağlamak gibi bir hayalim de bulunuyor.
Böylece Steve Jobs’un yaratıcılığı ile şahsen tanıdığım ve beni çok etkileyen Sayın Hüsnü Özyeğin’in duyarlılığını birleştirebilmeyi hayal ediyorum. Henüz çok gencim, belki Allah’ın izniyle ömrüm bu iki hayalimi de gerçekleştirmeye yetecek ve kendim olabileceğim.
Ayrıca onlarca roman yazıp hepsini sinemaya uyarlamak, matematik dalında Nobel almak hedeflerim arasında... Sanırım 200 yaşına kadar da yaşasam gözlerimi kapattığımda ulaşmadığım onlarca hayalim olacak, hatta o an bile yeni bir hayal kuruyor olabilirim. Renkli hayallerim bir yana, öncelikle hedefim; engellilerin bir şeyler başarabildiklerini ancak bunun tek başına değil, çevrenizdeki insanlarla birlikte olacağını, önemli olanın birlikte başarmak olduğunu ülkemize ve dünyaya ispatlamaktır.
Stephen Hawking ile farklıyız
* Senin için Hawking benzetmesi yapılıyor…
- Stephen Hawking’e çok büyük bir saygı duyuyorum. Evet, Hawking fiziksel engelli bir akademisyendir, ben de bir fiziksel engelliyim ve akademisyen olma yolunda ilerliyorum. Ancak aslında hastalıklarımız da üzerinde çalıştığımız alanlarda birbirinden tamamen farklıdır. Ben bir Cerebral Palsy hastasıyım, doğuştan fiziksel engelliyim ancak benim engelimde bir kötüleşme olmuyor, yani engel düzeyim ilerleyen yaşlarımda da bu seviyede olacak. Ayrıca ben bilgisayar bilimi üzerinde kendimi geliştiriyorum ve daha yolun başındayım. Stephen Hawking ise ALS hastası, dünyaca ünlü bir fizikçidir, yaptığı önemli araştırmalar ile fizik bilimine katkısı çok çok büyük olmuştur. Ayrıca kendisinin hastalığı yetişkinlik döneminde başlamıştır, hastalığı zaman içerisinde yavaş yavaş ancak oldukça kötüleşerek gelişmiştir. Kendisinin fiziksel engeli o 40 yaşlarına geldiğinde benim engelim düzeyine ulaşmış, sonrasında ise durumu benim engelimin çok daha ötesine geçmiştir. Öyle ki kendisi hastalığını ilk öğrendiğinde neredeyse benim şu anki yaşımdaydı, Oxford Üniversitesi’nden yeni mezun olmuş ve doktora için Cambridge Üniversitesi’nden kabul almıştı, üstelik en büyük destekçisi olan eşi de daha çok gençti. Benim en büyük destekçim olan annem ise ben dünyaya engelli olarak geldiğimde zaten 32 yaşındaymış, şimdi ben doktora eğitimime yeni başlayacağım ve annem şu an 56 yaşında.
"Engellilerin teknolojiye erişimi için yazılım geliştiriyoruz"
* Young Guru Academy’de (YGA) neler yapıyorsun?
- YGA, 2000 yılında Türkiye’de kurulan uluslararası bir sivil toplum kuruluşu. Birlikte başarabilen, egosu küçük kalbi büyük, sosyal bilinçli liderler yetiştirmeyi amaçlıyor. YGA’da daha iyi bir dünya için geliştirdiğimiz teknolojilerle, dünyada ilklere imza atıyoruz. Birlikte keşfedip, birlikte karar verip, birlikte hayata geçiriyoruz. YGA ailesi olarak yüzde yüz güven ikliminde dünyaya gerçekten faydalı olacak sosyal inovasyon projeleri hayata geçiriyoruz.
Bu projelerde; bizim için kimin daha çok emek harcadığı, krediyi kimin aldığı hiç önemli değil. Önemli olan birlikte başarmayı başarabilmek. YGA bugüne kadar inovasyon ve teknoloji alanında dünya çapında 10 farklı, prestijli ödül aldı. YGA’nın sosyal inovasyonları yüz binlerce dezavantajlı insanın hayatını değiştiriyor. Görme engelliler için geliştirdiğimiz “Hayal Ortağım” uygulaması 200 binden fazla engelliye ulaşıyor. Dünyanın en akıllı bastonu “WeWalk” şu an üretim aşamasında ve görme engellilerin hayatında bir devrim yaratacak. Çocuklara bilimi sevdirmek için geliştirdiğimiz TWIN Bilim Seti binlerce çocuğa ulaşıyor. Suriyeli göçmenler için geliştirdiğimiz WeTalk anında sesli çeviri uygulaması ise göçmenlerin sosyal uyumunu kolaylaştırıyor. YGA, 2016 ve 2017 yıllarında “Great Place to Work” seçildi. Yüzde 100 güven endeksiyle Avrupa’da listeye giren ilk ve tek sivil toplum kuruluşu oldu.
* Engelliler şu anda hazırlığını yaptığınız başka projeler de var mı?
Evet. İleri teknoloji bir yazılım geliştiriyoruz. Bu yazılım ile her fiziksel engelli normal bilgisayarı veya akıllı cep telefonunu kullanabilecek. Her gün biraz dijitalleşen dünyamızda engellilerin teknolojiye erişimlerini sağlayarak yaşam standartlarını tümüyle yükselmeyi amaçlıyoruz. Ben proje için çok heyecanlıyım çünkü bu yazılım ile engelli çocuklar derslerine bilgisayardan çalışabilecekler. Üniversiteye daha rahat hazırlanacaklar. Böylece çok daha iyi okullar, bölümler kazanıp hayallerine ulaşabilecekler. Yetişkinler ise evlerinden çıkmadan kendilerini geliştirme, çalışabilme imkânı bulacak ve kendilerini daha bağımsız hissedebilecek. Tabii bu yazılımı geliştirmek için profesyonel bir ekip ile birlikte aylar sürecek bir çalışma gerekiyor. Bu sürede de proje için ciddi bir kaynağa ihtiyacımız olacak. Eylül ayında projemizi bir kitlesel fonlama platformu olan ArıKovanı’nda fonlamaya açıp herkesin bu projeye destek olabilmesini sağlayacağız, sizlerin de desteklerini bekliyoruz.
* Bireysel olarak herhangi bir sponsorun ya da destekçin var mı?
Tabii ki en büyük destekçim tartışmasız her zaman annem olmuştur. Onun dışında neredeyse tanıştığım her insan bana bir şekilde destek olmuştur, bunların içerisinde Özyeğin Üniversitesi Rektörü değerli Esra Gençtürk’ten tutun da taksi şoförlerine kadar herkesi sayabilirim. Ekonomik açısından ise çok şanslıyım ki etrafımdaki insanlar bana balık vermediler, balık tutmayı öğrettiler. Öncelikle Özyeğin Üniversitesi’ni bir yarışma sonucunda tam burslu olarak kazanmıştım, ilk yıl derslerimde gösterdiğim başarıdan dolayı okulun sağladığı çeşitli burslar ile harçlığımı çıkarmış oldum. İkinci yıl ise yarı zamanlı yazılım geliştiricisi olarak işe başladım, aslında o günden beri kendi ihtiyaçlarımı kendim karşılar duruma gelmiştim. Üçüncü sınıfta kendi üniversitemin imkânlarıyla Amerika’ya gidip orada çeşitli yapay zekâ dersleri aldım. Edindiğim bu donanım ile Türkiye’ye döndüğümde çok daha önemli pozisyonlarda işler buldum. Yaklaşık bir yıldır Ebay çatısı altındaki Gitti Gidiyor’da çok önemli bir projede yer alıyorum. Yine şubat ayından beri Turkcell bünyesinde farklı bir projede de yarı zamanlı çalışıyorum. Amerika’daki doktora eğitimim için gerekli kaynağı çok büyük bölümü okuyacağım okuldan kazandığım burs ile karşılamış olacağım.
NİLGÜN ÇİÇEK
"İlkokulun 1. günü okula bırakıp gittim, böylece arkadaş edinebildi"
* Oğlunuzun hastalığı doğum sırasında yaşadığınız bir durumun sonucuna mı oldu?
- Nilgün Çiçek: Muratcan’a hamileliğimde 6. ayımda kanamam oldu. Plesenta öne geçti. Hep yattım. Bebek normal gözüküyordu. Doğumun olacağı günün gecesinde kanamam oldu. Hastaneye gittiğimizde kendi doktorumuz olmadığını öğrendik. Keşan’da oturuyorduk. Edirne’ye gidelim dedik. Hemen doğuma giremediğim için bayılmışım zaten. Ben doktor hatasının olduğunu düşünüyorum.
- Muratcan: Ben kader olduğunu düşünüyorum.
* Muratcan’ın rahatsızlığını ne zaman anladınız?
- Nilgün Çiçek: Ben iki aylıkken anladım. Ama doktorlar anlamadı. Keşan’da ve Edirne’deki neredeyse tüm doktorlara gittik. Edirne’de götürdüğüm bir çocuk doktoru hiç durmayın hemen Bakırköy’e götürün dedi. 6 aylıkken oraya götürdük. Orada spastik engelli teşhisi kondu.
Hemen fizik tedaviye başladılar. Heyet raporu çıkarabilmek için sil baştan bütün testleri yaptılar.
- Muratcan: Spastik engelli çocuklara zihinsel engelli gözüyle bakılıyor. Anne babalar da aynı şekilde. Sürekli bebekmiş gibi davranıyorlar. 15 yaşına gelmiş bile olsa 8-9 yaşındaki bir çocuk gibi davranıyolar. Bu yüzden doğru eğitim verilmiyor.
- Nilgün Çiçek: Ben biraz sert bir anneyimdir. Bunun da bize çok faydası oldu.
"Bir kavanozu açması 40 dakika sürerdi"
* Sert anne ne demek?
- Nilgün Çiçek: Fizik tedavinin hemen başlaması gerekiyordu. Hiç aksatmadık. Ne yapmamız gerektiğini ayrıntılı olarak anlattılar. Hepsini uyguladık. Muratcan’a sayıları göstermeye, kalem tutmayı öğretmeye başladım. İki buçuk yaşına geldiğinde sayıları biliyordu. Hikaye kitapları aldım. Sesli okuyordum. Böyle böyle derken okumayı öğrettim.
- Muratcan: Mesela bir şeyin kapağını açmam gerektiğinde 40 dakika uğraşıp açardım. Annem asla açmazdı. Kavanoz kapağını iki saatte açtığımı biliyorum. Bu yüzden mücadele etmeyi öğrendim.
- Nilgün Çiçek: Mesela yere örtü serer karşısına da ayna koyardım. Örtüye kağıtları delgeçle keser koyardım. Aynaya doğru üfletir egzersiz yaptırırdım.
* Bu yöntemleri bir yerde mi okumuştunuz?
- Nilgün Çiçek: Bir tanıdığımızın da engelli çocuğu vardı. Onlardan kitap istedim. Çok okudum ne yapmam gerektiği ile ilgili. Muratcan çok küçük yaşta eğitim aldı.
- Muratcan: İlkokula başlayacağım gün annem benimle geldi, beni sıraya oturttu ve iyi dersler dileyip gitti.
- Nilgün Çiçek: Evet. Sırasının kenarından defterleri düşmesin diye kenarlık yaptırdım. Masasını sandalyesini okul başlamadan ayarladım. İlk gün bıraktım gittim. Öğretmenine de anlattım durumunu. Bunu arkadaş ortamı olması için yaptım. Okula başlamadan önce haftanın 5 günü fizik ve el becerilerini geliştirmesi için eğitim aldırdım. Okula bıraktım ama yemek ve tuvalet saatlerinde gidiyordum. Onun saatlerini bildiğim için ona göre ayarlıyordum. Yaşlı annem ve kayınvalideme bakıyordum bir de. Eşim erken vefat ettiği için tek başıma kaldım.
- Muratcan: Okulla ilgili önemli bir şey söyleyeceğim. Benim çok engelli kardeşlerim var. Maalesef aileleri okulda yalnız başına bırakmak istemiyorlar. Bu yüzden de arkadaş edinemiyorlar. Dolayısıyla zeka olarak geri kalıyorlar.
- Nilgün Çiçek: Aileler mümkün olduğunca çocuklarını okulda bırakmalı. Düşse de kalksa da. Muratcan’ı okuldan eve getiriyordum. Bütün gece ödev yapıyorduk. Okuldaki çocukların defterlerini alıp notlarını Muratcan’ın defterine geçiriyordum. Verilen ödevleri beraber yapıyorduk. Benim kahve/çay günüm olmadı. Hep okul hayatım oldu.
"Amerika için 56 yaşında araba kullanmayı öğrendim"
* Muratcan, istediğin gibi arkadaşlar edinebildin mi?
- Muratcan: Evet. Çok güzel arkadaşlıklarım vardı. Kendimi ifade ederken hiç zorlanmadım. Herkes çok pozitifti.
- Nilgün Çiçek: Biz hiç sakınmadık. Gerektiğine bir arkadaşı da onu tuvalete götürdü. Arkadaşlarıyla sinemaya da gitti tiyatroya da. Hatta okul gezilerine de gittiler. İzmir ve Ankara gezisi uzak şehir olduğu için ben de katıldım ama mümkün olduğu kadar onlardan uzak durdum.
* Amerika için İngilizce öğreniyor musunuz?
- Nilgün Çiçek: Kursa gidiyorum. Birebir ders de alacağım. Orada araba kullanmam gerekecek. Bu yüzden de eğitim aldım. Şimdi Çekmeköy’den ikinci köprüye gidip geliyorum.