Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, Türkiye'nin yıllarca eğitime erişim ve nicelik problemleriyle uğraştığını belirterek, 'süre uzaması yetmez kalitesi de artırılmalı' mesajı verdi.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, Türkiye'nin yıllarca eğitime erişim ve nicelik problemleriyle uğraştığını belirterek, ''Önemli ilerlemeler kaydetmekle beraber halen eksiklerimiz var. Eğitimde geçirilen süreyi artırmamız gerekiyor, ancak bunun yanında, fark yaratan esas unsurun 'öğrenme' olduğunu unutmamalı'' dedi.
TÜSİAD tarafından düzenlenen ''21. Yüzyıl Becerileri ve Eğitimin Niteliği Toplantı Dizisi''nin ilk konferansı, ''21. Yüzyıl Becerilerinin Eğitim Yoluyla Kazandırılması: Eğitimde İçerik ve Yöntem'' başlığıyla gerçekleştirildi.
Konferansın açılış konuşmasını yapan Boyner, TÜSİAD Yönetim Kurulu olarak bu yılki çalışma programlarını hazırlarken, ''eğitimin niteliği'' konusunu önceliklerinden biri olarak belirlediklerini söyledi.
Boyner, Türkiye'nin önüne koyduğu büyüme ve kalkınma vizyonuna paralel olarak eğitimin niteliği, kapsamı ve eğitimcinin eğitimini içeren bir reform süreci gerektiğine inandıkları için bunu çalışma programlarına aldıklarını anlattı.
21. yüzyılın ekonomik yapısı kurulurken tüm ülkelerin eğitim seferberliği içine girme gereği duyduğunu, düşünme, akıl yürütme, bellek ve kavrama sistemlerindeki değişimlere işaret eden bilişsel becerilerdeki gelişme ile ülkelerin uzun dönem ekonomik büyümeleri arasında bağ kuran araştırmaların yapıldığını dile getiren Boyner, ''Bu araştırmaların altında yatan fikir; bilişsel becerileri yüksek olan insan kaynağına sahip bir toplumun daha yenilikçi olduğu, yenilikçiliğin de üretkenlik ve sürdürülebilir kalkınmanın, sürdürülebilir büyümenin yolunu açtığıdır.
Nitekim TÜSİAD tarafından geçen yıl yayınlanan 'Türkiye'de büyümenin kısıtları' raporunun bulguları, yüksek büyüme patikasında olabilmemiz için eğitim düzeyi ve kalitesinde ve düşünme, analiz etme ve kavrama gibi becerilerde kayda değer bir iyileşme sağlamak gerektiğini gösteriyor'' diye konuştu.
Ümit Boyner, üç yılda bir, en son 2009'da yapılan PISA testi sonuçlarına göre Türkiye'nin OECD ülkeleri arasında sonlarda yer almasının ciddi bir uyarı olduğunu belirterek, okuma becerileri, matematik ve fen okuryazarlığını ölçen PISA testinin, birçok ülkede 15 yaş gençlerin zorunlu eğitim süresince asgari bir beceri seviyesine dahi ulaşamadığını gösterdiğini söyledi.
Demografik öngörülerin, eğitimde bugüne kadar yapılabilenleri geliştirmek, hatta atılım yapmak için çok değerli bir fırsat sunduğuna işaret eden Boyner, sözlerini şöyle sürdürdü:
''2010-2050 döneminde okul çağı nüfusunun azalması, eğitim sistemi üzerindeki demografik baskıyı hafifletecek. Bu avantajlı dönem, kaliteli eğitime erişimin yaygınlaşması, eğitim sisteminin modernizasyonu, eğitimin niteliğini geliştirme ve cinsiyet eşitliğinin sağlanması yönünde kullanılabilir. Aksi takdirde, bugün atılmayan adımlar uzun dönemde topluma daha yüksek maliyet olarak geri dönecektir.
Bizim ülke olarak en önemli büyüme gücümüz, insan kaynağımız. 2041 yılında çalışma çağındaki nüfusumuzun 65 milyona ulaşması bekleniyor. Bu, çok büyük bir demografik fırsat. Bu fırsatı değerlendirebilmek, ancak insanımıza nitelikli bir eğitim vermekle, geleceğin daha da çeşitlenecek alanlarına uyum sağlayacak becerileri kazandırmakla mümkün olacak. Becerilere yapılacak yatırım, bir yandan bireyin kişisel gelişimini, daha iyi işlere ulaşmasını ve daha iyi bir yaşam sürmesini sağlarken, ülkemizi de küresel rekabet ortamında bir adım öne çıkaracak.''
''Demokrasi kültürümüzü kökleştirmeliyiz''
Boyner, 21. yüzyıl becerilerine sahip olmanın, ''orta halli ekonomi'' ve ''orta halli demokrasi'' tuzağını aşmak için şart olduğunu bildirdi.
Hükümetlerin, bilim insanlarının ve iş dünyasının okul öncesinden başlayarak hayat boyu öğrenmeyi ve beceri gelişimini teşvik etmek, becerilerin iş gücü piyasasında uygun işlerle eşleşmesini sağlamak gibi önemli ve zorlu görevleri başarmak durumunda olduğunu dile getiren Boyner, şunları kaydetti:
''Bir şeyin altını çizmemiz gerekiyor. Ülkemiz yıllarca eğitime erişim ve nicelik problemleriyle uğraştı; önemli ilerlemeler kaydetmekle beraber halen eksiklerimiz var. Eğitimde geçirilen süreyi artırmamız gerekiyor, ancak bunun yanında, fark yaratan esas unsurun 'öğrenme' olduğunu unutmamalı. Türkiye bir yandan ortalama eğitim süresini yükseltmeye çalışırken, diğer yandan küresel ölçekte fark yaratabilmek için eğitiminin niteliğini ve öğrenme başarısını geliştirmek zorunda.
Öğrenme ve öğretme süreçlerimizi, insanımızın potansiyelini açığa çıkaracak şekilde yapılandırmalıyız. Çocuklarımızın doğasında olan merakı, hayal gücünü ve soru sorma ve sorgulama isteğini köreltmeden, yaratıcı, eleştirel düşünen, araştıran, analitik, iletişim ve yabancı dil becerileri yüksek bireyler yetiştirebilmeliyiz. İyi birer dünya vatandaşı olmak için gereken çevre, cinsiyet eşitliği, insan hakları, çok kültürlülük gibi konulardaki bilinci erken yaşlardan itibaren kazandırarak demokrasi kültürümüzü kökleştirmeliyiz.''
Boyner, içerik olarak eğitimin niteliğinin geliştirilmesini tartışırken, beceri ve yetkinliklerin öğrencilere kazandırılmasında en önemli rolü üstlenen eğiticilere ve öğretim yöntemlerine de eğilmek gerektiğine işaret ederek, yeni öğretim modellerinde öğretmenlerin bilgi aktarmanın ötesinde yol gösteren, öğrenmeyi öğreten rollerin ön planda olduğunu belirtti.
Bunun yanında teknolojinin, eğitimde niteliği artırma yönünde bir araç olarak kullanılması bilgi toplumuna ulaşılmasını hızlandıracağını vurgulayan Boyner, pilot olarak başlatılan FATİH Projesi'nin yurt çapındaki başarısının, zengin teknoloji ile zengin içerik buluşabildiği ve öğrenciler kadar öğretmenler ve aileler de teknolojik dönüşümün etkili birer paydaşı olabildiği oranda artacağını kaydetti.